22 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • ALİ SEVİM
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

İbnü'l Adîm'in Bugyetü't-Taleb fî Tarihi Haleb Adlı Eserinin Yayınları Hakkında

Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 227 · Sayfa: 73-80
Tam Metin
XIII. yüzyıl Arap tarihçilerinden olan Halebli İbnü'l-Adîm Kemaleddin Ebu'l-Kasım Ömer, Ebû Bekr Ahmed el-Hatîb el-Bağdadî (1002-1071)'in Tarihu Bağdad'ı ile Ali b. Hasan İbn Asâkir'in 80 cilt olduğu rivayet edilen Tarihu Medineti Dımaşk adlı eserlerinden sonra bölgesel Arap tarih yazıcılığının güzel örneklerinden birisini oluşturan Bugyetü't-taleb Fî Tarihi Haleb adlı bir eser kaleme almıştır. Yaptığımız araştırmalar sonucunda, çeşitli kaynaklarda 40, ya da 30 cilt olarak telif edildiği rivayet edilen eserin 1242/43 yılında bitirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Azimî'nin El-Muvassal Adlı Kayıp Eserindeki Selçuklularla İlgili Kayıtlar

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 187 · Sayfa: 843-868 · DOI: 10.37879/belleten.1983.843
Tam Metin
XII. yüzyılın ünlü tarihçilerinden olan ve Azimî nisbetiyle tanınan Halebli Ebû Abdullah Muhammed b. Ali et-Tenûhî el-Halebî (1900-1175), biri mufassal, ötekisi muhtasar olmak üzere, iki eser kaleme almıştır. el-Muvassal ale'l-asli'l-Mavsil adını taşıyan genel bir vekâyinâme niteliğindeki mufassal eser, bugün elimizde bulunmamakta olup, ancak onu, bu yazımızın konusunu oluşturan Kemalüddin İbnü'l-Adîm'in (1192-1262) yaptığı ayrıntılı nakiller vasıtasıyla tanıyabiliyoruz. Azimî'nin, bugün dünyadaki biricik nüshasını oluşturan ve İstanbul'da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Kitaplığında 398 numarada kayıtlı bulunan muhtasar eseri ise herhangi bir özel ada sahip olmayıp sadece Tarih veya Azimî Tarihi (Tarihü'l-Azimî) adıyla bilinmektedir. Müellifin mufassal eseri el-Muvassal, hocası Bağdadlı Ebu'l-Yumn Zeyd el-Kindî, el-Müeyyed b. Muhammed ve adlarını belirtmediği bazı kimseler vasıtasıyla müellif nüshasından haberdar olup nakiller yapma fırsatını elde eden İbnü'l-Adîm'den başka hiç bir müverrih tarafından görülüp istifade edilmemiştir. Buna karşılık eserin muhtasar nüshasından, başta Antepli Bedrüddin Aynî (1361-1451) ve Sârimüddin İbrahim İbn Dokmak (1349-1407) olmak üzere, İbnü'l-Esir, İbn Şeddâd ve İbn Hallikân tarafından nakiller yapıldığı anlaşılmıştır.

Dımaşk Selçuklu Melikliği - Şemsül-Mülûk Dukak Devri (1095-1104)

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 182 · Sayfa: 297-318 · DOI: 10.37879/belleten.1982.297
Tam Metin
1077/78 yılında kardeşi Sultan Melikşah tarafından fetihleri tamamlaması için Suriye ve Filistin'e atanan Tacüddevle Tutuş, Arap Mirdas - oğulları ailesinin elinde bulunan Haleb bölgesine egemen olmak amaciyle, büyük çabalar göstermişse de Büyük Selçuklu imparatorluğu vasallarından Musul Ukayl - oğulları beyliği emîri Şerefüddevle Müslim'in kendi aleyhine, Kuzey - Suriye'deki öteki Arap unsurlariyle birlikte harekete geçmesi sonucunda başarı kazanamamıştır. Bu sırada, Orta - Suriye ile Filistin'in yönetimini Büyük Selçuklu imparatorluğu adına elinde tutan emir Atsız, başkent Dımaşk'ta bir Mısır - Fahmi ordusu tarafından kuşatılıp sıkıştırılıyordu. Fatımî baskısına karşı koymada güçlük çeken Atsız, Haleb bölgesinde bulunan Tutuş'u yardıma çağırdı. Tutuş'un bu çağrıya uyarak ivedilikle Dımaşk'a gelmesi üzerine, Fatımi ordusu Mısır'a geri dönmek zorunda kaldı. Dımaşk'a giren Tutuş, kendisine karşı birtakım olumsuz eylemlere girişmesi sonucunda, emir Atsız'ı yayının kirişi ile boğdurmak suretiyle öldürtmüştür. Böylece o, Atsız'ın egemen olduğu Kudüs, Dımaşk, Akkâ, Sur, Trablusşam, Yafa, Ariş, Taberiyye gibi birçok Suriye ve Filistin kent ve yörelerinin yönetimini kolaylıkla elinde toplayarak Suriye ve Filistin Selçuklu Meliki olmuştu. Buna karşın başkenti Musul olmak üzere, Kuzey - Suriye'ye de yayılmakta olan Müslim ile egemenlik çatışması yapmak zorunda kalmıştı. Tutuş, bu çatışmada birçok Arap göçebe kabilelerine hükümran olan Müslim'e karşı tam anlamiyle bir başarı kazanamamış ve dolayısiyle egemenlik alanını Haleb bölgesine değin uzatamamıştır. Tutuş-Müslim siyasal çekişmesinin sürmekte olduğu sıralarda, Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleyman-Şah, çağrı üzerine, Bizans egemenliğinde bulunan Antakya'yı feth ederek Haleb kapılarına dayanmıştı. Bu durum, Suriye egemenliği için sürüp giden sözkonusu çatışmayı daha da kritik bir hale sokmuştur.