13 sonuç bulundu
Dergiler
- Belgeler 13
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman 2
- War 2
- 1694 1
- 17. yüzyıl 1
- 1776. 1
1732 ve 1777 Yıllarına Ait Tımar ve Zeamet Kanunları
Belgeler · 2024, Cilt XL, Sayı 44 · Sayfa: 1-32 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.231
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin ziraî, iktisadî, askerî ve idarî yapısına etki eden tımar sisteminin kuruluşu, devletin kuruluş yıllarına kadar geriye gitse de sistemin mükemmel işleyişi ancak 16. yüzyıl sonlarına kadar devam etmiştir. Devlet, sahip olduğu toprakların büyük kısmında uyguladığı bu sistem ile vergilerini toplamış, askerî birlikler oluşturmuş, bu birliklerle fetihler yapmış ve sınırlarını genişletmiştir. Ne var ki bu sistem ateşli silahların savaşlarda kullanılmaya başlaması, savaşların uzun sürmesi, paranın değer kaybetmesi gibi birçok nedenle bozulmaya başlamıştır. Bu bozulmanın nedenlerine ve sistemin nasıl düzeltilebileceğine dair 17. yüzyılda bazı kitap ve risaleler yazılmıştır. Devlet, tımar arazilerinin gelirlerinden hakkıyla istifade edemediğini görünce dirlikleri hazineye dahil edip mukataa olarak iltizama vermeye ve gelirlerini toplamaya başlamıştır. 18. yüzyıla ait tımar yoklama kayıtlarının ve tımar sistemine dair birtakım kanun ve nizamnamelerin yayınlanmış olması, tımar sisteminin Anadolu’da ve Rumeli’de tam olarak ortadan kalkmadığını göstermektedir. Sistemde görülen bozuklukları düzeltmeye yönelik 1791 ve 1792 yıllarında çıkarılan iki kanun mevcut olup bunlar tam metin olarak yayınlanmıştır. Ele aldığımız bu çalışmada ise 1732 ve 1777 yıllarında tımar ve zeamete dair yayınlanan kanunların muhtevalarına değinilmiş ve bu kanunların tam metinleri verilmiştir. Bunun yanında 1732, 1777, 1791 ve 1792 yıllarında tımar sistemi ile ilgili çıkarılan kanunların birbirine benzeyen ve birbirinden ayrılan yönleri üzerinde durulmuştur. Çıkarılan dört kanunnamede bazı farklılıklar bulunsa da bunların büyük oranda birbirine benzediği görülmüştür. Alaybeylerinin ehil, doğru, dirayetli, askerin işlerini bilen ve yürütebilecek kişiler arasından seçilmesi kanunlarda üzerinde durulan hususlar arasındadır. Bunun yanında alaybeylerinden, hak eden kişiler için eski kanunlara riayet ederek arzlar yapması beklenmektedir. Tımarlı sipahilerden ise sefer zamanında alaybeyi bayrağı altında, barış zamanında ise tımarlarında bulunmaları isteniyordu.
Lord Evelyn Baring Cromer’ın Abbas II Adlı Eserinin Değerlendirmesi ve Tercümesi
Belgeler · 2024, Cilt XL, Sayı 44 · Sayfa: 33-118 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.233
Özet
Tam Metin
Bu çalışma, Mısır’da İngiliz başkonsolosu ve İngiliz temsilcisi olarak 1883’te tayin edilen ve bu görevini 1907 yılına kadar aralıksız olarak devam ettiren Evelyn Baring Cromer ya da meşhur ismiyle Lord Cromer tarafından yazılan bir eserle ilgilidir. Cromer’ın Mısır’ın son Hidivi Abbas Hilmi Paşa hakkında yazdığı ve 1915’te yayınladığı “Abbas II” adlı kitabı o sırada çok ilgi gördü. Bu makale bu eserin değerlendirmesi ve tercümesi ile ilgilidir. Bu eser Lord Cromer’ın Mısır’daki görevinden emekli olmasından yaklaşık sekiz yıl sonra yayınlanmıştır.
Kitapta Lord Cromer, Abbas Hilmi Paşa’nın yaşamı ve iktidarda olduğu dönemde Mısır’ın siyasi ve sosyal koşullarını ayrıntılı olarak anlatmayı amaçlamıştır. Kitap, II. Abbas’ın çalışma ekibi, yakınları ve hükümet yetkilileriyle olan ilişkilerinden Mısır’ın ekonomisini ve eğitim sistemini modernize etme çabalarına kadar çok çeşitli konuları içermektedir.
