1135 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- İsmet Giritli 21
- Nuri Köstüklü 17
- Cemal Enginsoy 12
- Utkan Kocatürk 12
- Suat İlhan 11
- Yücel Özkaya 11
- Bekir Tünay 10
- Mustafa Eski 10
- Hamza Eroğlu 9
- Mevlüt Çelebi 9
Anahtar Kelimeler
- Atatürk 329
- Türkiye 113
- Turkey 88
- Milli Mücadele 75
- National Struggle 57
- Osmanlı Devleti 52
- Cumhuriyet 48
- Türkiye Cumhuriyeti 45
- Eğitim 36
- Mustafa Kemal 36
Atatürk’ten Günümüze Türk Dış Politikası Hakkında Genel Bir Değerlendirme
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 857-886
Özet
Bu makalede, Atatürk'ten günümüze 1923-1999 arası, Türk dış politikası irdelenmektedir. Bu geniş çalışma aşağıdaki kronolojik düzen içinde çalışılmıştır. Atatürk dönemi dış politika; Türkiye ve II. Dünya Savaşı; Soğuk Savaş Döneminde Türk Dış Politikası ve Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası. Konu yukarıda belirtilen dönemler çerçevesinde incelenmiş olsa da Türkiye'nin dış politikası bir bütün olarak düşünülmüştür. Bu dönemlerdeki, Türk dış politikasına şekil veren faktörler değişen dünya olayları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Türk dış politikasında meydana gelen konjonktürel değişimler yanında, politikanın ana görüş noktalan da bu çalışmanın odak noktası olmuştur.
Atatürkçü Düşüncedeki Laiklik Türkiye Gerçeklerine Uygundur
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 699-710
Özet
Atatürkçü düşüncede lâiklik başka milletlerdeki uygulamalardan farklıdır. Çünki halkı müslüman olan ve lâikliği uygulayan tek ülke Türkiye'dir. Batı'da lâikliği uygulayan ülkelerin dinleri, millî kültürleri, değer yargıları, örf ve âdetleri... Türkiye'dekinden farklıdır. Ayrıca Türk Tarihi'nde, Türkler müslüman olmadan önce ve sonra yönetimde lâik uygulama denemelerine de sahiptir. Türk sultanları, politik ve sosyal düzen ile ilgili kuralları, din gereği olmaktan ziyade, ihtiyaç ve kendi otoriteleri gereği koymuşlardır. Ancak tam lâikliğe dönüş Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, İstiklâl Savaşı'nın sonucunda uygulanmaya konuldu. Atatürkçü lâikliğin temel özellikleri; a) Din ve vicdan hürriyeti, b) Resmî bir devlet dininin bulunmaması, c) Devletin din ve mezhep ayrımı gözetmemesi, ç) Devlet kurumlarıyla din kuramlarının ayrılmış olması, d) Devlet yönetiminin din kurallarına bağlı olmamasıdır. Bunlar arasında Diyanet İşleri Başkanlığının Devlet çatısı içinde Anayasal bir kurum olarak yer alması Türkiye'nin Özel durumu sebebiyledir. Devlet, gene özel durum sebebiyle, din işlerinin yürütülmesini ve meslekî din eğitiminin yapılmasını bir kamu hizmeti saymış, masraflarının genel bütçeden karşılanmasını uygun görmüştür. Böylece dinin devlet hayatına müdahale ede¬bilme imkanlarına son verilmek istenmiştir. Zira Türk Milleti, dini siyasete karıştıran devlet sisteminin acılarını çok çekmiştir. İslâm dininde ruhban sınıfı, din adamı sınıfı mevcut olmadığı için din işlerinin cemaatlere bırakılması uygun olamazdı. Lâiklik ülkemizde, akılcı ve İlmî düşüncenin yerleşmesi, hurafelerin ve cehaletin ortadan kalkması, dine saygının artması, din istismarının önlenmesi, toplumsal bütünleşmenin güçlenmesi, inanç, mezhep ve tarikat ayrılıkları sebebiyle parçalanmanın önüne geçilmesi, insana, düşünceye saygının ve sevginin gelişip kökleşmesi... bakımlarından önem taşır
Türk-Rum Nüfus Mübadelesinin Sebep ve Bazı İstisnaları
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 753-768
Özet
20. yüzyılın en önemli nüfus hareketlerinden biri 24 Temmuz 1923 ta¬rihinde Lozan Barış Konferansında esasa bağlanan, fakat tatbikatında ortaya çıkan pürüzler nedeniyle kesin şeklini alması 1930'lara sarkan "Türk- Yunan Ahali Mübadelesidir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yunanistan, Müttefiklerinden almış olduğu destek İle Anadolu'yu işgale girişmişti. İrridentizm politikasına yönelen Yunan ulusçuluğu, Ortodoks Kilisesi'nin hortlatmış olduğu husumetin de etkisine girerek 1919-1922 yıllan arasında Anadolu'nun pek çok yerinde vahşet tablolan meydana getirmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan ve Rumlann sebep olduğu ibret ve¬rici olaylara bağlı olarak toplumlar arasında oluşan zıtlık ve bozulan güven ortamı savaş sonunda Nüfus Mübadelesini zorunlu hale getirmişti. Bu çalışmada, Nüfus Mübadelesinin tarihsel zemini, pratik sebepleri ve uygulama aşamasındaki istisnaları Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nden elde edilen belgeler çerçevesinde irdelenecektir.
