3775 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3775
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 3775
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 270
- Osmanlı İmparatorluğu 172
- Türkiye 148
- Türkler 137
- Osmanlı Devleti 135
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 111
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 97
Van Kalecik (Urartu) Toplumunun Erişkin Bireylerinin Paleopatolojik Analizi
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 1-18 · DOI: 10.37879/belleten.2011.1
Özet
Tam Metin
Bu çalışmada, Kalecik toplumunun erişkin bireylerinin iskeletlerinde görülen hastalıklar incelenmiştir. Kalecik toplumunda en sık rastlanılan hastalık eklemlerde görülen dejenarasyonlardır. Toplulukta görülen diğer rahatsızlıklar cribra orbitalia, porotic hyperostosis, periostitis, osteomyelit, calcaneus spur (topuk dikeni) ve travmalardır. Kalecik topluluğunun iskeletlerinde rastlanılmış lezyonların cinsiyetler arasında değerlendirildiğinde kadın ve erkek bireylerde lezyonların görülme sıklıklarında benzer oran tespit edilmiştir. Ancak travma kökenli lezyonlar sadece kadın bireylerde görülmüştür. Kalecik topluluğun erişkin bireylerinde görülen lezyonlar genel olarak çevresel faktörlerin etkin olduğu patolojik lezyonlar olduğu görülmüştür.
XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Kütahya Gediz (Gedos) Şap Madeni
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 135-158 · DOI: 10.37879/belleten.2011.135
Özet
Tam Metin
Kullanımı ilkçağlardan beri bilinen ve önemli bir ticaret malzemesi olan şap, Osmanlı Devleti sınırları içinde birkaç yerde çıkarılmaktaydı. Bu yerlerden biri olan, Kütahya'da bulunan Gedos (Gediz) şap madeni, Bizans Devleti zamanından beri işletilmekteydi. Şap, özellikle XV. yüzyıla kadar Batı ile yapılan ticarette, önemli gelir getirdiğinden bölgeye sahip olan beylikler veya devletlere ekonomik kalkınma sağlamaktaydı. Osmanlı Devleti, Gediz ve çevresini ele geçirdikten sonra da şap üretimine devam edildi. İltizam usulü ile işletilen şap madeninde üretimin devamlılığı sağlanmaya çalışıldı. Madende çalışanlar, örfi vergilerden muaf tutuldu. Fakat, bu muafiyet XVIII. yüzyılın ikinci yarısında kaldırıldı. Bu durumda çıkardıkları maden miktarına göre ücretlendirilen madencilerin durumu ekonomik olarak kötüleşti. Gediz şap madeninden arşiv kaynaklarına yansıyan en fazla olay madenden şap kaçırılması konusunda olmuştur. Bu durum, maden çalışanlarına uygulanan ücretlendirme politikası ile ilgili olduğu gibi Osmanlı Devleti'nin ticari mallara uyguladığı tekelci üretim ve satış politikası ile de ilgilidir. Osmanlı Devleti'nde bulunan şap madeni konusunda Suraiya Faroqhi ve Mehmet Ersan'ın çalışmaları bulunmaktadır. Faroqhi, "Alum Production and Alum Trade in the Ottoman Empire (about 1560-1830)", Wiener Zeitschrift far die Kunde des Morgenlandes, S:71 (1979), s. 153-175'deki makalesinde, Osmanlı Devleti'nde genel olarak şap çıkarılan yerler, üretim ve işçilerin ekonomik durumları üzerine eğilirken, Ersan, "XIII. -XIV. Yüzyıllarda Şap Ticareti ve Şebinkarahisar", Şebinkarahisar I. Tarih ve Kültür Sempozyumu - Bildiriler, (30 Haziran - 1 Temmuz 2000), İstanbul 2000, s. 5562' deki bildirisinde Şebinkarahisar'da bulunan şap madeninin XIII. ve XIV. yüzyıllardaki durumunu incelemiştir. Fatma Acun, Karahisar-ı Şarki ve Koyluhisar Kazaları Örneği'nde Osmanlı Taşra İdaresi (1485-1569), Türk Tarih Kurumu, Ankara 2006'da basılı olan kitabında, Karahisar-ı Şarki'de bulunan şap madeninden bahsetmiştir. Gediz'de bulunan şap madeni ile ilgili bır çalışma yapılmamıştır. Osmanlı tarih araştırmacıları Osmanlı madenciliği konusunda çalışmaların yetersizliğinden yakınmaktadırlar. Bu makalede, Gediz şap madeninin XVIII. ve XIX. yüzyıllarda işletme sistemi, şap üretimi, üretilen malların nakliyesi, şap madeninin satış noktaları ve madende çalışanların durumu değerlendirilecektir. Bu inceleme, Osmanlı maden çalışmalarına ve Kütahya'nın gelişiminde önemli olan bir maden ocağının, kısmen de olsa tarihi gelişimine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Çalışma, Osmanlı Devleti'nin, şap madeninin üretimi ve ticareti ile yakından ilgilendiğini, üretim ve satışla ilgili kurallar koyduğunu ve bu kuralların faaliyete geçmesi için sıkı tedbirler aldığını göstermektedir. Teknolojinin gelişmesine ve yeni maden yataklarının bulunmasına rağmen şapa olan arz, XVIII. ve XIX. yüzyılda devam etmiştir.
