3775 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Abu Al-Rayhan Al-Bayrûnî 362/973 - Ca. 443/1051

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 595-636 · DOI: 10.37879/belleten.1982.595
Tam Metin
Al-Bayrûni, çağdaşlarına bilgi vermek ve kendisinden sonra gelecek kuşaklara bin yıl önce olabileceğince çok bilgi bırakmak için yarım yüzyılı aşkın bir süre çaba harcamıştır. Ama, birçok karanlık soruna öylesine çok ışık tutan bir adamın yaşamı ve yaptıkları konusunda her türlü yarı-gerçek ya da gerçek-dışı şeyler söylenmiştir. Kuzey-batıdaki al-Jurjâniyah'dan güney-doğuda Sind'de (olduğu varsayılan) (gerçekte varolmayan) Bayrûn kentine dek heryerde doğduğu söylenmiştir; hem Sünni hem Şii olarak doğmuş, Şii ve ismaili bilgileri açıklığa kavuşturmuş; aynı zamanda hem Ghaznah (Gazne)'lı Mahmud'un candan dostu olmuş, hem onunla iyi ilişkiler içinde olmamış; Mahmûd tarafından hapse bile atılmış; tam altı ay, onu bağışlatmak için Mahmud'un iyi bir zamanım kollayan Vezir Ahmad ibn al-Hasan al-Maymandî tarafından kurtarılmış; buna karşın, ancak kendisine karşı olan al-Maymandî'nin ölümünden sonra Mas'ûd'un lutfuna erişmiş; hem Khwârizm-Şâh (Harizm-Şah) 'Alî ibn al-Ma'mûn'un çağrısı üzerine Jurjân'a dönmüş; Hindistan'da kırk yıl, ya da ancak onüç yahut on yıl yaşamış; buna karşın, birkaç kez Hindistan'a gitmiş, ama orada uzun süre kalmamış; Sanskritçeyi hem Hindistan'da, hem Kâbul'da, olasılıkla da Khwârizm' (Harizm)'de öğrenmiş; "Bayrûn" denilen bir yerde doğduğu, Khwârizm ya da bu ülkenin başkentinden olmadığı ya da Khwârizm'de çok kısa bir süre yaşadığı için, kendisine al-Bayrûni adı verilmiş vb. Bu görüşlerin herbiri için aynı ölçüde yetkili kaynaklar var.

BERTHE GEORGES:GAULIS, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk Milliyetçiliği, Türkçe'ye çeviren: Cenap Yazansoy. İst., 1981, Sebât Matbaası, Tarih ve Edebiyat Yayınları -4, 156 sayfa [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 637-658
Tam Metin
Tanıtmağa çalışacağımız eser, Madame Berthe Georges-Gaulis'in, Paris'te 1921'de Librairie Plon tarafından yayımlanan Le Nationalisme Turc adlı eserinin tercemesidir. Kitabın başında Şevket Rado'nun Kurtuluş Savaşı sırasında Madame Berthe Georges-Gaulis, Bir Türk Dostu başlıklı yazısı bulunmaktadır. Bunda sırasıyla, Naşid Hakkı Uluğ'un Milli Mücadele'de Türk-Fransız Münâsebetleri makalesi ile, Prof. Dr. Feridun Ergin'in K. Atatürk adlı eserinden, Sa'di Borak'ın neşrettiği, "Milli da'vâmızın meşrû'luğunu isbât için pek yüksek fedakarlıklarda bulunan, Madame Gaulis'e bir teşekkür mektubu yazılması hakkında T.B. Millet Meclisi Reisliği'nce verilen, ittifâkla kabûl edilen belgeden faydalanılmış, Berthe Georges-Gaulis'e yazılan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal unvân ve imzalı, 5 Eylül, 1921 tarihli mektubun Türkçe'ye tercemesinin tam metni de neşredilmiştir. Şevket Rado'nun, eserin başında yer alan bu yazısında Berthe Georges-Gaulis'in İstanbul'a ilk gelişi hakkında kısaca bilgi de verilmiştir: Parisli gazeteci Georges-Gaulis, Abdü'lhamid devrinde, 1896'da Le Temps gazetesinin temsilcisi olarak eşi Berthe ile İstanbul'a gelmiştir. Uydurma haberler vermeyen, memleketimizce ciddi, çalışkan bir gazeteci olarak tanı lan Georges-Gaulis, 1912'de, Balkan Savaşı sırasında hastalanıp İstanbul'da ölmüştür. Onun ölümünden sonra eşi Berthe, kocasının işini devam ettirmiş, ünlü gazeteciler arasında yer almış, Birinci Cihan Savaşı başlayınca siyasi sebepler yüzünden İstanbul'da daha çok duramayarak memleketine dönmek zorunda kalmıştır (S. 5-18).

