160 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Romanya’dan Türkiye’ye Gelen Göçmenlerle Türk Toplumu Arasındaki İlişkinin Sosyolojik Çözümlemesi: Türk Yazılı Basınında 1934-1938 Dönemi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 141-214 · DOI: 10.33419/aamd.558012
Tam Metin
Bu çalışma göç ve göçün oluşturduğu değişimler üzerine sosyolojik bir çözümlemedir. Çalışmada tarihin bir döneminde yaşanan toplumsal karşılaşmaları, yazılı basın örneğinden hareketle çözümlemek amaçlanmıştır. Çalışma merkezine Romanya'dan Türkiye'ye göç etmeye zorlanan Müslüman Türkler örneğini 1934-1938 dönemlerini yerleştirmiştir. Çalışmada örneklem olarak 6 gazete tercih edilmiştir. Bu gazeteler Ulus gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, Son Posta, Akşam, Tan ve Türk Yolu gazetesidir. Bu gazetelerin tercih edilmesindeki temel gerekçe ulusal olmaları ve bulundukları dönem içerisinde Türkiye'deki yazılı basının temel sacayakları olmasıdır. Türk Yolu'nun tercih edilmesindeki özel neden ise gazetenin yayınladığı merkez olan İzmit'in Romanya'dan gelen göçmenlerin yerleştirildiği önemli bölgelerden birisi olmasıdır. Böylece çalışmada yazılı basından hareketle içerik çözümlemesini kullanılmıştır. İçerik analizinde kullanılacak kategoriler Türkiye'den olayların akışına dönük olumlu ya da olumsuz tepkiler, sosyal problemler, yerleşilen bölgelerde göçmenlerin yaşadıkları spesifik olgular, göçmenlerin halkın gündelik yaşamına etkileri şeklinde belirlenmiştir. Çalışmanın nihai amacı Romanya'dan gelen Türkler üzerinden yaşanan kültürel ve sosyal karşılaşmaları medyadaki söylem biçimlerinden hareketle çözümlemektir.

Harp Kazançları Vergisi’nde Muafiyet Durumu ve Uygulaması

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 31-50 · DOI: 10.33419/aamd.557963
Tam Metin
Tarihteki diğer savaşlarda olduğu gibi getirdiği ekonomik yıkımla beraber 1. Dünya Savaşı da (hatta büyüklüğü ile doğru orantılı olarak daha fazla sayıda insana) ekonomik fırsatlar sunmuş ve olağanüstü kazançlar elde edilmesini sağlamıştır. Birçok ülke gibi Osmanlı Devleti, Ankara Hükümeti ve daha sonraki yeni Türk Devleti buna karşı aldıkları kararlar ile bu savaş zamanı kazançlarını vergilendirmeye çalışmışlardır. Böylece tek seferde alınan Harp Kazançları Vergisi ortaya çıkmıştır.
Bu verginin önemli bir vechesi muafiyet uygulaması olmuştur. Diğer birçok vergide olduğu gibi bu vergide de bazı durumlarda hem yerli hem yabancı devlet tebaası olan şirketlere, kişilere veya bölgelere gerekli görüldüğü takdirde muafiyet uygulanmıştır. Bu uygulama Lozan Anlaşması'nın öncesi ve sonrasında olduğu gibi zamana ve koşullara göre farklılık göstermiştir.

Muharebeden Diplomasiye: Lozan Konferansı’nda Türk Delegasyon Heyetinin Karşılaştığı Zorluklar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 95-140 · DOI: 10.33419/aamd.558002
Tam Metin
Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonlanmasının ardından, dönemin siyasi aktörleri, bir an önce, yeni bir devletin temellerini atmak istemişlerdir. Savaş haline son vermek için toplanan Lozan Konferansı, var olan sorunların çözülmesi için bir fırsat olarak görülmüştür. Zira İstanbul'un tahliye edilmesi ve savaş sonrası duruma geçilip devletler arasındaki sorunların kalıcı bir şekilde çözülebilmesi için Lozan Konferansı büyük önem taşımaktaydı. Lozan Konferansı'nda yürütülen müzakerelerin bir boyutu da son yüzyılda Avrupalı devletler karşısında bir varlık gösteremeyen Osmanlı diplomasisinden farklılaşmak isteyen Anadolu Hareketinin Lozan müzakerelerinde karşılaştığı içinden çıkılmaz güçlüklerdi. Bu çalışma kapsamında Türk delegasyon heyetinin Lozan Konferansı'nda içine girdiği diplomasi mücadelesinde yaşadığı çıkmazlar ve geliştirdiği çözüm yöntemleri üzerinde durularak birincil kaynaklar ışığında Yeni Türkiye Devleti'nin diplomatik temellerinin aydınlatılmasına katkı sunulmaya çalışılacaktır.

