1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden Halk Fırkası’na Geçiş

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 56 · Sayfa: 565-581
Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik olarak ayrılan Osmanlı Devleti yaşamının sonuna gelmişti. Osmanlı hükümeti Wilson ilkeleri çerçevesinde bir mütareke yapmayı amaçlamış ve bu amaçla Mondros'a gitmiş ise de burada umduğunu bulamamış ve Londra'da hazırlanan bir mütarekeyi imzalamak zorunda kalmıştır (30 Ekim 1918).

Lozan’dan Cumhuriyet Rejimine Giden Yol

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 56 · Sayfa: 597-608
"Dün ve bugün" gibi kelimeler olmasa, insanlar yarınlar hakkında konuşamazlar ve geleceği sıhhatli bir şekilde değerlendiremezler. Nitekim bu görüşü, ünlü Manas Destanı: "Geçmişini inkâr etme, beddua alırsın; ona saygı göster, akıl bulursun; yedi atanı bilmezsen köksüz kalırsın"* demiştir.

Cumhuriyetin İlânında Emeği Geçenler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 56 · Sayfa: 673-704
Cumhuriyet, dilimize Arapça "Cumhur" kelimesiyle girmiştir. Cumhur, halk, ahali, büyük kalabalık anlamlarını ihtiva eder. Toplu bir halde bulunan kavim yahut millet demektir. Bu tanımdan hareketle Cumhuriyet veya Cumhuri Devlet ifadesi ise, İktidarın millete, umûma ait olduğunu öngören devlet şekli anlamına gelmektedir.

Bir Modernleşme Projesi Olarak Türkiye’de Cumhuriyet

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 56 · Sayfa: 815-875
Türkiye Cumhuriyeti, yaklaşık altı yüz yıl üç kıta üzerinde egemen olmuş Osmanlı Devletinin tarih sahnesinden geriye çekilmesi sonucunda kuruldu. Bu gelişme ile birlikte Türk toplumu yeni bir yönetim olarak Cumhuriyet ile tanıştı. Türkiye'de Cumhuriyet yeni devlet, ulus ve bireyin doğmasını sağlayan bir modernleşme/uygarlaşma projesi olarak tasarlandı. Cumhuriyetle getirilen bu yeni yapılanma içinde bir süreklilik sağlanarak bugüne gelindi.

Tarihî Seyir İçerisinde Türk Dilinin Serüveni

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 56 · Sayfa: 878-913
Dil, insanların meramlarını anlatmak için kullandıkları bir sesli işaretler sistemidir. Elle, başla, gözle ve kaşla işaretler yaparak insanlar bazı duygularını, düşünce ve dileklerini anlatırlar. Fakat insanların en mükemmel anlatma vasıtası dilleridir. İnsanlık tarihine baktığımızda her toplumun kendine özgü bir dilleri olduğu görülmektedir. Türklerin kullandığı Türkçe ise çok uzun geçmişe sahip olmakla birlikte bugün hala varlığını sürdüren büyük bir dildir.

Kurtuluş Savaşı Sırasında Kurulması Düşünülen Rum-Ermeni Konfederasyonu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 55 · Sayfa: 17-40
Mondros Mütarekesinin imzalanmasını takiben Anadolu'da başlayan işgaller ve bunlara tepki olarak ortaya çıkan iç gelişmelerin yanı sıra Ocak 1919'da Paris'te toplanan barış konferansında Osmanlı Devletinin geleceği ile ilgili önemli kararlar alınıyordu. Paris Barış Konferansı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasından pay almak İsteyen yeni ortaklar ortaya çıkmış ve bunlar İtilaf Devletleri'nden aldıkları güçle taleplerini açıkça dile getirmişlerdi. Ne var ki, hiç hesapta olmayan yeni ortakların ortaya çıkması Büyük Devletler arasında çıkar çatışmalarına neden olurken diğer yandan yeni ortakların talep ettikleri topraklardan bazıları da birbirleriyle çakışıyordu. Örneğin, Ermeniler Kilikya, Maraş ve Doğu'daki altı ilin yanı sıra Trabzon'u talep ederlerken, Rumlar da Karadeniz sahilinde bağımsız bir Pontus Cumhuriyeti'nin kurulmasını istiyorlardı. Dolayısıyla kurulması düşünülen Pontus Devleti ile Büyük Ermenistan'ın sınırları Trabzon'da çakışıyordu. Buna karşın Paris Barış Görüşmeleri sırasında Bogos Nubar Paşa "Yunanlılarla iyi İlişkiler sürdürdüklerini" açıklarken, Venizelos da "Ermenilerle dayanışma içinde olduklarını" söylemekten çekinmiyordu. Araştırmamızda, Pontusçu çevrelerin önderlerinden Trabzon Metropoliti Hrisantos'un bağımsız bir Pontus Devletinin kurulması için Avrupa'da giriştiği destek arayışlarının başarısızlığa uğraması sonrası, Ocak 1920'de Rumlarla Ermeniler arasında bir Rum-Ermeni Konfederasyonu için Erivan ve Tiflis'te yapılan görüşmeler, neden-sonuç ilişkileri çerçevesinde arşiv belgelerinin ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında İşgal Döneminde Bursa