Sevres'den Lausanne'a

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 551-566
Tam Metin
1919 senesinin Paris'i anlatılırken, Fransa'nın bu dillere destan ünlü başkentinin dünyanın her tarafından gelmiş heyetlerle dolup taştığından bahsedilir. Dört yıl süren Birinci Dünya Harbi sona ermiş, sıra yenilenlere kabul ettirilecek barış koşullarının tesbitine gelmiştir. Bu yüzden pek çok ülkeden, farklı gayelerle gelenler yanlarında isteklerinin haklılığını kanıtlayacağını sandıkları bavullar dolusu kitaplar, kitapçıklar, istatistikler, haritalar getirmişlerdir. Bunlarla barış konferansının esas üyeleri ve karar üzerinde etkin Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya temsilcilerini elde etmeye çalışır, didinirler. Bu gayretler 18 Ocak 1919'da başlayan görüşmelerin ilk iki ayını kaplar, bitip-tükenmez, her türlü çaba harcanır. Bu heyetlerden Yunanistan'a ait olanının başında Eleutherios Venizelos vardır. Aslında Yunanistan harbin başlangıcında tarafsız kalmış, 1917 Haziranı ortasında kralı n tahttan feragati üzerine başbakan olan Venizelos vasıtası ile İngiltere ve Fransa'nı n safları na katılmıştır. Lloyd George onu Perikles'ten sonra Yunanistan'ın yetiştirdiği en büyük devlet adamı olarak tanımlar, Yunan isteklerini incelemekle görevli komisyon başkanı Harold Nicolson da, Venizelos'un Avrupa'da Lenin ile birlikte yegâne gerçekten iki büyük adamdan birisi olduğunu belirtir ve onun konferanstaki etkinliğini anlatmaktan âciz olduğunu ifade eder.

14./15. Yüzyılda Kudüs'e Giden Alman Hacılarının Türkiye İzlenimleri

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 509-534 · DOI: 10.37879/belleten.1982.509
Tam Metin
14. ve 15. yüzyıllarda Avrupa'da Türkler hakkında varılan yargılar ve onlarla ilgili nelerin bilindiği konusu, kapsamı bakımından o zamanın Türk imajının iki ayrı yönünü teşkil eder. Bugün de olduğu gibi bilinenler bazı ön yargılar biçiminde yayılmıştı, fakat bunlar kilise ve asilzadelerin propagandasını yaptıkları gibi yalnızca olumsuz yönde değillerdi. 1453'den beri Avrupa'da yankılanan "Türkler geliyor, nidalarının sadece korku ifade eden haykırışlar olmadığını dolaylı ya da dolaysız bir şekilde gösteren birçok belge mevcuttur. Yüksek tabakanın Türk aleyhtarı propagandasıyla büyüyen kin, özellikle halk ve köylüler arasında gittikçe artan "Türk hayranlığına, (fazlaca hükmü olmayan) bir cevap teşkil ediyordu. O devrin Türk imajı sadece sosyal açıdan değil, aynı zamanda kültür coğrafyası bakımından da çok farklılıklar gösterir. 15. yüzyılın Türkiye'si hakkında ilk büyük ve hatta şaşılacak derecede zengin, objektif bilgiler ihtiva eden yazılarını Fransız ve İtalyan yazarlara borçluyuz.

Dünyanın İlk Çocuk Bayramı 23 Nisan ve Uluslararası Çocuk Yılı

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 567-594
Tam Metin
Uluslararası Çocuk Yılı vesilesi ile 23 Nisan Çocuk Bayramımız konusunda yaptığım çalışmaları burada sizlere açıklamak olanağını bana verdiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Konumuz Atatürk ve Atatürk'ün TBMM'nin açıldığı 23 Nisan gününü çocuklara armağan ederek başlattığı dünyanın ilk Çocuk Bayramı. Çocuk Bayramı konusu gündeme 1979'un Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca Dünya Çocuk Yılı ilan edilmesi üzerine geldi; Uluslararası Çocuk Yılı düzenlemekle güdülen amaçların bir yılda çözümlenmesi söz konusu olmadığı anlaşılıp, çalışmalara süreklilik sağlayacak yöntem araştırmaları başlayınca da, büyük ağırlık kazandı. Çünkü, oluşumu 1920'lerde başlamış olan 23 Nisan Çocuk Bayramı törenlerinin canlandırılıp, güncelleştirilmesi koşulu ile aranılan yöntem olabileceği yolundaki önerimiz ilgi ile karşılandı . 23 Nisan Çocuk Bayramımızın Uluslararası Çocuk Yılı çalışmalarına böylesine bir katkısı olabileceğinden söz edilebilmesi için önce bir çocuk bayramının dünya çocuk yılının nedenleri ve amaçları çerçevesi içindeki yerinin saptanması, sonra temelleri 1920'lerin başında atılmış olan 23 Nisan Çocuk Bayramını kutlama törenlerimizin bu bakış açısından değerlendirilmesi gerekir. Bu izlenceye uyarak önce Uluslararası Çocuk Yılının nedenlerini ve amaçlarını özetlemeye çalışalım.

