15 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Zeki Arıkan
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

1909 "Ayvalık Hadisesi"

Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 159-190
Tam Metin
Ayvalık, XVIII. yüzyılın ikinci yansında Midilli'den (Mytilene) gelen Rumlar tarafından kuruldu. Zeytinyağı ve sabun üretimi burada büyük bir gelişme gösterdi. 1821 Ayaklanmasında kasaba tahrip edildi. Fakat, kısa süre sonra kasaba yeniden toparlanma sürecine girdi. Kasabanın nüfusu, yöneticiler dışında, tamamen Rumlardan (Greeks) oluşuyordu. Kasabada zaman zaman huzursuzluklar çıkıyor, bunlar büyümeden önleniyordu. Ayvalık Rumlarını, Yunanistan (Greece) destekliyordu. İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra (The Young Turk Revolution), Ayvalık Rumları örgütlendi. Kasabada olaylar çıktı. 17 Haziran 1909'daki gösterilere asker müdahale etti. İki kişi öldü. Bunun üzerine olaylar büyüdü. Ayvalık'a asker gönderildi ve sıkıyönetim ilan edildi. Silahlar toplatıldı. Türkçe ve Rumca gazeteler arasında tartışma çıktı. Alınan önlemlerde, kısa sürede olaylar tamamen yatıştı ve sıkıyönetim kaldırıldı. Olayların temelinde kaçakçılık yatıyordu. İkinci Meşrutiyet'in (Constitution of 1908) kaçakçılığı önlemeye çalışması birçok kimseyi tedirgin etmişti. Olaylar, yörede kaçakçılığın ne kadar yaygın olduğunu göstermişti. Dönemin gazeteleri, arşiv belgeleri bu çalışmanın temel malzemesini oluşturmaktadır.

Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya Belediyesi Kültür Yayınları

Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 250 · Sayfa: 1001-1004
Osmanlı döneminden günümüze ulaşan arşiv belgeleri arasında Tapu-Tahrir ya da Nüfus ve arazi sayım defterleri (TT) oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu defterlerin çok büyük ölçüde XV-XVI. yüzyılları kapsadığını belirtmek gerekir. Aslında timar ve iltizam sisteminin işleyişine esas olan bu defterler, günümüz tarihçileri, iktisatçıları, coğrafyacıları vb. tarafından çok değişik açılardan incelenmekte ve değerlenditmektedir. Son yıllarda bu defterler bağlamında bir sancağın, bir kentin, bir kazanın belirli bir dönemdeki durumunu ele alıp işleyen araştırmaların sayısı oldukça artmıştır. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü bu defterlerden bazılarını, harita ve dizin eklemek suretiyle tıpkıbasım halinde yayınlamış bulunmaktadır. Defterlerdeki nüfus ve vergi kayıtları günümüzde bilgisayar düzeni içinde çok önemli bir veri tabanı oluşturmaktadır. W. D. Hütteroth ve Nejat Goyünç'ün güneydoğu Anadolu, Suriye ve Irak'ın bir bölümünü içine alan bölge için yaptıkları çalışma, bu açıdan dikkate değer bir örnek olarak görülmektedir.

İlk Osmanlı Tarihçilerinde Süreklilik Niteliği Taşıyan Öğeler

Belleten · 2001, Cilt 65, Sayı 243 · Sayfa: 591-606
Tam Metin
Mükrimin Halil Yinanç, "Tanzimat'tan Meşrutiyet'e Kadar Bizde Tarihçilik" başlıklı araştırmasının girişinde Osmanlı tarihçiliğinin başlangıcının bir değerlendirmesini yaparken ilk Osmanlı tarihçilerinin "nakilci, hikayeci, tasvirci" olmaktan ileri gidemedikleri üzerinde durmuştur. Günümüzdeki, hattâ 1940'lı yıllardaki tarih anlayışına göre bu yargılarda haklılık payı bulunabilir. Bu da son derece doğaldır. Günümüzden beş yüz yıl önce yaşamış insanların bizim gibi düşünmelerini beklemek yanıltıcı olur. Çünkü tarih zamanın çocuğudur. "L'histoire est fille de son temps". Bu nedenle günümüz tarihçisi geçmişi değerlendirirken içinde bulunduğu zamanın sosyal, ekonomik yapısından, dünya görüşünden ve kültürel birikiminden yola çıkar. Bu açıdan bakınca geçmişin zihniyetini olduğu gibi yakalamanın zorluğu da ortadadır. XV. yüzyıl tarihçileri de kendi dönemlerinin dünya görüşünden yola çıkarak eserlerini yazıyorlardı. Daha doğrusu kendi yaşadıkları çağın zihniyetinden yola çıkıyorlardı.

