1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Kuva-yı Milliye'nin Askeri Açıdan Etüdü

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 980-1004
Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günlerde "Kuva-yı milliye", "kuva-yı milliye ruhu" terimleri daha çok anlam kazanmaktadır. Kuva-yı Milliye deyiminin sözlük anlamı "Milli Kuvvetler, Milli Güçler" veya başka bir ifade ile "Milis Kuvvetleri" demektir. Geniş kapsamlı özel bir tanım yapmak mümkündür. Bu durumda; "Kuva-yı Milliye, yurdumuzu parçalamak üzere harekete geçen İngiliz, Fransız, Yunan, İtalyan kuvvetlerine karşı açılan cephelerde çarpışmak üzere teşkilâtlanan bölge milis kuvvetleridir" *1 denilebilir. Hareketin özelliği sebebiyle, Milli mücadeleye katılan ve bu mücadeleye taraftar olan herkese de "Kuva-yı Milliyeci" denilmiştir.

Saruhan Milletvekili Mehmed Reşad Bey (1919-1926)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 1006-1019
Batı Anadolu'nun büyük vilâyeti Aydın idi. Aydın, bir çok sancağa sahipti. Bu sancaklar içinde, vâlilerin oturduğu İzmir'e en yakın olanı da Saruhan'dır1. İonia ve Lydia'nın gözde şehri Magnesia ve Sypilum, Bizans devrinde de aynı önemi korumuştur. Selçuklular'm başlattığı Batı Anadolu fetih hareketlerinde, Gediz Nehri boyları da hızla Türkleştirilmiştir. Aydmoğulları, Germiyanoğulları yanında Saruhanlılar da, bölgeye hakim olmuşlardır2. Osmanlılar'm genişlemesi sırasında, Saruhanlılar ortadan kaldırılmış ve yöre Saruhan Sancağı haline dönüştürülmüştür.

1922-1923 Yıllarında Samsun'da Fiyat Hareketleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 1046-1079
Osmanlı Devleti'nde belediye ve belediye meclislerinin kuruluşu Tanzimat Dönemi'nde başlamıştır. ilk örgüt başkent İstanbul'da 1854 tarihinde kurulmuştur. Taşralarda ise örgütlenme 1871'den itibaren başlamıştır. Bu konudaki ilk kanunî girişim 1864 Vilâyet Nizâmnâmesi ile atılmıştır. 25 Temmuz 1867'de çıkarılan " Vilâyâtta Devâir-i Belediye Meclislerinin Vezâif-i Umûmiyesi Hakkında " başlıklı talimatnâme ile, büyük kentlerde uygulamanın nasıl olacağı belirlenmiştir. 1871 tarihli Vilâyet Nizamnâmesi'nde ise her vilâyet, sancak ve kazalarda birer belediye meclisi kurulması konusu kanuna bağlanmıştır.

Atatürk Ve 75. Yılında Cumhuriyet

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 1100-1120
İnsanlar, toplum olma bilincine ulaştıkları dönemlerden itibaren, belirli sistemler içerisinde yaşamaya başlamışlardır. Toplumların millet olma vasfını kazanmalarıyla birlikte de, devlet denilen tüzel kişilikler vücuda getirilmiştir. Tarihî süreçte insanoğlunun teşkil ettiği en büyük organizasyon olan devletler, toplumların bilgi seviyelerinin artmasına bağlı olarak, şüphesiz daha iyi sistemlerle yönetilir olmuşlardır.

Milli Mücadele'de Denizli ve Önemi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 1022-1043
Avrupa'da Yeniçağ ile birlikte coğrafî keşifler başlamış ve bu keşiflere bağlı olarak birtakım köklü değişiklikler meydana gelmiştir. İşte Osmanlı Devleti'nin dışında meydana gelen bu köklü ve önemli değişiklikler, döneminde her bakımdan zirveye ulaşmış olan Osmanlı Devleti'nin duraklama, gerileme ve sonunda da yıkılmasına sebep olmuştur. Coğrafî keşiflerden sonra AvrupalIlar önemli derecede sermayeye sahip olmuşlardır.

Cumhuriyet, Türk Tarihindeki Gelişimi Ve Atatürk

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 1136-1149
Cumhuriyet; etimolojik olarak cumhur kelimesinden gelmiştir. Arapça bir kelime olan cumhur kelimesi, ahali, halk, büyük kalabalık, toplu bir halde bulunan kavim anlamına gelmektedir. Cumhuriyetin tanımını yapmak gerekirse, iktidarın millet topluluğuna, genele ait olduğunu öngören devlet şekli demektir. Cumhuriyet kavramının buna benzer başka tanımları da vardır.

