1321 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Kültür Merkezi
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Xx. Yüzyılın Başlarında Amerika’ya Osmanlı Göçleri

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 19-34
Osmanlı devletinde ekonomik ve siyasi sıkıntılar özellikle 19.yy sonlarından itibaren yurt dışı göç hareketlerinin oluşmasına neden olmuştur. Devletin yüzyıllardır uyguladığı göç politikalarından farklı bir şekilde meydana gelen bu göçlerin büyük bir bölümü ise "Yeni Dünya" da denilen Amerika kıtasına yönelik olmuştur. Biz bu çalışmamızda, XX.yy. başlarında Amerika kıtasına gerçekleşen göçleri özellikle Arjantin'deki Osmanlı Konsolosluğundan gönderilen raporlar ışığında ekonomik ve kültürel açıdan ele almaya çalıştık. Çünkü bu göçler üzerine yapılacak araştırmalar, sadece gerçekleştiği dönemin koşullarını değil, aynı zamanda, günümüzde söz konusu ülkelerdeki Osmanlı kaynaklı grupların varlığını ve kökenlerini ortaya koyacaktır.

Değişimin Öncüleri: Model Şahıslar Ve Türk Edebiyatına Yansımaları

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 129-154
Türk milletinin farklı bir tarihî macerası ve bu maceraya bağlı olarak ortaya çıkan bir de edebiyatı vardır. Bunları dikkate almadan yapılan tasnifler her zaman tartışmaya açıktır. Diğer edebiyatlar için de böyledir. Modern edebiyatlarda olduğu gibi, topluma örnek olacak kahramanlar bizim edebiyatımızda da anlatılmıştır. Bu kahramanlar millî oldukları kadar modern kimliğe de sahiptirler. Çağdaş toplumların gelişmeleri bu kahramanlara da bağlıdır.

Xıx. Yüzyılın İlk Yarısında Isparta Şehrinde Sosyo-Ekonomik Yapı Ve Gayrimüslimler

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 155-182
Gelişmiş ülkelere oranla Türkiye'de, arşiv kaynaklarının zenginliğine karşın tarihi coğrafya araştırmaları istenilen düzeyde gelişememiştir. Arşiv kaynaklarının değerlendirilmesindeki zorluklar ile belgelerdeki içeriklerin tam olarak tespit edilememesi ve bu alanda interdisipliner çalışmaların yapılamaması bunda önemli bir paya sahiptir. Bu bağlamda, XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yerleşmelerin (şehir, kasaba, köy, mahalle, çiftlik...) sosyo-ekonomik yapısı hakkında bilgi veren önemli kaynaklardan biri de Temettuât Defterleridir. Bu defterlerde yerleşim birimlerinde yaşayan Müslüman ve gayrimüslimlerin emlâkları, arazileri, hayvanları, gayrimenkulleri, meslekleri ve etnik yapıları, demografik özellikleri ile ilgili çok geniş bilgiler bulunmaktadır. Çalışmamızda, Akdeniz Bölgesinin Göller Yöresinde yer alan Isparta şehrinin, Tanzimat dönemi ve sonrasında sosyo-ekonomik durumu hakkında bilgi verilmektedir. Isparta şehri mahallelerini ele alan iki temettuât defteri okunmak suretiyle elde edilen veriler değerlendirilmiş ve veriler tablo, grafik ve haritalar üzerine aktarılmıştır.

Tokat Halkevinin Yayınladığı Yeni Tokat Dergisinde Yer Alan Yazılara Göre Türk Devriminin Genel Özellikleri

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 235-254
Atatürk öncülüğünde gerçekleşen Türk devrimi ile, Avrupa'da aydınlanma döneminden sonra başlayan devrimlerle oluşan çağdaş medeniyetin Türkiye'de de kurulması hedeflenmiştir. Ancak Türkiye'de Avrupa'dakine benzer bir Aydınlanma yaşanmadığı için, devrim, bir lider ve etrafında toplanan aydınların öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bu durum, Türk devriminin en belirleyici özelliklerinden biri olmuştur. Devrimin oluşumunda, kazandığı başarılarla milletin yanında efsanevî bir karizma elde eden Atatürk'ün liderliğinin ve öncülüğünün büyük bir yeri vardır. Bunlarla birlikte devrim, Türk milletinin eğitim durumu, sosyal ve ekonomik yapısı ve ülkenin stratejik konumundan kaynaklanan siyasal şartlar yüzünden kendine özgü özelliklerle gelişmiştir. Devrimleri taşrada yerleştirmeyi ve yaşatmayı amaç edinen Halkevlerinin yayın organlarından biri olan Yeni Tokat dergisi, devrimlerin genel özelliklerini yansıtmak konusunda da oldukça başarılı olmuş bir dergidir.