Oylum Höyük Kazılarında Ele Geçen Bir Grup Orta Tunç Çağı Yapı Adak Eşyası
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 19-50 · DOI: 10.37879/belleten.2011.19
Özet
Tam Metin
Oylum Höyük'de 2007-2009 yılları arasında, höyüğün kuzeybatı yükseltisi üzerinde yer alan J22 Plankaresi'nde sürdürülen kazılar, Orta Tunç Çağı yapı adakları ile ilgili yeni bilgiler ortaya koymaktadır. Yapı adak eşyaları, iki evreli bir yapının temeli ve tabanı altına yerleştirilmiştir. Seramik malzemeye göre yapının her iki evresi de Orta Tunç Çağı II'ye tarihlenmektedir. Erken evre yapısında bakır bir balta ve bronz bir tanrı heykelciği, geç evre yapısında ise alt kısmı çivi biçimli bronzdan bir tanrı çifti heykelciği ele geçmiştir. Düşünce olarak yapının tabanı ya da temeline yerleştirilen adak eşyaları, yapının korunması için tanrılara yapılan bir sunudur. Müzelerde ve özel koleksiyonlarda çok sayıda bronz yapı adak heykelciği bulunmakla birlikte, büyük bir çoğunluğu bilimsel kazılarda ele geçmemiştir. Az sayıdaki buluntu merkezi, adak heykelciklerinin Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Orta Fırat Bölgesi'nin batısında kalan kesimi ile Doğu Akdeniz Bölgesi'nde, M.Ö. 3. binin sonlarında başlayan bir geleneği temsil ettiği ve M.Ö. 2. binin ortalarına kadar kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu gelenek, Mezopotamya'dan kuzeye ve batıya yayılmış gibi görünmektedir. Oylum heykelciklerinde görülen kolların dirsekten kırılarak ileriye doğru uzatılması ve hareketsiz duruş pozisyonu, OTÇ'nda Kuzey Suriye'de ve Doğu Akdeniz'de yaygın görülen bir tasvir biçimidir. Kolların dirsekten kırılarak yere paralel ileriye doğru uzatılması, M.Ö. 2. binin ilk yarısı için önemli bir tarihlendirme kriteridir.
Abdallar, Akıncılar, Bektaşilik ve Ehl-i Beyt Sevgisi: Yemini'nin Muhiti ve Meşrebi Üzerine Notlar
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 272 · Sayfa: 51-86 · DOI: 10.37879/belleten.2011.51
Özet
Tam Metin
Yemini, Alevi-Bektaşi edebiyatının en önde gelen yazarlarından birisi olmasına rağmen çok az bilinmektedir. Eski şair tezkirecileri ondan hiç bahsetmezken modern çalışmalardaki bilgiler de bir iki satırı geçmemektedir. Araştırmacıların Yemini'ye karşı ilgisizliğinin temelinde kaynak yetersizliği yatmaktadır. Yemini hakkındaki bilgilerimiz yine kendisi tarafından kaleme alınan Fazilet-name'den öğrenebildiğimiz kadarıyla sınırlıdır. Fazilet-name esas itibariyle Hz. Ali'nin faziletlerini anlatan Şeyh Rükneddin'e ait Farsça bir eserin tercümesidir. Ancak Yemini satır aralarında kendisine ve dönemine ışık tutacak bilgiler vermekten geri durmamıştır. Şairin eklediği bölümler üzerinde yapılacak dikkatli bir çalışma Yemini'nin hayatı, meşrebi ve dahil olduğu sosyal-dini muhite dair yeni bilgilere ulaşmayı mümkün kılacaktır. Elinizdeki makale bu amacı gütmektedir.
