11 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • Ermeniler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

XVIII.-XX. Yüzyıllarda Tarihi Azerbaycan Toprağı - İrevan Hanlığı’nın Arazisine Ermenilerin Göç Ettirilme Politikası

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2015, Cilt XXXI, Sayı 91 · Sayfa: 69-92
Tam Metin
Makalede XVIII.-XX. yüzyıllarda tarihi Azerbaycan toprağı olan - İrevan Hanlığı'nın arazisine Ermenilerin göç ettirilmesi politikasından ve aynı zamanda bu politika sonucunda yerli Azerbaycan Türklerine karşı hayata geçirilen toplu katliamlardan bahsedilmiştir. Tarihi Azerbaycan topraklarını işgal etmeye can atan ve bu topraklarda kendi çıkarlarını her zaman temin etmek niyetinde olan Çarlık Rusya'nın işgalci politikası sonucunda dünyanın çeşitli yerlerinden, özellikle İran ve Osmanlı devletlerinin arazisinden Azerbaycan'a Ermenilerin göç ettirilme politikasının ayrıntıları tahlil edilmiştir. Makalede çeşitli kaynaklara dayanılarak Çarlık Rusya'nın o dönemlerde bölgenin büyük güçleri sayılan İran ve Osmanlı devletleri ile yürüttüğü savaşlar sırasında ve savaşlardan sonra Ermenilerle olan ortak faaliyetleri aydınlatılmaya çalışılmış ve aynı zamanda kendi bağımsızlığını koruyarak Ermenilerin İrevan Hanlığı arazisine göç ettirilmesinin karşısına geçilmesi amacıyla İrevan hanlarının Osmanlı Devleti ile ilişkilerinin tarihinden bahsedilmiştir. İrevan hanlarının yabancı işgalcilere karşı mücadelede Osmanlı sultanları ile yazışmalarına da makalede zaman zaman yer verilmiştir. 1 Ekim 1827 tarihinde İrevan Hanlığı'nın işgalinden itibaren XX. yüzyılın sonlarına kadar geçen bir devirde İrevan ve çevresinde yapılan demografik sayım sonuçları tarihi belgelerle gösterilmeye çalışılmış ve son iki yüz yılda hayata geçirilen asimilasyon politikası sonucunda Azerbaycan'da yaşanan gerçekler ortaya çıkarılmıştır

Türk İstiklâl Savaşı Dönemi’nde “Rum-Ermeni İşbirliği”

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 93-112
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde, Rumlar ve Ermeniler, yüzyıllarca Osmanlı toplumunun bir parçası olarak yaşadılar. Bu unsurlar Türk müsamahası sayesinde bütün kültürel ve dinî özelliklerini muhafaza ettiler. Böyle olmasına rağmen XVIII. yüzyıl ve sonrasında dünyadaki gelişmelere aynı oranda ayak uyduramayan Osmanlı Devleti'ne, Avrupa Devletlerinin baskısının açıkça hissedilmesiyle Rumlar ve Ermeniler, Türkler karşısında ayrıcalıklı bir konuma geldiler. Türkler açısından ortaya çıkan bu olumsuz durum, Türk milliyetçiliğini canlandırırken, Rumları ve Ermenileri birbirlerine daha da yaklaştırdı. Osmanlı Devleti üzerinde aynı amaçları ve farklı hesapları olan Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletler, Rumları ve Ermenileri kendi çıkarları için kullanmak istediler. Birer Osmanlı Kurumu olan patrikhaneler, emperyalist politikalara alet oldular ve adı geçen devletlerle fiilen işbirliği yapmaya başladılar. Türkler açısından, işbirliğinin hem Rum-Ermeni, hem de Müttefikler-Rum-Ermeni boyutunun en yoğun ve en açık olarak hissedildiği dönem, I. Dünya Savaşı ve Türk Millî Mücadelesi dönemleridir Zaten var olan ve I. Dünya Savaşı'yla somut bir şekilde hissedilen Rum ve Ermeni beraberliği, Türk Millî Mücadelesi ile birlikte açık bir şekilde "Rum-Ermeni İşbirliği"ne dönüştürüldü. Fakat Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirdiği en büyük antiemperyalist savaşta elde ettiği başarı ile bu işbirliğini dağıtarak hayata geçirilmesine engel oldu. Bu demek değildir ki daha sonra benzer durumlar bir daha ortaya çıkmayacak. Tarih elbette barışın kıymetini anlamak için çok önemlidir ve muhakkak bu manada yorumlanmalıdır. Mutlaka bu toprakların insanları "Sevr Sendromu"ndan kurtulmalıdır. Fakat aynı zamanda "Sevr Şartları"nı da unutmamalıdırlar

