14 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • İ̇smail Aka
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

MUHAMMED YUSUF VÂLE-İ KAZVİNÎ-İ ISFAHANÎ, İran der Zaman-ı Şah Safi ve Şah Abbas-ı Dovvom (1038-1071) (Hadika-i Şeşum ve Heftum ez Ravza-i Heştum-i Hold-i Berin Şah Safi ve II.Şah Abbas Zamanında İran (1628-1661), Hold-i Berin'in VIII. Bölümünün 6. ve 7. Kısımları), Tashih ve Ta'lik ve Tavzih ve İzafât Muhammed Rıza Nâsırî, İntişarât-ı Encümen-i Âsâr û Mefahir-i Ferhengi, Tahran 1382 (2003) [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 383-386 · DOI: 10.37879/belleten.2015.383
İç karışıklıklar ve dış tehditlere rağmen Safevî devletini yıkılma tehlikesinden kurtaran, Hakan-ı Gitisitan (Dünya hâkimi), Kebir (Büyük) lâkabları ile anılan I.Şah Abbas, 42 yıl hükümdarlıktan sonra 1629 yılında ölümünün ardından Safevî tahtı bir daha lâyıkını bulamadı. Dört oğlundan Safi Mirza, daha önce Şah Abbas tarafından öldürülmüş, Tahmasb Mirza ise babasının sağlığında ölmüştü. Sultan Muhammed Mirza ile İmam Kulu Mirza'nın gözlerine ise Şah Abbas'ın buyruğu ile mil çektirilmişti. Şah Abbas ölmeden önce, Mâzenderan'da bulunurken, Isfahan'da yaşayan, Safi Mirza'nın oğlu Sam Mirza'yı yerine vasiyet etti. Dedesinin ölümü üzerine Sam Mirza, Şah Safi adı ile tahta oturduğunda 17 yaşında bulunuyordu.

CİHANBAHŞ SEVAKIB, Tarihnigârî-i Asr-ı Safeviye ve Şinaht-ı Menâbi ve Meahız – Historiography of the Safavid Period and Study of the Related Sources – (Safevî Devri Tarih Yazıcılığı ve Kaynaklar ve Araştırmaların Tanıtımı), İntişârât-ı Nevîd-i Şiraz, Şiraz 1380 (2001), 929 sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 283 · Sayfa: 1195-1204
Safevî devletinin kuruluşu İslâm tarihinde gerçekten önemli bir hadisedir. Bu hadisenin en önemli sonucu, İslâm dünyasının ortasında yeni bir oluşumun meydana gelmiş olmasıdır. Başlıca özelliği Şiîlik olan bu yeni oluşumu meydana getiren, yani Safevî devletini kuran unsur, bilindiği üzere Türklerdi. Önceleri bir tarikat iken, zamanla siyasî bir teşekkül halini alan hânedan, adını tarikatın kurucusu Şeyh Safiyüddin'den almıştır. Hânedanın seyyidlik ile de hiçbir ilgisi olmayıp, Firuzşah adlı Sincarlı bir aileden gelmektedir. Tekkenin bulunduğu Erdebil, yüzyıllardan beri Sünnî-Şafiî ahalinin yaşadığı bir şehir olup, Safiyüddin de SünnîŞafiî idi. Esasen XV. yüzyılın sonlarına kadar İran'daki halkın çoğunluğu da Sünnî idi. XV. yüzyıl ortalarına kadar Sünnî esaslara bağlı kalan tarikat, zamanla Şiî akideleri benimsedi ve nihayet Şah İsmail yanındaki Anadolu'dan gelen Kızılbaş Türkler ile Şiîliği İran'da hâkim bir mezheb haline getirdi.

