1135 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- İsmet Giritli 21
- Nuri Köstüklü 17
- Cemal Enginsoy 12
- Utkan Kocatürk 12
- Suat İlhan 11
- Yücel Özkaya 11
- Bekir Tünay 10
- Mustafa Eski 10
- Hamza Eroğlu 9
- Mevlüt Çelebi 9
Anahtar Kelimeler
- Atatürk 329
- Türkiye 113
- Turkey 88
- Milli Mücadele 75
- National Struggle 57
- Osmanlı Devleti 52
- Cumhuriyet 48
- Türkiye Cumhuriyeti 45
- Eğitim 36
- Mustafa Kemal 36
Çanakkale Muharebeleri Süresince Marmara’da Deniz Nakliyatı
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2009, Cilt XXV, Sayı 73 · Sayfa: 181-208
Özet
Tam Metin
18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı'nı denizden geçemeyen İtilâf Devletleri, 25 Nisan 1915 tarihinden 9 Ocak 1916 tarihine kadar sürecek olan Gelibolu üzerinden bir amfibi harekâtı ve müteakiben bir kara harekâtı ile harbin hedefini ele geçirmeye çalışmış, ancak bunda da başarılı olamamıştır. Bu kapsamda İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti'nin Marmara Denizi'nden Çanakkale Cephesi'ni takviyesini engellemek maksadıyla denizaltı harekâtı planlamış ve bu nedenle çok sayıda denizaltıyı gizli yollardan Marmara Denizi'ne nakletmiştir. Osmanlı Donanması, gerek Boğaz'ın dar geçitlerinde mevkilendirdiği ağ ve mayın maniaları, gerekse Marmara Denizi'ndeki su üstü gemileri ile İtilâf Devletleri'nin denizaltı harekâtını önemli ölçüde sekteye uğratmıştır. Bu dönemde Osmanlı Donanması tarafından İstanbul ve diğer Marmara Limanları'ndan Çanakkale Cephesi'ne yönelik deniz ulaştırması emniyete alınmıştır. Savaş süresince çıkan fırsatlardan istifade edilerek, İtilâf Devletleri donanma gemilerine ve İtilâf deniz ulaştırmasına taarruzlar tertiplenmiştir. Bu kapsamda 30 Nisan 1915 günü Osmanlı Donanması'ndan Sultanhisar torpidobotu, Avustralya'ya ait AE-2 denizaltısını torpillemiş, Muâvenet-i Milliye torpido muhribi 13 Mayıs 1915 gecesi İngiliz Goliath zırhlısını batırmıştır.
Kronolojik Çanakkale Savaşları Tarihi (3 Kasım 1914 - 9 Ocak 1916)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2009, Cilt XXV, Sayı 73 · Sayfa: 107-164
Özet
Tam Metin
Çanakkale Cephesi, I. Dünya Savaşı'nın en önemli cephelerinden birisidir. Bu cephedeki mücadeleler ondört aydan biraz fazla sürmüş ve her iki tarafta da çok fazla miktarda insan kaybına sebep olmuştur. Deniz savaşlarını müteakiben karada yapılan mücadelelerde, dünya savaş tarihine geçecek pek çok önemli hadise cereyan etmiş, Türkler, vatan savunmasının en anlamlı sahnelerini bu cephede sergilemişlerdir. Sonuçları itibariyle değerlendirildiğinde, Osmanlı Devleti'nin savaş dışı kalması ve parçalanmasının birkaç yıl ertelendiği de kesindir. Bunların ötesinde savaştan sonra İtilaf Devletleri'ne karşı gerçekleştirilen Türk Millî Mücadelesi'nin millî bilinç, motivasyon ve kendine güven konusundaki en önemli yapıtaşlarından birisi, yine Çanakkale Cephesi'ndeki eşsiz Türk mukavemeti ve başarısı olmuştur. Bu çalışmada, 433 gün devam eden ve çok kanlı çarpışmalara sahne olan Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası'ndaki mücadelelerin günlük kronolojik envanteri ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Çanakkale Muharebelerinde Savaş Hukuku İhlalleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2009, Cilt XXV, Sayı 73 · Sayfa: 165-180
