1154 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- İsmet Giritli 21
- Nuri Köstüklü 17
- Cemal Enginsoy 12
- Utkan Kocatürk 12
- Suat İlhan 11
- Yücel Özkaya 11
- Bekir Tünay 10
- Mustafa Eski 10
- Hamza Eroğlu 9
- Mevlüt Çelebi 9
Anahtar Kelimeler
- Atatürk 329
- Türkiye 113
- Turkey 88
- Milli Mücadele 75
- National Struggle 57
- Osmanlı Devleti 53
- Cumhuriyet 48
- Türkiye Cumhuriyeti 45
- Eğitim 37
- Mustafa Kemal 36
Çanakkale Muharebelerinde Mustafa Kemal’in (Atatürk) Siper Savaşına Yönelik Emirlerinin Analizi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 431-488 · DOI: 10.33419/aamd.1832448
Özet
19.1 yüzyılın başından itibaren tartışmasız bir şekilde devam eden taarruz savaşlarının müdafaa savaşları üzerine üstünlüğü I. Dünya Savaşı ile birlikte bir meydan okuma ile karşı karşıya kalmıştı. Batı Cephesi’nde ordular yaklaşık dört yıl boyunca siper savaşı nedeniyle mevzilere gömülmüştü. Benzer şekilde Çanakkale Cephesi de I. Dünya Savaşı’nda siper savaşının yaşandığı en önemli cephelerden birisi olmuştu. Bununla birlikte yeni ortaya çıkan savaş şartlarından dolayı siper savaşına yönelik I. Dünya Savaşı’ndan önce var olan yaklaşım yeterli olmamıştı. İlk defa bu savaşta siper hatları hem birden fazla sayıda hem de bitişik bir şekilde inşa edilmişti. Müdafaa anlayışı ve uygulamaları tek bir hat üzerinde değil derinliğine tertibat anlayışı içerisinde geliştirilmişti. Bu yeni anlayış ve uygulamalar savaşın nihai olarak taarruzla sonuçlandırılacağı kabulünün aksine müdafaada saplanıp kalma tehlikesini ortaya çıkarmıştı. Dolayısıyla taarruz savaşlarının üstünlüğü düşüncesinin hâkim olduğu bir askerî dünyada yetişen ancak müdafaanın sert yüzüyle karşı karşıya kalan I. Dünya Savaşı komutanlarının siper savaşlarına nasıl cevap verdikleri önemlidir. Bu çalışmada Çanakkale müdafaasının önde gelen komutanı Mustafa Kemal’in [Atatürk] siper savaşına yönelik kara muharebelerinin başladığı 25 Nisan ile cepheden ayrıldığı 10 Aralık 1915 tarihleri arasındaki harp emir ve raporları incelendi. Mustafa Kemal Bey’in siper savaşına yönelik yaklaşımın temelini inisiyatif üstünlük anlayışı oluşturduğu görüldü. Cephede sonucu tayin edebilecek önemli muharebelerin meydana geldiği Eylül 1915’e kadar Mustafa Kemal’in müdafaada saplanıp kalma tehlikesinden kaçınmaya çalıştığı, karşı taarruz anlayışını temel taktik yaklaşım olarak kabul ettiği ve sahra tahkimatının organizasyonuna da karşı taarruz anlayışı ile yaklaştığı tespit edildi. Bununla birlikte cephenin statik bir mevzi muharebesi halini aldığı Eylül 1915’ten sonra cephe müdafaa karakterini kazansa da Mustafa Kemal, cepheyi aktif müdafaa anlayışıyla komuta etti. Derinliğine tertibat, siper hatları arasında irtibatın sağlanması, emir-komuta düzeni, istinat ve ihtiyat kuvvetlerinin kullanımı, atış idaresi, gözetleme, topçu-piyade iş birliği gibi hususlar Mustafa Kemal’in harp emir ve raporlarına yansıyan diğer taktik unsurlar olmuştur. Bu çalışmada, Mustafa Kemal’in askerlik düşüncesi ilk defa siper savaşı üzerinden ele alınmıştır. Çalışmanın, Mustafa Kemal’in askerî düşüncesine dair olan literatüre katkıda bulunmasının yanı sıra Çanakkale Cephesi’ndeki siper savaşı taktikleri hakkında bir açıklama olacağı düşünülmektedir.