Selanik Atatürk Evi ve Müze Haline Getirilmesi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 711-752
Özet
Atatürk'ün Doğduğu Ev: Atatürk'ün doğduğu ev konusunda, farklı görüşler mevcuttur. Bunlardan birincisi, Atatürk'ün Ahmet Subaşı Mahallesi'nde bir evde doğduğuna dairdir. İkincisi de, günümüzde müze olarak kullanılan Islahane Semti (Aya Dimitri Mahallesi Apostolu Pavlu Caddesi Numara 75)'ndeki evdir. Evin Müze Haline Getirilmesi: Selanik Belediye Meclisi, Tlmesini istedi. Bunu müteakiben uzun süren çalışmalar neticesinde ev, tamir ve tefriş edilerek 10 Kasım 1953'te bir törenle "Selanik Atatürk ürkiye Cumhuriyeti'nin 10. Yılı münasebeti ile 1933'te aldığı bir kararla, Atatürk'ün doğduğu evi kendisine hediye etmiştir. Atatürk, kendisine verilen bu evin müze haline getiriEvi Müzesi" adı ile ziyaretçilere açıldı. Ev, 1966'da yeniden tefriş edildi. Ancak 1970Tİ yıllarda yaşanan bir depremde hasar gören ev, yeniden tamir edildi. 1980'de üçüncü defa dü-zenlenerek, 19 Mayıs 1980'de yeniden ziyarete açıldı. Bu gün, Türk-Yunan dostluğunun bir simgesi olan ev, bütün dünya vatandaşları tarafından ziyaret edilmektedir.
Milli Mücadele’den Cumhuriyet’e Türk-İran İlişkileri, 1919-1925
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 769-796
Özet
Bu makale Birinci Dünya Savaşı'nm sonundan İran'da Rıza Şah'm tahta geçtiği 1925 yılma kadar Türk-İran ilişkilerini incelemektedir. İki ülkede de yeni rejimlerin kurulduğu bu dönemde, bir yandan milliyetçi, antiempeıyalist, tam bağımsızlıkçı ve Batıcı yeni rejimlerin arasında ilişkiler her gün biraz daha gelişirken; diğer yandan iki ülkede de yeni rejimler yerleştikçe geçmişteki problemlerin izlerinin tekrar ortaya çıkmaya başladığı görülmektedir. Türk-İran ilişkileri bu dönemde sınır meseleleri, etnik unsurlar, ikili siyasi ilişkiler konuları etrafında oluşmaktadır. Türk-îran ilişkilerine bu dönemde anlaşmazlık ve işbirliği olmak üzere iki temel boyut hakimdir.
Portrait of a Secretary -General of the Turkish Ministry of Foreign Affairs Numan Menemencioğlu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 837-856
Özet
Numan Menemencioğlu (1893-1958) is a diplomat who had pursued a brilliaııt career in the Turkish foreign service between 1914 and 1956. Menemencioğlu acted as the Secretary-General of the Turkish Foreign Ministry for thirtecn years in 1929-1942 and he assumed vital roles in the negotiation of such national questions as the Straits and Hatay with the foreigners. In International circles he was popular on account of his bright intellect and conciliatory skill and possessed a rcputation as an astute bargainer. Menemencioğlu has also acted as Foreign Minister in 1942-1944, represented Turkey as ambassador to France in 1944-1956 and was elected deputy from İstanbul in 1957.
