3775 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Hanedân-ı Saltanat Nizamnâmesi ve Uygulanması

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 181-226
Tam Metin
Osmanlı hanedan üyelerinin sosyal hayatını, yaşayışını ve aile hukukuyla ilgili bazı meselelerini düzenleyen ilk nizamname 16 Kasım 1913 tarihinde çıkarıldı. Nizamname, hanedan azasını ilgilendiren birçok meseleyi etraflıca ele almaktaydı. Düzenlemede yer alan hususların önemli bir kısmı teamül-ü kadimden olup bazıları ise kendi devrinde ortaya çıkan bir takım sorunların çözümüne yönelik yeni konulardı.

İzmir Bölgesi Orta Tunç Çağı Seramiği

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 1-70 · DOI: 10.37879/belleten.2010.1
Tam Metin
Anadolu M.Ö. 2. binin başında Assurlu tüccarlarla birlikte yazıyı kullanmaya başlayarak yazılı tarihe geçmiştir. Orta Anadolu'da Assur Ticaret Kolonileri Çağı olarak, diğer bölgelerde ise Orta Tunç Çağı olarak tanımlanan bu dönemde, Anadolu'da şehir devletleri kurulmuştur. Bu dönemde yazıyı kullanmayan Batı Anadolu Bölgesi'nin siyasi yapısı ile ilgili bilgilerimiz henüz olmamakla birlikte, arkeolojik kazı ve araştırmalarda ortaya çıkarılan gerek mimari, gerekse seramik, maden ve diğer buluntular, bölgede çok gelişmiş bir kültürün yaşandığını ortaya koymuştur. Batı Anadolu'da özellikle son yıllarda İzmir'de yoğunlaşan kazılar, Batı Anadolu Orta Tunç Çağı kültürünün tanımlanmasında önemli rol oynamıştır.

Batı Anadolu’da Çekirge Felâketi (1850-1915)

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 127-180 · DOI: 10.37879/belleten.2010.127
Tam Metin
İnsanoğlu, tarih boyunca hayatını tehdit eden değişik doğal afetlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu felaketleri, yer, atmosfer ve biyolojik kökenli olarak sınıflandırmak mümkündür. Yer kökenli olanlara deprem; atmosfer kökenli olanlara don, dolu, sel, soğuk, yıldırım, kuraklık, sis, aşırı kar; biyolojik kökenli olanlara da salgın hastalıklar ve zararlı haşerelerin sayısındaki aşırı artış örnek olarak verilebilir1 . Bu afetlerden bir kısmı sadece belirli bir coğrafya ile sınırlı kalırken bir kısmı da geniş alanlara sirayet ederek tahribata sebep olabilmektedir. Felaketlerden bazısı can, bazısı mal kaybına neden olurken, bazısı da her iki türden kayıplara yol açabilmektedir.

Pljevlja'da (Taşluca) Nüfusun Yapısı -15. Yüzyılın İkinci Yarısı ve 16. Yüzyıl-

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 113-126 · DOI: 10.37879/belleten.2010.113
Tam Metin
Bu çalışmada amaç, 15. yüzyılın ikinci yarısı ve 16. yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerine dayanarak Pljevlja'nın Plyevlya 1 demografik gelişimini ve söz konusu dönemde nüfusun dinsel ve üretimsel yapısını ortaya koymaktır2. Pljevlja, 15. yüzyılın sonlarında3, Dubrovnik'ten İstanbul'a giden önemli ticaret yolu olan Carigrad İstanbul karayolunun geçtiği bölgede kurulmuştur4. Bu mevki onun, Ortaçağ Bosna Krallığında ve daha sonra Osmanlı Devleti'nde, Adriyatik kıyılarıyla ve Niş ve İstanbul karayolu üzerinden geniş bir ticarî merkezler yelpazesiyle milletlerarası temasını sağlamıştır.

Karadeniz’de İlk Ruslar ve Şarkel’in İnşası

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 71-112 · DOI: 10.37879/belleten.2010.71
Tam Metin
Elimizde 830'ların sonundan bahseden dört kaynak ve iki haber var. Bu haberler ilk bakışta birbiriyle alakasız görünüyor, yan yana koyunca da çelişiyorlar. Ama ikisini birlikte düşünmemiz lazım. Birinci haber Hazarların Don nehri üzerinde Bizans yardımıyla Şarkel1 adlı bir kale yaptırdıkları iddiasını içeren Bizans iddialarıdır ve üç eserde geçer.

XIX. Yüzyılda İstanbul’a Göçü Önlemek İçin Alınan Tedbirler: Men-i Mürûr Uygulaması ve Karşılaşılan Güçlükler

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 739-754
Tam Metin
XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren aşırı nüfus artışı İstanbul'un gündemini meşgul etmeye başlamış ve bu durum ilerleyen asırlarda daha ciddi bir mesele haline gelmiştir. İstanbul nüfusunun aşırı artışının, bu meselenin gündeme geldiği dönemlerden itibaren çeşitli temel sorunlara yol açtığı düşünülmekteydi(1). İstanbul nüfusunun giderek kalabalıklaşması her şeyden önce şehirde ahlakî bozulmanın temel sebeplerinden birisiydi(2). Kalabalık nüfusun yiyecek ve su ihtiyacının giderilmesinin gittikçe zorlaşması ile birlikte hayat pahalılığının da baş göstermesi karşılaşılan başka bir sorundu. Bunun yanında şehirde soygun, adam öldürme ve dikkatsiz yapılaşmanın da etkisiyle yangın olaylarının artması yine kalabalık nüfustan kaynaklanan sıkıntılardı(3). İstanbul'da nüfusun aşırı derecede artmasının önemli sonuçlarından biri de şehirde güvenliğin zayıflamasıydı(4).