Kitapta Hidiv yanında onun İngiliz danışmanları ve yetkili kişilerle ilişkileri, Mısır ekonomisi ve eğitim sistemini modernize etme girişimleri de değerlendirilmiştir. Mısır’ın çeyrek asırlık bir zamanında ve ülkenin karmaşık siyasi yapısında yön bulma çabaları dâhil olmak üzere çok çeşitli konular ele alınmıştır. Kitap İngiliz işgali sırasında Mısır’ın karşı karşıya olduğu sorunlarla alakalı kıymetli bilgiler sunmaktadır.
I. Erzurum Antlaşmasının (1823) Meclis-i Mükâleme Mazbatası
Belgeler · 2024, Cilt XXXIX, Sayı 43 · Sayfa: 1-14 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.1
Özet
Tam Metin
XIX. yüzyılın başından itibaren sınır, ticaret ve aşiretler gibi meseleler dolayısıyla anlaşmazlıklar yaşayan Osmanlı ve İran devletleri, 1820 yılının sonundan itibaren bu anlaşmazlıkları silahlı mücadeleyle çözme yoluna gitti. İran Devleti’nin Veliaht Şehzadesi Abbas Mirza’nın Kars ve Bayezid sınırından Osmanlı topraklarına gerçekleştirdiği saldırılar, iki ülkeyi kaçınılmaz bir savaşa itti. Yaklaşık üç yıl devam eden savaş, Şark ve Bağdat cephelerinde cereyan etti. Büyük oranda Osmanlı ve İran devletlerinin sınır hattında konargöçer olarak yaşayan Kürt aşiretlerinin kimin tebaası olduğu noktasında uzlaşamayan iki devleti tam barışa sevk eden gelişmeler ise, 1823 yılından itibaren başladı. İran’dan gelen elçiler, Osmanlı Devleti’ni, yapılacak barış antlaşmasıyla sorunların çözümüne ikna etmek ve savaş hâline son vermek için çabaladılar. Elçilerin masaya çekmeyi başardığı Osmanlı Devleti’nde antlaşma müzakerelerini yürütmek için Erzurum Valisi Rauf Paşa görevlendirildi. İran ise müzakereler için Muhammed Ali Aştiyani’yi tayin etti. İki devlet arasındaki savaşı bitiren ve barışı tesis eden 1823 I. Erzurum Antlaşması’nın maddelerini oluşturacak metnin müzakereleri, Erzurum’daki valilik sarayında 22 Temmuz 1823 tarihinde gerçekleşti ve görüşmeler neticesinde anlaşmaya varılan hususların maddeler hâline getirilmesine karar verildi. Bu çalışmada, Osmanlı ve İran devletlerini savaşa götüren süreç; savaş, iki ülke arasında barış için başlayan diplomatik çabalar ve müzakereler esnasında yaşanan tartışmalara yer veren bilgiler sunulduktan sonra, mükâleme mazbatasının transkripsiyonuna yer verilecektir.
III. Mustafa’nın Bostancılar Ocağı Kütüphanesi ve Vakfettiği Kitaplar
Belgeler · 2024, Cilt XXXIX, Sayı 43 · Sayfa: 15-77 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.15
Özet
Tam Metin
III. Mustafa tarafından kurulan Bostancılar Ocağı Kütüphanesi hakkında bazı bilgiler bulunuyorsa da söz konusu kütüphane ile ilgili şimdiye dek müstakil ve kapsamlı bir inceleme yapılmamıştır. Osmanlı kütüphaneciliğinin zirveye çıktığı XVIII. yüzyılda tesis edilmiş olan bu kütüphane hakkındaki bilgilerin sınırlı oluşu ve kitaplarının kataloğunun yayınlanmamış olması da adı geçen kütüphanenin kültürel değerinin anlaşılmasını güçleştirmiştir.
Osmanlı kütüphaneciliğine katkıda bulunmak amacıyla vakfiye ve arşiv kaynakları temel alınarak kaleme alınan bu makale; giriş, iki ana bölüm ve eklerden oluşmaktadır. Giriş kısmında kısaca III. Mustafa’nın hayatından bahsederek onun kitaplara duyduğu ilgiyi açıklayacak ve XVIII. yüzyılın ilk yarısında padişahlar tarafından kurulan kütüphanelere ait örnekleri sunacağız. Birinci bölümde Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nin kuruluşu, işleyişi, personelleri, personel ücretleri, fizikî yapısı ve kütüphanedeki kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne aktarılma sürecini değerlendireceğiz. İkinci bölümde ise kütüphanenin kataloğunu tanıttıktan sonra kitaplarla ilgili istatistiksel bilgiler verecek, vakfedilen kitapların hangi konulara ait olduğunu belirtecek ve ana hatlarıyla kitapların özelliklerine değineceğiz. Ekler bölümünde de kütüphanede bulunan kitapların tam listesini, kütüphaneye ait muhasebe kayıtları ile kütüphane kitaplarının Lâleli Kütüphanesi’ne taşınması sürecine dair belgeleri neşredeceğiz.