Türk Basınından Bir Süreç İki Perspektif: Alemdâr Ve İzmir’e Doğru Gazetelerine Göre Millî Mücadele Döneminde Biga Olayı (16 Şubat -16 Nisan 1920)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 525-578 · DOI: 10.33419/aamd.1832474
Özet
Mondros1 Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Anadolu’nun İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi, özellikle halk arasında büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığına yol açmıştır. Bu işgallere karşı Kuva-yı Millîye kurulmuştur. Kuva-yı Millîye, hem işgalci İtilaf Devletleri hem de İstanbul Hükûmeti ve bu Hükûmetin taraftarı olan kendi öz kardeşlerine karşı vatanı savunmak için mücadele etmiştir. İtilaf Devletleri’nin kontrolündeki İstanbul Hükûmeti’nin girişimleriyle ülkenin genelinde isyanlar ve ayaklanmalar baş göstermiştir. Bu isyanların en önemlilerinden birisi de Biga’da meydana gelmiştir. Biga’nın hem İstanbul’a yakın olması hem de padişah taraftarlarının çok olması sebebiyle Bigalılar İstanbul Hükûmeti’nin etkisi altında kalmış ve Millî Mücadele karşıtı olmuştur. İstanbul Hükûmeti Biga’daki Millî Mücadele’yi ortadan kaldırmak için, 16 Şubat 1920 tarihinde Biga merkezli II. Anzavur isyanını başlatmıştır. Bu isyanın başlamasında İngilizler de etkili olmuştur. İstanbul Hükûmeti uyguladığı propagandayla Bigalıların çoğunluğunun bu isyana katılmasını sağladığı gibi, isyanı bastırmak için toplanan birliklerde firarlara da sebebiyet vermiştir. Fakat daha sonra 16 Nisan 1920 tarihinde Çerkez Ethem bu ayaklanmayı bastırmıştır. Bir taraftan Anadolu işgallerinin haksız yere yapıldığını ve işgale karşı direnişi desteklemek için Anadolu’da birçok yayın organı faaliyette bulunurken diğer yandan Hilafet ve padişah yanlısı pek çok yayın organı da Millî Mücadele ve Kuva-yı Millîye karşı yayın faliyetlerinde bulunmuştur. Bu yayın organlarından en önemlilerinden birisi de Alemdâr gazetesiydi. Refi‘ Cevad’la özdeşleşen bu gazete, İstanbul Hükûmeti ve İtilaf Devletleri yanlısı bir tutumu yansıtmış; buna karşılık, Millî Mücadele Harekâtı’na ve Kuvâ yı Millîye’ye karşı aleni bir muhalefet sergilemiştir. kamuoyunu etkilemeye yönelik yoğun bir propaganda faaliyeti sürdürmüş, Millî Mücadele’nin meşruiyetini sorgulayan söylemler geliştirmiştir. Biga Olayı, gazete tarafından yakından izlenmiş; bu ayaklanma, Millî Mücadele karşıtı söylemi destekleyecek şekilde değerlendirilmiş ve kamuoyunun Anadolu’daki direnişe karşı yönlendirilmesi amacıyla kapsamlı biçimde kullanılmıştır. Mazazillî Mücadele Dönemi’nde yayınlanan basın organları arasında öne çıkanlardan biri de İzmir’e Doğru gazetesiydi. Vasıf Çınar’la özdeşleşen bu gazete, Ankara Hükûmeti’ni ve Millî Mücadele’yi aleni bir şekilde desteklemiş; İsttanbul Hükûmeti ile İtilaf Devletleri’ne ise karşı bir duruş sergilemiştir. İzmir’e Doğru, Biga Ayaklanması’nı, İstanbul Hükûmeti ile dış güçlerin iş birliğiyle Millî Mücadele’ye karşı yürütülen organize bir tehdit olarak değerlendirmiştir. Bu