50 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • SALAHI R. SONYEL
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

İngiliz Belgelerine Göre Mustafa Kemal-Lawrence Görüşmesi

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 205 · Sayfa: 1695-1700
Tam Metin
İngiliz ordusuna mensup Tuğgeneral Moberley, 1926 yılı Nisan'ında, History of the Mesopotamian Campaign (Mezopotamya (Irak) Harekatının Tarihi) adlı bir yapıt kaleme alıyor; bunun bölümlerinden birini, Türk savaş amaçları ve pantürkizm konularına ayırıyordu. Yazar, İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na başvurarak bu konularda bilgi istiyor; bunun üzerine, bakanlık yetkililerinden W.G. Childs, 20 Nisan'da, bakanlığın da yararlanabileceği bir tutanak kaleme alıyordu. Bu tutanak, Mustafa Kemal (Atatürk)'in kişilik ve çalışmalarına ilginç ışık tutmaktadır. Anlaşılan, Childs, Arabistan'daki davranışlarıyla tanınan Albay T.E. Lawrence'la bu konuda görüşüyor, bu İngiliz albayı, 1918 yılı Eylül'ünde, "tuhaf bir raslantı" sonucunda "Mustafa Kemal Paşa ile birkaç görüşme yaptığını" ve konuştukları konular arasında Türk savaş amaçlarının da bulunduğunu kendisine bildiriyordu.

Mustafa Kemal-Lawrence Meeting in the Light of British Documents

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 205 · Sayfa: 1701-1706
Tam Metin
In April 1926, Brigadier-General Moberley of the British Army was writing a book, entitled History of the Mesopotamian Campaign, which included a section on Turkish war aims and Pan-Turkism. He approached the British Foreign Office for information on the subject, whereupon one of the officials, W. G. Childs, drew up a minute 20th April for the use of the Department. This minute throws interesting light on the personality and career of Mustafa Kemal (Atatürk). Apparently, Childs had spoken to Colonel T. E. Lawrence (of Arabia reputation) on the subject, who had told him that, "by a curious accident", he (Lawrence) was able, in September 1918, "to have several conversations with Mustafa Kemal Pasha", and that among the topics discussed was that of Turkish war aims.

İngiliz Gizli Belgelerine Göre Adana'da Vuku Bulan Türk - Ermeni Olayları (Temmuz 1908-Aralık 1909)

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 201 · Sayfa: 1241-1290 · DOI: 10.37879/belleten.1987.1241
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni "milleti", 1870'lerde patlak veren sözde "Doğu Sorunu"nun doğuşuna dek geçen 600 yıl sırasında barış, düzen, güvenlik ve gönenç içinde yaşamıştır. 1877'de başlayan Türk-Rus Savaşı, yetkisiz bırakılan San Stefano (Yeşilköy) Antlaşması'na yol açmış; Kıbrıs Sözleşmesi (Cyprus Convention) ve Berlin Antlaşması'na neden oluşturmuştu. Bu sözleşme ve antlaşmalar, Osmanlı Ermenilerine, sözde ek ayrıcalık hakları sağlayacaklardı, ama gerçekte, büyük devletlere, özellikle Britanya ve Rusya'ya, Osmanlı İmparatorluğu'nun iç işlerine karışmak fırsatını ve İmparatorluk çökünce, onun ganimetinden daha büyük bir pay koparmak ümidini veriyordu.

The Turco-Armenian 'Adana Incidents' in the Light of Secret British Documents (July 1908-December 1909)

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 201 · Sayfa: 1291-1338 · DOI: 10.37879/belleten.1987.1291
Tam Metin
For almost six centuries the position of the Armenian nation (millet) within the Ottoman Empire, was one of relative peace, order, security and prosperity until the genesis, in the 1870s, of the so-called "Eastern Question". The Turco-Russian war of 1877 had resulted in the abortive Treaty of San Stefano, and had brought about the signature of the Cyprus Convention and the Treaty of Berlin. These treaties were supposed to procure more privileges for the Ottoman Armenians, but they were actually intended to enable the Great Powers, in particular Britain and Russia, to interfere in the internal affairs of the Ottoman Empire with the hope of snatching a greater share of the spoils when the Empire ultimately collapsed.

