6 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Nejla Günay
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Bolşevik İhtilalinin Ardından Osmanlı Devleti’nin Rusya’daki Yeni Rejime Bakışı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 353-376 · DOI: 10.33419/aamd.642336
Tam Metin
Rusya, XX. yüzyıl başlarında iç ve dış politikasında yeni durumlarla karşılaştı. İçerde Rus halkı, XIX. yüzyıl sonlarında rejim karşıtı hareketler başlatmıştı. Dış politikada ise Berlin Antlaşması'ndan sonra Balkan devletlerinin bağımsızlık hareketlerinde Rusya'nın oynadığı rolü göz önüne alan İngiltere, bu devletin Anadolu ve Asya'da etkin olmasını istemediğinden Rusya'yı Anadolu ve Kafkasya'da meşgul etmek için Ermenileri kışkırttı. Ayrıca Uzak Doğu'da Japonya'yı Rusya'ya karşı girişebileceği bir savaş için teşvik edip destekledi. Bütün bunlar sonucunda Rusya'nın 1890'dan itibaren Ermeni tebaası ile ilişkileri bozuldu. XX. yüzyılın başında Kafkasya'da Ermeni-Azerbaycan Türkleri ve Gürcüler arasında çok ciddi çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda sosyalizmi savunan işçi sınıfının çok büyük etkisi oldu. Rusya, 1905 yılında da Japonya karşısında giriştiği savaşı kaybetti. Politik zorluklar yaşayan Rus Çarlığı Meşrutiyet rejimini ilan etmek zorunda kaldı. Rusya'nın kendisi için bir tehdit olmaktan çıktığını gören İngiltere, bundan sonra Almanya'ya karşı Rusya ile ittifak kurdu. Bu iki devlet Fransızları da yanlarına alarak Birinci Dünya Savaşı'na birlikte girdi.Birinci Dünya Savaşı esnasında savaşın getirdiği ağır yük Rusya'nın iç işlerindeki karışıklıkları artırdı. Siyasi görüş ayrılıkları baş gösteren ekonomik sıkıntılarla daha da belirginleşti ve başlangıçta halk hareketleri olarak başlayan olaylar, Bolşeviklerle Menşeviklerin birlikte hareket ettiği büyük bir ihtilale dönüştü. Mart 1917'de başlayan olaylar, Rus Çarı II. Nicholas'ın tahtından feragat etmesine 25 Ekim1917'de Petrograd Garnizonunun Bolşeviklere katılıp aynı gece II. Sovyet Kongresi'nde Bolşevik Programı'nın onaylanmasına kadar sürdü.Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı sırasında en büyük düşmanlarından biri olan Çarlık Rusya'sıydı. Dolayısıyla Rusya'da meydana gelen bu rejim değişikliği Osmanlı Devleti'nin cephedeki düşmanlarından birini azaltsa da beraberinde bazı yeni problemler getirdi. Bolşevik İhtilali'nden sonra Osmanlı Devleti'ne sığınan mülteciler boyutu birçok araştırmacının dikkatini çekmiş ve bu konuda çeşitli akademik çalışmalar yapılmıştır. Bunlara B. Bakar, K. Acar ve U. Karadoğan'ın çalışmaları örnek gösterilebilir:Görüldüğü üzere bu konuyla ilgili çalışmalar genellikle İstanbul'a gelen Rus mülteciler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Oysaki mülteciler meselesi Osmanlı Devleti için Bolşevik ihtilalinin sonuçlarından sadece biridir. Bu araştırmanın kapsamı Bolşevik İhtilali'nden sonra Osmanlı-Rusya ilişkileridir. Araştırmada iki konuya odaklanılacaktır: İlk bölümde Bolşevik İhtilali'nden sonra yeni hükûmet kuruluncaya kadar devam eden belirsizlik döneminde Osmanlı hükûmeti ve Osmanlı aydınlarının Rusya'daki gelişmelere nasıl baktığı incelenecektir. İkinci bölümde ise; Osmanlı Devleti'nin bu ihtilal sebebiyle karşılaştığı problemler ele alınacaktır. Bu problemler arasında; Osmanlı Devleti'nin doğu ve batı bölgelerinde ortaya çıkan salgın hastalıklar, Trabzon limanından Rusya'ya gönderilen mallar, piyasalarda görülen Rus parası istilası, bazı Rus askerlerinin doğu sınırından Osmanlı'ya sığınması, Rusya'ya kaçırılan asâr-ı atika, Osmanlı-Rus sınırında karşılaşılan bazı olaylar ve sığınanların muhasım devlet tebaasından sayılıp sayılmayacağı gibi konular vardır. Osmanlı yöneticilerinin, değişik konularda karşı karşıya kalınan bu problemlere ne gibi çözümler getirdiği de araştırmanın kapsamında yer alacaktır. Bu şekilde Osmanlı elitinin Rusya'daki yeni rejime bakışının ne olduğunun ortaya konması amaçlanmaktadır.Bu çalışmada; Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ana kaynak olarak kullanılacaktır.

