1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Atatürk’ün Adana’daki Konuşmaları Üzerine

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 1-16
Tam Metin
Atatürk gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı esnasında gerekse Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı sırasında Anadolu'nun pek çok şehrini ziyaret etmişti. Bu yurt gezilerinde o daima, ülkenin, halkın ve yeni rejimin problemleri ve kendi projeleri hakkında demeçler verdi. Adana seyahatleri sırasında Adana bölgesinin ekonomik kapasitesinin bütün ülke için önemini vurgulamıştı. O aynı zamanda yakın geçmiş olayları hakkında dini, sosyal ve kültürel hassasiyet gösterilmesi gibi sosyal ve kültürel önceliklerin altını çizmişti. O'na göre en önemli şey Türk vatandaşlarının büyük çoğunluğunun bundan sonra milli hâkimiyeti sahiplenmesi idi.

Damat Ferit Paşa Hükümetleri Döneminde Kuva-yı Milliye Hareketine Yöneltilen İthamlar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 17-56
Tam Metin
Millî Mücadele Dönemi'ne bakıldığı zaman Kuvâ-yı Milliyeciler, yalnız İtilaf Devletleri ile değil, Damat Ferit Paşa Hükümetleri ve Millî Mücadele'ye muhalif basın ile de mücadele etmişlerdir. Nitekim gerek Sultan Vahdettin gerekse de Damat Ferit Paşa Hükümetleri Anadolu'da düşmanla mücadele eden Kuvâ-yı Milliye'nin önüne geçebilmek için azamî derecede gayret sarf etmişlerdir. Kuvâ-yı Milliye Hareketi'ni, İttihatçılık, Bolşeviklik, asilik, dinsizlik vb. şekillerde suçlayarak halkın bu harekete katılmasının önüne geçmek ve bu suretle halk desteğinden mahrum olacak Kuvâ-yı Milliye Hareketi'ni kolayca tenkil edebilmek istemişlerdir. Fakat Kuvâ-yı Milliye aleyhinde yapılan bu propagandalar Anadolu'da kısmî kargaşaya sebebiyet verdiyse de nihaî olarak amacına ulaşamamıştır.

Mustafa Kemal’in Selahattin Saip Bey’i Arnavutluk’ta Görevlendirmesinin Sebep ve Sonuçları (1920-1923)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 57-74
Tam Metin
Arnavutluk, Balkan Savaşları sonucu bağımsızlığını kazanmış, ancak daha henüz kendi iç birliğini oluşturamadan Türkiye gibi kendisini savaşın ve işgallerin ortasında bulmuştur. Balkan savaşları esnasında Arnavutluk'un, Osmanlı Devleti ile arasındaki bağlantısı kesilmiş ve Sırp, Karadağ ve Yunan saldırılarına maruz kalmıştır. I. Dünya Savaşı içerisinde de İtalya, Fransa ve Avusturya, Arnavutluk'u işgal etmişlerdir. I. Dünya Savaşı sonrasında ise Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve İtalya'nın Arnavutluk'a yönelik işgal ve tehdidi sürmüştür.1920 yılında, benzer şekilde hem Türkiye hem de Arnavutluk Hükümeti emperyalist devletlerle ve onların uzantılarıyla savaşmak mecburiyetinde kalmıştır. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı ile Anadolu'yu kurtarmaya çalışırken, bir taraftan da tarihten gelen dostluğun bir gereği ve stratejik sebeplerden dolayı Arnavutluk ordusunun kurulmasına yardımcı olmak üzere Selahattin Saip Bey'i Arnavutluk'a göndermiştir. Bu hadise, Mustafa Kemal'in sadece Türk milletinin bağımsızlığı için değil, aynı zamanda diğer mazlum milletlerin bağımsızlığı için de çaba gösterdiğinin bir kanıtıdır.