Özet
Tam Metin
I.Dünya Harbi içinde Çanakkale Muharebelerinin çok özel bir yeri vardır. Hem tarihin kaydettiği en kanlı savaşlardan birisi olması hem de yıllar boyu devam eden sosyo-politik sonuçlarıyla bugün bile güncelliğini korumaktadır. Diğer yandan bir centilmenler savaşı olarak da dünya harp tarihinde yerini almıştır. Ancak böyle nitelendirilmesine rağmen uluslararası savaş hukuku ihlallerinin de sıklıkla yaşandığı bir savaş olmuştur. Bu makalede insanoğlunun yazılı tarihin başından beri savaşlarda askerî davranışlara uygun kurallar getirme çabası sonucunda ortaya çıkan Cenevre ve Lahey sözleşmelerine aykırı olarak, yaklaşık sekiz ay süren Çanakkale muharebeleri sırasında yaşanan, bireysel ihlaller dışındaki sistematik hukuk ihlalleri örnekleriyle değerlendirilmiştir.
Keskin Halkevi (20 Şubat 1938-1951)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 669-692
Özet
Mustafa Kemal Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra ülke sınırları dışında kalan Türklerin meseleleri ile yakından ilgilenmiş, yapılan anlaşmalarla durumlarını güvence altına almaya çalışmıştır. Bu nedenle Atatürk Dönemi Türkiye Bulgaristan ilişkilerinde en önemli konuyu Bulgaristan' daki Türk nüfusu oluşturmuştur. Her iki devlet arasında 1925 yılında yapılan anlaşma gereği karşılıklı mübadele söz konusu olmasına karşın Bulgaristan'da daha fazla Türk nüfusu bulunduğundan mesele hem göç, hem de Bulgaristan içerisindeki siyasi, sosyal ve kültürel haklar çerçevesinde devam etmiştir. Bu çalışmada; Atatürk Dönemi'nde (1919-1938) Bulgaristan'ın iç siyasetindeki gelişmeler ve Türkiye'ye etkisi, Türkiye ile Bulgaristan arasındaki siyasi ilişkiler, Bulgaristan Türkleri' nin problemleri, sosyal ve kültürel meseleler ile ekonomik ilişkiler ele alınarak incelenmektedir.
İnkılâp Kanunlarının Kabulünün 86. Yılında İslâm Düşüncesinde Hilâfet Sorunu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 611-644
Özet
Tam Metin
Milli Mücadele'nin zaferle sonuçlanmasından sonra Büyük Millet Meclisi ülkeyi yönetim açısından iki başlılıktan kurtarmak amacıyla saltanat ile hilafeti ayırarak saltanatı kaldırdı. Son Padişah Vahdettin'in ülkeden ayrılması üzerine de Veliaht Abdülmecid Efendi'yi Halife olarak seçti. Ancak Abdülmecid Efendi'nin halife olduktan sonra kendisine tanınan sınırları zorlaması ve ayrıca bir kısım siyasetçi ve bunlara uyan halkın da halifeye aşırı ilgi göstermeleri gibi gelişmeler hilafetin kaldırılması yönündeki faaliyetleri hızlandırdı. Nitekim Meclis 3 Mart 1924 tarihinde 431 sayılı Kanun ile Hilafeti kaldırdı. Bu makalede; İslam'ın indirildiği bölgenin evveliyatının özellikleri,Kur'an-ı Kerim'in oluşturulmasını istediği toplum modeli, Hz. Peygamberin kendisine halef tayin etmeden vefatı, İslam'da devlet kurumu ve egemenlik anlayışı, Osmanlı sultanlarının Halifelik unvanını kullanmaları ve yeni kurulan Cumhuriyetin hilafeti kaldırma süreci incelenmektedir.
