3775 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

XVI ve XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ve Asya Ticareti

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 201 · Sayfa: 1433-1444 · DOI: 10.37879/belleten.1987.1433
En parlak döneminde yani XVI-XVII. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu tarihi, her şeyden önce Akdeniz'e ve Orta Avrupa'ya doğru kaymış bulunmaktadır: Batılılarla savaşlar, diplomatik ilişkiler, ticarî bağlar seyahatnamelerde, yıllıklarda ve hattâ dönemin tarih kitaplarında oldukça büyük bir yer tutmaktadır. Bu, tarihi yalnız Avrupa açısından kavrayan batıcılar için kutsal bir gelenektir. XVI. yüzyılda I. Selim ve Muhteşem Süleyman'ın saltanatları döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun Yakın Doğu'daki Arap ülkelerini topraklarına katarak genişlediğini unutmamak gerekir: Bunlar, Suriye, Filistin, Mısır, Irak ve Arabistan idi.

Eski Asur ve Anadolu'da Kızların Çocuk Yaşında Nişanlanması

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 417-428 · DOI: 10.37879/belleten.1987.417
Su'ine'a'nın oğlu Pusu-kin, tüccar olan amcaları adına ticaret yapmak üzere genç yaşında Anadoluya, Kaniş şehrine (Kültepeye) gelmişti. Pusukin, Asurda oturan Bayan Lamassi ile haberleşmekte idi. Bu kadının Pusukin'in eşi olduğu görüşü bizce pek te olası değildir; herhalde onun, Asurda oturan bir akrabası olsa gerektir. Kadın, Anadoluda seyrek bulunan, veya hiç mevcud olmayan kumaş ve diğer kıymetli ticaret mallarını Anadoluda satılmak ve böylece biraz para kazanmak üzere, Pusu-kin'e göndermekte idi. Lamassi'nin Pusu-kin'e yolladığı mektuplara ilave ettiği pasajlarda, yetişmesine gayret sarfettiği bir şuhartum (kız) hakkında bilgi vermektedir.

Samsat Mühürleri

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 429-440 · DOI: 10.37879/belleten.1987.429
Tam Metin
Orta Doğu Teknik Üniversitesi adına kurulumuz tarafından yürütülmekte olan Samsat kurtarma kazılarında, höyük ve aşağı şehirde, kesiksiz bir yaşamı ortaya koyan tarih ve öntarih katlarını geniş ölçüde incelemek mümkün olmuştur. Höyüğün güney-batısında (b-f/ 15-18) XVIII., doğu ocağında (q-r/14-15) XXIV. kata ulaşıldı. Doğu ocağının Demir ve Orta Tunç çağları, Orta çağların görkemli surunun yapımı sırasında tahrip ve tesviye edilmiştir. Surun kalıntıları kaldırıldığında tesviye esnasında, Eski Tunç çağının en son safhasına kadar derinleşildiği görülmüştür.

Urartu At Gemleri

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 441-468 · DOI: 10.37879/belleten.1987.441
Tam Metin
Çeşitli kolleksiyonlarda ve müzelerdeki Urartu eserleri arasında değişik formlarda gemlere rastlanır. Bunlardan kitabeli olanlarını açık bir şekilde Urartu gemi olarak kabul etmek zorundayız. Fakat kitabesiz olanların kesinlikle Urartulara ait olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu çalışmamızdaki Urartu gemleri, yayınlanmış olan Adana, Van Bölge Müzeleri ve Gaziantep müzesindeki bir kısım gemler ile Elazığ müzesindeki gemlere göre tasnif edilmiştir. Bu malzemeye dayanarak Urartu gemlerinin özelliklerini tesbit etmeye çalıştık.

Urartāische Trensen

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 469-496 · DOI: 10.37879/belleten.1987.469
Tam Metin
In Museen und Sammlungen findet man viele verschiedene Formen urartäischer Trensen. Von diesen sind nur die mit Inschrift versehenen als urartäisch gesichert, alle anderen können nur zugewiesen werden.

