3787 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Belleten
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Küçük Kaynarca Antlaşması’nda ‘Dosografa’ Kilisesi

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 213-222
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nun Rusya tarafından feci bir yenilgi almasına sebep olan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'yla Ruslar İstanbul'da Galata semtinde bir kilise inşa etme hakkını elde ettiler. Ayrıca antlaşma, kilisenin Bab-ı Âlî'de temsilciliğini yapabilecek Rus elçinin himayesi altında olmasını da belirledi. Bu kilise ve Rusya'nın onu himaye etme ve temsilciliğini yapma hakkı, Rus hükümetlerinin sonraki yıllarda Rum Ortodoks kilisesini, hatta Sultan'ın hakimiyeti altındaki Rum Ortodoks halkını himaye etme hakkını dayandırdığı iddianın temelini oluşturdu. İddialar abartıldı, fakat İstanbul'daki kilise antlaşmanın 14. maddesinde yazıldığı gibi 'Rum âyin şeklini' kullanmaktaydı, bu yüzden bağlantı mantıkî gözükmekteydi. Ancak, antlaşmanın Türkçe metni, Cevdet Paşa tarihinde yeniden aktardığı gibi, 'Rum âyin şeklini' kullanan bir kiliseden bahsetmemektedir. Bunun yerine, 14. madde bu kiliseye Dusugrafa veya Dosografa Kilisesi denildiğini belirler.

Bademağacı Kazıları 1997 ve 1998 Yılları Çalışma Raporu

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 187-212
Tam Metin
Bademağacı Höyüğü kazılarının 5. dönem çalışmaları, 1 Ağustos/16 Eylül 1997 tarihleri arasında, bizim başkanlığımızda, Doç. Dr. Gülsün Umurtak (Başkan Yardımcısı), Sinan Kayı (Arkeolog-Y.Mimar) ile Turhan Birgili'den (Arkeolog-Fotoğraf Uzmanı) oluşan, bir kurul tarafından yürütüldü. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı öğrencileri Sabahattin Ezer, Candan Pakdamar, Işıl Kayı, Serap Demir, Hititoloji Anabilim Dalı'ndan Serkan Başol ile Koruma ve Onarım Bölümü'nden Mehmet Uğuryol arazi çalışmalarına katıldılar. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, kazıya Denizli Müzesi araştırmacılarından Salim Yılmaz'ı temsilci olarak atamıştı. Bakanlık temsilciliği görevini son günlerde, Antalya Müzesi'nden Ünal Çınar yaptı.

Alevi Identity: Cultural, Religious and Social Perspectives, ed. by T. Olsson - E. Özdalga - C. Raudvere, Swedish Research Institute in İstanbul 1998 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 237-238
Tam Metin
Alevî kimliği, yaklaşık son on yılı içinde, son yıllarda sık kullanılan bir analiz yöntemine göre, Sünnî çoğunluğun karşısındaki "öteki" kimliği içinde değerlendirilen bir kesim olarak Türkiye'nin gündemine ağırlıklı olarak yerleşti. Bu süre içinde konuya, siyasetçi kesimi başta olmak üzere, her iki kimlikle de organik bağlanası bulunmayan "laik" çevreler, Sünnîler ve bizzat Aleviler de dahil muhtelif kesimlerce çok çeşitli açılardan bakıldı; birbiriyle taban tabana zıt tanımlamalar yapıldı; bu arada Alevi kesimin kendi kendini tanımlamalarına şahit olundu. Yalnız Sünni kesimin Alevi kimliğine bakışında değil, bu sonuncu kesimin de kendi kendini tanımlamakta, sanıldığı gibi tek bir bakış açısı, tek bir kimlik tanımı, tek bir söylem kullanmadıkları, kısaca kendi içinde de çok çeşitli "kesimler" oluşturduğu görüldü.