kapsamda, halkı, millî birlik ve direniş ekseninde kenetlenmeye çağırmış; Millî Mücadele’nin meşruiyetini ve haklılığını savunma görevini üstlenmiştir. Biga Olayı, gazete tarafından yakından takip edilmiş ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi amacıyla kapsamlı biçimde işlenmiştir. Bu çalışma, Alemdâr ve İzmir’e Doğru gazetelerinde neşredilen yazı ve makaleler aracılığıyla Biga Hadisesi’nin basına yansımasını ele almaktadır. Eski harflerle yayımlanmış bu gazetelerin farklı sayı ve sayfaları incelenerek, söz konusu olayın dönemin basını tarafından nasıl temsil edildiği ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Emniyet Umûm Müdürü Mehmet Cemal Göktan’ın Gözünden Doğu Raporu (1958)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 739-768 · DOI: 10.33419/aamd.1832593
Özet
Bu makale, 1958 yılında dönemin Emniyet Umûm Müdürü Mehmet Cemal Göktan tarafından hazırlanan Doğu vilayetlerine ilişkin raporu, sosyokültürel tespitler ve güvenlik stratejileri çerçevesinde analiz etmeyi amaçlamaktadır. Göktan’a ait olan ve ailesi aracılığıyla tarafımıza ulaştırılan yedi sayfadan oluşan bu belge, birbirini tamamlayan gözlem, değerlendirmeler ve önerilerden oluşmaktadır. Rapor, dönemin devlet aklının Doğu bölgesine yönelik bakışını ve müdahale biçimlerini ortaya koyması bakımından, birincil kaynak niteliği taşıyan önemli bir tarihsel dokümandır. Göktan’ın ifadeleri, yalnızca bir emniyet yetkilisinin rutin ziyaret notlarından ibaret olmayıp, aynı zamanda modern Türk devletinin Doğu vilayetlerine dair güvenlik önceliklerini, toplumsal yapı üzerinde öngördüğü müdahale yöntemlerini ve muhtemel dış tehditlere karşı alınması gereken önlemleri içeren kapsamlı bir zihniyet analizini ortaya koymaktadır.
Çalışma, söz konusu raporu üç ana eksende ele almaktadır. İlk bölümde, Mehmet Cemal Göktan’ın biyografisi ve bürokratik kariyerine odaklanılmış; ikinci bölümde raporda yer alan yerel gözlemler, dil, din, eğitim ve toplumsal yapı bağlamında değerlendirilmiştir. Bu gözlemler, dönemin modernleşme politikalarıyla ilişkilendirilerek analiz edilmiştir. Üçüncü bölümde ise raporda dikkat çekilen Türk Emniyet Teşkilatının bölgede yaşadığı sıkıntılar, asayiş sorunları, güvenlik tedbirleri, sınır güvenliği ve dış tehdit algıları üzerinden devletin güvenlik paradigması irdelenmiştir. Araştırmanın kronolojik sınırını 1958 yılı oluşturmaktadır.
Yöntem olarak, Göktan’ın kaleme aldığı metnin çözümlemesine dayalı özgün bir belge incelemesi tercih edilmiş; buna ek olarak çalışmada Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri, Celal Bayar Arşivi, Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtları, Resmî Gazete ve çeşitli ikincil kaynaklardan yararlanılmıştır. Bu araştırma, Demokrat Parti döneminin son yıllarında Doğu vilayetlerine yönelik güvenlik ve modernleşme anlayışını kavramaya katkı sunmayı ve bölgeye ilişkin sorunların tarihsel kökenlerini gün yüzüne çıkarmayı hedeflemektedir.