Atatürk’ün Dinî Yönü ve Din Eğitimine Bakışı
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 675-698
Özet
Atatürk iyi bir din eğitimi almış inançlı bir insandır. Ailesinden ve okuldan aldığı din eğitimine İlaveten kendisini dini konularda camiide hutbe okuyacak kadar iyi yetiştirmiştir, Türk halkının dinini aslına uygun iyi öğrenmesini istemiştir. Bunun için Kur'an'ı, Hz. Muhammed'in hayatı ve temel din kitaplarını Türkçe olarak yayınlatmıştır. Din Eğitimini önemli görmüş, okullarda yapılmasını istemiştir. Atatürk dinin değil; cehalet, bid'atlar, hurafeler ve din istismarcılarının karşısındaydı. Bu da bazı çevrelerce din düşmanlığı şeklinde algılanmış ve gösterilmiştir. O, Kur'an'm özüne uygun Hz. Peygamber zamanındaki gerçek İslamiyet'in yanındaydı. Dini ve gerçek din bilginlerini Övmüştür.
A General Reviev of Turkey’s Internal affairs During The Demokrat Party Period According to British Documents, 1950-1960
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 797-836
Özet
In this article, an evaluation was made of the events occurring in Turkey's internal affairs during the Democrat Party period according to British documents. The coming to power of the Democrat Party, and the relations with the People's Republic Party and other opposition parties are also dealt with. In addition, the policies carried out by the Democrat Party in ten years of its power, political, social and economic fields are mentioned, and the reflections of these policies on internal politics and in the British documents are also dealt with.
Teşkilât-ı Mahsusa Kuzey Afrika’da (1914-1918)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 47 · Sayfa: 421-440
Özet
İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidara gelmesiyle Osmanlı Devleti'nde yeni bir dönem başlamıştı. Bu dönemde Osmanlı Devleti'nin gündemi çok hızlı bir şekilde değişmektedir. İtalyanların Trablusgarp'a saldırmalarıyla bir kısım Osmanlı askeri bölgeye koşmuştur. Burada mahdut imkanlarla İtalyanlara karşı fevkalade başarılı muharebeler yapılmıştır. İtalyanlar adeta kıyıya çivilenmiş ve büyük zayiat vermişlerdir. İtalyanların im¬dadına 1912 yılında çıkan Balkan Savaşları yetişmiştir. Türk subayları bölgeden mecburen ayrılarak vatanlarının haksız yere işgale uğrayan bir başka bölgesine gitmişlerdir. Burada kalan çok az sayıdaki Türk subay ve erleriyle birlikte yerli halk Trablusgarp'ı savunmaya devam etmişlerdir. Osmanlı Devleti bir çok bölgede uğradığı saldırıları önlemek için bilgi toplayacak ve gerilla taktiği uygulayacak bir teşkilat kuracaktı. Mahiyeti hak¬kında çok şey yazılıp, söylenen bu teşkilatın adı Teşkilat-ı Mahsusa'dır. İttihatçıların iktidara gelmesiyle birlikte varlığına son verilen II. Abdülhamid'in Yıldız İstihbarat Teşkilatı'nın yerini bu teşkilat doldurmaya çalışacaktır. Enver Paşa ve arkadaşlarının gayretiyle kısa zamanda geniş bir alanda teşkilatlanma sağlanacaktır, İstihbarat teşkilatı hüviyeti olmakla beraber bu kuruluşun görev alanının çok geniş olduğu, belgelerden ve hatıralardan elde edilen bilgilerden anlaşılmaktadır. Teşekkül ettirilen bir kısım müfrezelerin faaliyetleri göz önüne alındığında teşkilat, aynı zamanda gerilla taktiği uygulayan özel askeri birlik görünümü de vermektedir. Zaten teşkilatın elemanlarının büyük bir kısmı da subay ve astsubaylardan meydana gelmektedir. Çok iyi düşüncelerle , vatan sevgisiyle kurulduğunda şüphe olmayan teşkilatın, amaçlarına ulaşmak için uyguladığı strateji ise çoğu zaman gerçekçi olmaktan uzak ve hayalcidir. Zaten I. Dünya Savaşı bittiğinde de Enver