1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Anzak Gözüyle Türk Askeri Ve Atatürk

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 30 · Sayfa: 721-723
Anzak (Anzac) sözcüğü, Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (Australian and New Zeeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana getirilmiş bir kısaltmadır. Birinci Dünya Savaşı başlarında bu iki ülkeye ait birliklerin katılmasıyla kurulan kolordu, bu kısaltılmış isimle tarihteki yerini almış, önce Çanakkale'de, daha sonra da Ortadoğu ve Avrupa savaş alanlarında müttefikleri hesabına önemli hizmetler başarmıştır. Birinci Dünya Savaşı'nın başında İngiltere, Almanya'ya karşı savaşa girerken, dominyonlar yasasına göre, Avustralya ve Yeni Zelanda Meclisleri, isterlerse tarafsız kalabilirlerdi. Yeni Zelanda ve Avustralya halkı tarafsız kalmak yerine gönüllü olarak savaşa girmek istemişlerdir. 1915 yılı şubatında Gelibolu cephesinde Türkler'e karşı savaşmak üzere gönüllü yazılan, ama değil Gelibolu'nun, Türkiye'nin nerede olduğunu bilmeyen Anzaklar, "Niçin savaşıyorsunuz?" diye sorulduğunda "İngilizler bizim kardeşlerimizdir. Dilimiz, kültürümüz birdir" diyerek İngiltere'nin yanında savaşa girmiş olmalarının gerekçesini belirtmişlerdir.

Tarihi Bir Dönüm Noktası: Çanakkale Zaferi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 30 · Sayfa: 725-727
Türk milletinin büyük zaferlerinden biri olan 18 Mart Çanakkale Zaferi Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir, I. Dünya Savaşı sürerken başlayan Çanakkale Savaşları Türk ordusunun kazandığı başarılarla I. Dünya Savaşı'nın da sonucunu etkilemiş ve dünya tarihinde üzerinde önemle durulan bir zafer olmuştur. Çanakkale Boğazı hem askeri hem de ticari yönünden büyük önem taşıyordu. Boğazın önünde bulunan adalar da dikkat çekiyordu. Dolayısıyla I.Dünya Savaşı'nın genel askeri durumu içinde Çanakkale Boğazı itilaf Devletleri için stratejik bakımdan önemli bir hedefti. Çünkü bu boğazın ele geçirilmesiyle Osmanlı başkentini tehdit edecekler, Osmanlı İmparatorluğu'nun harpten çekilmesini sağlayacaklar, Almanların Ortadoğu'ya ilerlemesine engel olacaklar ve insan kaynaklan bakımından zengin, fakat silah ve malzeme bakımından zayıf müttefikleri Çarlık Rusyası'na deniz yoluyla yardım edebileceklerdi.

Çanakkale Savaşı'nın Sonuçları Ve Milli Mücadele'ye Etkileri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 30 · Sayfa: 717-719
Türk tarihinin altın sayfalarından biri Çanakkale'de yazılmıştır. Burada gerçekleşen kara ve deniz muharebeleri ve Türk ordusunun kazandığı zafer, sadece Türkiye'nin değil bütün dünyanın geleceğini değiştirmiştir. Bu savaşta istiklâl ve vatan gibi yüce değerler uğruna mücadele veren Türkler, emperyalist emeller peşinde koşan İngilizler, Fransızlar ve bunların sürüklediği Avusturalya, Yeni Zelanda ve daha birçok sömürgeden gelen askerlerle boğuşmak zorunda kalmıştır.

Tarih Perspektifi İçerisinde Pontus Olayı: Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 357-378
Bugün Yunanlılar tarafından siyasî platformda bir mesele olarak gündeme getirilen Pontus meselesinin tarihî gelişimini inceleyerek konuyu izaha çalışalım. Eski çağlarda kurulan Pontus Devletinin Rumluk ile Yunanlılık ile ne derece ilişkili olduğunu inceleyelim. Önce Pontus adı nereden gelmektedir? Eski çağda Grekler Karadeniz'e "deniz" manasında "pontus" adını vermişlerdir. Karadeniz'in güney sahillerine de aynı isim verilmiş ve bölge sakinlerine de Pontuslu denilmiştir. Tarihî Pontus Devletinin mirasına sahip çıkmak isteyen ve 19. yy sonlarından itibaren yeniden diriltilmeye çalışılan Pontus Devleti'nin veya Pontusluların bugünkü iddia sahipleriyle alakası nedir? Yani gerçekten tarihî Pontusluların, Yunanlıların iddia ettiği gibi Yunanlılıkla, Hellenlikle ilgisi var mıydı? Varsa ne derecedir? Bu sorunun veya soruların cevabını Stefanos Yerasimos'tan öğrenelim! "... bunların büyük bölümü Ortodoks Hıristiyan idiler, yani Ermeni değildiler. Ama o dönemde Ortodoksların Yunanlı olduklarını söylemek güçtür... Bu Ortodoks Hıristiyan nüfus kilise ile yeni burjuvazinin birlikte yürüttükleri çabaların etkisi altına girecek ve kökeni ne olursa olsun Anadolu'da yaşayan Türkçe ya da Rumca konuşan bütün Ortodoks Hıristiyanlar gibi Yunan ulusuna ait olma duygusunu benimsemeye başlayacaktır.

