3787 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3787
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3787
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 271
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 98
Kitaplardan Haber [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 581-586
Özet
Tam Metin
Bu kitap, Doğu Orta Avrupa tarihini geniş ve sistemli olarak inceleme amacını güden ve onbir ciltten oluşması öngörülen bir dizinin VIII. cildidir. Dizinin önemi, bugüne değin bölge ülkelerindeki tarihçilerin çoğunlukla yalnızca kendi ülkelerinin geçmişini yazmayı yeğ tutmalarına karşılık, bu dizinin, Doğu Orta Avrupa tarihini bir bütün olarak ele almasıdır, Onbir cildin yayımlanması tamamlandığında, bunların birbirini tamamlayan bir bütün oluşturması öngörülmüştür. Bununla birlikte, yorum ve görüş açısı bakımından sorumluluk tümüyle kitapların yazarlarına aittir. Dizinin kapsamına giren bölgenin sınırları, batıda Almanca ve İtalyanca konuşan halkların doğudaki dil sınırı; doğuda ise, Rusya/Sovyetler Birliği'nin siyasal sınırlarıyla belirlenmektedir. Bölge, halkların ulusallaşma süreci, ekonomik ve siyasal bakımdan incelenmektedir. Hiçbir cilt tek bir ülkeyi ele almamaktadır. Amaç, geçmişi, daha sonraki duygu ya da emeller açısından yorumlamak değil, sözkonusu dönemde önemli olan coğrafi ya da siyasal birimler üstünde durmaktır.
The Muntakhab Şiwân al-Hikmah of ABÛ SULAİMÂN AS—SİJİSTÂNİ (Arabic text, Introduction and Indices by D. M. Dunlop, 1979) (A IV/4973) [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 577-580
Özet
Tam Metin
Ebû Suleymân es-Sicistâni'nin bugün elimizde bulunmayan Şivânu 1-hikme'si h. IV. (m. X.) asırda Arapça olarak kaleme alınmış bir felsefe tarihidir. Bu eser, müellifinin kuvvetli şahsiyetinin de tesiriyle, İslam dünyasında tetimme, müntehap ve ihtisar şeklinde bazı çalışmalara mevzu olmuştur. Böylece, hâlen elimizde olmamasına rağmen, Zahirud-din 'Alî el-Beyhaki'nin (v. 565/1169; hk. bk. GAL I, 324, Suppl., I, 557-8; Mu`cemu l-mu'ellifin VII, 96-97) Tetimmetu şivâni ile D. M. Dunlop tarafından neşredilmiş bulunan müntehabatı vasıtasıyla, sahasının okuyucularına faydasını sürdürebilmiştir. Şivânu 1-hikme'nin bilhassa Grek felsefesi ile ilgisi içinde, İslam felsefesi tarihi için arzettiği ehemmiyet, 1930 lardan beri Martin Plessner, Muhammed Shafi, Paul Kraus v.d. araştırıcıların dikkatini çekmişti. Bunda, oldukça erken bir tarihte kaleme alınmış olan eserin, tetimme ve müntehabından da kısmen anlaşılan seviye ve hacimli muhtevasının büyük hissesi olmalıdır. Yoksa Şivânu l-Hikme, Arap edebiyatında tarzının ne ilk ne de son eseridir.
Maarif Nazırı Haşim Paşa ile İlgili Orijinal Bir Belge ve Bazı Eğitimsel Görüşler, Sorunlar
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 179 · Sayfa: 205-214 · DOI: 10.37879/belleten.1981.205
Özet
Tam Metin
Bu yazımızda Abdülhamit döneminin son Maarif Nazırı olan Haşim Paşanın (nazırlığı: 1903-1908) Saraya hitaben yazdığı ve Başbakanlık Devlet Arşivinde gördüğümüz bir belge tanıtılacak ve bu belgede yer alan bazı eğitim sorunlarına değinilecektir. Fakat önceden Haşim Paşa ile ilgili bazı bilgiler vermekte yarar vardır. Türk Eğitim Tarihinde Haşim Paşanın hiç adı geçmez. O, unutulmuş bir Maarif Nazırıdır. Günümüzde yalnızca, "şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim" biçiminde söylediği rivayet olunan söz bazen esprili biçimde zikredilmektedir. O dönemlere ilişkin taradığımız kaynaklarda onun adına rastlanıyor. Fakat kaynaklar ondan hep olumsuz biçimde söz ediyorlar. Belki o, başarılı olmak şöyle dursun, olumsuz görülen çalışma ve düşünceleri nedeniyledir ki Türk Eğitim Tarihinde hiç yer tutmamıştır.