Mustafa Kemal ve Cumhuriyet

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 42 · Sayfa: 1122-1134
Kağnıdan otomotive; telgraftan Türsatlara; kol gücünden elektroniğe; biz cumhuriyetle daha büyük atılımları gerçekleştirdik; Cumhuriyetimiz 75'nci yılında 1 yaşındaki kadar genç ve dinamik; 1000 yaşında imiş gibi köklü ve güçlü.

Atatürk'e Göre Millet ve Türk Milliyetçiliği

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 360-373
Millet, Arapça bir kelime olup, çoğulu mileldir. Tarihî kaynaklarımızda geçen "budun" ile batı dillerindeki "nation"un karşılığıdır. Ancak millet kelimesi başlangıçta bugünkü anlamıyla kullanılmıyordu. Bunun yerine "ümmet" kelimesi kullanılıyordu. Şemseddin Sâmi'ye göre millet kelimesi yanlış olarak ümmet yerine, ümmet kelimesi de millet yerine kullanılıyordu. Millet ve ümmet kelimelerine bugünkü anlamlarını yükleyen büyük Türk düşünürü ve ilim adamı Ziya Gökalp olmuştur. O'na göre "aynı dinde bulunan insanların bütününe ümmet adı verilir. O' halde Müslümanların bütünü bir ümmettir. Yalnız dilde ve kültürde ortak olan millet zümresi ise bundan ayrı bir şeydir2. Buna karşılık budun kelimesi bugünkü milleti karşılayan, gelişmiş bir kavramdır. Eski Türklerde "bod" sözü bağımsız, illi, kağanlı bir Türk Toplumu anlamına geliyordu. Milleti devletin esas kurucusu ve sahibi gibi düşünen eski Türklere göre "Türk Sir Budun" birleşmiş Türk milleti demekti.

Hilâfetin Dış Cephesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 348-358
Atatürk'ün hilâfetin kaldırılmasındaki kararlılığında rol oynayan en önemli faktör, O'nun "millî bağımsızlık" konusundaki hassasiyetidir. Daha aşağıda değineceğimiz gibi, 1923 Aralık ayında Ağa Han ile Emir Ali'nin Başbakan İsmet Paşa'ya gönderdikleri mektupta iki önemli nokta vardır. Birincisi, hilâfete milletlerarası bir nitelik kazandırmak, İkincisi de hilâfeti, Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasal yapısının bir parçası haline getirmektir. Yani hilâfet dolayısile başka devletlerin Türkiye'nin iç işlerine burnunu sokması sağlanırken, bir yandan da yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin teokratik bir yapıya götürülmesi sağlanmış olacaktı ki, her ikisi de Atatürk'ün bağımsızlık veya laiklik ilkelerine ters düşmekteydi.

Millî Mücadele'de İlk Kurşun ve Dörtyol'un Düşman İşgalinden Kurtuluşu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 478-486
I. Dünya Savaşı Öncesinde, Osmanlı Devleti'ne karşı tertiplenen en önemli Ermeni İsyanlarından biri de Adana ve havalisinde cereyan eden 1909 yılı Adana Ermeni Olayları (1909 Adana Ermeni îğtişaşı)'dır. Dörtyol, bu isyan olaylarının merkezi durumuna getirilmiştir. O sıralar, Osmaniye (Cebel-i Bereket Mutasarrıflığı) ve Dörtyol'da Ermeni delegesi (murahhası) olan Episkopos Mrg. Muşeg (Moucheg), isyan hareketlerini başlatmak üzere, maiyyetine aldığı 15-20 kadar Ermeni komitecisi ile Osmaniye ve Dörtyol'dan başlayarak, Adana Vilâyeti'nin bütün sancaklarını dolaşmış, o dönemde, Ermeniler'in en kalabalık olduğu ve en tehlikeli isyancı Ermenilerle meskûn hale getirilmiş olan Dörtyol'da, Osmanlı Hükûmeti'ne bağlı kalmaya çalışan bir kısım Ermeniler'e de nutuklar çekerek, onları da kışkırtmış ve ayaklanmaya teşvik etmiştir. Epikopos Muşeg, Avrupa devletleriyle de işbirliği yaparak, Kıbrıs Adası'nın kuzeyinde ve tam karşı kıyısında yer alan Dörtyol'un iskelesine binlerce silâh ile çok miktarda cephane çıkarmış, Müslümanlar'm kendilerini kesceğine inandırdığı Ermeniler'i, silâh satın almaları konusunda zorlamıştı. At üzerinde, ellerinde Ermenistan bayrağı taşıyan maiyyeti ile dolaşan Muşeg, Kafkas Ermenileri'nin sembolüne benzer şekilde, üç köşeli belirgin işaret taşıyan, kalpaklı, ayakları dizlikli, tek tip elbise giyinmiş "postallı" adı verilen 300'den fazla milis askerini, Amerika ve Rusya'da eğitim almış Ermeni fedâisi subaylar eliyle, dağlarda talimler verdirerek yetiştirmişti.