Cumhuriyet İstanbul’unda Toplumsal Bir Düzenleme: Ulaşım Araçlarındaki Perdelerin Kaldırılması
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 579-616 · DOI: 10.33419/aamd.1832484
Özet
Osmanlı1Devleti’nde 19. yüzyıldan itibaren kara ve deniz ulaşım ağının giderek genişlemesi, kadınların ulaşım araçlarından ne şekilde yararlanabileceklerine yönelik bir gündeme yol açmıştır. Bu konuda varılan sonuç, ulaşım araçlarında kadınlar için ayrı yerler ayrılması olmuştur. Kadınlarla erkekler bölümünü ayırmak için de genellikle perdeler kullanılmıştır.Bu çözümün yarattığı aksaklıklar çeşitli sıkıntılara neden olmuş ve bu da beraberinde eleştirileri getirmiştir. Buna karşın, söz konusu uygulama Cumhuriyet’in ilanına kadar sürdürülmüştür. Cumhuriyet’in ilanından sonra, İstanbul Polis Müdüriyeti, perdelerin sebep olduğu sağlık gerekçesini öne sürerek 23Aralık 1923’ten itibaren bu uygulamaya son vermiştir. Böylece ulaşım araçlarındaki perdeler kaldırılmış ve kadınların erkeklerle birlikte yolculuk edebilmelerine olanak sağlanmıştır. Bununla birlikte, ayrı seyahat etmek isteyen kadınlar için ulaşım araçlarında özel yerler belirlenmiştir. Söz konusu düzenleme sağlık gerekçesine dayandırılmasına karşın, kamuoyu nezdinde ağırlıklı olarak toplumsal yönüyle değerlendirilmiştir. Bu bağlamda karara yönelik kimi tepkiler oluşup sağlık gerekçesi sorgulanmasına rağmen, genel anlamda karar olumlu karşılanmıştır. Yapılan olumlu değerlendirmelerde, toplumsal alanda birçok açıdan erkekle birlikte hareket eden kadınların, ulaşım araçlarında ayrımcılığa maruz kalmalarının anlamsız olduğu vurgulanmıştır. Bu açıdan söz konusu ayrımcılığın kaldırılmasının toplumsal açıdan bir ilerleme ve hatta bu kararın bir inkılap adımı olduğu belirtilmiştir. Bu süreçte Erzurum milletvekili Ziyaeddin Efendi bir soru önergesi vererek bu kararın gerekçesini öğrenmek istemiştir. Dâhiliye Vekili Ferid Bey, bu önergeyi TBMM’nin 16 Ocak 1924 tarihli oturumunda cevaplayarak düzenlemenin sağlık gerekçesiyle gerçekleştirildiğini ve kendilerinin bu konuda bir emir vermediğini söylemiştir. Buna karşılık Ziyaeddin Efendi sağlık gerekçesini inandırıcı bulmamış, İstanbul Polis Müdüriyetinin yetkisini sorgulamış ve yapılanın yanlış bir yenileşme adımı olduğunu öne sürmüştür. Meclis oturumunda, kendisinin görüşünü destekleyen milletvekilleri bulunduğu gibi kararı olumlu karşılayanlar da olmuştur. Bu tartışmaya rağmen, TBMM’de aksi bir karar alınmadığından perdelerin kaldırılmasına yönelik düzenleme devam ettirilmiştir.
Prof. Dr. Mine Erol’un Osmanlı Ve Cumhuriyet Tarihçiliğine Katkıları Üzerine Bir Değerlendirme
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 665-699 · DOI: 10.33419/aamd.1832560
Özet
Bu makalenin amacı, Prof. Dr. Mine Erol’un (1929-2022) yaşamından kesitler eşliğinde Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi tarihçiliğine katkısını değerlendirmektir. Ülkemizde Amerikan mandası meselesini ve Osmanlı Devleti’nin Amerika Birleşik Devletleri Sefiri Alfred Rüstem Bey’in serüvenini ilk çalışan tarihçimiz olan Prof. Dr. Mine Erol’un yayınları Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele dönemlerinde Türk-Amerikan ilişkileri üzerine yoğunlaşmıştır.