Osmanlı’nın Son Döneminde Maraş

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2007, Cilt XXIII, Sayı 67-68-69 · Sayfa: 263-304
Tam Metin

Maraş, Osmanlının son döneminde Halep vilayetine bağlı bir liva iken 1915'de müstakil bir sancak haline getirilmiş, nüfusu, sosyal ve ekonomik şartları ve daha önemlisi Müslim-gayrimüslim ilişkileri ile dikkatleri çekmiştir. Osmanlı idaresi altında ve imparatorluğun geniş toprakları üzerinde yaşayan Müslim ve gayrimüslimler, sosyal ve ekonomik alanlardaki ilişkilerinde az problemli ve oldukça uyumlu bir hayata sahip olmuşlardır. Sosyal ve ekonomik yönde farklı kollarda-Müslümanlar tarım ve hayvancılıkta, gayrimüslimler ise ticaret ve sanatta-ağırlıklı olarak faaliyet gösterseler de, günlük yaşantıları, zenginlikleri, fakirlikleri ve karşılaştıkları güçlükler birbirine benzemiştir. Günlük yaşantıdaki karşılaşılan problemler benzer olunca, farklı guruplar arasında bir çeşit ortak karakter gelişmişti. Bu ortaklıkta farlı dil ve kültürler korunurken, Türk dili ve kültürü, diğer dil ve kültürler üstü konum kazanmıştı.

Maraş'ta yaşayan toplumların büyük kısmı aile bireyleri sayısı, tek ve çok evlilikler, zenginlik, okuryazarlık ve miras paylaşımı konularında birbirilerine benzemekteydi. Zenginlik ve fakirlikte, günlük hayatın kaygılarında ve yaşantının sürdürülmesi için gerekli malların bulundurulmasında ortak bir kültür mevcuttu. Bununla birlikte, Türklerden ve azınlıklardan bazı zengin aileler de bulunmaktaydı. Bu aileler hem toprak, bağ, bahçenin önemli kısmına ve hem de şehirdeki sanayi kollarının ve ticaretin önemli bölümüne sahip aileler idi.

Dağlık coğrafyası ve yoğun gayrimüslim nüfusu nedeniyle Maraş Ermeni olaylarının sık yaşandığı bir bölge idi. Zeytun kazası Ermeni kanun kaçaklarının, ayrılıkçıların ve militanların bulunduğu bir yer haline gelmişti. 1860'lardan başlayarak 1915'e kadar sürekli Ermeni ayaklanmaları çıkmıştı. Bunlardan 1895'te başlayan ve aylarca devam eden Zeytun isyanı çok kanlı olmuştu. Ermeniler Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarında da yabancı işgalcilerle işbirliğine gitmişlerdi. Maraş Savunması sırasında Fransızlar ile birlikte Türklere karşı savaşmışlardı. Zaferin Türler elinde kalması, Mustafa Kemal önderliğinde sağlam temellere dayalı Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, Ermenilerin Anadolu'da bağımsız bir Ermenistan kurma ümitlerini öldürmüştü. Bu nedenle Maraş'taki son kalan Ermeniler kendi istekleri ile buradan ayrılmışlardı.

