1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Türkiye Cumhuriyeti’nin Temelini Teşkil Eden Değerler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 391-400
Türk inkılâbı bir diriliş ve yenilik hareketidir. Türk ulusunu çağdaşlığa, modernliğe, İlmî değerlere götüren köklü ve sosyal bir değişikliktir. Bugünkü toplumumuzun yapısı bu muhteşem inkılâp hareketinin sonucudur. İnkılâbımız yepyeni kuşaklar yaratmıştır. Genç kuşaklar inkılâbın hangi şartlar altında teşekkül ettiğini bilmelidirler. İnkılâbın ve onun fikir sistemi olan Atatürkçülüğün nasıl oluştuğunu bilen Türk aydını geleceğe ait pek çok meselenin çözümünü kolaylıkla bunlar içinde bulabilir. Bu, inkılâbımızın pekiştirilmesi açısından son derece önemlidir. Atatürk tarafından yaratılan bu eserin ortaya çıkışında, eserin üzerinde yükseldiği temel düşüncelerin yeri ve önemi çok büyüktür. Bunlar esere ruh ve kişilik kazandıran unsurlardır. Böylesine eşsiz bir eserin hiç şüphesiz kendine has bir mantığı, bir düşünce dayanağı, bir sistemi vardır. Zaten olmasaydı, o en büyük Türk ne giriştiği köklü inkılâpta başarıya ulaşabilir ne de mazlum milletlerin hayatında derin izler bırakabilirdi.

Atatürk İnkılâpları ve Sivas

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 459-470
Milli Mücadele'nin başlangıç tarihi olarak kabul edilen Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkmasından önce adından fazla söz edilmeyen Sivas, Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya geçip Millî Mücadele'yi başlatmasından sonra her Anadolu vilâyeti gibi kısa sürede ona katılmakta gecikmedi ve bir anda kendini Millî Mücadele'nin merkezi olarak buldu. Sivas, Anadolu'nun o günkü ortamı içinde Amasya Genelgesi'nde de belirtildiği gibi "Anadolu'nun her bakımdan en güvenli yeri" idi . Erzurum Kongresi ile başlayan Anadolu hareketi, Sivas Kongresi ile devam etti. 4 Eylül 1919'da toplanan Sivas Kongresi pek çok zorluğa rağmen 11 Eylül'de çalışmalarını bitirmiş, İstanbul'la bağlantısını kesmiş, Anadolu'daki yönetimi ele almıştı. Basınıyla (İrade-i Milliye) , erkeğiyle özellikle kadınıyla , Millî Mücadele'nin ilk hareketleri burada başlamış, bunlar Heyet-i Temsiliye'nin buradan ayrılmasından sonra da devam etmişti.

Millet Mekteplerinin Yapısı ve Çalışmaları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 471-482
Osmanlı İmparatorluğu döneminde gözardı edilen konulardan biri de eğitim olmuş, özellikle imparatorluğun son dönemlerine doğru, öteki işlerde olduğu gibi, bu konuda önemli bir çalışma yapılmamıştır. Bu ihmalin bir sonucu olarak bu olumsuzluklardan önemli bir bölümü Cumhuriyet'e de yansımıştır. Kendisi savaştan sonra çok daha büyük sorunların beklediğini bilen Mustafa Kemal (Atatürk), Sakarya Savaşı öncesinde, 16 Temmuz 1921 tarihinde toplanan Eğitim Kongresi'nde yaptığı konuşmada, bu noktaya değinerek, "Silahıyla olduğu gibi dimağiyle de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti İkincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur." diyerek, bu noktaya işaret etmek istemişti.

Anadolu’da Yunan İşgalinin Sebep Olduğu İç Göçler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 379-390
15 Mayıs 1919 günü İzmir'de başlayan Yunan işgali, Batı Anadolu ve diğer işgal sahalarında büyük bir göçe sebep olmuştur. Yıllardan beri Rumeli'den ve muhtelif yerlerden gelen göçmen kafilelerine alışkın olan Anadolu, bu defa batıdan itibaren göçe başlıyordu. İzmir'deki Yunan mezaliminden haberdar olan halk, yakın ilçelere doğru göçe başladılar. Ödemiş, Nazilli ve Akhisar'ın işgaliyle birlikte göçmenlerin sayısı daha da arttı. İzmir'in işgalinden sonra idare merkezini İstanbul'a nakleden İzmir Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti, resmi makamlara Batı Anadolu'daki Yunan faaliyetleriyle ilgili istihbarat raporları sunuyordu.

İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye: Bir İspanyol Yaklaşımı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 417-428
İspanya'da yenilenme çabaları, XX. yüzyılın ilk otuz yılım kapsar. Joaquin Costa, oligarşi ve önderlerin otoriteleri hakkında konferanslarını 1902 yılında Madrid'de Ateneo'da vermiştir. Ünlü hatip ülkenin sorunlarına karşı, yazılı ve doğrudan formüllere eğilimiyle daha sonraları gereğinden fazla yüceltilen "okul ve kiler" formülünü ortaya atmıştı.

İmparatorluktan Cumhuriyet'e Türkiye: İspanyol Algısı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 429-442
İspanya'daki yenilenme kaygısı 20. yüzyılın ilk otuz yılını kapsamaktadır. Joaquín Costa, Ateneo de Madrid'de (1902) Oligarşi ve Caciquismo üzerine dersler verdi. "Vatanın kötülükleri" ne karşı, berbat kürsü, özlü ve doğrudan formülleri ile, daha sonra bağlamsal olarak daha sonra arşivlenmiş olan "okul ve kiler" için reçete önerdi.