1945-1990 Türk-Bulgar İlişkileri ve Bu Dönemde Muğla Vilayetine İskan Edilen Bulgaristan Muhacirleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 75-92
Tam Metin
Bu çalışmada Türkiye'nin Cumhuriyet döneminde büyük sorun yaşadığı Türk- Bulgar ilişkileri ele alınmıştır. Türk- Bulgar İlişkileri giriş bölümü dışında iki kısma ayrılmıştır. Giriş kısmında; 1923- 1945 Türk- Bulgar ilişkileri özet olarak incelenmiştir. Birinci kısımda; 1945- 1990 Türk-Bulgar İlişkileri yine özet olarak ele alınmıştır. İkinci kısımda ise;1945- 1990 yılları arasında Bulgaristan'dan Türkiye'ye ve buradan da Muğla Vilayeti'ne iskân edilen Bulgaristan- Türkleri'nin iskân durumları ayrıntılı bir şekilde ortaya konulmuştur.

Türk İstiklâl Savaşı Dönemi’nde “Rum-Ermeni İşbirliği”

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 93-112
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde, Rumlar ve Ermeniler, yüzyıllarca Osmanlı toplumunun bir parçası olarak yaşadılar. Bu unsurlar Türk müsamahası sayesinde bütün kültürel ve dinî özelliklerini muhafaza ettiler. Böyle olmasına rağmen XVIII. yüzyıl ve sonrasında dünyadaki gelişmelere aynı oranda ayak uyduramayan Osmanlı Devleti'ne, Avrupa Devletlerinin baskısının açıkça hissedilmesiyle Rumlar ve Ermeniler, Türkler karşısında ayrıcalıklı bir konuma geldiler. Türkler açısından ortaya çıkan bu olumsuz durum, Türk milliyetçiliğini canlandırırken, Rumları ve Ermenileri birbirlerine daha da yaklaştırdı. Osmanlı Devleti üzerinde aynı amaçları ve farklı hesapları olan Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD gibi devletler, Rumları ve Ermenileri kendi çıkarları için kullanmak istediler. Birer Osmanlı Kurumu olan patrikhaneler, emperyalist politikalara alet oldular ve adı geçen devletlerle fiilen işbirliği yapmaya başladılar. Türkler açısından, işbirliğinin hem Rum-Ermeni, hem de Müttefikler-Rum-Ermeni boyutunun en yoğun ve en açık olarak hissedildiği dönem, I. Dünya Savaşı ve Türk Millî Mücadelesi dönemleridir Zaten var olan ve I. Dünya Savaşı'yla somut bir şekilde hissedilen Rum ve Ermeni beraberliği, Türk Millî Mücadelesi ile birlikte açık bir şekilde "Rum-Ermeni İşbirliği"ne dönüştürüldü. Fakat Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirdiği en büyük antiemperyalist savaşta elde ettiği başarı ile bu işbirliğini dağıtarak hayata geçirilmesine engel oldu. Bu demek değildir ki daha sonra benzer durumlar bir daha ortaya çıkmayacak. Tarih elbette barışın kıymetini anlamak için çok önemlidir ve muhakkak bu manada yorumlanmalıdır. Mutlaka bu toprakların insanları "Sevr Sendromu"ndan kurtulmalıdır. Fakat aynı zamanda "Sevr Şartları"nı da unutmamalıdırlar

Selim Sırrı Tarcan ve Gürbüz Türk Çocuğu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 113-126
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk yıllarından itibaren çağdaş ve bilinçli bir toplum yaratmak için her yönüyle ideal kuşak yetiştirme arayışına girilmiştir. Bu arayışın odağına konulan çocuk, zihinsel ve bedensel gelişimi ve eğitimi yönüyle değerlendirmişti. Çok yönlü yetiştirilmesi planlanan yeni neslin spor bilinci ve kültürünün oluşumuna da önem verilmişti. Cumhuriyet neslinin modern beden eğitimi, spor ve jimnastik konusunda bilgilendirilmesinde öncülük edenlerden biri birçok çalışmasıyla Selim Sırrı (Tarcan)'dır. Özellikle, çocuk yetiştirenlere rehber niteliğindeki Gürbüz Türk Çocuğu'nda otuzdan fazla makale yazan Selim Sırrı, Cumhuriyet'in ilk yıllarında; spor, beden terbiyesi, jimnastik ve oyun konusunda çocuk yetiştirenlere ve çocuklara bilgi vermiş ve önemli bir boşluğu doldurmuştur.