Maraş Savunması

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 61 · Sayfa: 47-76
Mondros Mütareke'sinden sonra Maraş'ı önce İngilizler sonra Fransızlar işgal etti. Fransız işgali karşısında şehri savunma tedbirlerini almak amacıyla Maraş Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Elbistan'da kuruldu. Şehirde ulusal teşkilâtı genişletmek için Merkez Heyeti oluşturuldu ve başkanlığına Aslan Bey getirildi. Ayrıca şehir de Merkez Heyeti'ne bağlı olarak on bölgeye ayrıldı ve her bölgenin başkanları belirlendi. Bölge başkanları kendi aralarında İşgalcilere karşı direnme konusunda ortak karar aldılar. Fransız işgalinin ikinci günü 30 Ekim 1919 Perşembe günü Müslüman hanımlarını taciz etmeye başladılar. Bu sebeple Sütçü İmam olayı meydana geldi. Kumandan Andre'nin talimatıyla 30 Kasım 1919 Cuma günü Maraş Kalesi'nden Türk bayrağı indirilince halk harekete geçerek bayrağı tekrar Kalenin burcuna dikti. Elbistan ve Pazarcık teşkilâtlarının baskısı ile tutuklu bulunan bir kısım Türkler serbest bırakıldı. Fransız ve Ermeni askerlerinin zulmü karşısında daha fazla dayanamayan Maraş'ta 20 Ocak 1920'de savunma savaşını başlattı. 22 gün süren savaşta Fransızlar, 11 Şubatta Maraş'tan çekilmeye mecbur oldular. İşgalcilere yardımcı olan Ermenilerin bir kısmı Fransızlarla birlikte şehirden ayrıldı. Bundan sonra Elbistan'da bulunan Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Maraş'a gelerek çalışmalara devam etti ve Antep'in savunmasına yardım için buraya milis kuvvetleri gönderdi. Maraş savunmasında 4000 Müslüman şehit oldu. Fransızlar ve Ermeniler toplam 16.000 kayıp verdiler.

Fransız İşgal Dönemi Mersin Belediye Başkanı Ahmet Hallaç'ın Anıları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 62 · Sayfa: 695-746
Tam Metin
Ahmet Hallaç, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, 1919-1922 yılları arasında, Mersin Belediye Başkanlığı yapmıştır. Bu dönem İngiltere ve Fransa'nın Mersin ve yöresini işgal ettikleri yıllara rastlamaktadır. Ahmet Hallaç, 1911'de Mersin Belediye a'zâlığına seçildiği dönemden itibaren yazmaya başladığı anılarında, yaptığı hizmetleri belirtmiş, 1909 Adana Ermeni Olayları'nı organize etmek için Süleymanlı (Zeytun) Ermeni Patriği'nin Mersin Ermenileri'ne yazıp gönderdiği mektuptan söz etmiştir. Daha sonra Fransız işgali yıllarında (1918-1919), Belediye Başkanı seçildiğini, yeni yollar açtırıp, hastahane temeli attırdığı, memur maaşlarını ödediği gibi bilgiler vermektedir. Ahmet Hallaç, Belediye Başkanlığı döneminde, Fransa'nın Mersin İşgal Komutanı ile Ermeni komitecilerin sürekli baskı ve tehditlerine rağmen, isteklerini yerine getirmediğini, ABD ve Batılı devletlerin manda ve himaye konusunda yaptıkları oylama için Fransa'yı değil, Türk yönetimini tercih eden bir belge hazırlayıp verdiğini, Ermeniler'in Mersin'e kendi bayraklarını asmak konusundaki girişimlerine engel olduğunu, Mustafa Kemal Atatürk'e ve Kuvayı Milliye'ye doğrudan ve dolaylı hizmetlerde bulunduğunu yazmıştır. Ahmet Hallaç, Hatay'ın Türkiye'ye katılması konusunda da hizmetlerinden söz etmektedir. Ayrıca; çok partili siyasî hayata geçiş dönemlerinde Serbest Cumhuriyet Fırka (Parti) ve Demokrat Parti için çalıştığı anılarında yer verdiği bilgilerdir.