6/7 Eylül Olaylarına TBMM ve Kamuoyu Tartışmaları Çerçevesinde Yeni Bir Bakış

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 253-296 · DOI: 10.33419/aamd.558023
Tam Metin

Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminde yaşanan 6/7 Eylül Olayları basit bir dış politika meselesinden fazlasını teşkil etmektedir. Bu olayları, yine salt Gayrimüslimlere karşı ve dinî temelli bir saldırı olarak açıklamak ise ancak olayların bir boyutunu görmek olacaktır. Bu bağlamda önce olayların arka planına bakılmış, sebepler incelenmiştir. Ardından olayların başlaması, gelişimi ve sonuçları değerlendirilmiştir. Bilahare, olayların hem TBMM müzakerelerine, hem de basın ve kamuoyuna yansımaları tekrar hatırlanmıştır. Bundan başka, Türkiye'deki Gayrimüslim cemaatlerin bazı mensupları ile yapılan bazı görüşmelere dayalı olarak olaylara siyaset dışı bir bakışa yer verilmiştir. Çalışmamızda, olaylar sonrası zararın tespit ve tazminine dair detaylardan başka, 27 Mayıs askeri darbesine dek ortaya çıkan diğer yansımalar da açıklanmıştır. Bu çerçevede, DP'nin iktidardan uzaklaştırılması sonrası yapılan Yassıada Yargılamaları da mercek altına alınmıştır. Bu çalışmanın yazarı, böylece 6/7 Eylül Olayları'nın bir kez daha hatırlanmasını sağlayarak ve olayların DP hükümeti ile ne kadar bağlantısı olduğu sorusunu cevaplandırabilmeyi ümit etmektedir.

Fransız Arşiv Belgelerinde 23 Haziran 1939 Tarihli Türk – Fransız Antlaşması

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 99 · Sayfa: 215-252 · DOI: 10.33419/aamd.558015
Tam Metin
Türkiye ve Fransa arasında 23 Haziran 1939 tarihinde, Paris'te Büyükelçi Suat Davaz ile Dışişleri Bakanı Georges Bonnet tarafından Türk - Fransız Deklarasyonu ve Ankara'da ise, Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu ile Büyükelçi René Massigli tarafından Hatay'ın Türkiye'ye bırakılmasına ilişkin antlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile Türkiye ile Suriye arasındaki toprak sorunu kesin olarak çözülerek iki ülke sınırı belirlenmiştir. Fransa, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasına razı olmuş, Hatay'da bulunan Fransız kuvvetlerinin bir ay içinde ülkeyi boşaltmasını kabul etmiştir. Hatay Meclisi de, 29 Haziran'da oybirliği ile Türkiye'ye katılma kararı almıştır. Üç yıl süren mücadele sonunda Hatay Devleti'nin kurularak, Türkiye'nin vilayeti olmasıyla tamamlanan süreç, dönemin uluslararası gündemini uzun süre meşgul etmiştir. Dünyanın önemli basın organları tarafından, olay yoğun bir şekilde işlenmiştir. 1939 Türk-Fransız Antlaşması, başından beri olayı takip eden Fransız basınında da çeşitli yazılarda değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, Fransız diplomatik arşiv belgelerinde yer alan 23 Haziran 1939 anlaşmalarının imzalanma sürecindeki gelişmeler ve Fransız basınına yansımaları incelenecektir.