Paşa, arkadaşları ve teşkilat bu acı gerçekle yüz yüze gelmişlerdir. Kafkaslardan Trablusgarp'a, Yemen'den Arabistan'dan, Trakya'ya; İran'dan Hindistan'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada yılmadan bıkmadan koşturan teşkilat elemanları harbin sonunda maalesef hüsrana uğramışlardır. İncelememize konu olan Teşkilatın Kuzey Afrika'daki faaliyetleri de, bu kötü akıbetten kurtulamamıştır. OsmanlIların Kuzey Afrika'da kalan son topraklarını kurtarmak amacıyla girişilen bu faaliyet, yapılan bir takım taktik ve stratejik hatalar yüzünden başarıya ulaşamamıştır. Yetersiz imkanlarla yürütülmeye çalışılan bu harekat çok geniş bir coğrafyaya yayılması nedeniyle olağan üstü gayret sarfına sebep olmuştur. Ayrıca teşkilatın karşısında İtalyan, Fransız ve İngiliz güçleri bulunmaktadır. Devrinin en büyük askeri gücüne sahip bu devletlerin karşısında bir avuç vatansever, Çok çaba sarf etmişse de muvaffak olma şansları, Osmanlı Devleti'nin umumi durumu göz önüne alındığında zaten imkansızdı. Yapılan stratejik planlar Teşkilat-ı Mahsusa'dan gücünün üstünde bir iş istemekteydi. Alman Genelkurmayı'nın isteği doğrultusunda Mısır'da bulunan îngilizleri bu cephede oyalayarak Avrupa cephelerinde vurmak stra¬tejisi nazari olarak güzel bir plandı. Ancak başarılı olma şansı yoktu. Cemal Paşa kumandasındaki 4. Ordu'nun Kanal Harekatı'nı desteklemek ve İngiliz kuvvetlerini iki taraftan sıkıştırıp imha etmek gibi bir düşünce ile plan yapılmıştı. Nuri Paşa emrindeki Teşkilat-ı Mahsusa ve Sunusi bir¬likleri batıdan Mısır'a saldırarak Cemal Paşa'nın işlerini kolaylaştıracaktı. Ancak modern silah ve teçhizata sahip güçlü İngiliz birlikleri karşısında muvaffakiyet şansı hemen, hemen yok gibiydi. Nitekim ilk başlarda bazı başarılara rağmen sonuç üzücü idi. Bu harekat 4. Ordu'nun Kanal Harekatı'nın başarı ile sonuçlanmasını sağlayamamıştır. Ayrıca Trablusgarp'ın İtalyanlara karşı savunmasını da zayıflatarak akim bırakmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa ajanları başlarda bölge halkını vatan savunması için teşvik ve tahrik ederek başarı sağlamıştır. Ancak İngiüzlerin askeri gücü ve propagandaları, kabileleri hatta Sunusi liderlerini bile birbirine düşürmüştür. Bunun yanında yabancı ve yerli askeri uzmanlar ile araştırmacılar, în- gilizlerin bu hareket karşısında zor anlar yaşadıklarını da kabul etmektedirler. îngilizlerin sömürgelerinden Mısır'a getirerek Avrupa cep¬helerine göndermek istedikleri 35.000 civarındaki askeri burada tespit ederek oyalamışlardır, İngilizlere ekonomik olarak ta büyük bir darbe vurulmuştur. Çöl demiryollarına, çöl arabalarına ve daha birçok hesapta ol¬mayan işlere para harcamak mecburiyetinde kalmışlardır. Tabii ki bu sonuç geçici de olsa Türklerden çok Almanların İşine yaramıştır. Bu araştırmanın ortaya çıkardığı bir diğer sonuç ise şudur. Teşkılat-ı Mahsusa ( diğer adı İle Umur-u Şarkiye Dairesi ) genel merkezinin yetişmiş eleman sıkıntısı çektiği aşikardır. Bölge ile ilgili yaptığı planlardan buralar hakkında sağlıklı bilgiye sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Kabileler arası çekişmeleri ve dengeleri iyi hesap edemedikleri, dolayısıyla bölünmeye sebep oldukları birtakım şikayetlerden anlaşılmaktadır. Yeni kurulmuş, köklü geleneği olmayan, yetişmiş uzman personel azlığına rağmen, teşkilat elemanları üzerlerine düşeni büyük bir özveri ile çalışarak yerine getirmeye çalışmışlardır. Teşkilat-ı Mahsusa denemesi ve alınan sonuçların daha sonra cumhuriyet döneminde istihbarat teşkilatı kurma çalışmalarına katkı sağladığı şüphesizdir.
