3775 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

18. Yüzyıl Mutasavvıf ve Şairlerinden Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Hayatı ve Eserlerinde Musiki Olgusu

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 201-222 · DOI: 10.37879/belleten.2014.201
Tam Metin
18. yüzyılda yaşamış büyük Türk mutasavvıfı âlim ve şairi Erzurumlu İbrahim Hakkı; 18 Mayıs 1703 tarihinde Hasankale' de dünyaya gelmiştir. Erzurumlu İbrahim Hakkı yazmış olduğu önemli eserleri ile günümüze kadar ulaşmış ve etkisi yıllar sonrada sürecek önemli bir şahsiyettir. Bu çalışmanın amacı çok yönlü ilim insanı ve mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın hayatı ve eserlerindeki musiki olgusunu incelemektir. Araştırmada İbrahim Hakkı'nın hayatı ve eserleri musiki yönü ile ele alınarak incelenmiş, İbrahim Hakkı'nın eserlerinde musiki ve onun için musikinin ne ifade ettiği daha önce yapılmış çalışmalar doğrultusunda ortaya konulmaya çalışılmıştır. 18. yüzyılda yaşamış, oldukça geniş bir dünya görüşü ve kültür birikimine sahip bu değerli ilim insanının hakkında yazılan pek çok önemli çalışma mevcut iken onun sanat ve musiki yönünü konu edinen birkaç çalışmaya rastlanmıştır. Bu nedenle çalışmaya ihtiyaç duyulmuştur. Bu araştırma nitel bir araştırma olup, araştırmada literatür tarama yöntemi kullanılmıştır. Makale ile ilgili verilerin toplanması için öncelikle kütüphane ve arşiv taramalarına dayalı kapsamlı bir literatür çalışması ve internet araştırmaları yapılmıştır. Araştırma ulaşılan kitap, dergi, tez, sempozyum bildirileri, internet kaynakları ile sınırlıdır. Araştırmada Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın eserlerinden özellikle Marifetname ve Divan'da musiki olgusuna yer verdiği ve onun için musikinin önemli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Gazelleri, İlahileri, Rubaileri ile ilahi aşkı en güzel ve etkileyici bir biçimde ifade eden İbrahim Hakkı Türk Tasavvuf Musikisinde de önemli bir yere sahiptir. Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın aile hayatı ile ilgili olarak pek çok kaynakta oğlu İsmail Fehim'in güzel kanun ve santur çaldığı belirtilmiştir. Oğlunun musikiye olan ilgisinin Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından hoşnutlukla karşılandığı ve onu dinlemekten zevk aldığı anlaşılmaktadır. Oğluna ait santur ve santur kabı Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde sergilenmektedir.

Deforestation in Sixteenth Century Anatolia: The Case of Hüdavendi̇gar (Bursa) Sancak

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 167-200 · DOI: 10.37879/belleten.2014.167
Tam Metin
After the industrial revolution in Europa, the importance of one subject started to become particularly striking: Environmental Change. Environmental Change which has many components, has become day by day high point and investigated topic depend on growing population and needs of people. Although the results and the solutions concern all countries, research on this subject has unfortunately been limited to developed western countries. Deforestation is an important component of environmental change and it is on the agenda especially when tropical forests are discussed. Yet, forests are in danger in other region as much as tropical forests. As condition of rainfall and temperature is quite suitable in tropical region, this situation seems to be much more limited in many other regions.Deforestation is a controversial issue today particularly when tropical forests are under consideration. However, deforestation is also a vital issue in other regions of the world, and concerns not only the contemporary life but also the past that goes far back in history. Moving from this stance, this article studies the deforestation in the history of Anatolia, which hosted many peoples and civilizations throughout its history. The subject is handled with a close study of various deforestation records archived during the Ottoman period. The article studies the case of Hüdavendigar sancak that was located near Istanbul, which was rich with forests that could renovate themselves and inhabited great populations throughout history. In this respect, the conclusions derived from the case of Hüdavendigar sancak can be generalized for the whole of Anatolia. As understood from the Ottoman records, the increasing population and thus the increasing needs in sixteenth century Istanbul made deforestation an outstanding issue in that century. However, the subject has remained almost untouched among the academicians who benefited from the Ottoman archives. Thus, this study is the first one that handles this subject and can be taken as an introduction to deforestation in Anatolia of the Ottoman period.