Erythrai'li Polykritos ya da Oğlu İçin Yeni Bir Onur Yazıtı

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 487-498 · DOI: 10.37879/belleten.1982.487
Erythrai'da yeni bulunan, fakat maalesef parça durumunda ele geçen bir onur dekretinde birkez daha, diğer Erythrai dekretlerinden de tanıdığımız biri olan Polykritos'un adına rastlamaktayız. Zengin bir hububat tüccarı olduğunu sandığı bu kişinin, Kelt'lerin Anadolu'nun batı kıyılarına baskınları sırasında (M. ö. yak. 278-270) Erythrai halkına büyük hizmetleri ve parasal yardımları dokunduğunu biliyoruz. Gri-beyaz mermerden olan yeni parça, 1975 yazında Erythrai'daki (bugün Ildırı Köyü) Türk kazıları sırasında Akropol'de Bizans duvarının güneyinde ele geçmiştir. Yazıtın ilk epigrafik incelemesini adı geçen kazılar sürdürülürken diğer epigrafik buluntularla birlikte, geçici olarak depo edildikleri köy okulunda yapmıştım. Taşın sadece sağ kenarı sağlam durumdadır; şimdi İzmir Müzesi deposunda olup envanter kaydı henüz yapılmamıştır.

J. von Hammer-Purgstall ve Seyahatnâmeleri

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 535-550 · DOI: 10.37879/belleten.1982.535
Tam Metin
Josef von Hammer-Purgstall (1774-1856), yaz aylarını geçirdiği Hainfeld şatosunda, 12 Eylül 1841'de Erinnerungen aus meinem Leben ( = Hayatımdan hatıralar) başlığı altında geçmişini yazmaya başlamıştı . Hammer'in ince el yazısı ile 246 defteri dolduran bu hatıralar 29 Eylül 1852'de, yâni 21 Kasım 1856'da vuku bulan ölümünden dört yıl önce kesilmektedir. Bu hatıralara, Hammer tarafından çeşitli dillerde yazılmış, 800 kadar mektup da eklenmişti. Hatıralar bugüne kadar tamamı ile yayınlanmadı. Ancak bunlar kısaltılarak, Reinhart Bachofen von Echt tarafından 600 sahifelik bir kitap halinde, Viyana Akademisinin yayınları arasında, 1940 yılında basılabildi. Bu hatıraların bilhassa ilk bölümleri gözden geçirildiğinde, bu Avusturyalı Doğubilimci (Orientalist)'nin, vakit bulduğunda seyahatler yapmağa ne kadar meraklı olduğu görülür.

Eine Neue Ehrung Für Polykritos Oder Für Seinen Sohn Aus Erythrai

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 499-508 · DOI: 10.37879/belleten.1982.499
In einem neu gefundenen Fragment eines Ehrendekrets aus Erythrai treffen wir wie schon auf anderen Dekreten den Namen des Getreidehändlers Polykritos, der sich wahrend der Einfalle der keltischen Stamme im westlichen Kleinasien (ca. 278-270 V. Chr.) um die Erythräer sehr verdient gemacht und ihnen auch finanzielle Hilfe gewährt hat. Das neue Fragment aus grau-weissem Marmor wurde im Sommer 1975 während der Türkischen Ausgrabungen in Erythrai (heute Ildırı) südlich der byzantinischen Mauer auf der Akropolis gefunden. Ich nahm den Stein in demselben Sommer zusammen mit anderen epigraphischen Funden der Ausgrabung in der Schule des Dorfes auf, wo sie provisorisch deponiert wurden. Nur die rechte Kante des Steines ist vollstandig erhalten. Er befindet sich jetzt im Depot des Museums von İzmir, jedoch noch ohne Inventarnummer.

