3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
Osmanlı Muhalefet Geleneğinde Yeni Bir Dönem: İlk Siyasî Bildiriler
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 901-920
Özet
Tam Metin
Osmanlı araştırmalarında ilgiyle cevabı aranan konulardan birini, doğal olarak bulunması gereken muhaliflerin varlığı ve onların ne tür tavırlar sergileyerek kendilerini ifade ettikleri oluşturmaktadır. Genel hatlarıyla Osmanlı Devleti'nin de dâhil edildiği patrimonyal sistemlerde muhalefetsiz bir irâdenin hüküm sürdüğü ve bütün statü gruplarının temel vasfının sadakat olduğu belirtilir. Buradaki statü grupları şüphesiz bugünkü anlamdaki baskı gruplarının karşılığı değildir. Osmanlı Devleti'nin tüm dönemlerinde hemen hemen bütün vazifeliler için geçerli olarak "intisâb sistemi" adıyla tanınan, bir çeşit kadrolaşma/geçinme biçiminin yürürlükte kaldığı bilinmektedir. Padişahların tahtdan uzaklaştırılmaları, sadrıâzam veya onun gibi üst dereceli ricâlin görevden alınmaları, bazen muhalif seslerin isteği doğrultusunda ve öncelikle onların eylem gücünü kırmak için gerçekleştirilmekteydi. Taşrada şehzâde merkezli, İstanbul'da yeniçeri merkezli muhalif hareketlere dâir bolca örnek bulunmaktadır. Kuvvete, gücün kullanımına dayanan ve bazen trajediyle sonlanan bu tür hareketlerin ayrıntılarını tarih eserlerinden izlemek mümkündür.
Kadı Burhaneddin Karşısında Bir Selçuklu Şehzadesi Kılıç Arslan
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 847-862
Özet
Tam Metin
Türkiye Selçuklu Devleti'nin II. Gıyaseddin Mesud'un 1308'de vefatı ile resmen de son bulduğu genellikle kabul edilen bir görüştür. Ayrıca II. Mesud'un yerine V. Kılıç Arslan'ın geçtiği, böylece hanedanın 1318 yılına kadar devam ettiği de ileri sürülmektedir. O. Turan, Hamdullah Kazvini'nin 1334 yılında yazdığı tarihinden naklen Selçuklu saltanatı adının artık kalmadığı, onlardan bazılarının da "sahillerde ve uçlarda henüz padişah" olduğu kaydından yola çıkarak, bu durumun uç beyliklerinde bazı Selçuklu şehzadelerinin bir müddet daha yaşamış olduğunu doğruladığını ifade etmektedir. Ona göre Anonim Selçuknâme'de yer alan "Sultan Alaeddin bin Süleymanşah bin Melik Rükneddin bin Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev bin Alaeddin Keykubâd'ın 765 Muharrem/Ekim 1363 yılında şehit olduğu" hakkındaki kayıd, hanedan mensubu şehzadelerin, sultan değil fakat şehzade olarak bu tarihe kadar mevcud olduklarını ortaya koymaktadır.
Gümüşhane'de Pek Bilinmeyen İki Mezar Anıtı
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 827-846
Özet
Tam Metin
Burada tanıtılmaya çalışılacak olan iki mezar anıtı Gümüşhane'nin merkezinde olmayıp; bunlardan Anonim Kümbet (Pir Ahmet Türbesi) merkeze bağlı Pirahmet Köyü'nde, diğeri, Çağırgan Baba Türbesi ise, Tekke Beldesi'ndedir. Bu iki mezar anıtının bulunduğu yerlerden Tekke Beldesi Gümüşhane-Bayburt yolunda; Pirahmet Köyü ise Gümüşhane-Kelkit yolu üzerinde, Tekke Beldesi'ne 5 km. mesafededir. Her iki yerleşim yerinin Gümüşhane'ye bağlı olması, tabiî olarak Gümüşhane tarihi üzerinde durmayı gerektirir. Ancak, eski Gümüşhane'nin, Harşit Vadisi'ne doğudan ilhak eden Musalla Deresi yamaçlarında olması, Gümüşhane'nin şimdiki konumunu 1918'den sonra kazanmış olması, özellikle Türk tarihiyle ilgili olaylar bakımından, tarihî bilgilerin, bölge olarak, Bayburt'un tarihi ile birlikte ele alınmasının daha uygun olacağını düşündürmüştür. Çünkü, Bayburt, bölgenin Türkleşmesinde önemli rol oynamış bir merkezdir.