NECDET SAKAOĞLU, Anadolu Derebeyi Ocaklarından Köse Paşa Hanedanı, Yurt Yayınları 8, Ankara, 1984, 315 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 224 · Sayfa: 237-241
Tam Metin
Gelibolulu Mustafa Ali, XVI. yüzyıl sonlarında halk ile devlet örgütü arasında ortaya çıkan maslahatgüzar ya da iş eri adıyla anılan "tufeyli" zümreyi "memalik-i mahrusa ayanından" olarak göstermektedir. Şer'iyye sicillerine dayanılarak yapılan bir araştırmaya göre, ayan ve eşraf XVI. yüzyılda, Osmanlı şehir toplumunda devletle reaya arasındaki ilişkileri düzenleyen ve halkın temsilciliğini üstlenmiş bir grup olarak ortaya çıkmış bulunuyordu. Bu grup; zengin tüccarlardan, esnafın yaşlı ve güngörmüşlerinden, ulema ve diğer din adamlarından oluşuyordu. XVII. yüzyıl boyunca timar sisteminin bozulması, merkezi gücün taşradaki etkisinin azalması, devlet memurlarının (ehl-i örf) yolsuzlukları, mukataaların malikane usulü ile kayd-ı hayatla ayan ve eşrafa verilmesi, bu sınıfın gittikçe güçlenmesine yol açtı.

Busbecq'in "Türklere Karşı Savaş Tasarısı"

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 218 · Sayfa: 113-160
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında doğrudan doğruya askerî ve siyasal ilişkiler 1526 Mohaç savaşından sonra kurulmuş ve giderek yoğun bir gelişme göstermiştir. Bu ilişkilere bağlı olarak Osmanlı başkentine birçok elçilik kurulları gelip gitmeye başlamış ve 1547 yılından sonra da İstanbul'da sürekli bir Avusturya elçiliği kurulmuştur. XVI. yüzyılın ikinci yarısı boyunca Türkiye'ye gelen Avusturya elçilerinin gerek kendileri, gerekse onların maiyetinde yer alan diplomat, gezgin ve sanatçıların bıraktıkları gezi yazıları, raporlar, resim ve gravürler o dönem Türk toplumunu çeşitli yönlerden tanımamıza büyük katkıda bulunmaktadır.

Mustafa Necati'nin Mütareke'deki Yazıları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 605-642
M. Rauf İnan, Mustafa Necati üzerine yazdığı bir kitapta, onun Hayal Mecmuasında, İzmir'e Doğru gazetesinde çıkan yazılarıyla bulunabilen daha başka yazılarının bir kitap olarak derlenmesini önermektedir. O günden bugüne kadar ne yazık ki gerçekleşmemiş bu dileğe, bu öneriye biz de katılıyor ve ekliyoruz: Herşeyden Önce Necati'nin mütareke günlerinde İzmir'de çıkan yazıları gün ışığına çıkarılmalıdır. Hem de hiç zaman yitirmeden . Geç bile kalınmıştır.