Urartian Gardens

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 407-414
Tam Metin
Urartians placed great importance on the establishment of vineyards and gardens. Gardens could be dedicated to kings, nobility, royal consorts or their daughters and gods. Prominence was assigned to the cultivation of fruits and vegetables in their gardens, which were situated in proximity to channels of water. Nonetheless, their overall area was on a fairly small scale. Within the gardens, pavilions were erected upon posts with stone bases. During the hot, summer months, they took on the appearance of arbors. Arbored gardens of this type lay on the south slopes below the citadels of Çavuştepe and Aşağı Anzaf. The Urartians not only dedicated vineyards to the gods, they also offered animal sacrifices to the god Haldi at ritual ceremonies held in vineyards bearing their own names. For this reason, just as in the Near East, their gardens bore a religious significance. This concept of the garden differs both from the early examples of the Assyrian Empire, which were designed for practical purposes only, and those of the Sargonid period, which were showy and served as pleasure haunts.

GEORGIOS SALAKIDES, Sultansurkunden des Athos-Klosters Vatopedi aus der Zeit Bayezid II. und Selim I., Thessaloniki 1995, 152 sahife, Institute for Balkan Studies yayınlarından no.263. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 231-234
Tam Metin
İsmini "Athos'taki Vatopedi Manastırı'nda bulunan II.Bayezid ve I.Selim devrinden kalma hükümder belgeleri" şeklinde Türkçe'ye çevirebileceğimiz bu eser. Ekim 1993'te Münih Üniversitesi'nde Prof.Dr.Hans Georg MAJER'in yönetiminde tamamlanan bir yüksek lisans çalışmasıdır. Küçük düzeltmelerden sonra iki sene sonra yayımlanmıştır. Athos, Selânik'in güneyinde Ege Denizi'ne uzanan Halkidikya yarımadasının üç çıkıntısından en doğusundaki üzerinde olan bir dağın adıdır. Grekçe'de buna Ayos Oros (Kutsal Dağ) ismi verilir.

SHAİ HAR-EL, Ortadoğu’da Hakimiyet Mücadelesi Osmanlı-Memlûk Savaşı; 1485-1491 (xv+238 sayfa) e.j. Brill, Leiden-New York-Köln, 1995 [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 239 · Sayfa: 235-236
Tam Metin
"Ortadoğu'da Hakimiyet Mücadelesi Osmanlı-Memlûk Savaşı, 1485-1491" adını taşıyan bu eser Shai Har-El'in doktora çalışmasının bir ürünüdür. Kitabının önsözünde de belirttiği gibi yazar, doktora çalışmasını Prof. Dr. Halil İnalcık'ın nezaretinde yapmıştır. Bu özelliği dolayısıyla, yazar çalışmasıyla övünmekte ve bunun konuyu aydınlatmaktaki önemini vurgulamaktadır.

Eretnalı Beyliğinin Paraları

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 435-452
Tam Metin
Cengiz-Moğol İmparatorluğunun bölümlerinden olup bu devletin İran, Irak ve Anadolu kolu olan İlhanlılar'ın Anadolu valileri ve kumandanları, Anadolu'da kendilerinin hükümdar olacağı müstakil bir devlet kurmak sevdası ile sık sık isyana kalkışıyor, bu isyanlar hemen her zaman İlhanlı Sultanları tarafından kanlı şekilde bastırılıyor, bu arada olan hadiselerin geçtiği Anadolu'daki mazlum halka oluyordu. Anadolu Türkleri, isyana kalkışan bu vâli ve tayin edilen diğer idareciler tarafından zalimane şekilde soyulduğu gibi, bu isyanları bastırmak üzere Anadolu'ya giren İlhanlı ordusunun kanlı kıtalleri ve aldıkları ağır vergileri ile de perişan hâle düşüyordu.Bu dönemde (XIII. yüzyılın ikinci yarısı ve XIV. yüzyılın başı) güya idarede bulunan, İlhanlılar'ın tayin ettiği sözde son Selçuklu sultanları da metbularının isteklerine boyun eğmekten ve hatta kendileri de onlara iştirak etmekten başka bir şey yapamıyorlardı. Bu sırada Moğollar'a karşı Anadolu'nun istiklâl mücadelesini, başta Karamanoğulları olmak üzere Anadolu'da teşekkül eden beylikler veriyor, yaptıkları savaşlarla dağları, taşları kanları ile suluyorlar, sıkıştıklarında da Mısır'daki Türk Memluklu Devleti'nden medet umuyorlardı.