Prof. Dr. Mine Erol’un aile fertleri büyük dedesinden itibaren yabancı dil ağırlıklı eğitim veren okulları bitirmiştir. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Tarih eğitimi aldıktan sonra Arnavutköy Kız Koleji’nden hâkim olduğu İngilizcenin de etkisiyle Türk-Amerikan ilişkilerini incelemek üzere 1962’de Fulbright ve 1975’te ARIT bursları ile araştırma amaçlı Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi’nde birinci el kaynaklardan çalışma imkânı bulmuştur. Osmanlı Devleti’nin ABD ile yaptığı ticari antlaşmaları da değerlendirmiştir. Bu aşamada I. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı sefiri olarak görev yapan ve Millî Mücadele Dönemi’nde de Ankara Hükûmeti’nin yanında yer alan Türk dostu Alfred Rüstem’in Türkler lehine izlediği dış politikaya eserlerinde genel olarak yoğunlaşmıştır. Osmanlı Devleti’nde kâğıt paranın tarihini ve detaylı olarak Amerikan mandası konusunu da ilk kez çalışan tarihçimizdir. Bâkir bir alan olan Türk-Amerikan ilişkilerinin farklı dönemleri üzerine pek çok eser veren Prof. Dr. Mine Erol şimdiye kadar çalışılmamıştır. Bu çalışmada, Prof. Dr. Mine Erol’un otobiyografisinden yola çıkarak 1929 ile 2012 yılları arasında yaşamında öne çıkan olaylar ve kişiler incelenmiştir. Ayrıca eser ve makalelerinin analizi yapılıp sonuçlar çıkarılırken tarihsel yöntem kullanılmıştır. Eserleri ve makaleleri öncelikle çağdaşı olup onunla benzer konuları ele alanların çalışmalarıyla birlikte değerlendirilmiştir. Daha sonrasında onun ardından çalışanların alana ne kadar katkı yaptığı ortaya konmuştur.
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında İstanbul’daki Okullarda Görülen Salgın Hastalıklar Ve Alınan Tedbirler
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 617-663 · DOI: 10.33419/aamd.1832552
Özet
Cumhuriyet kurulduğunda var olan problem sahalarından biri de sağlıktı. Öyle ki bu alanda altyapı, donanım, personel ve tesis bakımından belirgin bir eksiklik bulunuyordu. Bunun da etkisiyle, çeşitli sebeplerle meydana gelen hastalıklar salgın hâlini alabilmekteydi. Özellikle bu süreçte sıtma, verem (tüberküloz), çiçek, kızamık, kızıl, suçiçeği, boğmaca ve kuşpalazı (difteri) ve trahom gibi bulaşıcı kategorideki birçok salgın hastalık görülmekteydi. Söz konusu salgın hastalıkların, toplumu etkilemenin yanında bilhassa eğitim sürecine de olumsuz yansımaları oluyordu. Salgın dönemlerinde hastalığın yayılmaması için okullarda öğrencileri ve kitle sağlığını korumak maksadıyla çeşitli tedbirler alınmaktaydı. Bu kapsamda okullarda eğitime ara verilmesi, öğretmen ve öğrencilerin salgın ve hastalıklarla ilgili bilgilendirilmesi, temizlik ve hijyen koşullarına riayet edilmesi ile öğrencilere aşı ve sağlık taramalarının yapılması gibi önleyici tedbirler hayata geçirilmişti. Tüm bu süreçler, Maarif Vekâleti, Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti ve Valiliklerin iş birliği ile gerçekleştirilmekteydi. Nitekim bir salgın durumunda ilgili bakanlıkların il müdürlükleri okullarda inceleme yapıyor ve bunun sonucunda başta eğitime ara verilmesi gibi tedbirlerin uygulanmasını öneriyordu.