IX. Türk Tarih Kongresi
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 587-588
Özet
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Tarih Kurumu'nun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Doğumunun 100. Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen IX. Türk Tarih Kongresi 21-25 Eylül 1981 tarihleri arasında, Devlet Başkanı Orgeneral Sayın Kenan Evren'in koruyucu başkanlığında Ankara'da toplandı. Hazırlık çalışmalarına birbuçuk yıl önce başlanan Kongre'ye sunulacak bildirilerde Atatürk ve Türk Devrimi ile ilgili araştırmalar ile Atatürk'ün gösterdiği yolda, Türklerin ve Türkiye'nin tarihini aydınlatacak araştırmaların yoğunluk kazanması öngörülmekteydi. Eski Anadolu ve Çevresi Uygarlıkları, Orta Asya ve Ortaçağ Türk Tarihi ve Türkiye Tarihi, Osmanlı Tarihi ile Atatürk ve Devrimlerini konu alan Kongre'ye, yurt içinden ve yurt dışından 500 dolayında bilim adamı katılmıştır.
Certain Aspects of Medical Instruction in Medieval Islam and its Influences on Europe
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 178 · Sayfa: 9-22 · DOI: 10.37879/belleten.1981.9
Özet
Tam Metin
Speaking of the university, Charles Homer Haskins says, "Universities, like cathedrals and parliaments, are a product of the Middle Ages. The Greeks and the Romans, strange as it may seem, had no universities in the sense in which the word has been used for the past seven or eight centuries. They had higher education, but the terms are not synonymous. Much of their instruction in law, rhetoric, and philosophy it would be hard to surpass, but it was not organized into the form of permanent institutions of learning. A great teacher like Socrates gave no diplomas; if a modern student sat at his feet for three months, he would demand a certificate, something tangible and external to show for it-an excellent theme, by the way, for a Socratic dialogue. Only in the twelfth and thirteenth centuries do there emerge in the world those features of organized education with which we are most familiar, all that machinery of instruction represented by faculties and colleges and courses of study, examinations and commencements and academie degrees. In all these matters we are the heirs and successors, not of Athens and Alexandria, but of Paris and Bologna". The madrasa, in its standard and typical form, was the school for higher education in theology and law in medieval Islam. It came into official existence in the eleventh century, while the European university was developed over a century later and at a time when already Latin translations of Arabic philosophical and scientific works were available. There were certain parallelisms between the features of the madrasa and the university. Moreover, certain essential characteristics of the university were radically new, and the development of the medieval university in Europe was rather rapid. In view of such considerations certain scholars have suggested the possibility that the medieval European university owed much to conscious imitation of the madrasa system.
Midas Şehri Kazısı
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 178 · Sayfa: 1-4 · DOI: 10.37879/belleten.1981.1
Özet
Tam Metin
Midas, Eskişehir'in güneyinde Afyonkarahisar'a bağlı Yazılıkaya köyü yakınında bir Frig şehridir. C. H. Emilie Haspels, 1937- 1939 yılları arasında İstanbul Arkeoloji Enstitüsü adına burada kazı yapmıştır. 1936 yılında Enstitü burada bir deneme sondajı yaptıktan sonra esaslı bir kazı yapılmasını kararlaştırmıştır. Enstitü Müdürü Albert Gabriel, Atina'daki Fransız Arkeoloji Enstitüsü üyesi Hollanda'lı Haspels'i İstanbul Şubesine davet ederek, önce Midas şehri sondajında bulunan çanak çömlek parçalarını incelemekle, bilâhare bir kazı yapmakla görevlendirmiştir. Midas şehri kazı alanı, Eskişehir güneyinde, Anadolu yaylalarının kuzeybatı köşesinde siyah gri volkanik tüflerden meydana gelen ve dar vadiler ile bölünmüş yalçın kayalıklı, Frig Yaylaları adı verilen, ulaşılması çok güç bir bölgedir. Bu bölge, M. Ö. VIII. yüzyılda Frig Krallığına bağlı bulunmakta idi. Frig Yaylasındaki (Türkmendağ çevresi) eski eserler, XVIII. yüzyıla kadar bilinmemekteydi. 1555 yılında Macar Kralı Ferdinand tarafından Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a elçi olarak gönderilen Hollanda asıllı Ogier Ghislain van Busbecq maiyetindeki Hans Dernschwam, tuttuğu ruznamede Karacaşehir'e uğradıklarından ve bu çevrede eski eserlere rastladıklarından bahseder. Dernschwam'ın bu bilgileri verebilmesi, İran'ın karşı saldırısına tedbir almak için Amasya'da bulunan Padişaha ulaşmak için heyetin, Anadolu yaylalarından geçmesi ile mümkün olmuştur.