Azerbaycan-Osmanlı Siyasi-Askeri İlişkileri (1917-1918)

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 509-522
Tam Metin
Kafkasya'ya ait problemlerin çözümünde ilgili olan Osmanlı, çeşitli devletlerin destekledikleri Ermenilerin Azerbaycan topraklarına tecavüz etmesine ilgisiz kalamazdı. Bu durum aslında aşağıdaki nedenlere bağlıydı. a) Bazı devletlerin Ermenileri korumak adı altında ve onların aracılığı ile Transkafkasya'da güçlenmek amaçları, bununla da Osmanlı İmparatorluğu için doğrudan belli tehlike oluşturmaları, b) Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan toprakları hesabına "Büyük Ermenistan" kurmak arzuları; c) Azerbaycan'ın Türk Müslüman nüfusunun maksatlı soykırımı siyasetine uğraması, siyasi-askeri yardıma kesin ihtiyaç duyması vs. 1917 yılının sonlarına doğru Ermeniler bölgedeki amaç ve siyasetlerini tam olarak açıkladıklarında ve Azerbaycan sınırlarında çok sayılı zorakilik hareketlerine başvurduklarında, Osmanlı bazı önlemler almak zorunda kaldı. Bu konuda ilk olarak Transkafkasya'da askeri operasyonları durdurmak ve durumu sabitleştirmek yolunda gösterilen diplomatik girişimleri belirtmek lazımdır. Bu girişimler içerisinde Osmanlı Devleti ile Güney Kafkasya komiserliği arasında 05 Aralık 1917 yılında imzalanan 14 maddelik Erzincan Mütarekesi önemlidir.

Şine-Usu Yazıtı'nda Geçen Yer Adları Üzerine

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 427-434
Tam Metin
Yer adlarının bir milletin kültür tarihi için son derece öneme sahip olduğunu kimse inkar edemez. Her millet yaşadığı yerlere kendi benliğini aksettiren isimler vermiştir. Bu isimlerde o milletin her türlü özelliğini görmek mümkündür. Hiçbir millet Türk milleti kadar yaşadığı yerlerin adlarına bu kadar çok sahip çıkmamıştır. O ilk doğduğu yerlerin isimlerini dünyanın neresine giderse gitsin götürmüş ve oralarda yaşatmıştır. Eski atalarımız hepimizin bildiği gibi bir kültür mirası olarak bizlere birçok metin bırakmıştır. Zamanın şartlarına uygun olarak bunlar kayalara, tahtalara, kağıtlara, çanak-çömleğe hülâsa her türlü nesnenin üzerine kaydedilmiştir. Bunların üzerinde kimi zaman bir tarihî olayı, kimi zaman bir ayrılığı, kimi zaman da herhangi bir malın sahibinin ismini görmek mümkündür. Bunun gibi atalarımız bu metinlerde zaman zaman yaşadıkları ve gördükleri coğrafyanın da isimlerini kaydetmişlerdir. Biz burada Uygur dönemine ait olan bir yazıtta geçen yer adları üzerine bazı bilgiler vermeye çalışacağız.

Birinci Dünya Savaşı Sonlarında Kafkasya'da İngiliz Faaliyetleri

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 487-508
Tam Metin
Dünya üzerinde stratejik açıdan çok önemli bir coğrafya üzerinde bulunan Kafkasya tarih boyunca çevresindeki büyük devletlerin sürekli ve yakın ilgisini üzerinde hissetmiştir. Doğuda Hazar Denizi'nden batıda Karadeniz'e uzanan, kuzeyde Rusya ile güneybatıda Türkiye ve güneyde İran'a dayanan bu bölge kaçınılmaz olarak Rusya, İran ve Osmanlı Devleti'nin mücadele sahası olmuştur. Bölgenin eşsiz coğrafi konumu çevresindeki güçlerce rakiplerinin nüfuz sahasını daraltma projelerinde geçit olarak telakki edilmiştir. Hakikaten tarihi gelişmelere bakıldığında görülecektir ki eğer bölge Türk hakimiyetine geçmişse daha kuzeye Türk ilerleyişini kolaylaştırmış; İran hakimiyetinde ise İran'ın Anadolu'ya ve kuzey Kafkasya'ya yönelik genişleme gayretlerini mümkün kılmış; Rus hakimiyetinde ise İran üzerinde Rusya'nın nüfuz kurmasına ve Osmanlı'nın aleyhine genişlemesine ve böylece sıcak denizlere yaklaşmasına imkan vermiştir.