Ermenilerin İddiaları ve Tarihî Gerçekler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2004, Cilt XX, Sayı 59 · Sayfa: 325-334 · DOI: 10.33419/aamd.702770
Osmanlı Devleti'nin, 19.asır boyunca yaptığı ekonomik, sosyal ve İdarî reformlarda başarılı olmayışı, tam bir sömürgeci-emperyalizm çağının başladığı o devirde, bu devleti rakiplerinin ana hedefi haline getirmişti. Başta Rusya olmak üzere, İngiltere ve Fransa, kendi emellerini gerçekleştirebilmek için Osmanlı Türkiye'sinde yaşayan gayrimüslimlere, özellikle Erme- nilere, istiklâl vaat ederek, onları Osmanlı idaresi aleyhinde kışkırtmaya başladılar. Rus idaresindeki Tiflis'te kurulan Taşnak, İsviçre'de kurulan Hmçak komitelerini eğiten, onları manen ve maddeten destekleyen sömür¬geci devletler Osmanlı Devleti aleyhinde ayaklanmalarına ve pek çok masum insanın ölümüne sebep olmuşlardır. Bu gelişmeler Osmanlı Hükümetini zecri tedbirler almaya sevk etmiştir. Bölgede asayişi sağlamak için OsmanlI Devleti, Orta ve Doğu Anadolu'da yaşayan Ermeni halkından terör ve isyana destek vermiş olanları bulundukları yerden Suriye ve Lübnan ta¬raflarına iskâna tâbi tutmuştur, Osmanlı Devleti bu kararı yasal prosedür içinde uygulamıştır

Ermenilerin Maraş’tan Ayrılmaları, 1920-1922

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2004, Cilt XX, Sayı 58 · Sayfa: 65-82
Ateşkesten sonra işgalcilere karşı Türklerle birlik olmayan ve Türklerle dostça yaşamak arzusunu göstermeyen Ermeniler, uzun zamandır arzuladıkları bağımsız bir devlet düşüncesine devam ettiler. Bunun için onlar işgalcilerle, özellikle Fransızlarla, işbirliği yaptılar. Maraş'ta, Fransızların desteğini aldılar ve artan ölçüde Türk değerlerine ve hayatlarına saldırmaya başladılar. Türkler, onurlan ve bağımsızlıkları için Fransızlarla savaşmak zorunda kaldıklarında, Ermenilerle de savaşmak zorunda kaldılar. Kanlı bir karşılaşmanın sonunda Türkler muzaffer oldu. Beraberinde binlerce Ermeni'yi de götüren Fransız işgal gücü şehirden ayrılmak zorunda bırakıldı. Savaştan sonra Maraş'ta kalan Ermeniler ise şehirden ayrılmak için uygun yollar aradılar. Ekim 1921'de Ankara'da Fransızlar ile Türkler anlaşma imzalayınca ki bu Fransız işgalinin bölgeden ayrılması hakkında uzlaşma sağlıyordu. Türk otoritelerinin ve Ankara Anlaşma¬sının verdiği garantilere rağmen, Ermeniler ciddi olarak Fransızlar ile birlikte bölgeden ayrılmayı istediler. Sonuçta, Maraş'ta kalan son Ermeni gurupları da Ocak 1922'de şehirden ayrıldılar.

