3775 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Alevi Identity: Cultural, Religious and Social Perspectives, ed. by T. Olsson - E. Özdalga - C. Raudvere, Swedish Research Institute in İstanbul 1998 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 237-238
Tam Metin
Alevî kimliği, yaklaşık son on yılı içinde, son yıllarda sık kullanılan bir analiz yöntemine göre, Sünnî çoğunluğun karşısındaki "öteki" kimliği içinde değerlendirilen bir kesim olarak Türkiye'nin gündemine ağırlıklı olarak yerleşti. Bu süre içinde konuya, siyasetçi kesimi başta olmak üzere, her iki kimlikle de organik bağlanası bulunmayan "laik" çevreler, Sünnîler ve bizzat Aleviler de dahil muhtelif kesimlerce çok çeşitli açılardan bakıldı; birbiriyle taban tabana zıt tanımlamalar yapıldı; bu arada Alevi kesimin kendi kendini tanımlamalarına şahit olundu. Yalnız Sünni kesimin Alevi kimliğine bakışında değil, bu sonuncu kesimin de kendi kendini tanımlamakta, sanıldığı gibi tek bir bakış açısı, tek bir kimlik tanımı, tek bir söylem kullanmadıkları, kısaca kendi içinde de çok çeşitli "kesimler" oluşturduğu görüldü.

Urartian Gardens

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 407-414
Tam Metin
Urartians placed great importance on the establishment of vineyards and gardens. Gardens could be dedicated to kings, nobility, royal consorts or their daughters and gods. Prominence was assigned to the cultivation of fruits and vegetables in their gardens, which were situated in proximity to channels of water. Nonetheless, their overall area was on a fairly small scale. Within the gardens, pavilions were erected upon posts with stone bases. During the hot, summer months, they took on the appearance of arbors. Arbored gardens of this type lay on the south slopes below the citadels of Çavuştepe and Aşağı Anzaf. The Urartians not only dedicated vineyards to the gods, they also offered animal sacrifices to the god Haldi at ritual ceremonies held in vineyards bearing their own names. For this reason, just as in the Near East, their gardens bore a religious significance. This concept of the garden differs both from the early examples of the Assyrian Empire, which were designed for practical purposes only, and those of the Sargonid period, which were showy and served as pleasure haunts.

GEORGIOS SALAKIDES, Sultansurkunden des Athos-Klosters Vatopedi aus der Zeit Bayezid II. und Selim I., Thessaloniki 1995, 152 sahife, Institute for Balkan Studies yayınlarından no.263. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 231-234
Tam Metin
İsmini "Athos'taki Vatopedi Manastırı'nda bulunan II.Bayezid ve I.Selim devrinden kalma hükümder belgeleri" şeklinde Türkçe'ye çevirebileceğimiz bu eser. Ekim 1993'te Münih Üniversitesi'nde Prof.Dr.Hans Georg MAJER'in yönetiminde tamamlanan bir yüksek lisans çalışmasıdır. Küçük düzeltmelerden sonra iki sene sonra yayımlanmıştır. Athos, Selânik'in güneyinde Ege Denizi'ne uzanan Halkidikya yarımadasının üç çıkıntısından en doğusundaki üzerinde olan bir dağın adıdır. Grekçe'de buna Ayos Oros (Kutsal Dağ) ismi verilir.

SHAİ HAR-EL, Ortadoğu’da Hakimiyet Mücadelesi Osmanlı-Memlûk Savaşı; 1485-1491 (xv+238 sayfa) e.j. Brill, Leiden-New York-Köln, 1995 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 235-236
Tam Metin
"Ortadoğu'da Hakimiyet Mücadelesi Osmanlı-Memlûk Savaşı, 1485-1491" adını taşıyan bu eser Shai Har-El'in doktora çalışmasının bir ürünüdür. Kitabının önsözünde de belirttiği gibi yazar, doktora çalışmasını Prof. Dr. Halil İnalcık'ın nezaretinde yapmıştır. Bu özelliği dolayısıyla, yazar çalışmasıyla övünmekte ve bunun konuyu aydınlatmaktaki önemini vurgulamaktadır.