Mustafa Kemal Paşa ve Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 47 · Sayfa: 395-419
Özet
XIX. Asrın sonlarına doğru II. Abdülhamit ve Wilhelm'in kişisel gayretleri ile başlayıp zamanla giderek artan Türk-Alman dostluğu, I. Dünya Savaşı öncesinde bir ittifak bloğunun kurulması ile sonuçlandı. Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanlarla açık-gizli antlaşmalar yaparak, I. Dünya Savaşı'na yorgun, bitkin, ekonomik ve malî yönden sıkıntı ve bunalımlar içerisinde, mânevi bakımdan ise yıpranmış, bütün gücü tü¬kenmiş ve huzursuz bir vaziyette girmişti. Savaşın ikinci yılında Bağdat Cephesi'nin düşmesi, Alman ekonomisinin sekteye uğramasma neden olabilecek bir sonuç doğurdu. Çünkü Ortadoğu coğrafyasında petrolün en yoğun olduğu yer Irak bölgesi idi. Bağdat'ı geri almak amacıyla Irak Cephesi'nde teşkili düşünülen Yıldırım Ordular Gurubu, daha sonra bir strateji değişikliğine gidilerek Filistin cephesine kaydırılmış ve Alman Generallerinden Falkenhayn bu ordular gu¬rubunun komutanlığına atanmıştır. Filistin Muharebeleri, mukadderatını yabancı eline teslim eden bir or¬dunun uğrayacağı akıbeti göstermesi bakımından son derece önemlidir. Bu savaşta şu husus çok açık anlaşılmıştır: Almanlar gerçekten Osmanlı Dev- leti'nin müttefiki olarak Filistin'e gelmemişlerdi. Almanlar, aslında Or¬tadoğu'da nasıl hakimiyet kurar ve bu bölgenin zenginliklerine ka¬vuşabiliriz düşüncesi ile geldiklerini göstermişlerdi. Karargahlarındaki tavır ve uygulamaları ile de zaten Türklerin fikirlerine pek değer ver¬medikleri görülmekte idi. Nitekim 1917 yılında başlayan Filistin geri çe¬kilmesi 1918 yılı Ekim sonlarına kadar devam etti. Mustafa Kemal Paşa, Liman Von Sanders'in İstanbul'a çağrılmasının ardından, yani Mondros Mütarekesinin imzalandığı gün, Yıldırım Orduları Grup komutanlığına tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa, ordudaki Alman etkisinin mümkün olduğunca azaltılmasını istiyordu. Osmanlı Genelkurmayı, Mondros Mütarekesinin imzalanmasının ardından Mustafa Kemal Paşaya gönderdiği telgrafta, ordunun Suriye'nin kuzeyine çekilmesi durumunda savunma vaziyeti alıp alamayacağını, bu sayede mütareke şartlarının değiştirilmesinin ve hafifletilmesinin mümkün olup olmadığını sormuş; mütareke şartları tebliğ olununcaya kadar uygun bir şekilde oyalanmasını istemişti. Mustafa Kemal Paşa, maiyetindeki komutanlara gönderdiği emirde, mütareke hükümlerinin uygulanmasının bizim için daha ağır bir duruma gelmemesini sağlamak üzere gerekli tedbirlerin alınmasını isterken, Toros Tünellerinin Osmanlı Devleti için stratejik açıdan çok büyük öneme sahip olduğunu hatırlatarak elde tutulması gerektiğini ve terhis işlerinin geçiştirilmesi veya geciktirilmesini tavsiye ediyordu Mütarekenin imzalandığı gün, Yıldırım Ordular Gurup Komutanlığına atanan Mirliva Mustafa Kemal Paşa, Filistin harekâtını icra eden bu son ordu kalıntılarını bir araya topladıktan sonra Toros Dağlarının kuzeyine çekilmeyi başarmıştı. İşte Mustafa Kemal Paşa'nın kuzeye çekmeyi başardığı bu kuvvetler, bir yıl sonra başlayacak olan Türk İstiklal Mücadelesi'nin Güney Cephesi'ndeki çekirdek kadrosunu oluşturacak olan birlikler idi. Bu bildiride, kısaca Yıldırım Ordular Gurubu'nun kuruluşu, amacı, faaliyetleri anlatıldıktan sonra, Mondros Mütarekesinin imzalanması ve Mustafa Kemal Paşa'nın Yıldırım Ordular Gurup Komutanlığı'na getirilmesi ve mütareke karşısındaki tutum ve davranışları izah edilmektetir