Arnold J.Toynbee Ve James Bryce’ni̇n Hazırladığı "Treatment Of The Armenians In The Ottoman Empi̇re (1915-1916)” Adlı Ki̇tap Üzeri̇ne

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2002, Cilt XVIII, Sayı 53 · Sayfa: 713-727
Bu kitap, "A Study Of History ve The Westem Question in Greece and Turkey"'in yazarı İngiliz tarihçisi Amold J. Toynbee ve James Bryce tarafından hazırlanmıştır. Arnold J. Toynbee 1915 Çanakkale ve 1921'de I. ve II. İnönü Savaşlarına savaş muhabiri olarak katılmıştır. İngiltere Dışişleri Bakanlığı adına da görev yapmıştır. PRO. W. 0.104 serisi incelendiği zaman bu görülecektir. Kendisi mutaassıp bir Hıristiyan olarak tanınır. Bu kitabın diğer editörü James Bryce'a gelince; I. Dünya Savaşı esnasında İngiltere'nin ABD nezdinde büyükelçilik görevinde bulunmuş, hukuk profesörüdür. İngiliz parlamenterliği yapmış olup, Osmanlı Ermenileri'nin eskiden beri yandaşlık bilinciyle yaşayıp savunucularından biri olmuştur.

Millî Mücadele'de İlk Kurşun ve Dörtyol'un Düşman İşgalinden Kurtuluşu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 478-486
I. Dünya Savaşı Öncesinde, Osmanlı Devleti'ne karşı tertiplenen en önemli Ermeni İsyanlarından biri de Adana ve havalisinde cereyan eden 1909 yılı Adana Ermeni Olayları (1909 Adana Ermeni îğtişaşı)'dır. Dörtyol, bu isyan olaylarının merkezi durumuna getirilmiştir. O sıralar, Osmaniye (Cebel-i Bereket Mutasarrıflığı) ve Dörtyol'da Ermeni delegesi (murahhası) olan Episkopos Mrg. Muşeg (Moucheg), isyan hareketlerini başlatmak üzere, maiyyetine aldığı 15-20 kadar Ermeni komitecisi ile Osmaniye ve Dörtyol'dan başlayarak, Adana Vilâyeti'nin bütün sancaklarını dolaşmış, o dönemde, Ermeniler'in en kalabalık olduğu ve en tehlikeli isyancı Ermenilerle meskûn hale getirilmiş olan Dörtyol'da, Osmanlı Hükûmeti'ne bağlı kalmaya çalışan bir kısım Ermeniler'e de nutuklar çekerek, onları da kışkırtmış ve ayaklanmaya teşvik etmiştir. Epikopos Muşeg, Avrupa devletleriyle de işbirliği yaparak, Kıbrıs Adası'nın kuzeyinde ve tam karşı kıyısında yer alan Dörtyol'un iskelesine binlerce silâh ile çok miktarda cephane çıkarmış, Müslümanlar'm kendilerini kesceğine inandırdığı Ermeniler'i, silâh satın almaları konusunda zorlamıştı. At üzerinde, ellerinde Ermenistan bayrağı taşıyan maiyyeti ile dolaşan Muşeg, Kafkas Ermenileri'nin sembolüne benzer şekilde, üç köşeli belirgin işaret taşıyan, kalpaklı, ayakları dizlikli, tek tip elbise giyinmiş "postallı" adı verilen 300'den fazla milis askerini, Amerika ve Rusya'da eğitim almış Ermeni fedâisi subaylar eliyle, dağlarda talimler verdirerek yetiştirmişti.

Hoybun Cemiyeti Ve Türkiye'ye Karşı Faaliyetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 40 · Sayfa: 208-244
Günümüzde toplumların geleceği açısından iki zıt akım görmekteyiz. Bir yanda bilgi, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin büyük bir hızla gelişmesi sayesinde ortaya çıkan ve küreselleşme diye adlandırılan bütünleşmeye yönelik gelişmeler, diğer yandan SSCB'nin dağılmasıyla dünyanın her yerinde yaygınlaşan mikro-milliyetçilik denen etnik bölünme hareketlerine tanık olunmaktadır. Bu bağlamda bir taraftan AB ile bütünleşme - AB'nin karşı çıkmasına rağmen-çabası içinde olan Türkiye, diğer taraftan dış destekli ayrılıkçı PKK terörü ile mücadele etmektedir.