Türk Kültüründe "Yada Taşı" ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 863-900
Özet
Tam Metin
Türk kültür tarihine baktığımızda, yada taşı diye bilinen taş vasıtası ile, bir nevi sihir yoluyla kar ve yağmur yağdırıldığının pek çok örneklerine rastlamaktayız. Bu hususta Çin kaynaklarında olduğu gibi İslâm kaynaklarında (Arap, Fars ve Osmanlı) da bilgi vardır. Arapça İslâm kaynaklarında hacerü'l-metar, Farsça kaynaklarda seng-i metar (=yağmur taşı), seng-i ceda (=ceda taşı) diye geçen taşa, muhtelif Türk lehçelerinden Yakutça'da sata, Altayca'da çata, Kıpçak grubu lehçelerde cay adı verilmektedir.
FİRDAWS AL-IQBĀL, History of Khorezm, By Shir Muhammad Mirab Munis And Muhammad Rıza Mirab Agahi, Translated from Chaghatay and Annotated by Yuri Bregel (Şîr Muhammed Mîrâb Munis ve Muhammed Rıza Mîrâb Agahî, Firdevs el-İkbâl, Harezm Tarihi, Çağatayca'dan tercüme eden ve notlayan Yuri Bregel), Leiden-Boston-Köln 1999 (LXXVII+718 s.- iki soy kütüğü - üç harita), Brill yayını. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 977-982
Özet
Tam Metin
Yuri Bregel girişte önce Harezm hakkında çeşitli bilgiler veriyor. Ona göre, "Harezm, Orta Asya'da deltası dahil olmak üzere Amu Derya (Ceyhun)'nın aşağı vadisinde uzanan nispeten küçük bir bölgedir. Bununla beraber çeşitli zamanlarda kültürel ve siyasî sahanın etkisiyle veya idarecilerinin doğrudan otoritesiyle, batıda Hazar Denizi ve Aral Gölü arasındaki Üstyurt platosu, Kara-Kum Çölü'nün kuzey kısmı, hattâ bazı zamanlar güneye Horasan'a âit dağların kuzeyi boyunca uzanan vahalar ve kuzey-doğuda Sır-Derya (Seyhun) nehri deltasına doğru Kızıl-Kum çölü de bu bölge içindedir". Ayrıca gerek İslâm öncesi gerekse İslâmî dönemde Harezm resmî olmasa bile, fiilî olarak genelde siyasî bağımsızlığını devam ettirmiştir. Harezm tarihinde sadece bir kere büyük bir imparatorluğun (12. yüzyıl-13. yüzyılın başı Harezmşahlar'ın) merkezi olmuştur. Bu bölge, Moğol devrinden sonra 20. yüzyıla kadar, Orta Asya'daki Türk edebî dil ve edebiyatının gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Bregel'e göre, Harezm zaman zaman çeşitli devlet ve toplulukların akın ve yağmalarını görmüştü, söz gelişi Moğollar, Timur, Şeybanî Han'a bağlı Özbekler, Türkmenler ve Karakalpaklar gibi. Bregel'in tarihî olaylar hakkında verdiği bilgiler kısaca böyledir.
The Basic Principles and Practices of the Turkish Foreign Policy Under Atatürk
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 949-968
Özet
Tam Metin
The basic foreign policy of Turkey under Atatürk was one of friendship with all its neighbours and non-involvement in Great Power politics. Atatürk was essentially a realist. He repudiated adventurism and expansionism. What Turkey wanted was to accomplish its internal reconstruction in peace. The major stance of Atatürk's diplomacy was not only pacific, but was also clearly respectful of law. Since the Republic of Turkey came into existence, the main background of Turkish foreign policy had been friendship with the Soviets. Good relations with Russia guaranteed Turkey's continued security on its northeastern frontier and in the Black Sea. Following the Italian conquest of Ethiopia and basically on account of this fact a Turco-British rapprochement started to take shape since 1935. Close co-operation between Turkey and Britain during the Montreux Straits Conference further accelerated the pace. Another aspect of Turkish foreign policy was the Balkan Entente of 1934 to guard against aggression in the region. Turkey's part in the Saadabad Pact of 1937 had also been active and enthusiastic. Regaining of Turkish sovereignty over the Straits at the Montreux Conference and winning back of the district of Hatay were among the most important successes of the Turkish diplomacy under Atatürk's auspices.