Kozmopolit Bir Osmanlı’nın Napoléon Harpleri Sırasında Dış Politikaya Dair Gözlemleri
Belgeler · 2024, Cilt XXXIX, Sayı 43 · Sayfa: 79-230 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.79
Özet
Tam Metin
Bu çalışma Safiyesultanzâde İshâk Bey tarafından Sadrazam Yusuf Ziya Paşa’nın ikinci sadaretinin başlarında (1809) kaleme alınmış olan bir risâleyi konu almaktadır. Saray hizmetlilerinden olan İshâk Bey, Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile yaşadığı çatışmanın ardından zorunlu Avrupa seyahatlerine başlamıştır. Şehzâde (III.) Selim ile XVI. Louis arasındaki mektuplaşmada rol alan önemli karakterlerden birisi olan İshâk Bey, III. Selim’in tahta çıkışının ardından yeniden İstanbul’a döner. Ancak 1790 senesinde bir kez daha sürgüne gönderilen İshâk Bey, 1793’de affedilir ve İstanbul’a geri dönmesine izin verilir. Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın hanesine katılan İshâk Bey, Napoléon’un Mısır işgali sırasında gerçekleşen diplomatik müzakerelerde aktif bir rol üstlenir. Küçük Hüseyin Paşa’nın ölümünün ardından bir kez daha hâmisiz kalan İshâk Bey, İngiltere Donanması’nın 1807’de İstanbul’a gerçekleştirdiği saldırı esnasında yürütülen müzakerelere katılır. Bu çalışma çerçevesinde neşredilen risâle, Yusuf Ziya Paşa’nın, İshâk Bey’den devletler arası ilişkilerde yaşanan gelişmelere dair bilgi istemesi üzerine yazılmıştır. Ağırlıklı olarak üçüncü ve dördüncü koalisyon harpleri esnasındaki diplomatik gelişmeleri ele alan risâle, Yusuf Ziya Paşa’ya İstanbul’dan uzak kaldığı dönemdeki uluslararası durumu tasvir etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde risâlenin bulunduğu mecmua konusunda bilgi verildikten sonra metnin içeriği tartışılmaktadır. Avrupa tarihi ve devletler arası ilişkiler hususunda önemli bilgiler veren müellifin tespiti ve sahip olduğu donanımın tartışılmasının ardından, yazar ve muhatabı arasındaki ilişki ele alınmaktadır. Makalenin ikinci bölümünde metnin transkripsiyonuna ve tıpkı baskısına yer verilmektedir.
Çukurova Âyânları IV: Hasanpaşazâde Ahmet Bey II
Belgeler · 2023, Cilt XXXVIII, Sayı 42 · Sayfa: 31-227 · DOI: 10.37879/belgeler.2023.31
Özet
Tam Metin
18. Yüzyıl Çukurova’da âyânlığın en güçlü olduğu yıllardır. Adana valilerinin Rumeli’de bulunan kale ve şehirlerin korunması için görevlendirilmiş olması, şehirlerin mütesellimler eliyle yönetilmesi sonucunu doğurdu. İşte bölgenin güçlü âyân ailesi Karslızâdeler veya daha sonraki adıyla Hasanpaşazâdeler 1750 yılından sonra böyle bir tablo içerisinde ortaya çıkmış ve bölgenin yönetiminde etkili olmuştu. 1770 yılında Karslızâde Hasan Paşa’nın Üzeyir sancakbeyi olarak atanmasından sonra aile, Hasanpaşazâdeler olarak anılmaya başlamıştır. Hasanpaşazadeler, Adana Müftüsü İshak Efendi üzerinden Ramazanoğulları kimliği ile Cumhuriyete intikal etmiş köklü bir âyân ailesidir.