Kırıkkale Halkevi (1942 -1951)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 127-148
Tam Metin
Kırıkkale, Cumhuriyet döneminde kurulan şehirlerdendir. Yeni kurulan bu şehirde toplumun şekillenmesinde Kırıkkale Halkevi önemli bir role sahiptir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin yan kuruluşu gibi çalışan bir sivil toplum kurumudur.

Cumhuriyetin İlk Yıllarındaki Gelişmeleri Basının Yorumlayışı (1923-1926)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 149-194
Tam Metin
1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun 77 inci maddesine göre matbuat kanun dairesinde serbest olmasına ve neşrinden evvel teftiş ve muayeneye tabi olmamasına rağmen, Türk basınının çok partili hayata geçmeden önce tam bir hürriyet havası yaşadığı iki dönem söz konusu olmuştur. Bunlardan ilki meşrutiyetin ilan edildiği 1908 yılında başlayıp 1909 yılında bitmiş, ikincisi ise 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanıyla başlayıp 4 Mart 1925 tarihli Takrir-i Sükun Kanunu'yla sona ermiştir. Makalede Saltanatın kaldırılmasından İzmir suikastına kadarki süreçte yaşanan olaylar ve Ankara Hükümeti'nin aldığı kararlar karşısında Türk basınının tavrı ve bu kararlar ve olaylar nedeniyle basının kendi arasında yaşamış olduğu kutuplaşma ve çatışmalar hakkında bilgi verilecektir.

Çanakkale Savaşları Sırasında Osmanlı Hükümeti’ni ve Padişahı İstanbul’dan Taşıma Planları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 70 · Sayfa: 195-212
Tam Metin
İtilâf Devletleri, Çanakkale savaşlarında Osmanlı Devleti'ni savaş dışı bırakmak ve İstanbul'u ele geçirmek için Donanma ve Hava Kuvvetleri'nden oluşan filolarıyla İstanbul'u tehdit etmiş ve bombalamışlardır. Savaş süresince meydana gelen tahribatlar ve Osmanlı Devleti'nin aldığı önlemler bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Savaş esnasında Başkent İstanbul'un maruz kaldığı tehlikeleri ortaya koymak için arşiv belgelerini ve dönemin gazetelerini ana malzeme olarak kullanmak suretiyle özgün bir çalışma yapmayı amaç edindik.

Şair Yahya Kemal Beyatlı’nın Elçiliği ve Büyükelçiliği

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2007, Cilt XXIII, Sayı 67-68-69 · Sayfa: 11-88
Tam Metin

Bu makalede ünlü Türk şairi Yahya Kemal Beyatlı'nın (1884-1958) diplomatik hayatı ve hizmetleri ele alınmaktadır. Beyatlı'nın edebiyatçı kimliği ve şairliği üzerine birçok yayın bulunduğu halde onun diplomatlığı yeterince incelenmemiştir. Bir diplomat-tarihçi gözüyle kaleme alınan makalede bu boşluğun doldurulması amaçlanmaktadır.

Yahya Kemal Beyatlı 1922-1923'te Lozan'da toplanan ve modern Türk tarihinde önemli bir yer tutan Lozan Barış Konferansına katılan Türk delegasyonu içinde yer almıştır. Konferans sonunda, 1923 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne seçilmiştir. Bu görevde iken 1926 yılında Türkiye Varşova'ya Elçi olarak atanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin İspanya'ya gönderdiği ilk elçi olmuştur. Beyatlı, Elçi olarak 1926-1929 yıllarında Varşova'da görev yaptıktan sonra 1929 yılında Madrid Elçiliğine nakledilmiş ve 1932 yılına kadar burada görev yapmıştır. Madrid'de iken Lizbon'a da ekradite edilmiş ve 1931-1932 yıllarında Portekiz'de Türkiye'yi temsil etmiştir.

1932 yılında Türkiye'ye dönen ve daha sonra yeniden parlamentoya seçilen ve uzunca bir süre milletvekili olarak görev yaptıktan sonra, 1948 yılında Pakistan'a Büyükelçi olarak atanmıştır. Buradan emekli ollmuş ve 1958 yılında İstanbul'da ölmüştür.

Beyatlı, diplomatik mesleğinin ilk yıllarında Türkiye'nin başarılı bir temsilcisi olmuşsa daha sonraki yıllarda yetrerince etkili olamamış görünmektedir.