Atatürk'ün Ankara'ya Gelişi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 333-346
Mondros Mütarekesi'nin imzalanması ile başlayan işgal hareketleri, Türk insanını kendi haklarını korumaya ve Türk vatanını kurtarmaya şevketmiş, 1918 yılı sonlarından itibaren bu amaca yönelik olan "Milli Cemiyetler"in kurulmasına sebep olmuştur. İşgale tepki olarak ortaya çıkan ve kurtuluş çareleri arayan Milli Cemiyetler başlangıçta zayıf, dağınık ve vatanının bütününü değil, sadece kendi bölgelerini korumayı düşünmüşlerdi. Sivas Kongresi'ne kadar bu cemiyetleri kademe kademe birleştirme çabaları milli hareketin bu dönümde en önemli hedeflerinden birini oluşturacaktır. Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu'ya geçişi ile başlayan direniş hareketi, ilk ciddi adımını Haziran 1919'da Amasya Tamimi ile atmıştır. Amasya'da milletin istiklalinin tehlikede olduğu tespit edilmiş, istiklâli ancak milletin azim ve kararının kurtarabileceği öngörülmüştür. Âmili Mustafa Kemal Paşa olan Amasya Tamimi'nin en önemli özelliği toplayıcı bir ruh taşımasıdır.

La Grece Entre L’europe Et Le Tiers-Monde

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 347-356

Lors de ces quatre derniers ans la Grèce fut caractérisée par deux axes de politique européenne éminemment contradictoires: sous le gouvernement conservateur de la Nouvelle Démocratie (N.D.), elle a d'un côté essayé de prouver que tout malentendu existant depuis 1981 entre ce pays et les CEE relevait de la politique incohérente du PASOK le ("Mouvement" Socialiste Grec), tout en sollicitant une aide financière témoignant de la différence chaotique existant au niveau de l'économie et de l'adaptation européenne entre les pays euro¬péens les plus arriérés, tel le Portugal et la Grèce, tandis que de l'autre côté elle s'est mise à démontrer de façon solennelle que ses racines, ses moeurs, sa vie culturelle, son Académie, ses Universités, son élite politique et intellectuelle n'ont le moindre rapport avec l'évolution intellectuelle, idéologique et scientifique qui eut lieu en Europe depuis la Renaissance.

Başkumandanlık Meydan Muharebesi ve Diğer Meydan Muharebeleri Arasındaki Yeri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 311-322
Dünya tarihinin akışı üzerinde en fazla etki yapan Türk milleti, bu başarısını bağrından çıkardığı ordusuna borçludur. Zaten, millet-ordu ayırımı yoktu: "Türklerde, halk bir ordu, ordu ise, halk idi." Başka bir deyişle, Türk milleti, yaşlısı ile, genci ile, kadını ile asker bir milletti. Doğan çocuk, yürüyebilecek yaşa geldiğinden itibaren, kendisini askerliğe hazırlayacak hareketler yapardı. Zaten, yaptığımız araştırmalarda vardığımız sonuçlara göre, Türk toplumu, tarih boyunca, her yaştan kadını ile, erkeği ile hayatlarını ya yarışma ile, ya da yardımlaşma ile geçirirlerdi. Yarışma onların her alanda ilerlemelerini bu arada, askerlik alanında, dünyanın en mükemmel savaşçıları olmalarını sağlamıştır. Dayanışma ise, aralarındaki tesanüdü geliştirmiştir.