Hydas; Bozburun Yarımadasında Müstahkem Bir Yerleşim Yeri
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 659-672
Özet
Tam Metin
Sur duvarları ile çevrelenmiş yüksek bir yerleşim yeri olan Hydas/Hygassos, Güney-Batı Anadolu'nun kıyı kesiminde bulunan, antik dönemde Karya olarak adlandırılan bölge içinde, yaklaşık 300 km² büyüklüğe sahip olan Bozburun Yarımadasının batı sahilinde yer almaktadır. Doğu Akdeniz ve Ege bölgeleri arasında bulunan deniz ticaret yolu bu noktada iyi kontrol edilebilmekteydi ve bölgenin karşısında sadece 18 km'lik bir mesafede Rodos adası bulunmaktadır. Hydas, Bozburun Yarımadasında varlıkları bilinen, fakat bugüne kadar literatürde sadece yarısı yer alan 18 adet kale yerleşiminden sadece birisidir. Yaklaşık 3,5 hektar gibi bir genişliğe sahip olan, kuruluşundan itibaren kyklopik sur duvarları ile çevrelenmiş ve içinde bir akropolisin bulunduğu şehir, aynı zamanda 1 hektar büyüklüğünde bir limana da sahiptir. 1998 ve 2000 yıllarında yürütülen yüzey araştırmaları sonucu tespit edilen seramik ve küçük buluntular yerleşimin Geç Tunç Çağ sonundan Geç Antik Dönem'e kadar kullanıldığını göstermektedir. Buluntulardan elde edilen verilere dayanarak, Hydas'ı kuranların Minos-Miken kültürünü benimsemiş göçmenler olabileceği söylenebilir. Malzemenin azlığı ve sınırlı karakteristik özelliği daha kesin sonuçların ortaya koyulmasında engel teşkil etmektedir. Her şeye rağmen Bozburun Yarımadasında Hydas ve Hydas gibi müstahkem yerleşimlerin kurulmasının sebeplerinin Geç Tunç Çağ sonunda Akdeniz Bölgesinde ortaya çıkan karışıklıklar ve buna bağlı olarak göç ve değişimler olabileceği düşünülmelidir.
Arap Ülkelerinin Tarihi Kaynakları Bakımından Türk Arşivlerinin Önemi
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 673-696
Özet
Tam Metin
Osmanlı Arşivleri, Osmanlı Devleti'nin Arap topraklarını idaresi altında bulundurduğu yaklaşık dört yüz yıl boyunca üretilen evrakı bünyesinde muhafaza etmek suretiyle, Arap tarihinin önemli bir dönemine ışık tutabilecek bir kaynak olma vasfını haizdir. Arap toprakları Osmanlı topraklarının önemli bir kısmını oluşturduğu için Osmanlı arşivlerinin dikkate değer bir bölümünü de Arap ülkeleri ile ilgili belgeler oluşturmaktadır. Makalede Osmanlı Arşivlerinde Arap ülkeleri ile ilgili defter ve belge fonları, örnekler eşliğinde tanıtılmaktadır.
XVII-XIX. Yüzyıl Rus Tarihi Kaynaklarında Kırgızların Etnik Adlandırılışı
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 697-706
Özet
Tam Metin
XVII-XIX. yüzyıllar arasındaki Kırgız tarihinin araştırılmasında, Rus tarihi kaynaklarının önemi büyüktür. Bu kaynaklar, arşiv belgeleri, diplomatlarla seyyahların tuttukları günlükler ve bilim adamlarının ilmi çalışmaları olmak üzere üç grupta yer alır. Bu zengin kaynaklarda, Kırgızların etnik olarak adlandırılması farklı bir şekilde verilmektedir. Bu etnik adlandırmaların bazen Kazaklar ve Hakaslarla da ilişkilendirilmesi, bunların ilmi çalışmalarda daha iyi bir şekilde kullanılmasın zorlaştırmıştır. Makalede bu soru sistemli bir şekilde açıklanıp ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
Post Reditum in Senatu ve Post Reditum ad Quirites Söylevleri
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 871-904
Özet
Tam Metin
İ.Ö. 106-43 yılları arası yaşamış Marcus Tullius Cicero etkili konuşmaları ve devlet adamlığı yetenekleriyle İ.Ö. 63 yılında en yüksek kamu görevi olan consullüğe yükselmiştir. Cicero, bu görevde iken consullük seçimi sırasında yenilgiye uğrattığı Catilina, yandaşlarıyla birlikte düzene karşı isyan çıkarmıştır. Cicero'nun hem halkın hem de senatonun önünde yaptığı ustaca hazırlanmış coşkulu konuşmalarından etkilenen senato Catilina'nın yandaşları için idam kararı almış ve karar uygulanmıştır İ.Ö. 63 . Ama sonradan İ.Ö. 58 yılında halk tribunu Clodius'un senatoya verdiği yasa önerisiyle senato, Roma yurttaşlarının yargılanmadan idam edilmesini yasaklamıştır. Hukuksal geçerliliği kuşkulu olsa da bu yasaya göre Cicero'nun Catilina yandaşlarını idam ettirmiş olması suç sayılmıştı. Cicero, bu durumda kendini savunmadan Roma'dan uzaklaşmasının kendisi için acı da olsa Roma için daha iyi olacağını düşünmüş ve Roma'dan ayrılmıştır. Cicero'nun consullüğü sonrasındaki bu dönemde 62-57 Roma çalkantılar içindedir. Cicero'nun sürgünden sonra senatoya ve halka vermiş olduğu söylevler Post Reditum in Senatu ve Post Reditum ad Quirites bu çalkantılar hakkında bilgi verir niteliktedir.