Topkapı Sarayı Müzesi'nde İbrikler

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 195-212
Türk Sanatının önemli bir kolu olarak gelişen madeni eserler, diğer sanat dallarıyla beraber Osmanlı döneminde zirveye ulaşmış, çok çeşitli form ve bezemelerle kendini göstermiştir. Ancak, madeni eserlerin bir kısmının savaş ve istilalar sonrası eritilerek başka formalara dönüştürüldüğü ve hammaddesinin tamamen farklı amaçlarla kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla her dönem ve bölgeyi temsil edecek miktarda eserlerin günümüze kadar gelememiş olması eserlerin tipolojisinde zorluklar doğurmaktadır. Osmanlı maden sanatına yönelik araştırmamızın bir bölümünü oluşturan İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki beş adet ibrik, malzeme, form, bezeme ve teknik özellikleri bakımından ayrıntılarıyla tanıtıldıktan sonra karşılaştırma ve değerlendirmelerle Türk maden sanatının gelişimindeki yerleri belirlenmeye çalışılmıştır.

Denizli’de Bilinmeyen Bir Yapı: Tavas Hırka Köyü Camisi

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 213-233
Bu çalışmada Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı Hırka Köyünde bulunan ve aynı adla anılan cami ele alınmıştır. Bugüne kadar hakkında hiçbir yerde herhangi bir çalışma yayınlanmamış olan bu yapı, Yapının banisi, planı, yapının geçirdiği onarımlar ve bugünkü durumu, bezeme ve tarihlendirme başlıkları altında ayrıntılı olarak incelenmiştir. İnceleme sonucunda; kitabe, taçkapı, minber ve mihrap süslemelerinden yola çıkılarak yapının bir 19. yüzyıl eseri olduğu anlaşılmaktadır. Cami 19. yüzyıl geç dönem yapıları arasında ele alındığında özellikle kesme taştan yapılmış taçkapı bezemeleriyle öne çıkmaktadır. Taçkapının bu denli vurgulanmasına karşın, harimin oldukça sade olması açısından, bu yönüyle yapı farklı bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sâfî’nin Hasbıhâl’inde Rüşvet

Erdem · 2007, Sayı 45-46-47 · Sayfa: 183-194
Bu makalede Sâfî tarafından 16 yüzyılda yazılan Hasbıhâl-i Sâfî adlı eserden yola çıkarak Sâfî'nin hangi meslekleri rüşvet bağlamında eleştirdiği değerlendirilmiş ve bu konu, Atayî'nin Hamse'si ve Nabî'nin Hay­riyye'sinden de yararlanılarak karşılaştırmalı bir şeklide tartışılmıştır. Bu üç eserde de rüşvetin bürokrasi ve adlî makamlarda çalışan meslek grupları ile makam elde etme noktasında öne çıktığı ve neredeyse kurumsallaştığı görülmektedir. Şair rüşveti dinin ve sosyal normların yaptırım gücünü kullanarak eleştirmiştir.

Klasikten Moderne Tiyatro Yazarının Etik Duyarlığı

Erdem · 2005, Sayı 44 (Etik Özel Sayısı) · Sayfa: 73-82
Tiyatro tarihi incelendiğinde klasik olarak değerlendirilen oyunların yazarlarının etik duyarlık sahibi oldukları görülür. Bu oyunlarda, insan ilişkileri ve bu ilişkileri yönlendiren değer yargılan irdelenmiş, seyircide ve okuyucuda kendini ve çevresini tanıma, özeleştiri yapma, doğrulan arama isteği ve bilinci uyandınlmıştır. Tragedya türü oyunlarda oyunun omurgasını oluşturan kahramanın eylemi seyirciyi, bu eylemin amacı, ugulama yöntemi, beklenen ve beklenmeyen sonuçlan ve bütün bunlan etkileyen değer yargılan üzerinde düşündürür. Antik Yunan tragedyalan insana her yeni durumda yeniden düşünme, yeniden değerlendirme alışkanlığı aşılayan oyunlardır. Aiskhylos'un, Sophocles'in tragedyalannda, oyun kahramanının ölümcül bir tehlikeyi göze alarak yaptığı seçim ideal olan değerleri yüceltirken, yıkımına neden olan trajik hatası uygulamanın yöntemi üzerinde düşündürür. Shakespeare tragedyalannda ise doğru ile yanlışın, iyilikle kötülüğün aynı kaynaktan beslendiği görülür. Bu değer karmaşası ortamında kahramanın tutumu irdelenmiş, yanlış kararlann ruhsal ve toplumsal nedenleri üzerinde durulmuştur. William Shakespeare'in tragedyalan insanı haklı ve haksız eylemler, önlenebilir ve önlenemez durumlar üzerinde çok yönlü düşünmeye çağıran oyunlardır. Çağdaş tiyatro oyunlannda toplumdaki değer karmaşasına bir anlam verme çabası görülmektedir. Anton Çehov'un, Arthur Miller'in oyunlannda gözlemlediğimiz, bireyin herşeye rağmen onurunu koruma çabası, günümüz oyunlannda eylemsizliğe ve giderek teslimiyete dönüşmüştür. Samuel Beckett'in, Harold Pinter'in oyunlannda kaynağı belirsiz bir tehlike sezgisi ve saçmalık bilinci yaşanır. Bu oyunlarda gözlemlenen umarsızlık, seyirciyi siyasal ve ekonomik sistemdeki etik boşluk konusunda uyarma işlevini yerine getiriyor ve bizi bu sistemin ürettiği değer yargılan üzerinde yeniden düşünmeye çağınyor.