Siyâset-i Pulf - Mâlf-i Timur ve Hânedân-ı û ve Sikkehâ-yi Anhâ (Timur ve Hanedânı Mensuplarının Para-Maliye Politikaları ve Kestirdikleri Sikkeler), bekuşeş: Behmen Ekber, Kitabh,âne-i Buzurg-i Ayetullah elUzmâ-yi Necepi Kum, çâp-I evvel

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 275 · Sayfa: 323-326
Timur'un insanları dehşete düşüren seferlerinden sonra ele geçirilen ülkelerde zamanla yeniden düzen sağlanmıştı. O ve halefleri hakim oldukları ülkeleri bayındır bir hale getirmek ve halkın refahını sağlayabilmek için zirai ve ticari faaliyetlerin teşvik edilmesi ve istikrarın sağlanması gerektiğinin farkında idiler. Timur zamanında imar faaliyetlerinin yanında tarım da ihmal edilmiş değildi. Zafernâme müellifi Yezdi'ye göre "Timur'un ülke dahilinde işlenebilecek hiçbir yerin boş kalmasına gönlü razı değildi". Bu maksatla o, ele geçirilen ülkelerden pek çok insanı göçürerek, o zamana kadar iskan edilmemiş olan bazı yerleri iskana açmış, ülkenin çeşidi yerlerinde kanallar kazdırmıştı. Anadolu'dan göçürülen 30.000 çadır Kara Tatar, Isık Göl taraflarında yerleştirilmişlerdi. Şehirlerin yeniden inşası ve kanallar açılmasına oğlu Şahruh zamanında da devam edildi. O, 1410 yılında, Moğol istilasından beri harap bir halde bulunan Merv şehrinin yeniden imarını buyurmuş, bu arada Murgab ırmağından çıkan Merv suyunun harap olan seddi de onarılmış, 12 fersah uzunluğunda kanal açılmış ve etraftan ahali getirilerek bölgeye yerleştirilmişti. Eserini 1494'te tamamlayan İsfizari, bu yöredeki tarımdan övgü ile söz ederek, Herat ahalisinin giyecek ve yiyeceğinin buranın ürünlerinden sağlandığını kaydeder. Şahruh 1435 yılında Kara Koyunlular üzerine sefere çıkıp, Kazvin'e geldiğinde, Azerbaycan ve Irak-ı Acem'de boş kalan toprakların yeniden işlenmesi için çağrıda bulunarak, köylüden 5 yıl süre ile vergi alınmayacağını ilan ettirmişti.

Peyvend-i Siyaset ve Ferheng der Asr-ı Zevâl-i Timurlyân ve Zuhur-i Safevlyân

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 274 · Sayfa: 971-974
Seferleri ve zaferleri sonunda Timur'un şöhreti bütün dünyada yayılarak, asırlarca bir dehşet siması ve efsanevi bir kahraman olarak yaşadı. Evet o, göçebe fatihlerin sonuncusudur. Fakat bazı tarihçilerin ifade ettiği gibi, sadece bir eşkıya çetesi reisi veya ele geçirdiği şehirleri yakıp yıkan, insan kellelerinden minareler diktiren bir fatih mi idi? Timur'un gayesi mümkün olduğu kadar ve hattâ kabilse o zamanın dünyasını hakimiyeti altına almaktı. Zamanın tarihçilerinden biri olan "bütün dünya iki hükümdarı n sahip olacağı kadar değerli değildir" sözünü isnad etmektedir. Tahripkarlığına rağmen o, aynı zamanda imarcı idi. Onun zamanında muhteşem bahçeler ve binalar yaptırılmış, yeni yerleşme yerleri kurulup, sulama kanalları açtırılmıştı. Bilindiği üzere İran, Orta Asya ve Hindistan'da İslam mimarisinin en parlak devri Timur ve haleflerinin adı ile sıkı sıkıya bağlıdır. Timur, ticaretin devlet için en büyük gelir kaynağı olduğunun farkındaydı. Ana dili olan Türkçeden başka Farsçayı da biliyordu. Edinmiş olduğu tarih bilgisi ile meşhur İbn Haldun'u bile hayretler içinde bırakmıştı.

Muhammed Kerim Yusuf-i Cemali, Zindegâni-i Şah İsmail-i Evvel (Bâ nigâreş ber hususiyat-ı cismi, ruhi, zovki, ahlaki, mezhebi ve revabıt-ı cı bâ düvel-i harici), (I. Şah Ismail'in Hayatı (Beden, Ruh, Zevk, Ahlak, Din Bakımından Özelliklerinin Tasviri ve Yabancı Devletler İle ilişkileri), İntişarat-ı Muhteşem

