1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Eine Humanitâre Geste Der Kemalistischen Regıerung Gegenüber Der Christlichen Bevölkerung Wâhrend Des Türkischen Befreiungskriegsın Anatolien

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 733-738
Die national-patriotisch gesinnte kemalistische Bewegung, die zwi- schen 1919 und 1922 den türkischen Befreiungskrieg geführt hatte, ba- sierte auf rechtlichen und legitimen Grundlagen und verfolgte trotz der ausserordentlich schwierigen Situation im Lande eine humanitare Politik gegeniiber der nicht-mohammedanischen und nicht-türkischen Bevölkerung in ihrer Machtsphare in Anatolien.

Atatürk'ün Sivas'ı Ziyaretleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 621-704
İç Anadolu'nun doğusunda Kızılırmak ovasının dağlarla birleşen kuzey yamacında kurulmuş olan "Sivas" 1285 metre yüksekliğinde olup, isminin Roma dönemindeki "Sebastia"dan geldiği kaynaklarda belirtilmektedir. Şehrin yerleşim açısından Selçuklu Sivas'ının, Roma Sebastia'sının yerinde mi veya başka yerde mi, kurulduğu kesin olarak tesbit edilememiş ise de şehrin, diğer Anadolu şehirleri gibi Türkler tarafından tamamiyle yeniden inşa edildiği şüphesizdir.

Kastamonu'dan Gelip Geçen İki Fransız Gazeteci

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 705-720
Millî Mücadele yıllarında Ankara'nın dışarıyla olan bağlantısı, daha ziyade İnebolu üzerinden sağlanmıştır. İstanbul tarafından yola çıkanlar; vapurla önce İnebolu'ya gelmişler, buradan Kastamonu'ya geçerek Ankara'ya gitmişlerdir. Dönüşlerinde de yine aynı yolu izlemişlerdir. Bu sebeple çok sayıda yerli ve yabancı şahsiyet Kastamonu'da konaklamak durumunda kalmıştır.

Atatürk İlkelerinin Türk Dış Politikasına Etkisi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 891-909
Çok tekrarlanan bir tarife göre, dış ilişkileri yönetmek anlamına gelen diplomasi için: "Mümkün olanın sanatıdır" denilmektedir. "Mümkün olanın elde edilmesi" şeklindeki tarif ilk bakışta, diplomasiye çok dar bir hudut çizdiği intibaını verebilir. Oysa ki, devletlerin güçlerini oluşturan öğelerden, stratejik konum, nüfus ve işgücü, doğal kaynaklar, endüstriyel ve tarımsal potansiyel ve gelişmişlik düzeyi, askerî güç gibi objektif kıstaslar yanında; sübjektif öğeler diyebileceğimiz ulusal moral, halkın dış politikayı desteklemekteki kararlılığı, topluma önderlik yapabilme bakımından ve halkın desteğini devamlı sağlayabilmek yönünden kuvvetli sayılan hükümetler, ve dış ilişkileri yürüten diplomatların kalitelerinin niteliği gibi hususlar işin içine girer. Diğer taraftan, devletlerin dış politikayı uygulamadaki araçlarının, uluslararası hukuka uygun biçimde kullanılmaları da kabildir.. (Meşru müdafaa, ambargo, barışçı bloküs, sıcak takip vs. gibi). Bütün bu hususlar dikkate alınınca, sözünü ettiğim diplomasi tarifinin verdiği kısıtlayıcı izlenimin doğru olmadığı, çünkü dış ilişkilerin meşru zeminlerde yürütülmesinin ve ulusal çıkarların kollanıp elde edilmesinin çok emek, sabır, bilgi ve tecrübe isteyen, icabında "hesaplanmış risk-calculated risk"leri de içeren, kısa ve uzun vadeli planlamaları, hatta siyasî ve askerî ittifaklar dahil çeşitli çalışma ve girişimleri gerektiren çok karmaşık bir "process" olduğu anlaşılır.

İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Ege Adaları Sorunu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 817-847
Ege Adaları sorunu, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren devletlerarası siyasî platformda sıkça gündeme gelen sorunlardan biridir. Bu yüzyılda ilk defa Nisan-Mayıs 1912'de İtalya ile Osmanlı Devleti arasındaki Trablusgarp Savaşı sırasında Rodos ve 12 Ada'nın İtalyanlar tarafından işgaliyle gündeme gelen bu problem daha sonra Balkan Savaşları sırasında Ekim-Kasım 1912'de diğer Ege Adaları'nın Yunanistan tarafından işgal edilmesi üzerine yeniden gündeme gelmiştir. Daha sonraki yıllarda bu bölgeyle ilgilenen devletler arasında da anlaşmazlık konusu olan Ege Adaları sorunu, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile belli bir çözüme kavuşmuştur. Bu antlaşmanın 15. maddesi Rodos ve 12 Ada ile Meis'i İtalya'ya bırakırken, 12, maddesi de Gökçeada ve Bozcaada dışında kalan Ege Adaları'nı askerden arındırılmak şartıyla Yunanistan'a bırakmaktadır.' Beriki yıllarda Meis'e tâbi adacıklar konusunda Türkiye ile İtalya arasında tekrar gündeme gelen bu sorun, 4 Ocak 1932'de Dr. Tevfik Rüştü Bey ile İtalyan elçisi Pompeo Aloisi arasında Ankara'da imzalanan anlaşmayla çözüme kavuşturuldu. Buna göre; Bodrum Körfezi'ndeki Kara Ada Türk hakimiyetinde kalıyor, Meis'e tâbi 30 adacıktan 19'u Türkiye'ye, 11'i de İtalya'ya veriliyordu.

Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkas Cephesi’nde Aşiret Mensuplarından Oluşturulan Milis Birlikleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 911-926
Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkas (Doğu) Cephesi, savaşın başlangıcından 1916 yılının Mayıs ayı ortalarına kadar 3. Ordu; bu tarihten itibaren 2. Ordu'nun bölgeye intikali ile 3. ve 2. Ordular tarafından savunulmuştur. 2. Ordu'nun cepheye katılması ile Kemah-Pülümür-Hınıs hattının kuzeyi 3. Ordu; güneyi de 2. Ordu'nun sorumluluk bölgesi olarak tesbit edilmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde aşiret mensuplarının oluşturduğu askerî organizasyonun başlangıcı, II. Abdülhamit devrine kadar gitmektedir. 1891 yılında Hamidiye Hafif Süvari Alayları'nın kurulduğu bilinmektedir. II. Meşrutiyet devrinde bu teşkilât önemli ölçüde gevşemişse de Birinci Dünya Savaşı sırasında gördüğümüz aşiret birliklerinin Hamidiye Hafif Süvari Alayları'nın devamı olduğu anlaşılmaktadır.

Sakarya Melhame'i Kübrası Yahut Türk'ün Medd ü Ceziri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 927-929
Ağustos Ayı'nın, Türk tarihindeki yeri ve önemi pek büyüktür. Tarihimizin dönüm noktası olan Malazgirt, Mohaç ve Milli Mücadele'nin son safhası olan Büyük Taarruz zaferleri bu ayda kazanılmıştır. Yine, bu ayda kazanılan zaferlerden birisi de Orta Anadolu'nun bağrında, yirmi iki gün, yirmi iki gece aralıksız devam eden ve dünya tarihinde eşine ender rastlanan Sakarya Meydan Muharebesi'dir. 13 Eylül 1921 tarihinde zaferle sonuçlanan bu muharebenin anlamının çok iyi bilinmesi gerekir. Bu kanlı savaş, elbiseleri yırtık, silahları derme çatma, ayaklarında postal bile bulunmayan ve fakat sarsılmaz bir inanca sahip olan Mehmetlerin destanıdır.

Atatürk'ün Devlet Adamlığı Vasfı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 931-952
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk büyük bir devlet adamı idi. Atatürk'ün bu vasfı, gerek yerli gerek yabancı bilim adamları, fikir adamları, büyük askerler ve devlet adamları tarafından çeşitli inceleme ve yazılara konu teşkil etmiştir. Bu konudaki genel kanaat, Atatürk'ün modern devlet hayatının gerektirdiği değerlerle dolu müstesna bir şahsiyet olduğudur. Daha açık bir deyimle Atatürk karizmatik bir liderdir. Bu incelememizde Atatürk'ün devlet adamlığı vasfını ele almak ve O'nun nasıl bir karizma olduğunu örnekleriyle açıklamak istiyoruz.

Muslims of British India and The Kemalist Reform in Turkey Iqbal, Jinnah and Atatürk, 1924-1938

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 379-386
Ever since his emergence as the leader of the Turkish nationalists, Kemal Atatürk had attracted wide support from among the Müslim of British India. Though the adulation of Kemal had sprung from the Indian in- volvement with pan-Islam but basically it was his apparent defence of the caliphate which had endeared him to his well-wishers in the Subcontinent. Thus, ali through the exuberance of the Khilafat movement (1918-1924), Mustafa Kemal was lauded for his perceived stand against Western im- perialism in the hour of Islam's grave crisis. Even when the relations between the sultan-caliph at İstanbul and the nationalists at Ankara fell to their lowest ebb, as in Nowember 1922 owing to the separation of the sultanate and the caliphate, no widespread stir w as created in India. The clash came only in March 1924, when Kemal abolished the caliphate which to him had become anomalous and anachronistic. The reaction in India was instantaneous and sharp, but somehow the break was soon repaired. After the initial shock, the Indian public opinion, spearheaded by those who understood the Turkish predicament, began to tilt again in favour of the nationalists and the new situation generally came to be accepted.

Millî Mücadele Dönemi Türk Basınında Wilson Prensipleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 357-378
Mütareke devri yakın tarihimizde, Türk aydınının içine düştüğü fikir ayrılığının had safhaya ulaştığı, ekalliyetlerin içinde bulunduğu ihanetin tescil edildiği, fırsat düşkünü mütegallibelerin hüküm sürdüğü ve ülke geneline gaflet, kargaşanın hâkim olduğu bir dönemdir. Mustafa Kemal Paşa bu vaziyeti Nutuk'ta şu şekilde tasvir etmektedir; "Muhasım devletler Osmanlı devlet ve memleketine maddeten ve manen tecavüz halinde; imha ve taksimata karar vermişler. Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka birşey düşünmüyor. Hükümeti de aynı halde. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan millet, zulmet ve müphemiyet içinde tecelliyata muntazır... Ordu, ismi var cismi yok bir halde... Komutan ve subaylar... karanlık felaket uçurumu kenarında dimağları çare-i halas aramakla meşgul.