Hasanpaşazâdeler âyân ailesi ve bu ailenin en güçlü ismi Ahmet Bey hakkında bugüne kadar bazı akademik yayınlar yapılmıştır. 1793-1811 yılları arasında birçok defa Adana mütesellimliği yapan Ahmet Bey hakkında, gerek Adana Şer’iye Sicillerinde ve gerekse diğer Osmanlı Arşiv kaynaklarında yüzlerce belge bulunmaktadır. 57 numaralı Adana Şer’iye Sicili neredeyse tamamen Ahmet Bey ile ilgilidir. Bu belgeler sadece Çukurova bölge tarihi ve âyânlık mücadeleleri ile ilgili olmayıp Nizâm-ı Cedîd uygulamaları ve mâlikâne-mukataa işletmelerinin nasıl yürütüldüğü konusunda da değerli bilgiler sunmaktadır. Bundan önceki makalemizde Ahmet Bey’in mütesellimliğe atanması konusunda gerekli bilgiler verilmiş olduğundan biz burada yayınlamış olduğumuz belgelerin değerlendirilmesine ağırlık vermek istiyoruz.
Buraya aldığımız 71 belge Hasanpaşazâde Ahmet Bey’in 1798 yılından1802 yılına kadar olan mütesellimlik dönemlerine ilişkin belgelerdir. Bu dönem, Napolyon’un Mısır saldırısı yılları olduğundan yayınlanan belgeler bu savaşın arka planı konusunda çok kıymetli bilgiler sunmaktadır. Adana’da âyân ailelerinin mukataa ve malikâneleri nasıl ele geçirdiğini ve bu yolla bölgedeki hakimiyetlerini nasıl güçlendirdiklerini gösteren birçok belge araştırmacılara ulaştırılmış olmaktadır[1] .
Moralı Seyyid Ali Efendi’nin Fransa Sefareti ve Paris Risalesi
Belgeler · 2023, Cilt XXXVIII, Sayı 42 · Sayfa: 229-275 · DOI: 10.37879/belgeler.2023.229
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, III. Selim döneminde daimî elçilikler açmaya başlamıştır. Nizam-ı Cedid hareketleri kapsamında değerlendirilen bu süreçte Avrupa’da dört merkezde daimî büyükelçilik ihdas edilmiş ve Maliye Kaleminden yetişmiş olan Moralı Seyyid Ali Efendi Paris’e gönderilmiştir. Osmanlı Devleti’nden bir Büyükelçinin gönderilmesi İhtilal sonrası Fransa Cumhuriyeti tarafından büyük sevinçle karşılanmıştır. Zira elçilik ihdası yeni cumhuriyetin tanınmış olması anlamına da gelmekteydi. Elçinin varışından kısa bir süre sonra General Napoléon kontrolündeki Fransız birlikleri Mısır’a çıkartma yapmıştır. Savaşın patlak vermesi diplomatik ipleri koparmış ve Seyyid Ali Efendi “Sâbık Osmanlı Elçisi” olarak Fransa’da mecburî ikamete tâbi tutulmuştur. Ali Efendi 1797-1802 yıllarını kapsayan Paris ikametinin anılarını, gözlem ve tecrübelerini iki eserde toplamıştır. Birinci eseri farklı el yazmaları sayesinde daha iyi bilinen ve Osmanlı Devleti’nin son döneminde basılmış olan sefaretnamesidir. Bu sefaretname, 1797’de Elçinin İstanbul’dan denizyoluyla ayrılışından başlayıp, 1802 yılında İstanbul’a kara yoluyla dönüşe kadar yaşanan tüm olayları özetler mahiyettedir. Ali Efendi’nin bıraktığı diğer eser ise Fransa tarihçesini ihtiva eden Paris Risalesi’dir. Tek yazma nüshası tespit edilmiş bu eser muhtemelen bir Türk tarafından Fransız İhtilaline dair yazılmış ilk örnektir. Seyyid Ali Efendi’nin Paris Risalesi, hacmen sefaretnamenin dörtte biri kadardır ve on altı varaktan ibarettir. Bu makalede Seyyid Ali Efendi’nin eserlerinin muhtevaları kıyaslanmış, daha az bilinen Paris Risalesi latin harflerine aktarılmış ve notlandırılarak istifadeye sunulmuştur.
Küçük Kaynarca Sonrası Osmanlı-Rus Müzakerelerinden Bir Kesit: 1776 Tarihli Mükâleme Belgesi
Belgeler · 2023, Cilt XXXVIII, Sayı 42 · Sayfa: 277-318 · DOI: 10.37879/belgeler.2023.277
Özet
Tam Metin
1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı, sonuçları açısından Osmanlı İmparatorluğu için bir dönüm noktasıdır. Çünkü 21 Temmuz 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Kırım’ın bağımsızlığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş tazminatı ödemesi gibi ağır şartlar barındırmaktadır. Bu bağlamda Küçük Kaynarca Antlaşması, her ne kadar iki devlet arasındaki savaşı bitirmiş olsa da içerdiği belirsizliklerle yeni sorunların çıkmasına temel teşkil etmiştir. Zira Rusya, antlaşmayı gerekçe göstererek, İstanbul dışında konsolosluk açma, Karadeniz’de Osmanlı aleyhine ticari faaliyet yürütme, Kırım’ı ilhaka yönelme gibi çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bu nedenle iki devlet beynindeki sular, Küçük Kaynarca sonrasında bir türlü durulmamıştır. Bu da Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında Aynalıkavak Tenkihnamesi’ne kadar devam eden yoğun bir müzakere sürecine yol açmıştır.