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 273 · Sayfa: 609-612
Merhum Prof. Dr. Faruk Sümer, 1976 yılında basılan Safevi devletinin kuruluşuna dair yazdığı eserine "Safevi Devleti'nin kuruluşu İslam ve Türkiye tarihinde mühim bir hadisedir. Bu hadisenin en mühim neticesi, İslam aleminin merkezinde yeni bir âlemin meydana gelmiş olmasıdır. Başlıca vasfı Şiilik olan ve İran'ı içine alan bu âlem, varlığını, bilindiği gibi, zamanımıza kadar devam ettirmiştir. Anadolulu Türklerin Safevi devletini kurmaları ve bu unsurun zor kullanarak Şiiliği İran'ın rakipsiz bir mezhebi haline getirmesi bugüne kadar ilim âlemince lâyıkıyle anlaşılmamış bir konudur" ifadesi ile başlamakta, "Safevi devletinin milli bir İran devleti olduğu görüşünün artık ciddi ilim adamları arasında pek taraftarı kalmadığını" belirterek, "Safevi devleti tarihinin bizim için taşıdığı ehemmiyet, bilhassa devleti kuran ve geliştiren unsurun Anadolulu olması ve bunlarla ilgili olarak kalabalık sayıda göçebe ve köylü Türk topluluklarının bu ülkeden İran'a göç etmeleridir" diyerek "devletin kurulduktan sonra da uzun zaman, bilhassa insan gücü bakımından Anadolu'dan beslendiği sonucuna" varmaktadır.

Tarih-i Ferhengi-i İl-i Şahseven-i Bağdadi (Bağdad Şahseven Aşiretinin Kültürel Tarihi),

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 261-268
Şahseven, İran'da özellikle Mugan ve Erdebil yöreleri ile Zencan, Tahran, Harrakan ve Hamse yörelerinde yaşamakta olan bazı Türk asıllı aşiret topluluklarının adıdır. Oğuz boylarına mensup olan Şahsevenlerin kökenleri belirsizdir ve XVI. yüzyıl ile XVIII. yüzyıllar arasındaki bir tarihte konfederasyon şeklinde bir araya getirilmiş aşiretlerden oluştukları sanılmaktadır. Mugan Şahsevenleri hakkında yazan pek çok araştırıcının tespit ettiği, aşiretin kökeni konusundaki en yaygın rivayet; onların 1600 yıllarında, Şah Abbas tarafından kendisine sadık bir güç olarak oluşturulmuş karma bir aşiret olduğu şeklindedir. Ancak Şahsevenlerin kökeni konusunda ne resmi, ne de sözlü anlatımlar tam olarak belgelere dayandırılamamaktadır. Şah Abbas devrinde "Şahseven" adı ile herhangi bir karma aşiretin kurulmuş olduğu hakkında hiçbir kanıt bulunmamakla birlikte, onun uyguladığı askeri ve aşiretleri dağıtma siyasetleri sonucunda birbirinden çok farklı bölgelerde, farklı aşiretlerin parçalarına rastlanır olmuştur. Bu parçalar ise zamanla "Şahseven" adı altında bir oluşum, bir konfederasyon oluşturmuştur.

Ortaçağ İslam DünyasındaTekstil Sanayi(i);. Giyim-Kuşam ve Moda

Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 661-664
İnsanların en eski çağlardan beri yiyecek gibi ihtiyaç duydukları en önemli eşyadan biri de giyim-kuşam olmuştur. Tarih boyunca kurulan devletlerin idarecileri ve ileri gelenlerinin giyim ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla özel dokuma imalâthaneleri kurulmuştur. Devlet koruması altında bulunan bu özel dokuma atölyelerinin hammadde ihtiyacını karşılamak amacı ile yün, pamuk, keten, kendir ve ipek üretilmesi için faaliyet gösterdiği gibi, ahalinin giyim ihtiyacını karşılamak düşüncesi ile özel bir dokumacılık sektörü oluşmuştur. Erken ortaçağlarda Bizans ve Sasani, Çin ve Türk devletleri ile Mısır, Suriye ve Yemen gibi ülkeler, eski çağlardan beri devam eden köklü bir dokuma teknolojisi kültürüne sahip bulunuyorlardı. İslâmiyet'in yayılması sırasında Bizans ve Sasani devletlerinin hâkimiyeti altında bulunan Suriye, Irak, İran, Mısır ile Türkistan ve Anadolu gibi köklü bir medeniyet ve zengin kaynaklara sahip olan ülkeler Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra, bu ülkelerdeki dokuma kültür ve sanayiindeki birikim ve teknikler aynen devam etmiş, keten, yün, pamuk ve ipek üretimi sanayii ve ticareti büyük gelişme göstermiştir.