Trabzon İmparatorluğu ve Gürcistan
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 905-926
Özet
Tam Metin
Modern tarihçiler, Trabzon İmparatorluğu ile Gürcistan arasındaki mevcut ilişkilerden sıkça bahsederler. Bu yazarlar, bazen Gürcülerin Trabzon İmparatorluğu'nun bir kısmını fethettiklerini bazen de oraya idarî veya siyasî etki yaptıklarını iddia ederler. Finlay ve Miller tarafından da takip edilen Fallmerayer, Harezmşah Celaleddin Mengüberti'nin yenilmesinden sonra Trabzon İmparatorluğu'nun Doğu eyaletlerinin Gürcüler tarafından fethedildiğini ve David Narin'in orada ya 1236'da ya da 1241'de kral olarak tahta geçtiğini iddia ederler. Vasiliev, Trabzon İmparatorluğu'nun yönetim yapısının büyük oranda Gürcü ve Ermeni Krallıklarının yapısına benzediğini bunun da Avrupa etkisinden ziyade Asya etkisini beraberinde getirdiğini düşünmektedir; ayrıca Vasiliev'e göre İmparator Andronikos Komnenos, Andronikaşvili Gürcü Prenseslerin atasıydı ve Kral Giorgi Lasha, Trabzon İmparatorlarını kendine vergi ödemeye zorlamıştı. C. Toumanoff ise, Trabzon'un Gürcülere tabi olduğunu ve Andronikos Komnenos'un Gürcü bir prenses ile evlendiğini düşünüyordu.
Bothroi in the Sacred Sanctuary of Demeter at Caunus
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 649-658 · DOI: 10.37879/belleten.2010.649
Özet
Tam Metin
At Caunos, in the sacred precinct of Demeter, a great number of deposits have been found during the earlier and ongoing excavations. These deposits have been found in two different locations; one being on the sacred terrace and the other one outside the sacred precinct. While one of the deposits outside the sacred precinct excavated to the north of terrace in the early 1970's was built in the shape of a small and deep structure with roughly shaped stones, the deposit to the west and adjacent to the terrace was completely formed by stuffing the rock cavities, without any type of architectural arrangement. Likewise, on the terrace of church and in the area the earliest church of Kaunos is situated, different deposits were found. Among these, two are smaller in size and adjacent to the wall of church. While one of them is sloppily formed in the shape of a grave by roughly cutting the cavities in the rocky area, the other one is formed cutting the upper part of the bedrock in an approximately square shape. However the foundation of the church was completely formed by filling the cavities of the bedrock. It still hasn't been determined where and how these finds were deposited in these areas. But as far as it's known, these areas were used from Late Archaic Period to the midst of the Early Hellenistic Period. lnterestingly, these finds were uncovered in a mixed manner. For example a larger size terracotta head which is, so far, one of the rare archaic finds, has been found immediately in the upper section. In the same way, the finds which are dated to the Early Hellenistic Period can be unearthed in the lower sections. As a result, it is hard to determine the date and the pattern of these deposits. While the finds which are dated back to the Archaic Period and to the Early Hellenistic Period are few, especially the finds from the Late Classic Period, and finds from the 4th century B.C. are more common. The finds from the Middle and the Late Hellenistic Periods and the Roman Period have not been recovered yet. Likewise the finds which can be dated back to Byzantine Period consist of only a few and small glazed sherds. It is concluded that this area occupied by the earliest church of Kaunos was never used during the Christian Era and the construction of the church itself was never finished. However, this area must have remained as a sacred precinct in varying densities of use from the archaic period to the mid-Christian Era.