Bolşevik İhtilalinin Ardından Osmanlı Devleti’nin Rusya’daki Yeni Rejime Bakışı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 353-376 · DOI: 10.33419/aamd.642336
Tam Metin
Rusya, XX. yüzyıl başlarında iç ve dış politikasında yeni durumlarla karşılaştı. İçerde Rus halkı, XIX. yüzyıl sonlarında rejim karşıtı hareketler başlatmıştı. Dış politikada ise Berlin Antlaşması'ndan sonra Balkan devletlerinin bağımsızlık hareketlerinde Rusya'nın oynadığı rolü göz önüne alan İngiltere, bu devletin Anadolu ve Asya'da etkin olmasını istemediğinden Rusya'yı Anadolu ve Kafkasya'da meşgul etmek için Ermenileri kışkırttı. Ayrıca Uzak Doğu'da Japonya'yı Rusya'ya karşı girişebileceği bir savaş için teşvik edip destekledi. Bütün bunlar sonucunda Rusya'nın 1890'dan itibaren Ermeni tebaası ile ilişkileri bozuldu. XX. yüzyılın başında Kafkasya'da Ermeni-Azerbaycan Türkleri ve Gürcüler arasında çok ciddi çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda sosyalizmi savunan işçi sınıfının çok büyük etkisi oldu. Rusya, 1905 yılında da Japonya karşısında giriştiği savaşı kaybetti. Politik zorluklar yaşayan Rus Çarlığı Meşrutiyet rejimini ilan etmek zorunda kaldı. Rusya'nın kendisi için bir tehdit olmaktan çıktığını gören İngiltere, bundan sonra Almanya'ya karşı Rusya ile ittifak kurdu. Bu iki devlet Fransızları da yanlarına alarak Birinci Dünya Savaşı'na birlikte girdi.Birinci Dünya Savaşı esnasında savaşın getirdiği ağır yük Rusya'nın iç işlerindeki karışıklıkları artırdı. Siyasi görüş ayrılıkları baş gösteren ekonomik sıkıntılarla daha da belirginleşti ve başlangıçta halk hareketleri olarak başlayan olaylar, Bolşeviklerle Menşeviklerin birlikte hareket ettiği büyük bir ihtilale dönüştü. Mart 1917'de başlayan olaylar, Rus Çarı II. Nicholas'ın tahtından feragat etmesine 25 Ekim1917'de Petrograd Garnizonunun Bolşeviklere katılıp aynı gece II. Sovyet Kongresi'nde Bolşevik Programı'nın onaylanmasına kadar sürdü.Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı sırasında en büyük düşmanlarından biri olan Çarlık Rusya'sıydı. Dolayısıyla Rusya'da meydana gelen bu rejim değişikliği Osmanlı Devleti'nin cephedeki düşmanlarından birini azaltsa da beraberinde bazı yeni problemler getirdi. Bolşevik İhtilali'nden sonra Osmanlı Devleti'ne sığınan mülteciler boyutu birçok araştırmacının dikkatini çekmiş ve bu konuda çeşitli akademik çalışmalar yapılmıştır. Bunlara B. Bakar, K. Acar ve U. Karadoğan'ın çalışmaları örnek gösterilebilir:Görüldüğü üzere bu konuyla ilgili çalışmalar genellikle İstanbul'a gelen Rus mülteciler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Oysaki mülteciler meselesi Osmanlı Devleti için Bolşevik ihtilalinin sonuçlarından sadece biridir. Bu araştırmanın kapsamı Bolşevik İhtilali'nden sonra Osmanlı-Rusya ilişkileridir. Araştırmada iki konuya odaklanılacaktır: İlk bölümde Bolşevik İhtilali'nden sonra yeni hükûmet kuruluncaya kadar devam eden belirsizlik döneminde Osmanlı hükûmeti ve Osmanlı aydınlarının Rusya'daki gelişmelere nasıl baktığı incelenecektir. İkinci bölümde ise; Osmanlı Devleti'nin bu ihtilal sebebiyle karşılaştığı problemler ele alınacaktır. Bu problemler arasında; Osmanlı Devleti'nin doğu ve batı bölgelerinde ortaya çıkan salgın hastalıklar, Trabzon limanından Rusya'ya gönderilen mallar, piyasalarda görülen Rus parası istilası, bazı Rus askerlerinin doğu sınırından Osmanlı'ya sığınması, Rusya'ya kaçırılan asâr-ı atika, Osmanlı-Rus sınırında karşılaşılan bazı olaylar ve sığınanların muhasım devlet tebaasından sayılıp sayılmayacağı gibi konular vardır. Osmanlı yöneticilerinin, değişik konularda karşı karşıya kalınan bu problemlere ne gibi çözümler getirdiği de araştırmanın kapsamında yer alacaktır. Bu şekilde Osmanlı elitinin Rusya'daki yeni rejime bakışının ne olduğunun ortaya konması amaçlanmaktadır.Bu çalışmada; Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ana kaynak olarak kullanılacaktır.