ORY, SOLANGE, Archives Max van Berchem Conserves a la bibliotheque Publique et Universitaire de Genke. Catalogue de la phototheque. Etabli par Solange Ory. Publid par tes Soins de la Fondation Max van Berchem, 1975 (satışa 1979 yılında verildi), XLV-275 Sayfa. Beyrut, dağıtım: Leiden'deki Brill yayınevi [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 179 · Sayfa: 321-326
Özet
Tam Metin
Doğubilim tarihinde topladığı ve yayınladığı yazıtlarla önemle bir yeri bulunan Max van Berhem'in ölümünden sonra geride bıraktığı malzemenin kataloğu uzun bir bekleyişten sonra yayınlandı. Buna neden herhalde Lübnan'da meydana gelen uzun yıllardan beri dinmeyen olaylardır. Ortadoğu'nun tanınmış basımevlerinden biri sayılan Katolik Basımevi (= Imprimerie Catholique)nde basılan bu kitap, ilgili zat için kurulan vakfın çabaları sonunda yayınlanmış bulunuyor. Kısa bir süre önce eski makalelerinden bazılarını iki cilt içinde toplayarak tıpkı basımlarını yapan. Vakfın bilim dünyasına bu olumlu katkısını kutlamalıyız. Max van Berchem uzun yıllar Anadolu'da topladığı yazıtlarla tarihimizin karanlık kalmış bazı yönlerine ışık tuttuğu gibi, yöntem bakımından da yararlı bir öncü olmuştu. Yayının gerçekleşmesinde önemli katkısı bulunan S. Ory, Suriye'nin ve başkenti Şam'daki İslam gömüt yazıtlarının yayının' da gerçekleştirmiştir. Bab'üs Sagir gömütlüğünde bulunan bu yazıtlar, Türk tarihine olduğu kadar ekili sanat yönlerine de yararlı olmuştur. Uzun yıllar tuhaf bir tutumla yabancı kaldığımız bu tarih hazinelerimizin geç olsa ülkemizde incelenmeye başlaması kıvanç vericidir. Şimdi elimizde bulunan M. van Berchem kataloğunu tanıtma olanağı ile yurdumuzda yapılan yazıtlar üzerindeki çalışmalara kısaca değinmek istedik.
Kitaplardan Haber [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 179 · Sayfa: 329-332
Özet
Tam Metin
Ortaçağda güçlü bir monarşi olan Gürcistan Krallığı, büyük veba salgını, 14. yüzyıl sonunda Timurlenk'e karşı direnmek için girişilen uzun savaşlar, son olarak da, İstanbul'un Türkler tarafından ele geçirilmesi gibi çeşitli olayların etkisiyle, onbeşinci yüzyılın ortalarından başlayarak parçalanmış ve onaltıncı yüzyılın başında yerini bazı küçük devletlerle prensliklere bırakmıştır. Krallığın dağılması, Gürcüleri, komşu Osmanlı ve Safevi imparatorluklarının nüfuz politikalarının hedefi durumuna getirmiş, onaltıncı yüzyılın sonlarında Rusların güneye doğru ilerlemeleri, Kafkasya'nın tümü üstünde askeri ve diplomatik nüfuz savaşımını yoğunlaştırmıştır. Bu savaşının bir sonucu olarak, Rus çarları ile 1564-1605 yılları arasında Doğu Gürcistan' yöneten Gürcü kralları arasında onyedi elçi gidip gelmiştir. Bu elçilerin tuttukları kayıtların bir bölümü Rus devlet arşivinde günümüze değin kalmış; ilk kez Çar I. Nikola döneminde Rusya'da Gürcü araştırmalarının öncülüğünü yapmış olan tanınmış Fransız bilgini M. F. Brosset tarafından ayrıntılı olarak incelenmiş, daha sonra S. A. Belokurov, Rusça metinlerin 1578-1613 dönemini kapsayan bölümünü 1889 yılında Moskova'da yayımlamıştır.