Burada neşrettiğimiz ve Osmanlı Arşivi’nde Yıldız Esas Evrakı tasnifi içinde 91/44 numara ile kayıtlı olan mükâleme belgesi de bu sürecin bir ürünüdür. Bu belge, Küçük Kaynarca Antlaşması sonrasında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki ilişkiler açısından önem arz etmektedir. İlgili belge, Reisülküttap Raif İsmail Efendi’nin Rusya orta elçisi Aleksandr Stachieviç Stachiev’le Kuzguncuk’taki yalısında 7 Mayıs 1776’daki görüşmesinde yönelttiği on iki maddelik sorular temelinde şekillenmiştir. Bu sorular, reayanın durumu, kiliseler, tazminat ödemeleri, Tatarların durumu gibi konular hakkındadır. Fakat Stachiev devletine danışması gerektiğinden, Raif İsmail Efendi’ye hemen cevap verememiştir. Dolayısıyla Rusya’dan beklenen yanıt ancak 15 Eylül 1776’da gelmiştir.
Osmanlı Belgelerinin Tarihlerine Dâir
Belgeler · 2023, Cilt XXXVIII, Sayı 42 · Sayfa: 1-30 · DOI: 10.37879/belgeler.2023.1
Özet
Tam Metin
Osmanlı belgelerinin cinslerine göre tarihlerinin atılış şekilleri farklıdır. Bazılarında Arapça tarih kullanılmıştır. Bir kısmında ayın tarihleri tam olarak yazılırken bazılarında on günlük bölümlerin belirtilmesiyle yetinilmiştir. Bir kısım belgelerde ise ayın günü ile yıl rakam olarak, ay ise belli rumuzlarla gösterilmiştir.
Dikkat edilmesi gereken ise yılın tam olarak yazılmadığı tarihlerdir. Bir kısmında binler, bir kısmında binler ve yüzler, hatta nadir olmakla beraber, onlar haneleri de yazılmamıştır. Böyle belgelerde ekleri ve arkasındaki muâmele kayıtları dikkate alınmalı ve belge diplomatik açıdan olduğu kadar teşkilât ve müessese tarihleri de göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.
Bu yazıda, Osmanlı belgelerindeki çeşitli tarih tipleri, örnekleriyle gösterilmiştir.
Çukurova Âyânları III: Hasanpaşazâde Ahmet Bey
Belgeler · 2022, Cilt XXXVII, Sayı 41 · Sayfa: 39-210 · DOI: 10.37879/belgeler.2022.39
Özet
Tam Metin
Hasanpaşazâdeler, 1750 yıllarında Karslızâdeler olarak ortaya çıkmış bir âyân ailesidir. Aileden Hasan Ağa’nın 1770 yılında Adana beylerbeyi olmasından sonra aile Hasanpaşazadeler olarak anılmaya başlamış ve en parlak günlerini Ahmet Bey’in Adana âyânlığı ve Adana mütesellimliği yaptığı 1793- 1812 yılları arasında yaşamıştır.
1812 yılında Ahmet Bey’in ölümü üzerine yerine kardeşi Mehmet Bey Adana mütesellimi olmuştur. Mehmet Bey’in devlet ile ters düşerek sürgün edilmesi üzerine de Ahmet Bey’in oğlu Hacı Ali Bey Adana mütesellimliğini yürütmüştür.
Bu makalede ele alınan 60 belge Hasanpaşazâde Ahmet Bey’in ilk yıllarına ilişkin olup bir âyân ailesinin devletle olan ilişkilerini nasıl yürüttüğü ve mukataalar veya iltizamlar satın alarak bölgede nasıl etkin bir konum kazandığını gösteren belgelerdir. Ahmet Bey’in mütesellimlik beratları bir âyân ailesinin mütesellimliğe niçin ve ne şekilde atandığını gösteren önemli belgelerdir.
Hasanpaşazadeler âyân ailesi Adana Müftüsü İshak Efendi kolundan varlığını devam ettirmiştir. Bugün bölgede Ramazanoğlu, Ener, Tarımer, Oral, Uygur gibi soyadları taşıyan aileler bu aileden gelmektedirler.