ALFRED FRIENDLY, Beaufort of the Admiralty, The Life of Sir Francis Beaufort, 1774-1857, (= İngiliz Deniz Kuvvetlerinden (Amiral'likten) Beaufort, Sir Francis Beaufort'un hayatı, 1774-1857), London, Hutchinson a. Co. Ltd. 1977; 362 sahife, ciltli. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 183 · Sayfa: 659-666
Tam Metin
Yurdumuzun herhangi bir köşesi hakkında bir araştırma yapıldığında başvurulan kaynaklardan biri de, o yerlerden geçmiş olan yabancı seyyahların yayınladıkları seyahatnâmelerdir. Ne yazık ki bu tür kitapların ne tam bir koleksiyonu yapılmış ne de eksiksize yakın bir bibliyografyası düzenlenebilmiştir. Bu arada şuna da işaret edelim ki, bazı seyahat notları da bugüne kadar yayınlanmadan kalmıştır. İngiliz donanması subaylarından olup Amiral rütbesine kadar yükselen Sir Francis Beaufort yurdumuzun bir bölgesi ile ilgili bir seyahat kitabı yayınlamış olan yazarlardan biridir. Amerika B. D. nde çıkan Washington Post gazetesinin yabancı ülke muhabirlerinden olan ve 1967 Arap-İsrail savaşına dair yazdığı röportajı ile Pulitzer ödülünü alan Alfred Friendly işte bu İngiliz denizcisinin hayat hikayesini ve çalışmalarını tanıtan kalın bir kitap meydana getirmiştir.

Karal'ın Ardından

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 182 · Sayfa: 237-238 · DOI: 10.37879/belleten.1982.237
Tam Metin
Uzun yaşamanın en büyük sakıncası yakın dostları ardarda yitirmenin acısını çekmektir sanırım. Son yıllarda Nusret Hızır, Bedrettin Tuncel ve nihayet Enver Ziya Karal'ın bizleri geride bırakarak göçmelerinin benim gibi 82 yaşını bitirmiş biri için nasıl bir yıkım olduğunu düşünemezsiniz. Enver Ziya Karal benim yalnız çalışma arkadaşım değildi. O, her konuda anlaştığımız, aynı düşünceyi paylaştığımız bir fikir arkadaşımdı. Türk Tarih Kurumu'nda yapılan törende tabutu başında göz yaşlarımı zor tutarak şöyle demiştim: "Büyük bir bilim adamını, büyük bir insanı, gerçek bir Atatürk'çüyü yitirdik. Enver Ziya Karal'ın kişiliğini bütün yönleri ile dile getirmek kolay değildir. İçten halkçı idi. Şatafattan, gösterişten hoşlanmazdı. Alçak gönüllülük başlıca karakteri idi. Arkadaşlarına bir kardeş ve evlat muamelesi yapar, en küçük yardıma teşekkür ederdi. Görev ve sorumluluk duygusu yüksekti. Hiçbir işten kaçınmaz, hiçbir görevi geri çevirmezdi. Atatürk'ü içten sever, inanır, eserlerine ve ilkelerine büyük saygı gösterirdi. Hümanistti, akılcı idi. Sanki öleceğini biliyormuş gibi son günlerini yoğun bir çalışma içinde geçirdi. Yaşlılığına ve hastalığına karşın 1981'in sonlarında Varşova, Budapeşte ve Paris'te yapılan Atatürk seminerlerine birer bildiri ile katıldı. Eski deyimle medeni cesaret sahibi idi, inandığı fikirleri sonuna kadar ısrarla savunurdu. Kanunlara, yönetmeliklere son derece bağlı idi. Her işin meşru olmasını isterdi. Yaşantısı büyük bir sadelik içinde geçmiştir. Kendisiyle kırk yıldan beri tanışırdım. Türk Dil Kurumu'nda uzun yıllar birlikte Yönetim Kurulu üyeliği yaptık. 1941'den beri Türk Tarih Kurumu'nun üyesi idi. 1943'te Yönetim Kuruluna, 1949'da Genelsekreterliğe, 1973'te Başkanlığa seçildi. Kırk yıl içinde birbirimizi hiç incitmedik. Daima fikir birliği içinde idik. Herkese karşı nazikti. Büyük bir hoşgörü sahibi idi. Kendisine ihanet edenleri bile affederdi. Çok duygulu idi. Belleten'in son cildini kendisine gönderdiğim zaman beni telefonda ağlayarak kutlamış, onurlandıracak sözler söylemişti.