Kayseri Müzesindeki Eski Tunç Çağı Definesi

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 581-586 · DOI: 10.37879/belleten.1987.581
Tam Metin
1983 yılında Kayseri'nin Felahiye ilçesine bağlı Çukur bucağının 3 km. kuzeydoğusunda, Kağnı deresindeki kum ocaklarından kum alınırken bulunduğu bildirilen 29 adet tunç eser Müzemize getirildi. Ele geçirilen bu eserlerin yanında değişik malzemelerden yapılmış, değişik türde başka eserlerin de bulunup bulunamadığı anlaşılamadı. İlk bakışta bu eser grubunun bir defineyi temsil ettiği anlaşılmaktadır. Ancak bu defineyi oluşturan eserlerden bir kısmının eksik olduğu izlenimi edinilmiştir. Yerinde yaptığımız araştırmalarda, buluntu yeri olarak işaret edilen kesimde herhangi bir eski kalıntıya rastlanmamıştır. Yalnız bugünkü köyün dışında, kum ocaklarının bulunduğu yere 1 km. uzaklıktaki tarlada, Eski Tunç Çağı'na ait kaba seramik parçaları ele geçirilmiştir. Bu araştırma sırasında köylüler, sözkonusu tarlada daha önceleri küçük bir tepenin bulunduğunu, sonradan bu tepenin sürülerek düzleştirildiğini ifade etmişlerdir. Bu bilgilerin ışığında üzerinde duracağımız eserlerin, ait oldukları çağda, bu iskan yerinin yakın çevresine depo edilmiş, saklanmış olabilecekleri gibi, tamamen ayrı bir bölgeden, özellikle Orta Anadolu'nun kuzeyinden Müzemize getirilmiş olabilecekleri ihtimali de düşünülebilir. Kağnı deresindeki kum ocağından elimize geçmeyen irice kahverengi bir kap içerisinde bulundukları yolundaki ifade, bu eserlerin bir define, bir depo oldukları görüşüne ağırlık kazandırmaktadır. Define, teber biçimli onbir balta, sap delikli üç balta, bir kabza veya asa başı ile onüç çalparadan oluşmaktadır.

XV. Yüzyıl Lâtince Macar Kroniği Chronica Hungarorum'un Türk Tarihi Bakımından Değeri

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 667-757 · DOI: 10.37879/belleten.1987.667
Tam Metin
Chronica Hungarorum'un yazarı olan Macar kronikçisi Thuroczy, hali vakti yerinde, mülk sahibi, soylu ve eski bir Macar ailesinden gelmektedir. 1435 yılında doğan ve üniversite tahsili yaptığına dair hiçbir bilgimiz olmayan Thuroczy, 1465'den itibaren avukatlık yapmış, hukuk bilgilerini idari hayattaki tecrübeleriyle arttırmış, lâtinceye hâkim bir kişi sıfatıyla 1467 yılında baş hâkimlerin notariusları (adlî kâtip) arasına girmiştir. 1481 yılı vesikalarında baş hâkimin adliye kâtibi olarak geçen Thuroczy, 1476 yılında artık temyiz mahkemesinde adliye kâtibi değil, vesikaları kaleme alan baş kâtiptir. Kıral Matyas (1458-1490), yargı hâkimlerinden biri olarak Thuroczy'yi seçmiştir. Böylece Thuroczy artık adlî daire başkanıdır. Büyük bir ihtimalle 1488'de ölen Thuroczy, hayat hikâyesinden anlaşıldığı üzere, yazar olarak yetişmemişti, hukuk kültürüne sahip bir hâkimdi. Çevresinden gelen teşvikler onu yazar olmaya sevkeder. Bu teşvikler sonucu ortaya çıkan "Chronica Hungarorum: Macarların Kroniği" adlı geniş hacimli eseri birbirinden farklı 3 kısımdan oluşur ve bu bölümler ayrı zamanlarda kaleme alınmıştır.