JEAN BELL, Kösem Sultan Topkapı'da Bir Gelin, (Çeviren: Nihal Önal) İstanbul 1998, 1-270. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 971-972
Özet
Tam Metin
Orijinal adı La Dame de Topkapi olan eser alışılmışın dışında bir tarihi roman havasındadır. Belgeleri, ekleri ve geniş kaynak listesi ile eser bu farklı tarzı kazanmıştır. Eserin geniş kaynak listesinde M. Cavid Baysun'un uzun ve teferruatlı maddesi (İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 915-923)'nin bulunmaması hiç şüphesiz büyük bir eksikliktir. Aslında bu uzun kaynak listesinin lüzumsuz olduğu dikkati çekiyor. Türk kaynaklarında Mah-Peyker Kösem Sultan olarak anılan valide sultan, oğulları IV. Murad ile İbrahim ve kısa müddet torunu IV. Mehmed devirlerinde 30 yıl kadar, devlet işlerinde çok defa söz sahibi idi. Bu yüzden tarihçilerin, romancıların ve senaristlerin dikkatini çekerek filmlere ve sahne eserlerine konu olmuştur. Onun Kösem lakabının özellikle "koyun sürüsünün önünde giden rehber koyun (koç)" manasından geldiği bilinmektedir. Eserde ise Kösem'in okçuların kullandığı okların ucu manasını taşıdığı ifade edilmektedir.
BENJAMIN ARBEL, Trading nations. Jews and Venetians in the Early Modern Eastern Mediterranean, Leiden 1995, XV-237 sayfa, 2 tablo. Brill's Series in Jewis Studies, cild XIV. A VI 1337. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 969-970
Özet
Tam Metin
İtalyan okurların daha önceden tanıdığı araştırıcı, şimdi 8 tane makalesini bir araya getirmiş. Bunların İtalya'da yayımlanmaları doğrudan bu ülke Musevilerini ilgilendirir görünür ise de, devrin güçlü ülkesi Osmanlı Devleti'nin koruması altında olduklarından dolayı, Venedik-Türkiye ilişkilerinde yer edinir. 1492 yılında İspanya'dan zorla çıkarılan Museviler, başta Venedik olmak üzere Akdeniz havzasının zengin şehirlerine yayıldılar, becerikli ve kendisine güvenenler de İstanbul başta olmak üzere Selanik, İzmir, Bursa, Şam, Halep, Beyrut gibi çok canlı ve hareketli ticaret merkezlerinde faaliyet gösterdiler.
XIX. Yüzyılda Kırım, Kafkasya ve Civarında Misyonerlik Faaliyetleri
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 921-948
Özet
Tam Metin
Rusların 1550'li yıllarda Kazan ve Astrahan'ı, 1722 yılında Derbent ve Bakü'yü, 1783 yılında da Kırım'ı zabtederek Tiflis Krallığı'nı himayelerine almaları ile bu bölgedeki güç dengesi önemli ölçüde Ruslar lehine değişti. 1785'te Şeyh Mansur'un Ruslara karşı direnişi ile başlayan Kafkas kabilelerinin Rus kuvvetlerine karşı mücadeleleri Şeyh Şamil ile doruk noktasına çıkmış, O'nun 1859 yılında teslim olmak zorunda kalmasıyla bir müddet de Muhammed Emin Efendi tarafından yürütülmüş ise de, 1864 yılından sonra buralar da Rusların hâkimiyet alanı olmaktan kurtulamamıştır.
REINHOLD SCHIFFER, Oriental Panorama: British Travellers in 19th Century Turkey, Amsterdam - Atlanta 1999, VIII-445 sahife. Viyana'daki Karşılaştırmalı Edebî Bilimler Enstitüsü (Institut für Vergleichende Literaturwissenschaft)'nün 33 numaralı yayını. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 973-976
Özet
Tam Metin
Seyahatnâmelerin tarih ile uğraşanlar için birinci elden kaynaklar türünden olduğu bilinir. İnsan ister kendi ülkesini, ister yabancı ülkeleri gezsin, dolaşsın, gördüklerini, işittiklerini, bazan önceden veya seyahat sırasında okuduklarını kaleme döker, bazan bunları resimlerle veya gravürlerle yani görüntü malzemesi ile de süsler. Onun için Osmanlı hakimiyetindeki topraklarda dolaşanların yanlarında gravür sanatkârları da vardır.