Osmanlı Devleti’nde Tekâlif-i İmdâdiye Vergisine İlginç Bir Örnek: H. 1044/M.1634 Yılında Uygulanan Bedel-i Yapağı Vergisi

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 123-148 · DOI: 10.37879/belleten.2014.123
Tam Metin
Savaş halindeki her devletin uyguladığı gibi, Osmanlı Devleti de tebaasından olağandışı taleplerde bulunmuştu. Osmanlı Devleti savaş sırasında zuhur eden bu tür talepleri temelde tekâlif-i örfiye prensiplerine göre tarh edilen vergilerle sağlamıştı. Osmanlı Devleti bu yöntemle -başta zahire olmak üzere- genelde ordunun temel ihtiyaç maddelerini temin etmişti. Öte yandan aynı prensiplere dayanılarak -örneklerine sık karşılaşılmamakla beraber- bir savaş esnasında acil ihtiyaç duyulan özel bir maddenin temini de sağlanmaya çalışılabiliyordu. Nitekim bu çalışmada Osmanlı seferlerinde kullanım örneğine pek rastlanmayan bir maddenin, yapağının (yünün), tekâlif-i örfiye prensiplerine dayanarak, tebaadan nasıl temin edilmeye çalışıldığı ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Bu sayede hem olağanüstü bu verginin işleyiş tarzı, hem de sefer esnasında karşılaşılan bir sorunun -savaşın planlayıcıları tarafından- pratik ve hızlı bir biçimde nasıl çözüldüğü ortaya konulmuştur.

Düşmânlarımıza Bâ’is-i Helecân Vermek: Edirne Yeni Saray’ı Tamir Etmek

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 149-166 · DOI: 10.37879/belleten.2014.149
Tam Metin
Bu çalışma, İstanbul'daki Topkapı Sarayı'nın inşası öncesinde ve sonrasında uzun yıllar Osmanlı hanedan üyeleri tarafından kullanılan Edirne Saray'ında, Abdülhamid-i Evvel döneminde yapılması planlanmış tamiratları ihtiva eder. Bu çalışmada yapılmaya çalışılan, kırk dört yıla yakın bir süre kafes hayatı yaşayan Abdülhamid-i Evvel'in on beş yıllık saltanatı döneminde Edirne Sarayı'nda gerçekleştirmeye çalıştığı tamiratların bir kısmına dikkat çekerek, bunlar üzerinden Sultan'ın sarayın tamirine bakışını ortaya koymak olmuştur. Çalışmanın odaklandığı dönemin devletin ekonomik yönden sıkıntılı olduğu bir süreci ihtiva etmesi, bu dönemde Sultan'ın neden Edirne Sarayı'nda böyle bir onarıma gerek duyduğu sorusunu sormayı da mümkün kılar. Bu bağlamda dönemin koşulları içinde, dönem kaynaklarının ve arşiv belgelerinin ışığında bu soru anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak çalışma, Osmanlı sarayında yapılan onarımların sadece ihtiyacı karşılamaya yönelik olmadığını, siyası bir amaca da hizmet ettiğini ortaya koyma çabasındadır.

Erken Ortaçağların Şehirler Topluluğu: Medâ’in

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 1-40 · DOI: 10.37879/belleten.2014.1
Tam Metin
Erken Ortaçağlar'ın başından Sâsânî imparatorluğunun yıkılışına kadar bu imparatorluğun yönetimsel başkenti olan Medâ'in şehirler topluluğu, İlkçağ ve Erken Ortaçağların en büyük metropollerinden bir tanesidir. Farklı büyüklüklerde ve değişik zamanlarda inşa edilmiş olan şehir ve kasabalardan meydana gelen Medâ'in şehirler topluluğu farklı bir demografik mozaiğe sahipti. Dicle ve Fırat nehirlerinin birbirine en yakın olduğu noktada Dicle nehrinin kenarına kurulmuş olan bu şehirler topluluğu, sahip olduğu tarımsal ve ticari yoğunluğundan dolayı önemli bir ekonomik merkez olma özelliğinin yanında; sarayları, köşkleri ve farklı mimari yapılarıyla çok faklı kültürlerin izlerini taşıyan modern bir görünüme sahip bir şehirdi. Mezopotamya toprakları üzerinde kurulmuş birçok imparatorluğa başkentlik yapmış olan bu şehirler topluluğu siyasi ve idari açıdan Ortadoğu'nun kalbi konumunda olmuştur. Doğu ve Batı arasında uzanan yolların kesişme noktasında olan bu şehirler topluluğu sahip olduğu önemini Abbâsîler dönemine kadar koruyabilmiş ve yine bu dönemde Abbâsîler tarafından kurulan Bağdâd şehrinden sonra bütün canlılığını kaybetmiştir.