An Outline of Islamic Law and Different Applications of Some of its Rules by the Ottomans

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 637-650 · DOI: 10.37879/belleten.1987.637
Tam Metin
Born in Mecca on April 20, 571 AD Prophet Muhammad had already determined the general framework of an Islamic social and economic order by the time He died on June 8, 632 AD at Medina. As the religion of Islam deals with all activities of the individual including his overall relations with Allah and society, legal and social rules are entwined in an order we call canonical jurisprudence or Shari'a. To put it otherwise, Islamic law is a very large system accomodating rules related to both social life and public administration as the Prophet was both the founder of the Religion and the Head of the State of Medina. We are not to dwell here on all chapters of the Islamic law, since this is not possible in view of the limited place available. Further, it will not be called for as all the distinguished scholars are well versed in them. Therefore, I will consider here certain characteristics of this law and will limite my expose to a few illustrations as to how the Ottoman caliph-sultans had made use of and applied some legal rules emanating and drawn from this complexe and amazing system of canonical legislature by modifying them to such degree that sometimes their practices happened to contradict Shari'a.

İslam Hukukunun Ana Hatları ve Osmanlıların Bunun Bazı Kurallarını Değişik Uygulamaları

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 625-636 · DOI: 10.37879/belleten.1987.625
Tam Metin
20 Nisan 571 günü Mekke'de doğan Hz. Muhammed, 8 Haziran 632 günü Medine'de öldüğünde, İslam dininin ve onun sosyal ve ekonomik kurallarının genel çizgileri belirlenmiş bulunuyordu. İslam dini kişinin bütün faaliyetlerini, onun Allahla ve toplumla olan her türlü ilişkilerini içine almış bulunduğundan onda hukuki ve sosyal kurallar, fıkıh veya şeriat dediğimiz bir düzenlemede iç içedir. Bir başka deyişle islam hukuku, hem din, hem sosyal yaşam ve toplum yönetimi kurallarını kapsadığından çok geniş bir hukuk sistemidir; çünkü Peygamber hem islam dininin kurucusu hem Medine devletinin başkanı idi. Biz burada islam hukukunun bütün bölümlerinden söz edecek değiliz. Bu, hem ölçek bakımından imkânsız, hem bu konu ile ilgili kişilerin bunları çok iyi bildiklerinden gereksizdir. Bu nedenle ben burada bu hukukun, bazı karakteristikleri üzerinde duracak ve Osmanlı halife-sultanlarının bu hukuk kurallarından bazılarını değişik biçimde hatta bazan şeriata aykırı uygulayışlarından bir kaç örnek vermekle yetineceğim.

Han Döneminde Hun-Çin Ekonomik İlişkileri (M. Ö. 206-M. S. 220)

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 611-624 · DOI: 10.37879/belleten.1987.611
Tam Metin
Ortaasya'da büyük bir imparatorluk kurarak, siyasal bir üstünlük sağlayan Hunlar'ın yayılmış oldukları bölgelerin, tüm ihtiyaçlarını karşılayamadığı göz önüne alınırsa, yağma ve vergilerin dışında, başka kaynaklara dayanmak zorunda olduğu gerçeği ortaya çıkar. Güneylerindeki yerleşik ve ziraatçi bir devlet olan Çin, Hunlar'ın ihtiyaçlarının karşılanması bakımından zengin bir kaynak teşkil etmiştir. Bu bakımdan Han döneminden itibaren, Hunların Çin ile nasıl bir ekonomik ilişki kurmuş olduklarını, az da olsa, mevcut Çince belgelerin yardımı ile gün ışığına çıkarılmaya çalışılmıştır. İşte bu makalede de, sözü edilen konu üzerinde bilinenlere katkı olabilecek kimi belgesel bilgiler verilecektir.