Osmanlı Devleti'nde Kurulan Spor Cemiyetleri ve Jimnastik Derslerinin Milliyetçilik Hareketlerindeki Rolü

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 917-946 · DOI: 10.37879/belleten.2017.917
Tam Metin
Türkiye'de spor, bir bilim dalı olarak kabul edilmiyor, askerî talim ya da eğlence aracı olarak görülüyordu. Halkın askerî talim benzeri faaliyetlerde bulunması yasaktı. Bu ancak devletin kontrolünde yapılabilirdi. Osmanlı topraklarında bulunan yabancılar ve gayrimüslim tebaa çeşitli cemiyetler kurmak suretiyle sportif faaliyetler yapıyorlardı. Ancak bu durum yasal değildi. II. Meşrutiyet'in ilân edilmesinden sonra bu konudaki yasal boşluğun doldurulması amacıyla Cemiyetler Kanunu çıkarıldı. Böylece mevcut cemiyetler yasallaştı ve birçok spor kulübü kuruldu. Bu kulüplerden bazıları yasal görünümde olmalarına rağmen halka askerî talim yaptırmak suretiyle yasadışı faaliyetler yürüttüler. Bu zaman zaman resmî makamlarla cemiyetlerde faaliyet gösterenleri karşı karşıya getirmiş, hatta bu faaliyetleri nedeniyle yargılananlar olmuştur.

Atatürk Döneminde Türkiye’de Beden Eğitiminin Gelişimi ve Gazi Beden Terbiyesi Bölümü

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2013, Cilt XXIX, Sayı 85 · Sayfa: 72-100
Tam Metin
XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti'nde bazı askerî okullarla Galatasaray Sultanisi'nde "jimnastik" dersleri okutulmaktaysa da sporun bir bilim dalı olduğu pek bilinmiyordu. Spor, güç ve kuvvete dayanan basit hareketler olarak kabul ediliyordu. Ancak spor eğitimi alması için İsveç'e gönderilen Selim Sırrı Bey (Tarcan) burada sporun bir bilim dalı olduğunu idrak etti. Yurda döndükten sonra Maarif Nezareti'nde görev alarak bu konuyla ilgili faaliyetler yaptı. Mustafa Kemal Atatürk döneminde beden eğitimi konusunda çeşitli çalışmalar yapıldı ve Gazi Terbiye Enstitüsü bünyesinde "Beden Terbiyesi Bölümü" açıldı. Gazi Beden Eğitimi Bölümünün Cumhuriyet'in eğitim sistemine, sosyal ve kültürel hayatına, yurt içi ve yurt dışı bağlantıları ile beden eğitiminin bir bilim dalı olarak kabul edilip bu bilimin geliştirilmesine çok büyük katkıları oldu.