Foreign Policy Leadership Comparison of Mustafa Kemal Atatürk and Franklin Delano Roosevelt
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 709-718
Özet
Tam Metin
This paper compares and contrasts the effectiveness and ethics of the foreign policy leadership of Franklin Delano Roosevelt (1882-1945) and Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938). The two men had transformed their countries in a myriad of areas. The change they brought for their nations could not be analyzed completely without studying their foreign policies. While analyzing foreign policies, the paper makes references to the domestic agenda as well. In particular the transformation in Turkish foreign policy could only be comprehended with the national struggle and the Revolution. The paper attempts to figure out the transformational leadership of bot statesmen. It explores the effectiveness of their foreign policies through anet hical dimension. Roosevelt and Atatürk's decisions and the implementation of these decisions are analyzed based on Joseph Nye's framework of Objectives/Means/Outcomes (Nye 2006: 164). Both leaders emerge as transformational leaders who created great change in their countries. Even though Roosevelt eventually transformed the United States foreign policy, there have been shortcomings in the effectiveness and ethics of his initiative taking. Atatürk, whose foreign policy was bound to strict principles, is probably one of those few leaders in history who managed to pursue effective policies without leaving ethics aside.
Cellât Gölü’nden Sağlık Ovası’na
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 693-708
Özet
Tam Metin
Sıtma, tarih boyunca insanları tahrip eden hastalıkların başında gelmiştir. Sıtma hastalığının yayılmasında etkili olan sivrisinekler, bataklıklarda hızla çoğalarak pek çok şehir ve medeniyetin yok olmasına neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri halka ve halk sağlığına büyük önem vermişler ve halkı perişan eden sıtma hastalığı ile mücadele etmişlerdir. Cellât Gölü, İzmir'in Selçuk İlçesi yakınlarında olup geniş bir bataklık meydana getirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün 1931 yılındaki İzmir ziyareti sırasında bataklığın kurutulması kararlaştırılmıştır. 1935 yılında başlayan bataklığın kurutulması işi 1940 yılında tamamlanmıştır. Kuşadası'ndan Cellât Gölü'ne kadar 46 km bir ana kanal ve buna bağlı yan kanallar açılarak, Cellat Gölü kurutulmuştur. Gölün kurutulması ile elde edilen 1200 hektarlık arazinin bir kısmı topraksız köylülere bir kısmı da göçmenlere dağıtılmıştır. Kurutulan araziye "Sağlık Ovası" ismi verilmiş ve burada Sağlık Köyü ve istasyonu kurulmuştur. Cellât Gölü'nün 3.5 milyon lira harcanarak kurutulması Türkiye Cumhuriyeti'nin halka ve halkın sorunlarına verdiği önemin bir göstergesidir.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türk Polis Teşkilâtı (1923-1938)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 719-756
Özet
Tam Metin
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla hemen her kurumda yaşanan ilerleme, yenileşme ve çağdaşlaşma çabaları Türk Emniyet Teşkilatı'nda da kendini hissettirdi. Uzun ve yıkıcı bir savaş döneminin ardından yeni bir devletin kurulması ve hedeflenen çağdaşlaşma seviyesine ulaşma sürecinde, Türk Polisinde bazı yenileştirme ve düzenleme çalışmaları kaçınılmaz olarak görüldü. Gerek geçmiş yılların olumsuz etkilerini gidermek gerekse ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara cevap verebilmek için Cumhuriyet Hükümetleri Polis Teşkilatı'nda bir takım reform çalışmaları başlattı. Polisi nitelik ve nicelik olarak arzulanan seviyeye getirme, polisi ilgilendiren mevzuattaki eksiklikleri giderme, polis teşkilatını yeniden yapılandırma, polis eğitimindeki kaliteyi artırma gibi belli başlı konularda odaklanan bu yenileştirme çalışmaları, bu makalede ele alınan ana konular olacaktır.