Kurtuluştan Sonra İzmir'de Çıkan İlk Gazete: Türk Sesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1991, Cilt VIII, Sayı 22 · Sayfa: 75-96
İzmir'in 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgali, buranın basınına ağır bir darbe vurdu. Anadolu ve Duygu gazetelerinin kapısına işgalden bir hafta önce kilit vurulmuştu. İşgalle birlikte Türkçe basın sıkı bir denetime alındı . Hukuku beşer'in, sahip ve başyazarı Haşan Tahsin Recep'in 15 Mayıs günü şehit edilmesiyle yayını sona erdi. Sulh ve Selâmet Cemiyeti'nin sözcülüğünü yapan Müsavat'ın bir süre daha varlığını koruduğu anlaşılmaktadır. Islahat ve Köylü gazeteleri açıkça Milli Mücadele'nin karşısında yer aldılar. Ahenk, Şark, Memleket, Sadayı Hak gazeteleri de Yunan Basım Kalemi'nin buyruklarına uyarak yayınlarına devam edebildiler . 9 Eylül 1922 günü, İzmir basınında yeni bir dönemin başlangıcı oldu. M. Refet'in Yunanistan'a kaçmasıyla Köylü'nün soluğu kesildi. Emin Süreyya' nın idam edilmesiyle de Islahat gazetesinin yayın yaşamı sona erdi. Haydar Rüştü'nün Antalya'dan İzmir'e dönmesiyle Anadolu gazetesi yeniden burada çıkmaya başladı . Ahenk, Sada-yı Hak ve Şark yine varlıklarını sürdürdüler . Bir süre sonra İzmir'in bu gedikli gazetelerine yenilerinin de eklendiğini görüyoruz. Türk Sesi, Türk İli, ve Ahali, kurtuluştan sonra ilk yayına giren gazeteler olarak görülmektedir . Biz burada Türk Sesi gazetesi üzerinde duracağız.

XIV-XVI. Yüzyıllarda Ayasuluğ

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 121-178
Tam Metin
Ephosos, erken dönemlerden beri iskân edilmiş olmakla birlikte, şimdiye kadar yapılan çalışmalarda şehrin eski yerleşim yeri saptanamamıştır. Bir takım bilim adamları, eski kentin Ayasuluğ tepesi üzerinde kurulduğunu ileri sürerlerken J. Keil bunun Akropolis tepesi ile Panayır dağının kuzey yamacında olduğu kabul etmektedir. Strabon'a göre, Kroisos öncesine ait kent, Athenaion, Typelaion ve Koressos dağının yamaçlarında idi. Athenaion ve Typelaion'un yeri belli değildir. Koressos dağı ise Bülbül dağı olmalıdır. Ephesos'un Arkaik dönem öncesinde ve Arkaik dönemde liman yakınında kurulmuş olması akla yakındır. Heredotos, Kroisos'un kuşattığı kent ile Artemis tapınağının yedi stadion çektiğini yazmaktadır. Aslında Strabon, eski kentin yerini bize açıkça göstermektedir. Ephesos'un kendisi ve özellikle bir bölümü Smyrna adıyla anılıyordu. Strabon'a göre burada yaşayanlar, kentten ayrılarak şimdiki Bayraklı'da bulunan eski Smyrna'yı kurmuşlardır.

Atatürk'le İlgili Eski Bir Belge

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt V, Sayı 15 · Sayfa: 607-612
30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı dağıtılmış ve Mustafa Kemal Paşa da 13 Kasım 1918'de İstanbul'a dönmüştü. Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a döndükten üç gün sonra (16 Kasım) Minber, Zaman ve Vakit gazeteleri muhabirleriyle bir basın toplantısı yaptı. Bu toplantıda vermiş olduğu demecin bir kısmı Vakit gazetesinin 18 Kasım tarihli sayısında yayınlandı. 17 Kasım 1918 tarihli Minber gazetesinde ise bu görüşme daha ayrıntılı olarak çıkmıştır. "Mustafa Kemal Paşa ile Mülakat" başlığı altında yayınlanan bu görüşme; yüksek bir tercüme-i hal, Mustafa Kemal Paşa'nın hi-demat-ı askeriyesi, siyasî kanaatlan, kuvvetli bir ordu hakkındaki fikri, Ingilizlere karşı hissiyatı, memleketteki fikir cereyanları olmak üzere başlıca altı alt başlık altında toplanmıştır. Bütün bu yazılanlardan başka mütarekede Mustafa Kemal Paşa'yı "büyük adam" olarak niteleyen bir başka yazıya daha rastlıyoruz. Bu yazı Büyük Mecmua. 20 Mart tarihli 3. sayısında yer almaktadır. Bu yazıya aşağıda yeniden döneceğiz. Ancak bu yazının yer aldığı Büyük Mecmua'ya önce kısa bir göz atmak yerinde olacaktır.