Ermenilerin Tehcir Edilmesi Kararında Etkili Olan Faktörler ve Maraş-Zeytun Ermenilerinin Tehciri

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 555-580
Tam Metin
Osmanlı Devleti, XX. yüzyıla girerken siyasî, ekonomik ve askerî yönden sıkıntılar içerisindeydi ve yüzyılın başında önce Trablusgarp daha sonra Balkanlarda ağır kayıplar verdi. Osmanlı Devleti'nin Balkan savaşları sonucunda Balkanlardaki topraklarını kaybetmesi bağımsızlıklarını elde etmek isteyen Anadolu Ermenilerini heyecanlandırdı(1) ve onların devlete bağlılık duygularını zayıflattı. Bunun sonucunda meselâ Zeytun Ermenileri, Birinci Dünya Savaşı'nda seferberlik emrine uymayarak Osmanlı ordusuna asker göndermediler, aksine silâhlanıp dağlara çıktılar ve Osmanlı Devleti'nin düşmanlarıyla işbirliği yaparak devlete meydan okudular. Kafkasya'da da benzer bir durum yaşandı ve Osmanlı Devleti'nin Almanya tarafında savaşa girmesini fırsat bilen Taşnak Komitesi, Anadolu Ermenileri adına Rusya ile anlaştı. Bu anlaşmaya bağlı olarak Osmanlı ordusunda silâh altına alınan Ermeniler Rus tarafına geçtiler ve küçük çeteler hâlinde örgütlenip Osmanlı ordusuna karşı Rus ordusunun ileri ucunda görev aldılar. Ermenilerin bir kısmının bu ihaneti, Osmanlı hükümetinin savaşın bütün hızıyla devam ettiği bir anda bütün Ermenilerin sadakatinden şüphe duymasına sebep oldu(2).

Birinci Dünya Savaşı Sırasında Anadolu’nun Güney Bölgelerinde Ermeni Çete Faaliyetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2009, Cilt XXV, Sayı 74 · Sayfa: 253-282
Tam Metin
Osmanlı Devleti, 1915 yılının Nisan ayında Zeytun Ermenilerini Konya'ya göç ettirdi. Daha sonra bu kararın kapsamı genişletildi ve 27 Mayıs 1915'te Ermenilerin Halep, Musul ve Deyr-i Zor'a göç ettirilmelerine dair kanun çıkarıldı. Bu kanunun çıkarılmasının sebebi, Ermenilerin savaş hâlindeki Osmanlı Devleti'nin düşmanlarıyla işbirliği yapması ve Anadolu'nun hem doğusunda hem de güneyinde bağımsız devlet kurmaya çalışmalarıydı. Bu amaçlarına ulaşmak isteyen Ermeniler, sevk ve iskân kararına rağmen dağlara çıkıp Fındıcak ve Musa Dağı'nda isyan ettiler. Hatta Urfa şehir merkezinde de isyan çıkardılar. Bu isyanların bastırılmasından sonra bazı Ermeniler küçük çeteler kurarak faaliyetlerine Amanos ve Toroslar'da devam ettiler.

Cumhuriyet Öncesinde Maraş’taki Yabancı Okullar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2006, Cilt XXII, Sayı 64-65-66 · Sayfa: 387-414
Tam Metin

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı toprakları üzerinde açılan yabancı devletlere ait okul sayısında önemli bir artış oldu. Halep Vilayeti'ne bağlı olan Maraş Sancağı'nda da yabancı okul sayısı hızla arttı. Maraş'ta; Fransa, Almanya , Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere ilkokul, ortaokul, lise, hatta yüksek öğretim seviyesinde okullar açtılar.

Bu okullardan bir kısmında özel statü varken yetimhanelerin içinde açılanlar hayır amaçlı ve meslekî eğitime yönelikti. Özel statüdeki okullarda öğrencilere belli bir ücret karşılığında eğitim veriliyordu. Toplanan bu ücretler okullar için önemli gelir kaynağı olsa bile bu okulların finansmanını , okulun hamiliğini yapan ülke ya da çeşitli misyoner örgütleri karşılamaktaydı. Okulda ders veren öğretmenlerin maaşları da söz konusu misyoner teşkilatları tarafından ödeniyordu.

Maraş'taki yabancı okulların öğrenci kitlesi Ermeniler'di. Katolik Ermeniler daha çok Fransız okullarını tercih ederken, Protestanlar Amerikan ve Alman okullarına gidiyorlardı. Müslümanlar bu okulları çok nadir olarak tercih ediyorlardı.