Sultan II. Abdülhamid Devri Camilerine Eskişehir Mahmudiye’den İki Örnek: Çarşı ve Hara Camileri

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 695-704
Tam Metin
Sultan II. Abdülhamid Devri, Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu'da en çok eser inşa ettiği dönemlerden biridir. Özellikle güçlü merkezi devleti temsil eden hükümet konakları, okullar, hastaneler, redif daireleri ve saat kuleleri, Anadolu kent ve kasabalarının çehrelerini değiştiren yapılar olarak ön plana çıkmaktadır(1). Merkezi devlet tarafından bilinçli olarak yürütülen, kentlerin yapısını değiştirmeye yönelik bu mimari tutum, Osmanlı'nın tebaasıyla kurduğu iletişimin en önemli aracı niteliğindedir. Verilmek istenen mesaj, Batılılaşan "güçlü" imparatorluğun yeni ideolojisinin yönetim biçimi olan "modern monarşinin", halka kabul ettirilmesidir(2). Bu anlamda, imparatorluğun sembolleri ile zenginleştirilmiş, Batılı Klasik mimarlığın egemen olduğu eklektik bir anlayışla oluşturulan "İmparatorluk üslubunun", söz konusu iletişimin, mimari dili olarak hizmet etmesi dikkat çekicidir.

1720 Tarihli Tahrir Defterine Göre Nakşa Adası’nda Yapılan Düzenlemeler ve Reâyânın Durumu

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 671-680
Tam Metin
Osmanlıların yeni fethettikleri bölgelerde var olan idârî yapının korunması konusundaki yaklaşımları nasıldı? Yeni fethedilen bölge halkı Osmanlı'nın bu uygulamasına karşı nasıl bir tutum sergiliyordu? Osmanlı tebaası hâline gelen ve mezhepleri farklı olan gayrimüslimlere karşı nasıl bir politika uygulanmaktaydı? 1720 tarihli tahrir defterinin başında bulunan ve bu makalenin konusu olan kânûnnâmede(1) bu soruların cevaplarının bulunabileceği kanaatindeyiz. Söz konusu belge, I. Süleyman döneminde fethedilen ve 1829 yılında Yunan Devleti'ne katılmasına kadar Osmanlı idâresi altında kalan Nakşa Adası'nda Osmanlı Devleti'nin yalnızca fetih öncesindeki dengeleri korumakla yetinmediği, hem adaletli yönetimi temin etmesi, hem de daha geniş kitleleri Osmanlı yönetimine bağladığını göstermesi ve uygulanan sosyal politikaları gün yüzüne çıkarması adına önem taşımaktadır.

Yok Olan Kültür Varlıklarımızdan Denizli’deki Kurşunluoğlu Konağı

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 681-694
Tam Metin
Türk kültürünü en iyi yansıtan sivil mimarlık örneklerinden biri olan tarihi evlerimiz, Türk Toplumu'nun nesilden nesile aktarılan gelenek ve göreneklerinin yaşatıldığı yapı örnekleridir(1). Pek çok bölgede, depremler, yangınlar, ihmalkârlık ve yerlerine apartman dikme hevesi gibi çeşitli sebeplerle günden güne azalan eski evlerin Denizli'deki örnekleri de artık iki elin parmak sayısını geçmeyecek kadardır. Denizli kültürünün ve etnografyasının değerli varlıklarından biri olan Kurşunluoğlu Konağı(2), Denizli'de, 18 K2 pafta, 432 ada, 11, 12 ve 18 nolu parsellerde bulunmaktaydı.

The Soru of Bayezid Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of 1402-13

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 795-800
Dimitris J. Kastritsis tarafından hazırlanan The Sons of Bayezid, Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of 1402-13. (Bayezid'in Oğulları, Osmanlı İç Savaşında İmparatorluğun İnşası ve Temsiliyeti 1402-13) adlı bu çalışma 1683 yılından beri yayım faaliyetini sürdüren dünyaca ünlü yayınevi Brill tarafından 2007 yılı içinde The Ottoman Empire and its Heritage (Osmanlı İmparatorluğu ve Mirası) serisinin 38. kitabı olarak basılmıştır. Çalışmanın editörlüğünü yine Osmanlı tarihi çalışmalarının tanınmış iki uzmanı Suraiya Faroqhi ve Halil İnalcık yapmıştır. Çalışmanın sahibi Dimitris J. Kastritsis eserine anne ve babasının hatırasına ithafta bulunarak başlıyor. Kitap, Içindekiler, önsöz, Kısaltmalar Listesi, Transliterasyon ve Kullanımı ile ilgili Haritalar kısımlarının oluşturduğu ve Roma rakamları ile XXIII'e kadar numaralandırılan sayfalarla başlıyor. Önsözde Dimitris J. Kastritsis bu çalışmanın kendisinin doktora tezinden üretilen ilk kitabı olduğunu belirttikten sonra tezinin orijinalinde "Fetret Devri" olarak nitelendirdiği dönemi, çalışmasını kitap haline getirirken "İç Savaş" olarak adlandırdığını belirtiyor. Bunu nedenini dönemin orijinal kaynaklarında "Fetret" kelimesinin kullanılmadığını, bu tabirin 19. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Avusturyalı Josef von Hammer-Purgstall tarafından kullanıldığını ve daha sonra bu kelimenin benimsendiğini ancak bu sözcüğün dönemin gerçek ruhunu yansıtması bakımından kendisini yeterince ikna edememesi olarak gösteriyor.