Eretnalı Beyliğinin Paraları

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 435-452
Tam Metin
Cengiz-Moğol İmparatorluğunun bölümlerinden olup bu devletin İran, Irak ve Anadolu kolu olan İlhanlılar'ın Anadolu valileri ve kumandanları, Anadolu'da kendilerinin hükümdar olacağı müstakil bir devlet kurmak sevdası ile sık sık isyana kalkışıyor, bu isyanlar hemen her zaman İlhanlı Sultanları tarafından kanlı şekilde bastırılıyor, bu arada olan hadiselerin geçtiği Anadolu'daki mazlum halka oluyordu. Anadolu Türkleri, isyana kalkışan bu vâli ve tayin edilen diğer idareciler tarafından zalimane şekilde soyulduğu gibi, bu isyanları bastırmak üzere Anadolu'ya giren İlhanlı ordusunun kanlı kıtalleri ve aldıkları ağır vergileri ile de perişan hâle düşüyordu.Bu dönemde (XIII. yüzyılın ikinci yarısı ve XIV. yüzyılın başı) güya idarede bulunan, İlhanlılar'ın tayin ettiği sözde son Selçuklu sultanları da metbularının isteklerine boyun eğmekten ve hatta kendileri de onlara iştirak etmekten başka bir şey yapamıyorlardı. Bu sırada Moğollar'a karşı Anadolu'nun istiklâl mücadelesini, başta Karamanoğulları olmak üzere Anadolu'da teşekkül eden beylikler veriyor, yaptıkları savaşlarla dağları, taşları kanları ile suluyorlar, sıkıştıklarında da Mısır'daki Türk Memluklu Devleti'nden medet umuyorlardı.

Azerbaycan-Osmanlı Siyasi-Askeri İlişkileri (1917-1918)

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 509-522
Tam Metin
Kafkasya'ya ait problemlerin çözümünde ilgili olan Osmanlı, çeşitli devletlerin destekledikleri Ermenilerin Azerbaycan topraklarına tecavüz etmesine ilgisiz kalamazdı. Bu durum aslında aşağıdaki nedenlere bağlıydı. a) Bazı devletlerin Ermenileri korumak adı altında ve onların aracılığı ile Transkafkasya'da güçlenmek amaçları, bununla da Osmanlı İmparatorluğu için doğrudan belli tehlike oluşturmaları, b) Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan toprakları hesabına "Büyük Ermenistan" kurmak arzuları; c) Azerbaycan'ın Türk Müslüman nüfusunun maksatlı soykırımı siyasetine uğraması, siyasi-askeri yardıma kesin ihtiyaç duyması vs. 1917 yılının sonlarına doğru Ermeniler bölgedeki amaç ve siyasetlerini tam olarak açıkladıklarında ve Azerbaycan sınırlarında çok sayılı zorakilik hareketlerine başvurduklarında, Osmanlı bazı önlemler almak zorunda kaldı. Bu konuda ilk olarak Transkafkasya'da askeri operasyonları durdurmak ve durumu sabitleştirmek yolunda gösterilen diplomatik girişimleri belirtmek lazımdır. Bu girişimler içerisinde Osmanlı Devleti ile Güney Kafkasya komiserliği arasında 05 Aralık 1917 yılında imzalanan 14 maddelik Erzincan Mütarekesi önemlidir.

Şine-Usu Yazıtı'nda Geçen Yer Adları Üzerine

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 427-434
Tam Metin
Yer adlarının bir milletin kültür tarihi için son derece öneme sahip olduğunu kimse inkar edemez. Her millet yaşadığı yerlere kendi benliğini aksettiren isimler vermiştir. Bu isimlerde o milletin her türlü özelliğini görmek mümkündür. Hiçbir millet Türk milleti kadar yaşadığı yerlerin adlarına bu kadar çok sahip çıkmamıştır. O ilk doğduğu yerlerin isimlerini dünyanın neresine giderse gitsin götürmüş ve oralarda yaşatmıştır. Eski atalarımız hepimizin bildiği gibi bir kültür mirası olarak bizlere birçok metin bırakmıştır. Zamanın şartlarına uygun olarak bunlar kayalara, tahtalara, kağıtlara, çanak-çömleğe hülâsa her türlü nesnenin üzerine kaydedilmiştir. Bunların üzerinde kimi zaman bir tarihî olayı, kimi zaman bir ayrılığı, kimi zaman da herhangi bir malın sahibinin ismini görmek mümkündür. Bunun gibi atalarımız bu metinlerde zaman zaman yaşadıkları ve gördükleri coğrafyanın da isimlerini kaydetmişlerdir. Biz burada Uygur dönemine ait olan bir yazıtta geçen yer adları üzerine bazı bilgiler vermeye çalışacağız.