Albay T.E. Lawrence, Haşimi Araplarını Osmanlı İmparatorluğuna Karşı Ayaklanmaları için Nasıl Aldattı. İngiliz Gizli Belgelerine göre.

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 231-255 · DOI: 10.37879/belleten.1987.231
Tam Metin
Yetmiş yıl önce, 1916 Haziranında, Haşimi Araplarının önderi Mekke Emiri Şerif Hüseyin İbn-i Ali, kendisine, "Arapların bağımsızlığı"nı sağlayacağını iddia eden İngilizlerin kesin olmayan sözlerine kapılarak, bağlı bulunduğu Osmanlı Sultan-Halifesine karşı ayaklanıyor ve Halifeliğin Hıristiyan devletlerce bölünmesine araç oluyordu. İngiliz yazarı Robert Lacey'in deyimine göre, "onun (Hüseyin) akımı, bir Arap ayaklanmasından çok bir İngiliz-Haşimi komplosu" idi ve bir milyon Sterline yaklaşan İngiliz altınlarıyla finanse edilmiştir.

How Colonel T.E. Lawrence Deceived the Hashemite Arabs to revolt against the Ottoman Empire. In the Light of Secret British Documents

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 256-280 · DOI: 10.37879/belleten.1987.256
Tam Metin
Seventy years ago, in June 1916 to be precise, Sherif Hussein ibn Ali, the Hashemite amir of Mecca, having been encouraged by the British with vague promises of "independence for the Arabs", revolted against his suzerain, the Ottoman Sultan-Caliph, and became an instrument in the destruction of the Caliphate by Christian Powers. In the words of Robert Lacey, "his (Hussein's) movement was less an Arab revolt than an Anglo-Hashemite conspiracy", cemented by about one million pounds sterling in British gold.

Büyük Devletlerin Osmanlı İmparatorluğunu Parçalama Çabalarında Hıristiyan Azınlıkların Rolü

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 647-656
Tam Metin
Türkler, Müslümanlığı dinleri olarak kabul ettikleri gün, İslâmı kendi varlığı için büyük bir tehlike sayan Hıristiyanlık dünyasınca damgalı bir halk olarak görülmeye başlanmışlardı. Papa II. Pius'un çabalarına karşın, Türklerin Hıristiyanlığı kabullenmemeleri; siyasî ve dinî sahada büyük ölçüde bir çatışma niteliğinde olan Haçlı seferlerinde İslâm davasına (sav) katkıda bulunmaları, onları Batı Hıristiyanlarına hiç de sevdirmemişti. Din uğrundaki bu savaşlar, Müslümanlık ve Hıristiyanlık arasında yüzyıllarca süren kin, nefret ve düşmanlık yaratmıştı. Hıristiyanlık, İslâmı bir sapıklık, bir umacı olarak görüyor, onun, İsa'nın verasetini ortadan kaldırmak amacı güttüğüne inanıyordu; dolayısıyla, halifeliği üstlenerek (deruhte) İslâmın davasını benimseyen Osmanlı Türkleri, Hıristiyanlığın bu nefret ve düşmanlığına hedef olmuşlardı.

The Role of Christian Minorities in Efforts by the Great Powers to Dismember the Ottoman Empire

Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 657-666
Tam Metin
When the Turks made the fateful decision of embracing Islam as their religion, they became a marked people in the eyes of the Christian World, which saw that religion as a great danger to its very existence. The Turks failure, or refusal, to accept Christianity, despite the efforts of Pope Pius II, did not endear them to the Christians of the West; nor did their contribution to the Muslim cause during the great politico-religious upheaval of the Crusades. These religious wars created bitterness, hatred and hostility between Islam and Christianity, which were to last for centuries. Christendom saw Islam as a deviance, a bogey, which, it believed, aimed at eradicating the Christian heritage; and therefore the Ottoman Turks, who had espoused the cause of Islam by taking over the Caliphate, became the object of that Christian hatred and hostility.

Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngilizlerin Eline Geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Tutanakları

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 179 · Sayfa: 215-302 · DOI: 10.37879/belleten.1981.215
Tam Metin
Sayın Sadi Borak'ın 1977 Eylülünde Çağdaş yayınları arasında yayımlanan "Gizli Oturumlarda Atatürk'ün Konuşmaları" başlıklı yapıtını büyük bir ilgiyle izledim. Yazar, yapıtının "Sunu" bölümünde şöyle diyor: "Bu beyanlar (Atatürk'ün), Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivinde 56 yıldır gizliliğini korumaktadır. ..." Ondört yıldan beri Avrupa arşivlerinde, özellikle İngiltere Devlet Arşivinde 2 yapmış olduğum araştırmalar sonunda ele geçirmiş bulunduğum birçok belgelerin ışığı altında, Sayın Sadi Borak'ın bu iddiasına katılamıyacağım, çünkü Kurtuluş Savaşımız günlerinde BMM'nin sık sık yapmış olduğu gizli oturumların tutanaklarının en önemlilerinin içeriği İngiliz ajanlarınca öğrenilerek ivedilikle İngiltere yönetimine duyuruluyor; o günlerde oldukça gizli sayılan bu belgeler, İngiltere'nin siyasasını çizen ve uygulayan devlet adamları ve yetkililerce dikkatla okunuyor; Kemalist Türkiye'ye karşı ne denli bir yöntem izlenileceği ona göre ayarlanıyordu.

Kurtuluş Savaşı Günlerinde Batı Siyasamız

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 327-418 · DOI: 10.37879/belleten.1981.327
Kurtuluş Savaşı günlerinde, Kemalistlerin, Doğu'lu devletler gibi Batı'lı devletlere karşı da uyguladıkları siyasanın başlıca amaçları şunlardı : 1. Misak-ı Milli (Ulusal And)'yi gerçekleştirmek; 2. Türkiye'nin dış ülkelerde tanınmasını sağlamak; 3. çeşitli savunma, dostluk ve bağlılık antlaşmalarının çerçevesi içinde, maddi ve manevi yardım sağlamak ve 4. bu amaçlara ulaşabilmek için her türlü aydınlatma araçlarına başvurmak. Ancak bu siyasa oldukça önemli bir noktada değişiyordu: Kemalistler, yurtlarının büyük bir bölümünü ve Osmanlı İmparatorluğunun başkentini işgal altına alan Batı'lı Bağlaşık Devletlerle çatışıyor; bu işgalci devletleri ya diplomasi yoluyla ya da silah gücüyle Türkiye'den çıkarmak için uğraşıyor; ama onları, Türkiye'yi boşaltmaya zorlayacak yeterli askeri güce sahip olmadıklarından, katlanılabilir bir uzlaşmaya yankı-umuduyla, sorunu diplomasi kanalıyla çözümlemek yoluna gidiyorlardı. Büyük Millet Meclisi'nde Batı ideali (Garp Mefkûresi)'nden yana olanlar, Türkiye'nin çıkarlarının Batı'lı devletlerle bir uzlaşmaya varılmasını gerektirdiğine inanıyorlardı. Bağlaşık Devletler ulusal akımı tanısalar ve Türkiye'ye onurlu bir barış önerseler, Kemalistler böyle bir uzlaşmaya belki yanaşacaklardı. Mustafa Kemal, Ermenilere karşı Doğu'da harekata geçilmesini sürekle öneren Doğu Savaş Kesimi komutanı General Kazım Karabekir'e 6 Mayıs 1920'de gönderdiği kapalı telyazısında, Bağlaşık Devletlerle bir anlaşmaya veya uzlaşmaya varılması olasılığından söz ediyor; Barış Konferansı, Türkiye konusunda kararlarını açıklamadan Ermenilere karşı harekata geçilmesinin yurdun çıkarları açısından uygun olmıyacağını bildiriyor; 4 ama bu arada Ermenilerin, Kilikya'da, yerel Fransız subaylarının kışkırtmalarıyla, Türk-Müslüman halka her türlü ezgi yapmalarına karşı ilgisiz kalamıyordu.