Atatürk ve Atatürkçülük Karşıtları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 323-332
Bütün devrimler karşıtlarını beraber veya hemen ardlarından getirirler. Devrimleri, evrimleri ve evrimleşen devrimleri içeren Türk Devriminin de, diğer devrimlere oranla çok daha az şiddette ve kısıtlı alanda olmakla beraber karşıtları, karşı görüş açıklayanları ve karşı eyleme girişenleri olmuştur. Atatürk ve Atatürkçülük karşıtları, Türk kurtuluş hareketinin eylem başlangıcı diyebileceğimiz Mayıs 1919'dan itibaren görülmeye başlar. Bu karşıt oluşun niteliğinde, ilgi alanında ve katılanların toplum kesitindeki konumlarında zaman içerisinde değişmeler görülür. Bu yazının amacı Atatürk ve Atatürkçülük karşıtlarının bölümlemesi değil. Son aylarda gündeme getirilen değişik bir tür Atatürk ve Atatürkçülük karşıtlığı hakkında bilgi verilmesi ve değerlendirme yapılmasıdır.

Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine Tayininde Osmanlı Genel Kurmayının Rolü

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 401-416
Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu Müfettişliğine tayini, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'dan başlayıp, zamanın Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Sadrazam Damad Ferid Paşa ve Sultan Vahideddin'e kadar uzanan bir tavsiye zinciri sonucunda gerçekleşmiştir . Mustafa Kemal Paşa'yı uygun bir göreve tayin için, o zaman Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın ileri gelen şahsiyetlerinden Mehmet Ali Bey'e tavsiye eden Ali Fuad Paşa'dır. Mehmed Ali Bey'in Ali Fuad Paşa'nın ailesi ile dünür olması ve bu arada Ali Fuat Paşa'nın rahatsızlığı dolayısıyla Ankara'dan İstanbul'a gelmesi, ona bu tavsiyede bulunma fırsatını vermiştir. Ali Fuad Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın uygun bir göreve tayini için sadece tavsiyede bulunmakla kalmamış, aynı zamanda onun İttihatçı olmadığına Mehmet Ali Bey'i ikna etmiştir. Öte yandan, Samsun ve havalisinde asayişsizlik durumu ortaya çıkınca, Mehmed Ali Bey, Sadrazam Damad Ferit Paşa'ya meselenin halli için bölgeye Mustafa Kemal Paşa'nın gönderilmesini teklif etmiş ve ayrıca onu bu hususta ikna etmeyi de başarmıştır. Damad Ferid Paşa meseleyi Padişah'a arzederken, göreve Mustafa Kemal Paşa'nın tayini için ayrıca Vahideddin'i ikna etmesi gerekmemiştir. Zira, Sultan Vahideddin Mustafa Kemal Paşa'yı çok iyi tanımakta olup şahsî kabiliyetini takdir etmekte ve değerini bilmektedir. Ayrıca ona güveni de tamdır.

Nutukta Azınlıklar Meselesi ve Atatürk’ün Azınlıklar Hakkındaki Görüşleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 443-458
Osmanlı Devleti 17. y.y.'dan sonra çeşitli bakımlardan zayıflamaya başlayınca, devrin bazı büyük devletleri İmparatorluk topraklarını parçalayarak paylaşma yarışma girmişlerdir. 20. y.y.'ın başlarına kadar değişik şart ve şekillerde devam eden bu paylaşma yarışında, devletin bünyesindeki azınlıkların büyük devletler tarafından bir araç olarak kullanıldıkları ve kışkırtıldıktan bilinmektedir. Gerçekten de "azınlıklar konusu büyük devletlerin Türkiye'yi paylaşmalarında kullandıkları araçtan başka bir şey değildi".Trakya'da Yunanlılar, Bosna-Hersek ve Bulgaristan'da Sırplar ve Slavlar, daha sonra da Anadolu'da Rumlar ve Ermeniler, Ortadoğu ve Balkanları hakimiyetleri altına almak isteyen büyük devletlerin gizli veya açık yardımlarıyla bağımsızlık için mücadeleye başlıyorlardı. İşte bu ortamda Mondros Mütarekesi imzalanmış azınlıklara büyük hak ve imtiyazlar verilmişti. Üstelik bu imtiyazlarda yetersizmiş gibi başta Rumlar ve Ermeniler olmak üzere bir takım azınlıkların Anadolu üzerinde yurt kurmaları için kararlar alınmıştı. Paris Barış Konferansı ve Sevr Andlaşmasında azınlıkların hamiliğini isteyen "güçler" uygulama sahası buldu. İzmir Rumlar tarafından işgal edildi. Anadolu'nun içerilerine doğru bir Yunan ha¬reketi başlatıldı. Karadeniz'de de Pontus çeteleri bir Rum devleti kurmak maksadıyla faaliyete geçmişti.