Söz konusu gelişmelerden hareketle bu çalışmada; Cumhuriyet’in ilk yıllarında (1923-1930) İstanbul’daki okullarda görülen salgın ve hastalıklar ile bunlara karşı devletin uygulamaya koyduğu çok yönlü tedbirler incelenmiştir. Böylece salgın durumunun eğitim süreçlerinde ne gibi etkiler oluşturduğunun ve sorunu aşmak için hangi yaklaşımların sergilendiğinin ortaya konulması hedeflenmiştir. Ayrıca bu konuda eğitim ve sağlık makamlarının iş birliği ve koordinasyonuna da değinilmiştir. Elde edilen bulguların nitel araştırma yöntemi ve doküman analizi ile değerlendirildiği çalışmanın kaynaklarını, başta Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı bünyesindeki Cumhuriyet Arşiv belgeleri olmak üzere konuya ilişkin literatür oluşturmaktadır.
F-104 Uçaklarının Dünya Havacılık Tarihindeki Yeri Ve Önemi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 769-818 · DOI: 10.33419/aamd.1832604
Özet
Bu makalede, Soğuk Savaş döneminde 1950’li yılların ortalarında ortaya çıkan, ses üstü Mach-2 hızı ile dünya hız rekorunu ve dünya irtifa rekorlarını uzun süre elinde tutan, çok sayıda savaşa katılarak hava muharebelerinde başarılar elde eden ve “İçinde pilot olan füze” olarak nitelendirilen süpersonik bir av-bombardıman ve av-önleme uçağı F-104 ele alınmıştır.
F-104 uçakları, 1954 yılında ABD’de ilk uçuşunu yapmış, 1960’lı ve 1970’li yıllarda NATO’nun ve Avrupa’nın nükleer caydırıcı gücünün önemli bir unsuru olmuştur. Bu uçaklar, ABD’nin yanı sıra Türkiye, Almanya, Kanada, Hollanda, İtalya ve Norveç gibi birçok ülke tarafından kullanılmıştır. Bu yıllarda değişik tiplerde toplam 2.579 adet F-104 üretilmiş, kriz ve savaş durumunda Batı’nın kullandığı en önemli savaş uçaklarından biri olmuştur. NATO Karşılıklı Yardım Programı çerçevesinde Türk Hava Kuvvetlerinin de envanterine dâhil olan F-104 uçaklarının ilk partisi, 1963 yılında Mürted Meydanı’nda bulunan 144’üncü Jet Filo Komutanlığında hizmete girmiş, 1963-1996 yılları arası dönemde 433 adet uçak Türk Hava Kuvvetlerinde görev yapmıştır. Böylelikle Türk Hava Kuvvetleri ilk defa radar ve 2 Mach uçuş hızı ile tanışmıştır.
Bu makalede, F-104’lerin Tayvan Boğazı Krizi, Berlin Krizi, Vietnam Savaşı, Hindistan-Pakistan Savaşları, Kıbrıs Hava Harekâtı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nda hava muharebesi, av-bombardıman, av-önleme, devriye, refakat ve keşif görevleri icra ederek elde ettiği başarılar açıklanmıştır. 1996 yılında Türk Hava Kuvvetlerinde hizmet dışı bırakılan bu uçaklar, son olarak 2004 yılında İtalya’da envanter dışına çıkarılmıştır. Sonuç olarak; bu makalede F-104 uçaklarının; Soğuk Savaş döneminde Türkiye dâhil birçok NATO ve Avrupa ülkesi tarafından tercih edilme nedenleri, özellikleri, bu dönemde yaşanan Vietnam Savaşı, PakistanHindistan Savaşı ve diğer savaşların sonuçlarına nasıl etki ettiği, kırdığı rekorlar ve dünya havacılık tarihindeki yeri ortaya konmuştur.