Birinci Dünya Savaşı Sonlarında Kafkasya'da İngiliz Faaliyetleri

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 487-508
Tam Metin
Dünya üzerinde stratejik açıdan çok önemli bir coğrafya üzerinde bulunan Kafkasya tarih boyunca çevresindeki büyük devletlerin sürekli ve yakın ilgisini üzerinde hissetmiştir. Doğuda Hazar Denizi'nden batıda Karadeniz'e uzanan, kuzeyde Rusya ile güneybatıda Türkiye ve güneyde İran'a dayanan bu bölge kaçınılmaz olarak Rusya, İran ve Osmanlı Devleti'nin mücadele sahası olmuştur. Bölgenin eşsiz coğrafi konumu çevresindeki güçlerce rakiplerinin nüfuz sahasını daraltma projelerinde geçit olarak telakki edilmiştir. Hakikaten tarihi gelişmelere bakıldığında görülecektir ki eğer bölge Türk hakimiyetine geçmişse daha kuzeye Türk ilerleyişini kolaylaştırmış; İran hakimiyetinde ise İran'ın Anadolu'ya ve kuzey Kafkasya'ya yönelik genişleme gayretlerini mümkün kılmış; Rus hakimiyetinde ise İran üzerinde Rusya'nın nüfuz kurmasına ve Osmanlı'nın aleyhine genişlemesine ve böylece sıcak denizlere yaklaşmasına imkan vermiştir.

Yeni Kronolojik Veriler Işığında İonia Kalıp Yapımı Kaselerinin Bazı Serilerinin Değerlendirilmesi

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 419-426
Tam Metin
Hellenistik seramiğin geniş repertuarı içerisindeki belli başlı gruplardan biri olan kalıp yapımı kaselerde en önemli kriter dekorasyon olarak kabul edilir. Bu düzen içerisinde şekil serilerinden birinin diğerinin yerini alması önemli noktayı oluşturur. Bununla beraber kalıp yapımı kaseler gerçek seri üretim değildir. Her usta motifleri kendi düşüncesine göre kompoze eder, kompozisyonda kendi yöntemlerini kullanır, damga serilerini üretir ve düzenler. Kalıplarda damgalarla farklı desenler oluşturmak ustanın zevkine bağlıdır. Bu sistem en azından orijinal damgaların tek olarak yapıldığını gösterir. Kullanılan sınıflandırma sistemi buna göre gelişmiştir.

Timur Sâdece Bir Asker mi idi?

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 453-466
Tam Metin
Timur, Asya'da bir kasırga gibi esti ve arkasında bütün dünyaca tanınan bir isim bıraktı. Seferleri ve zaferlerine ait tasvirler, zamanında yazılan eserler ve görgü tanıklarının ifadeleri ile canlı bir biçimde günümüze kadar gelmiştir. Orduları Moskova'dan Delhi'ye, İzmir ve Filistin'den Çin'e kadar giderek bütün o devrin dünyasını titretti. Bütün bu seferler zaman ve mekân tanımaz bir tarzda icra edilmişti. Bâzı Avrupalı tarihçiler Makedonyalı İskender ve Napolyon'un seferlerine bakarak onları tarihte en büyük asker ve cihangir olarak göstermeye çalışırlar. Fakat Timur'un seferleri ele alınacak ve km. olarak hesaplanıp kıyaslanacak olursa, İskender ve Napolyon'un bu hususta onunla mukayese edilemeyeceği açıkça görülecektir.