RICHARD TAPPER, İran'ın Sınır Boylarında Göçebeler - Şahsevenlerin Toplumsal ve Politik Tarihi, çev. F. Dilek Özdemir, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2004, 699 sayfa [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 259 · Sayfa: 1005-1010
Şahseven, İran'da, özellikle Azerbaycan'daki Mugan ve Erdebil yöreleri ile Zencan ve Tahran arasındaki, Harrakan ve Hamse yörelerinde yaşamakta olan bazı aşiret topluluklarının adıdır. İnanç olarak Şii olan ve Türkçe konuşan Şahsevenler, günümüzde büyük ölçüde yerleşik hayata geçerek, tarım ile uğraşmakta iseler de, yakın zamanlara kadar konar-göçer bir hayat tarzı sürdürmüşlerdir. İzleri XI. yüzyılda İran'a gelmiş bulunan Türk-Oğuz boylarının kültürlerine kadar uzanır. XVI. yüzyıldan itibaren XX. yüzyıl ortalarına kadar İran, Osmanlı, Rus ve Sovyet kuvvetleri çeşitli vesilelerle Şahseven topraklarında hak iddia etmiş veya bu toprakları işgal etmiştir. Bulundukları coğrafi konum yüzünden Şahsevenlerin merkezi hükümetle ilişkileri değişiklik göstermiş ve aşiret konfederasyonu 1880'lere kadar birleşik ve merkezi bir siyasi yapıya kavuşamamıştır.

ABDÜLHALİK BAKIR, Ortaçağ İslâm Dünyasında Taş ve Toprak Ma'mülleri Sanayi(i), Ankara 2001, 253 s.+resim. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 258 · Sayfa: 781-784
İslam dünyası taş, kum ve toprak gibi hammadde olarak kullanılan malzeme bakımından çok zengin ülkelere sahipti. Hemen hemen bütün ülkelerde taş ocakları mevcut olup, bu ocaklar taş işçiliği ve taşın önemli bir hammadde olarak yer aldığı yapı sanatı ve mimaride büyük gelişmelere yol açmıştır. Anadolu, Suriye, Filistin, Afganistan ve İspanya'da kaliteli mermer yatakları mevcut olup, Gazne, Lazkiye, Remle ve Musul mermer üretimi ile işçiliğinde önemli merkezler olarak tanınmışlardı. Taş üretimi ve işçiliğinde olduğu gibi, hemen bütün ülkeler kuyumculuk endüstrisinde süs maddesi olarak kullanılan değerli taşlar bakımından zengin bulunuyorlardı.

MİRZA ŞEMS-İ BUHARA-YÎ, Tarih-i Buhara, Hokand ve Kaşgar (Der şerh-i hükümrâni-i Emir Mir Haydar der Buhara, Muhammed Ali Han der Hokand ve Cihangir Hoca der Kaşgar), mukaddeme, tashih ve tahkik Muhammed Ekber Âşık, Defter-i Neşr-i Miras-ı Mektub, Âyine-i Miras, Tahran 1377 h.ş. (1998), 340 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 1047-1050
Eserde kendisini Mirza Şems (s.89, 95, 103, 108), Mirza Şems-i Buharayi (s.114, 120) ve Mirza Şems müverrih-i Buharayi (s.110) olarak adlandıran yazar hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. C. A Storey'in, müellifin dostu ve eserin ilk naşiri V. V. Grigoriev'den naklen kaydettiğine göre (Persian Literature, I/1, 385-386) Şems, 1804(?) yılında doğmuş olup, babası Mirza Yusuf, Mir Haydar'ın Divân katiplerinden, dedesi Mir Yakub da Danyal Atalık'ın Defterdârı idi. Kızkardeşi ise Mir Haydar'ın küçük kardeşi Mir Hüseyin ile evli idi. Dolayısı ile saray çevresine mensup olup, devrin olaylarına yakından tanık olmuştu.