Osmanlı Defin Merasimlerinde Otağ Kurma Geleneği

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 93-122 · DOI: 10.37879/belleten.2014.93
Tam Metin
Osmanlı tarihleri ve görsel kaynaklara göre naaş veya mezar üzerine otağ kurulması Osmanlı sultanlarının defin merasimlerinin önemli bir parçasıdır. Elimizdeki bilgilere göre I. Murad, I. Selim, I. Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmed ve II. Mahmud mezarı üzerine otağ kurulan sultanlardır. Sultanlar dışında şehit mezarları üzerine de otağ kurulduğu bilinmektedir. Türklerin İslam öncesi defin merasimlerinde de saptana bu uygulama Osmanlılar tarafından eski bir geleneği sürdürmenin yanı sıra türbeleri inşa edilene kadar sultan mezarlarını korumak ve görülür kılmak amacıyla kullanmıştır. Elimizdeki bilgilere göre sadece sultan ve şehit mezarları üzerine kurulabilen otağlar sultani bir imge ve bir prestij unsurudur. Böylece kökleri yüz yıllar öncesine kadar uzanan bir gelenek mevcut koşullar içerisinde yeniden şekillenmiş ve Osmanlı döneminde de varlığını devam ettirmiştir.

19. Yüzyılda Osmanlıda Sürgün Politikası Çerçevesinde Sürgün Kadınlar

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 245-272 · DOI: 10.37879/belleten.2014.245
Tam Metin
Osmanlı tarihinde ve hukuk sisteminde sürgün kelimesi, iki anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamıyla Osmanlı tarihinde iskân ve yerleştirme politikası, ikinci anlamıyla da Osmanlı hukuk sisteminde bir ceza şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlık tarihinde bütün devletlerin kullandığı bir cezalandırma şekli olan sürgün, çalışmamızda bu anlamı açısından değerlendirilecektir. Bir cezalandırma şekli olarak ölüm cezasına denk sayılabilecek derecede ağır bir suç olan sürgün cezası, suçlunun bulunduğu yerden başka bir mahalle belirli bir süre uzaklaştırılması anlamına gelmektedir. Bu anlamıyla herhangi bir ayırım yapılmaksızın Osmanlıda suçlu bulunan her kesime uygulanmıştır. Osmanlı kadınları da bu cezaya çarptırılan kesim arasında yer almıştır. Kaynak olarak konuyla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yer alan 19. yüzyıla ait belge gruplarından yararlanılacaktır. Çalışmada öncelikle sürgün cezasının Osmanlıdaki uygulamaları hakkında bilgi verilecek, daha sonra da kadınlar arasında sürgün cezasının uygulaması üzerinde durulacaktır. Bu noktada araştırmada şu sorulara cevap verilmeye çalışılacaktır: 1. Osmanlıda 19. yüzyılda hangi suçlardan dolayı kadınlara sürgün cezası verilmiştir? 2. Sürgün cezasına çarptırılan kadınlar, hangi şartlarda, nerelere gönderilmişlerdir? 3. Cezanın uygulanması esnasında Osmanlı kadınlarının yaşantıları nasıl şekillenmiştir? 4. Cezanın uygulanması esnasında ve sonrasında bu cezaya çarptırılan kadınların toplum içindeki durumları ve aileleri gelişmelerden nasıl etkilenmiştir? Sorulara verilecek olan cevaplarla elde edilen veriler çerçevesinde araştırmada, sürgün cezasının Osmanlı sosyal yaşantısı içerisinde kadınların hayatını nasıl etkilediği yönünde bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.