Trablusgarp Savaşı’nda Alman Kızılhaç (Salib-i Ahmer) Cemiyeti’nin Çalışmaları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 325-352 · DOI: 10.33419/aamd.642317
Tam Metin
Cenevre Sözleşmesi'yle (1864) birlikte savaş meydanlarında yaralanan veya esir düşen askerlerin din, dil ve milliyetine bakılmaksızın korunması düsturu benimsenmiş ve bunun için uluslararası düzeyde tanınan kızılhaç/kızılay toplulukları kurulmaya başlanmıştı. Alman Kızılhaç Topluluğu da bunlardan birisidir ve Osmanlı Devleti'nin İtalya ile yaptığı Trablusgarp Savaşı'nda (1911-1912) Osmanlı cephesinde sağlık hizmeti vermiştir. Savaşın patlak vermesiyle Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin yardım çağrısına olumlu cevap veren Alman Kızılhaç'ı 1912 yılının Şubat-Haziran ayları arasında, yaklaşık beş ay süreyle Aziziye yakınlarında yer alan Garyan Kasabası'nda bir askerî hastane kurarak sağlık çalışması yürütmüştür.
Bu çalışmada, evvelâ Trablusgarp Savaşı'nın nedenleri kısaca açıklanacak, daha sonra Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin yaptığı yardım çağrısı neticesinde Alman Kızılhaç Merkez Komitesinin bu çağrı karşısındaki tutumu hakkında bilgi verilecektir. Ayrıca, Trablusgarp'a gönderilen sağlık ekibinin kimlerden teşekkül ettiği, personelin ve bölgeye gönderilecek malzemelerin hangi vasıtalarla Trablusgarp'a ulaştırıldığı detaylı bir şekilde ortaya konacaktır. Sağlık ekibinin Garyan Alman Askerî Hastanesi'ni kurduktan sonra yürüttüğü çalışmalar ve karşılaşılan güçlükler ayrı ayrı değerlendirilecek; doktorların tutuğu kayıtlar ışığında, bölgenin sağlık haritası ve hastalıklara göre tedavi edilenlerin sayısı tablolar halinde verilecektir. Son olarak yaralanan (mermi veya şarapnel parçasıyla) Türk askerleri ve bunların tedavileri ile ilgili örnekler verilecek; Alman sağlık ekibinin Garyan'dan ayrılışıyla bölgedeki çalışmaların hangi kuruluş tarafından yürütüldüğü izah edilecektir.

Belgelerin Gözünden Hasan Tahsin ve “İlk Kurşun” Meselesine Yeniden Bakmak

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 377-414 · DOI: 10.33419/aamd.642346
Tam Metin
Hasan Tahsin'in "ilk kurşunu" atarak Millî Mücadeleyi başlattığı tezi tarih anlatımına sonradan eklemlenmiştir. Başta Nutuk olmak üzere Millî Mücadele tarihini anlatan birincil el kaynaklarda "Hasan Tahsin" ve "ilk kurşun" anlatısı yer almaz. Bu çalışma Hasan Tahsin'in "ilk kurşunu" atarak Millî Mücadeleyi başlattığı tezine eleştirel bir yaklaşımla yeniden bakmayı amaçlamaktadır. Tarih biliminin araştırma yöntemlerine uygun olarak öncelikle birinci el kaynaklar taranmıştır. Nitekim Osmanlı arşivinde zengin bir belge içeriği ile karşılaşılmıştır. Ardından konuyla ilgili yabancı arşiv belgelerine başvurulmuş ve son olarak da dönemin Türk basınında yer alan haberler değerlendirmeye alınmıştır. Görgü tanıklarının aktardıkları ise geniş bir literatürü kapsadığı için ayrı makale konusu olarak düşünülmüş ve söz konusu çalışmanın dışında bırakılmıştır.

Tarih Öğretiminde Kavramların Yeri ve Önemi: Problemler ve Öneriler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 309-324 · DOI: 10.33419/aamd.642309
Tam Metin
Bilimsel düşüncenin yerleşmesi ve gelişmesinde veya daha geniş anlamda, öğrenmenin istenilen düzeyde gerçekleşmesinde kavramların yeri ve önemi inkar edilemez. Bu yüzdendir ki, bütün bilimlerde o disipline has terminoloji teşekkül etmiştir. Tarih öğretiminde de istenilen başarının elde edilebilmesinde kavramların doğru kullanımı çok önemlidir.
Vakıa bu iken, günümüz Türk tarih literatüründe, tarih yazımında ve öğretiminde "terminolojisi meselesi" ciddi bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.Bu bildiride, Türk tarih araştırmalarında ve ders kitaplarında, tarih terminolojisinin kullanımından kaynaklanan problemler, örnekler çerçevesinde analiz edilerek öneriler geliştirilmiştir.