Etik, Bilimlerdeki “Derin” Etik ve Felsefenin Etik' i

Erdem · 2005, Sayı 44 (Etik Özel Sayısı) · Sayfa: 1-26

Ahlaki Değerler Felsefesi olarak felsefe etkinliğinin bir dalı olan Etik'te, değişik felsefe okulları / yaklaşımları arasında belki bu etkinliğin öteki dallarında olduğundan daha büyük ayrılıklar bulunmaktadır. Bilimsel felsefe okuluna bağlı bir felsefeci olarak yazarınıza göre bu felsefe dalının temel kavramı 'ahlaki değerlerimiz'dir; biz bunlan, "bireyler ve bireyle toplum, birey-devlet, toplum-devlet vb. (giderek insan öteki varlıklar ve tüm doğal çevre) arasındaki her türlü ilişkide tutum ve davranışlarımızın / eylemlerimizin ne ya da nasıl olması konusundaki istek ve dileklerimiz" olarak tanımlayabiliriz. Yüksek öğrenime dayanan uğraş alanlarının ahlaki değer sorunlarının incelendiği dallan ise, felsefedeki etik'in bu uğraşlar içindeki "farklılaşmış uzantıları" olarak görebiliriz.

Temel bilimleri de içine alacak biçimde, tüm akademik alanlar anlamındaki "bilim"in ahlaki değer sorunlarının felsefe açısından incelendiği "bilim etik"inin sahtecilik, uydurmacılık, aşırmacılık gibi olağan sorunlarının yanında, genelde onun kapsamına alınmayan, ancak genelde kişiler arası ilişkileri daha doğrudan ilgilendiren "derin" ahlaki sorunlar da vardır. Tek başına bir akademik alan kümesi oluşturan felsefenin ahlaki değerlerimiz yönünden sorgulanması ise, onun evrimi boyunca belki tümüyle boşlanmış bir konu olarak burada ele alınacaktır. Kuşkusuz bu sorgulamanın yapılmamış olmasının da bir sonucu olarak felsefe etkinliğinde şarlatanlık konusu da, neredeyse hiç gündeme getirilmemiştir. Bu sonuncusu burada incelenirken, yerine göre onun bir örneğini oluşturabilen "etik danışmanlık" konusuna da yer verilecektir.

Etik, Tıp Etiği, Tep Etiği İlkeleri Ve Hasta Hekim İlişkilerinde Etiğin Yeri

Erdem · 2005, Sayı 44 (Etik Özel Sayısı) · Sayfa: 27-72

Etik ahlak felsefesi anlamına gelir ve tıp etiği ise hekim-hasta ilişkilerinin etik yönlerini inceler. Bilindiği gibi etiğin uygulamalı etik, tıp etiği, biyoetik, sosyal etik vs.gibi çeşitleri vardır. Bunlardan tıp etiği hekim-hasta ilişkilerinde bazı kurallar ve ilkelere sahiptir. Bugünün en önemli tıp etiği ilkeleri, adalet, aydınlatılmış onam, yararlılık, zarar vermeme, gizliliğe saygı gibi ilkelerdir.Bu ilkeleri uygulayan bir hekim, hastasına saygılı bir kişidir.

Bilindiği gibi, hasta haklan, bugün dünyada ve Türkiye'de yasalar ve bildirgelerle düzenlenmiştir. 1994'de Avrupa'da Hasta Haklannın Geliştirilmesi Projesi hazırlandı ve Türkiye'de Hasta Haklan Yönetmeliği 1998'de yayınlandı. Bu yönetmelikte hastalann çeşitli haklan belirtilmekte ve böylece tıp etiği ilkelerinin uygulanması sağlanmaktadır. Bugün Türkiye'de hastahanelerde kurulan hasta haklan bürolan, hastane etik kurullan da hastalann haklannın korunması için çalışmaktadırlar. Bütün bu kurallann ve ilkelerin arasında en önemli olanı da aydınlatılmış onam ilkesidir ve bunda hasta özerkliğinin korunması önemlidir. Hastanın uygulama ve tedavilerde özgür bir kişi olarak karar vermesi bugünün tıp etiği açısından çok önemlidir. Bu bakımdan tıp etiği ilkeleri önem kazanmakta ve hasta - hekim ilişkilerinde önemli bir yere sahip bulunmaktadır.

Bu çalışmada, etiğin anlamı, önemi ve tıp etiği ilkelerinin hasta-hekim ilşkilerindeki yeri belirtilmekte ve bazı sonuçlara vanlmaktadır.