Bodrum Adına Dair
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 178 · Sayfa: 5-8 · DOI: 10.37879/belleten.1981.5
Özet
Tam Metin
Türkçemizde "bodrum" günümüzdeki anlamı ile binaların yoldan veya arazinin genel seviyesinden aşağıdaki kısımlarına söylenmektedir. Türkçe sözlükler, bu kelimenin menşeini Grekçe "gipodrum", yani hipodrum kelimesi olarak gösteriyorlar. Aşağıda bahis konusu edilecek hususiyetler de gözönüne alınırsa, bu hükmün doğru olması gerekmektedir. Günümüzde Bodrum, Anadolu'nun güneybatı köşesinde, Muğla ilinin şirin bir ilçesidir. Bodrum kasabası, antik çağın ünlü şehri Halikarnassos'un yerinde olduğu için eskidenberi dikkati çekiyordu. Bu antik şehrin üzerinde kurulan Türk kasabasının adının "Bodrum" olmasının sebebi merak uyandırıyordu. Nitekim Bodrum veya yöre ile ilgili yazılan hemen bütün eserlerde bu ada ve menşeine temas edilmiştir. Bu konuda belli başlı iki görüş vardır: Bu ad, antik Halikarnassos harabelerinde görülen bodrum'lardan dolayı verilmiştir. Bu bodrumlar, şövalyelerin 1415'lerde yaptıkları kalede de vardır. Evliya Çelebi bu görüşün bir diğer şeklini naklediyor: Kale'nin kuzeye nazır kapısının "solunda leb-i deryada hile ile kal'a bina etmek için Menteşe Bay okullarından (kâfirlerin) bir bodrumluk yer isteyüb yaptığı mahzenlerdir. Badehu nice sene mürur edüb kal'a zuhur edüp hile ile çalılar içinde bir kal'a bina edüb bir gün çalılara ateş edüb kal'a zuhur edüb anın için Bodrum derler".
Atatürk'ü Anlamak
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 179 · Sayfa: 303-318
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumunun sayın yöneticileri, üyeleri ve değerli konukları : Hepinizi saygı ile selâmlarım. Sözlerime başlamadan önce, Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümünün anılmasına ayrılmış bulunan bu yılın konuşmaları dizisi içinde, Atatürk'ün kurduğu bu kutsal kürsüde, bana da söz hakkı tanınmış olmasını büyük bir onur kabul ettiğimi belirtmek ve beni dinlemek üzere lüfen buraya kadar zahmet ettiğiniz için, hepinize teşekkürlerimi sunmak isterim. "Atatürk'ü Anlamak" adını taşıyan bu konuşmamın çerçevesini belirlemeye çalıştığım sıralarda, tanımadığım fakat belki bu gün burada bulunan bir sayın ilgili, beni telefonla aradı. Kurumun basılı programından 'Atatürk'ü Anlamak' adını taşıyan bir konuşma yapacağımı öğrendiğinden söz ederek, Atatürk'ü anlamak mümkün mü? Büyük adamları anlamak iddiası, aynı derecede büyüklük iddia etmek değil midir? şeklinde bir soru yöneltti: Kendisine bu görüşe katılmadığımı söyledim. Fakat bunu bir uyarı kabul ederek, hemen, konuya bu noktadan girmeğe karar verdim. Şöyle düşünüyorum: Büyük adamlar anlaşılamaz görüşünü, mistik bir yaklaşım kabul edebiliriz. Ama o zaman, herhangi bir insanı anlamanın da zor olduğunu, insan ruhunun kolay erişebilir olmadığını teslim etmek gerekir