Ülkelerin Bağımsızlık Mücadeleleri ve Haber Ajansları İlişkisi – Anadolu Ajansı Örneği

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 449-478 · DOI: 10.33419/aamd.639889
Tam Metin
Fransız Devrimi'nin etkisiyle özellikle XIX. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında hızlanan milliyetçilik rüzgârı ile yeni bağımsız devletler dünya sahnesinde rol alırken, bu devletler, haklılıklarını ve varlık sebeplerini iç ve dış kamuoyuna anlatabilmek, tanıtı ya da propagandalarını yapabilmek için o günün kitle iletişim araçlarından büyük ölçüde yararlanmışlardır. Bu iletişim araçlarından biri de haber ajanslarıdır.
Haber ajansı kavramı XIX. yüzyılda iletişim literatürüne girmiştir. Fransız gazetesi La Gazette de France'ın eski ortaklarından Charles Louis Havas, devraldığı tercüme bürosunu 1835 yılında Avrupa gazetelerinden derlenen haber özetlerini Fransız basınına aktaran L'Agence de Feuilles Politiques Correspondence Générale adında haber ajansına dönüştürmüştür. Ajans daha çok kurucusunun adı ile Havas olarak tanınacaktır. Benzer şekilde faaliyet göstermek üzere 1849'da Berlin'de National Zeitung gazetesinin sahibi Bernard Wolff tarafından Wolff, 1851'de Londra'da Paul Jolius Reuter tarafından Reuter, 1860'ta Viyana'da Avusturya Macaristan devlet ajansı olarak Telegraphen Korrespondenz Bureau (Korrbureau) ajansları kurulmuştur.
Bu ajansların kendi ülke çıkarları doğrultusunda bir yayın politikaları izlemeleri ve özellikle Korrbureau'nun bir devlet ajansı olarak kurulması, diğer ülkelerde de benzer haber ajansları için ilham kaynağı olmuştur.
Bağımsızlık mücadelesi veren devletlerin çoğu gibi Osmanlı Devleti'nden ayrılıp bağımsızlığını ilan eden devletlerin de tanıtım ve/veya propaganda amacıyla yaptıkları ilk işlerden biri kendi haber ajanslarını kurmak olmuştur. Örneğin Bulgaristan tam bağımsızlığını elde etmeden önce 1898'de Bulgaristan Telgraf Ajansı BTA'yı kurmuştur. Yunanistan, 1895'te kurulan özel Stefanopoli Telgraf Ajansı'nı 1905'tedevletleştirmiş ve bugünkü Atina Haber Ajansı oluşmuştur. 1877'de bağımsızlığını ilan eden Romanya'da 1899'da Romanya Telgraf Ajansı kurulmuş, Arnavutluk'un da bağımsızlığını kazanır kazanmaz 1912 yılında faaliyete geçirdiği ilk kurumlardan biri Arnavutluk Telgraf Ajansı ATA olmuştur.
Bu örneklerde olduğu gibi Türkiye'de de İstiklal Harbi ile verilen bağımsızlık mücadelesi sırasında kurulan ilk kurumlardan biri Anadolu Ajansı'dır. Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), ajansın kuruluş amacını, 6 Nisan 1920'de yayımladığı genelgede "kamuoyunun iç ve dış en doğru haber ile aydınlatılması" olarak belirtir. Ajans, Millî Mücadele sırasında cephelerde elde edilen başarıları aktarırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunu duyurmuş ve bundan sonra devletin sesi haline gelmiştir.
Bu makalede ülkelerin ulusal ajansları ve bağımsızlık mücadeleleri arasındaki ilişkilere değinilirken bu durum Osmanlı bakiyesi ülkelerde ve özellikle yeni Türk Devleti'nin ilk kurumu olan Anadolu Ajansı özelinde incelenmektedir. Makalenin hazırlanmasında arşiv belgeleri, konu ile ilgili olarak daha önce yayımlanmış kitap ve makalelerden yararlanılmıştır.