Milli Birlik Komitesi İktidarında Dinde Reform Tartışmaları
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 701-738 · DOI: 10.33419/aamd.1832576
Özet
27 Mayıs 1960’da askeri bir darbe ile 1950’den beri devam eden Demokrat Parti iktidarını deviren askerler, Milli Birlik Komitesi adı verilen 38 kişilik bir komite oluşturmuşlardır. Oluşturulan Milli Birlik Komitesi 24 Haziran 1960’da göreve başlamış ve 25 Ekim 1961 tarihine kadar iktidarda kalmıştır. İktidarda bulunduğu yaklaşık on altı aylık dönemde farklı siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel meselelerle uğraşmak zorunda kalan Milli Birlik Komitesi’nin gündemini meşgul eden en önemli başlıklardan biri de dinde reform konusu olmuştur. Oldukça geniş bir sahayı ilgilendiren dinde reform tartışması 27 Mayıs rejiminin ilk dönemlerinde daha çok din dilinin millileşmesine odaklanmış, ezan ve Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi üzerinde münakaşalar yaşanmıştır. Dinde reform tartışmalarının içeriği süreç ilerledikçe genişlemiş, İslam’ın şart, ibadet ve kavramlarında değişimi amaçlayan daha radikal bir hal almıştır. İsmini özellikle 1950’lerde kamuoyuna duyurmuş olan Osman Nuri Çerman’ın 1961’in Nisan ayında Milli Birlik Komitesi ve Temsilciler Meclisine sunduğu “Dinde Reform Tasarısı” ile dinde reform tartışması ülke gündeminin en önemli başlıklarından biri haline gelmiştir. Milli Birlik Komitesi özellikle din dilinin millileşmesini destekleyici bir söyleme sahip olsa da zamanla dinde reform taleplerini desteklemekten vazgeçmiştir. Bu çalışma döneme ait anılar, ulusal basına ait gazete ve dergiler ile arşiv belgeleri ışığında öncelikli olarak çok parçalı bir yapı arz eden Milli Birlik Komitesi’nin dinde reform konusuna bakışını ortaya koymaya çalışmaktadır. Sonrasında ise Milli Birlik Komitesi’nin hem ezanın ve Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi hem de Osman Nuri Çerman’ın kamuoyunda oldukça ses getiren dinde reform tasarısı karşısında takınmış olduğu tutum değerlendirilmektedir. Çalışmada son olarak ise Milli Birlik Komitesi’nin dinde reform konusundaki tutum değişikliğine yol açan nedenler analiz edilmeye çalışılmaktadır.
16. Kolordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın Siirt Ziyaretleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 489-523 · DOI: 10.33419/aamd.1832465
Özet
Siirt, Birinci Dünya Savaşı esnasında Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını savunma ve stratejik geçiş yollarını kontrol etme görevini üstlenen önemli noktalardan biri olmuştur. Bölgedeki Rus işgali tehdidine karşı Siirt halkı, oluşturduğu gönüllü milis kuvvetleriyle büyük bir mücadele vermiştir. Bu kritik dönemde Mustafa Kemal Paşa, Siirt’e gelerek askerî birlikleri denetlemiş, cephe hattını güçlendirmeye yönelik çeşitli önlemler almıştır. Paşa’nın gerçekleştirdiği ziyaretler, yalnızca askerî hedeflerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda Siirt halkının moral ve motivasyonunun artırılması bakımından da mühim bir rol oynamıştır. Netice itibarıyla söz konusu ziyaretler, bölgedeki savunma tertibatının tahkim edilmesine, askerî kaynakların yeniden yapılandırılmasına ve sivil halkın direncinin kuvvetlendirilmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Makale, Birinci Dünya Savaşı sırasında Siirt’in sahip olduğu stratejik önemi ve 16. Kolordu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın kente gerçekleştirdiği iki ziyareti ele