XX. Asrın Başlarında Azerbaycan`da İslami Düşünce, Eğitim ve Islahat Anlayışı

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 273-286 · DOI: 10.37879/belleten.2014.273
Tam Metin
XX. asrın başlarında Rus işgali altında olan Azerbaycan, yerli aydınların katkısı ile ilim ve medeniyette gelişim devrini yaşamaktadır. Bu devrin önemli özelliklerinden biri milli ve dini kalkınmanın bir parçası olarak din eğitimine önem verilmesi idi. Rusya devleti Müslümanların çağdaş eğitim almasını bir tehlike kaynağı gördüğü ve maddi destekte bulunmadığı için medreseler de yeni gelişimlerden mahrum kalmıştır. Dönemin esas eğitim kurumlarından olan medreseler artık toplumsal işlevselliğinde bir sorun yaşadığı için birçok Azerbaycan aydını milli ve dini sorunların kaynağı olarak eski tipli medreseleri ve cahil din adamlarını göstermiş, onları eleştirmiş, milletin kurtuluşu için onların ıslah edilmesini istemişler. Mesela, dönemin ünlü İslamcı gazeteci ve yazarlarından Ahmet Ağaoğlu, Ali bey Hüseyinzade, Mir Muhammed Kerim Mir Caferzade el-Bakuvi, Ebu Turab Ahundzade, Ahund Molla Ruhullah, Ahund Yusuf Talibzade, Hüseyin Efendi Gayıbov, Abdüsselam Ahundzade, Muhammed Hasan Mevlazade Şekevi gibi birçok din adamları, Hacı Zeynel Abidin Tağıyev gibi iş adamları da aynı sorunlardan yakınmıştır. Makalede eserlerinden örnekler verilen aydınların hepsi Rusya`da Müslümanların kurtuluşu için öncelikle eğitime ve dini ıslahatlara önem verilmesini şart koşmuş, eserlerinde bu konuyu araştırmış, çözüm yollarını göstermişlerdir.

Balkan Savaşı - Kitlesel Ölüm ve Etnik Temizlik

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 315-342 · DOI: 10.37879/belleten.2014.315
Tam Metin
Bulgaristan'da tarihi demografinin sunduğu objektif veriler, milliyetçi söylemler yaratanlar tarafından kabul görmez. Bundan dolayı da demografik veriler ihmal edilir. Önemli bir kaynak teşkil eden demografi istatistiğinin göz önünde bulundurulmadan tarih yaratılması Balkan ülkelerinde yaygın bir durumdur. Demografi istatistiği hem göç hem ölüm yoluyla yapılan etnik temizliği ortaya koymaya yarayan bir kaynaktır. Bu çalışmada Bulgaristan'da 1881'den sonra yapılan nüfus sayımları ve Bulgar İstatistik Müdürlüğünün nüfusla ilgili diğer yayınlara dayalı olarak Balkan Savaşları sırasında ve sonrasında Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç ettirilen Müslüman nüfusun miktarı ve oranı tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu tespit illere göre ve köy bazında yapılmaktadır. Çalışma, zaman dilimi olarak 1910 ila 1920 yılları arasındaki dönemi kapsamaktadır. Burada kullanılan istatistik veriler, Balkan Savaşlarında yaşanan trajedinin Bulgaristan Müslümanları açısından bir etnik temizlik olduğunu ortaya koymaktadır.

The Kocabaşis as Intermediaries?: The Local and Central Administration in Imvros/İmroz and Lemnos in the Early 19th Century

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 223-244 · DOI: 10.37879/belleten.2014.223
Tam Metin
The communal dynamics of the Aegean islands and the relationship of the islanders with their civil and religious leaders and the relationship between communal leaders and local and central authorities have yet to be told. Studies in the Ottoman-Turkish historiography, generally following a monolithic approach, focused on primarily on Muslim ayans, whereas ignored their non-Muslim counterparts (kocabaşı). In the present literature, kocabaşıs were regarded as equals of ayans and as intermediaries between local people and central government and other Ottoman authorities. However, the economic, political and social conditions under which the non-Muslim counterparts of ayans -kocabaşıs- gained influence and power over local people in different regions of the Empire are not explored well yet. This paper, focuses on the role of the kocabaşıs in the island society and the relationship between kocabaşıs and islanders, and central government. Understanding the relationship among civil, religious local leaders and the Ottoman central authority will provide a better understanding of dynamics of power in the Aegean islands and help to answer the question how the local people were treated by their coreligionist local leaders and Muslim Ottoman authorities, both local and central.