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 55 · Sayfa: 51-82
Osmanlı Devletine uzunca bir süre başkentlik yapmış olan Bursa, Anadolu'da her açıdan önemli vilâyet merkezlerinden biri idi. Millî Mücadele döneminde Bursa, Ankara Yönetimi açısından hem iç hem de dış cephe özelliği taşımaktaydı. Bu bakımdan Bursa Mondros Mütarekesi sonrasında önemli gelişmelere sahne oldu. Nitekim Bursa Damat Ferit Paşa Hükümetince Millî Mücadele'ye karşı bir merkez haline getirilmeğe çalışıldı. Ancak Heyet-i Temsiliye bilâhare TBMM ve Hükümetinin girişimleriyle Yunan işgaline kadar Bursa Millî Kuvvetlerin kontrolünde tutuldu. Ancak İzmir'in işgalinden sonra İtilaf Devletlerinin izni ve desteğiyle Anadolu'da yeniden işgal harekâtına girişen Yunanlılar 8 Temmuz'da Bursa'yı işgal ettiler. Bundan sonra Bursa'da tam bir işgal yönetimi oluşturan ve buraya yerleşmeğe çalışan Yunanlılar kenti takriben iki yıl ellerinde tuttular. Bursa bu işgal boyunca tam bir baskı, kaos ve anarşi ortamında kaldı. Bu dönemde Bursa ve çevresinde Rum ve Ermeni çetelerinin terörü esti. Bursa bu ortamdan ancak Büyük Taarruz sonrası Millî Kuvvetlerce 10 Eylül 1922'de geri alınmasından sonra kurtuldu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Tapu Tescil Andlaşması: Lozan

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 55 · Sayfa: 1-16
XX.Yüzyılın ilk çeyreğinde kurumlaşmış devlet emperyalizminin temsilcisi olan İngiltere, Fransa ve İtalya Anadolu Türklüğünü parçalamak, bağımsızlığını elinden almak ve uydu devletçikler ile yapay bir siyasî coğrafya oluşturmak için harekete geçmişler ve 16 Mart 1920'de İstanbul'u resmen işgal etmişlerdi. Tarihin ruhunu, atalarının ruhunu ve toprağın ruhunu kendi ruhlarında duyan, bu duyarlılığın yüklediği sorumluluğa sahip çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları, emperyalizme karşı 19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlattıkları ve 9 Eylül 1922'de İzmir'de tamamladıkları büyük zaferi kazandılar. Bağımsız bir devletin doğuşunu kabul etmek anlamına gelen bu zafer, İsviçre'nin Lozan şehrinde, çok taraflı imza edilmiş siyasî sınırları ve ekonomik hakları belirleyen bir barış andlaşması ile tamamlanarak tüm dünyaya ilân edilmiştir.

Atatürk ve İnkılâplarının Arnavutluk’taki Tesirleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 55 · Sayfa: 105-123
İstiklâl Savaşı'nın ve daha sonra yapılan inkılâplar ile Atatürk'ün liderlik özelliğinin, birçok geri kalmış ve esir milletlere örnek olduğu bilinmektedir. Bunlardan birisi olan Arnavutluk, uzun yüzyıllar boyunca Türk hâkimiyet ve kültürü altında yaşamış olmanın tesiriyle de, Türkiye'deki yenilik ve reformları yakından takip etmiştir. Bu dönemde, Arnavut aydınlarının Türkiye'nin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikiye ayrıldıkları görülmektedir. Aleyhinde olanlar, daha çok kral Zago ve eski sistem ile değerleri müdafaa ederken, Türkiye'nin lehinde olan aydınlar, lâik, demokratik ve cumhuriyet yanlısı, kadın haklarının geliştirilmesinden yana bir tutum takip etmişlerdir. Mustafa Kemal de bu gelişmeleri yakından takip etmekte ve Arnavutluk ile Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmeye önem vermektedir.

Yeni Belgelerin Işığında Şeyh Recep Olayı ve Şeyh Recep Kamil Özgüneş

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 55 · Sayfa: 41-50
Şeyh Recep olayı Millî Mücadele'ye tepki olarak meydana gelmiş olaylardan biridir. Amasya görüşmeleri sırasında, Şeyh Recep ve arkadaşları 18 ve 19 Ekim 1919 tarihinde Sivas postanesinden tehditle Padişah'a, Salih Paşaya ve Mustafa Kemal Paşaya üç mektup gönderirler. Mustafa Kemal Paşanın isteği üzerine Sivas Valisi Reşit Paşa tarafından Şeyh Recep ve arkadaşları tutuklanırlar. Şeyh Recep davayı Samsun'a nakleder ve Samsun'dan İstanbul'a gider. 1922 Ekiminde Ulusal kuvvetler İstanbul'a girince, Atina'ya gider oradan, Mısır, Mekke ve Suriye'ye geçer. Suriye'nin Humus Sancağına yerleşir. Güç şartlar altında yaşar. 1938 yılında çıkarılan Genel Af Kanunu ile yurda döner.