almaktadır. Çalışma, Mustafa Kemal Paşa’nın Siirt’e geliş tarihleriyle ile ilgili mevcut belirsizlikleri gidermeyi ve bu ziyaretleri dönemin askerî ve toplumsal koşulları çerçevesinde doğru tarihsel bağlamlarıyla değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Siirt’e gerçekleştirdiği ilk ziyaret, dönemin arşiv belgeleri ve çeşitli hatıratlarla belgelenmiş ve tarihsel olarak desteklenmiştir. Buna karşın Paşa’nın Siirt’e yaptığı ikinci ziyarete ilişkin herhangi bir arşiv belgesine ulaşılamamıştır. Bu nedenle söz konusu ikinci ziyaretin tarihi bağlamı ve içeriği büyük ölçüde Mustafa Kemal Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı sırasında tuttuğu notlara ve dönemin anlatılarına dayanmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Topraklarında Bir Kadın Sivil Toplum Kuruluşu: Suriye Nisvan Umur-ı Hayriye Cemiyeti
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 111 · Sayfa: 57-90 · DOI: 10.33419/aamd.1699959
Özet
Tam Metin
Bu çalışma Birinci Dünya Savaşı’nda IV. Orduya yardım etmek ve kadınların namuslu ve ahlâklı bir şekilde çalışmalarına imkân vermek amacıyla 1915 yılında Şam’da kurulan Suriye Nisvan Umur-ı Hayriye Cemiyeti’nin nizamnâmesi ve dâhili talimatnamesine yer vererek cemiyetin mevcudiyetini ortaya koymak amacını taşımaktadır. Tanzimat Dönemi’yle tam anlamıyla başlayan kadın hakları tartışmaları, II. Meşrutiyet Dönemi’nde zirveye ulaştı. Bu dönemde kadınların sosyalleşmeleri ve çalışma hayatına katılmaları için birçok somut adım atıldı. Kadınlara erkekler karşısında hukuki olarak ilk defa boşanma hakkını veren reformlar da yine bu dönemde yapıldı. Ağustos 1909 tarihinde çıkarılan Cemiyetler Kanunu ile kadınlara da cemiyet ve dernek kurma hakkı verildi. Bundan dolayı 1908’den itibaren sosyal yardım amaçlı birçok kadın cemiyeti kuruldu. Birinci Dünya Savaşı başlayınca erkeğini cepheye gönderen kadınlar, hiç değilse geri hizmetlerde yardımcı olmak amacıyla bir araya gelerek çeşitli cemiyetler oluşturdular. Kurulan kadın cemiyetlerinden biri de IV. Ordu’nun merkezinde faaliyet gösteren Suriye Nisvan Umur-ı Hayriye Cemiyeti idi. Bu çalışmayla hakkında oldukça sınırlı bilgilere sahip olunan Suriye Nisvan Umur-ı Hayriye Cemiyeti’nin kuruluşu, işleyişi ve son derece az bulunan faaliyetleri, bilimsel bir bakış açısıyla gün ışığına çıkarılmıştır. Çalışma meydana getirilirken tarihsel araştırma yöntemi kullanıldı. Bu yöntem uygulanırken elde edilen veriler doküman analizi tekniğiyle tasnif ve tahlil edildi. Bu bağlamda arşiv belgelerinden (Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi), sınırlı da olsa dönemin basınından ve mevcut literatürdeki eserlerden faydalanıldı. Bu şekilde hazırlanan çalışma giriş, bir ana bölüm ve sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Çalışmanın giriş kısmında Türkiye’de kadın hakları meselesi ve kadınların dernekleşme süreci hakkında ana konuya hazırlayıcı bilgilere yer verildi. Ana bölümde ise Suriye Nisvan Umur-ı Hayriye Cemiyeti’nin arşiv belgeleri arasından tespit edilen nizamnamesi ve talimatnamesi ile faaliyetlerine ilişkin bilgiler ortaya koyulmuştur. Bu sayede cemiyetin kurucuları, kurulma amacı ve idari mekanizmasına dair somut verilere ulaşılmıştır. Cemiyetin açmış olduğu hastane, halı imalathanesi ve dikimhane gibi müesseselerle bölge kadınının işsizlik meselesini çözdüğü gibi askerlerin gündelik ve sıhhi ihtiyaçlarının karşılanmasında IV. Ordu’ya cephe gerisinden önemli katkılar sunduğu anlaşılmıştır.