Atatürk Dönemi Türkiye-Bulgaristan İlişkileri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 669-696
Özet
Tam Metin
Mustafa Kemal Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra ülke sınırları dışındakalan Türklerin meseleleri ile yakından ilgilenmiş, yapılan anlaşmalarla durumlarını güvence altına almaya çalışmıştır. Bu nedenle Atatürk Dönemi Türkiye Bulgaristan ilişkilerinde en önemli konuyu Bulgaristan'daki Türk nüfusu oluşturmuştur. Her iki devlet arasında 1925 yılında yapılan anlaşma gereği karşılıklı mübadele söz konusu olmasına karşın Bulgaristan'da daha fazla Türk nüfusu bulunduğundan mesele hem göç, hem de Bulgaristan içerisindeki siyasi, sosyal ve kültürel haklar çerçevesinde devam etmiştir. Bu çalışmada; Atatürk Dönemi'nde (1919-1938) Bulgaristan'ın iç siyasetindeki gelişmeler ve Türkiye'ye etkisi, Türkiye ile Bulgaristan arasındaki siyasi ilişkiler,Bulgaristan Türkleri' nin problemleri, sosyal ve kültürel meseleler ile ekonomik ilişkiler ele alınarak incelenmektedir.
Birinci Dünya Savaşı’na Girerken Donanmada Yapılan Islah Çalışmaları ve Yabancı Uzmanlar
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 757-796
Özet
Tam Metin
Çok uluslu devletlerin son evreleri her zaman sancılı olmuş ve çelişkili yorumlara sebebiyet vermiştir. Osmanlı Devleti de bu gelişmeden payını almıştır. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşının ardından ordu komutanları hükümete sundukları raporlarında Osmanlı Devleti'ne komşu olan devletlerin askeri güçlerinin büyük bir tehdit unsuru olduğunu belirterek kuvvetli ve çağın gereklerine ayak uydurabilecek ve modern silah sistemleriyle donatılmış bir ordunun zaman kaybedilmeksizin kurulmasını istemişlerdir. Elbette kara ordusunun tercihi Almanlardan yanadır. Deniz Kuvvetleri ise uzun zamandan beri İngilizlerin ıslahat programını uygulamaktadır. Bu düşünceden hareketle ordunun istediği ıslahat programını uygulamak üzere Osmanlı yönetimi, II. Meşrutiyetin ilanını takip eden yıllarda Silahlı Kuvvetlerin ıslahı için gerekli tedbirleri birer birer alınmaya başlamış ve kara ordusunun yeni iskeleti, yönetim yapılanması hemen hemen tamamlanmıştır. Aynı dönem içerisinde Osmanlı Ordusunun "Teşkilat Nizamnamesi" (1910) hazırlanmasına rağmen Cemal Paşanın da fark ettiği bürokratik hantallıklar sebebiyle ancak 1911 tarihinde yürürlüğe girebilmiş ve 1913 tarihine kadar da yürürlükte kalabilmiştir. Bu Nizamname ile Osmanlı askeri yapılanması kısmen de olsa hantallıktan kurtarılmış ve mekanize birlikler haline getirilmiştir. Osmanlı Devleti'nin ordusunu, vakit kaybetmeden toplamak arzusuyla sıkı sıkıya sarıldığı uygulamalardan birisi de yabancı personel istihdamıylatek noloji transferidir. I. Mahmud döneminde Comte de Bouneval ile başlayıp, III. Mustafa döneminde Baron de Tott ile hızlanan III. Selim zamanında en kapsamlı ve sistematik halini alan bu uygulama, II. Meşrutiyetin ilanının ardından da modern anlamda ordunun teşkilat ve eğitim sisteminde yerini almıştı. Teşkilat ve eğitim sisteminde yapılan köklü düzenlemelerle, askerin mali, idari görev ve yetkileri eski sisteme oranla sınırlandırmış, askeri okullarda idarecilikten çok askeri eğitim ağırlık kazanmıştı. Askeriye de uygulanan Batı tarzındaki eğitimle birlikte Batı kültürü de sınırlı kaynakla da olsa subay adaylarının ilgi alanını oluşturmaya başlamıştı.