Atatürk'ün Kayseri'yi Ziyaretleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 49-54
Mustafa Kemal Paşa, Millî Devlet kurma yolunda, 19 Mayıs 1919 tarihinde Türk Millî Mücadele Hareketini başlatmak üzere Samsun'a çıktıktan sonra, 22 Mayıs 1919 tarihli ilk resmi raporunda; Türk Milleti'nin yabancı himayesini istemeyeceğini ifâde ile Millî Mücadelemizin ve Cumhuriyetimizin kuruluşuna esas olan şu cümleyi dost düşman herkese duyurmuştur. "Millet birlik olup, hâkimiyet esasını ve Türklük duygusunu hedef seçmiştir." 26 Mayıs 1919'da Havzalılar ile yaptığı sohbette ise, Mustafa Kemal Paşa: "Hiç bir zaman ümitsiz olmayacağız ve memleketimizi kurtaracağız." diyerek, Türk Milletini iç ve dış düşmanlara karşı millî mücadeleye davet etmiştir. Havza'dan mülki âmirlere ve komutanlara göndermiş olduğu bildiriyle işgal hareketlerine ve özellikle İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesine karşı millî gösteriler yapılmasını ve bu gösterilerin Türk ve Dünya kamuoyuna telgraflarla duyurulmasını istemiştir. Bu cümleden olmak üzere; Kayseri'ye de "Ordu Müfettişi Mustafa Kemal" imzasıyla 28 Mayıs 1919 tarihli Havza çıkışlı bir telgraf gelmiştir. Kayserililer, İzmir'in işgâlinin tel'in ve protesto edilmesi yolunda, millî mitingler yapılmasını isteyen Mustafa Kemal Paşa'nın bu tarihî emrine hemen uymuşlar ve miting yapmak üzere teşebbüse geçmişlerdir. Fakat, bu millî teşebbüse, zamanın Kayseri Mutasarrıfı izin vermemiş ve böylece de, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalini lânetlemek üzere, ülkenin pekçok yerinde açık hava mitingleri yapılmasına rağmen Kayserililer, bu millî heyecanlardan mahrum bırakıl¬maya çalışılmıştır. Ancak Kayserililer, İzmir'in işgaline karşı uyanan bu millî heyecanlarını, Kiçikapı semtindeki Aynalı Gazino'da yapılan bir toplantıda ortaya koyarak, Türk Milleti'nin müşterek tepkisine katılmaktan geri kalmamışlardır

İzmir Suikastı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 89-104
İzmir Suikasti, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyetinde, büyük önder Atatürk'ün Türk Milletine maletmeye çalıştığı inkılaplar birbirini izlediği sırada O'nu öldürmek amacıyla plânlanmıştı. Tabiiki o dönemde Atatürk'ün Ölmesi Türk halkının çağdaş olma fırsatını kaybetmesi, lâik Türkiye'nin yok olması anlamına geliyordu. Bu nedenle, Atatürk ve lâik Türkiye Cumhuriyeti'ne düşman çevreler tarafından bu olay da istismar edilmek İstenmektedir. Atatürk karşıtı her türlü hareketi destekleyen bu çevrelerin İzmir Suikasti olayını da kendilerine malzeme olarak görmeleri bu araştırmamızın hazırlanmasında en büyük etken olmuştur. 1926 yılında Cumhuriyet yeni ilân edilmiş ve ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesine çıkarmayı amaçlayan inkılâplar yapılmakta iken, bu inkılâplara çeşitli çevrelerden değişik nedenlerle muhalefet yapılıyordu. Bu muhaliflerin arasında iktidar hakkını sadece kendilerinde gören İttihatçılar da bulunmaktaydı. İttihatçılar Meşrutiyet döneminde de iktidar hakkını kendilerinden başkasında görmemişler, Bulgar Komitacılarından da etkilenerek, iktidarı ellerinde tutmak için çeşitli komitacı faaliyetlerde bulunmuşlardı. Kendi içlerinde fedailer barındırmışlar, suikastler tertip etmişlerdi. İzmir Suikasti sanığı olarak yargılanan ve birçoğu da ceza gören İttihatçıların bu tutumunu, yine en İyi Atatürk ifade etmiştir: "Bir İttihatçı iyi dosttur, iki ittihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur."

Bilecik ve Çevresinde Yunan Mezalimi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 19-48
1830 yılında Osmanlı Devleti'nden bağımsızlığını kazanan Yunanistan'ın, bir türlü tatmin edilmeyen, özellikle Anadolu'ya yönelik istekleri vardı. Bu yüzden Yunanlılar, her fırsatta Osmanlı Devleti'nin en zayıf zamanlarında bu isteklerini gündeme getirmeyi hatta imparatorluğun bu zayıflılık anını kollamayı milli bir görev saymışlardı. Onların bu politikalarının sebebi: bir ayağı Asya'da bir ayağı da Avrupa'da olan büyük Yunanistan'ı kurma gibi tarihi bir ideale sahip olmalarıdır. Mégalo İdea olarak bilinen bu ideale göre Yunanistan'ın sınırları doğuda Anadolu ortalarından, kuzeyde Karadeniz'in Kırım'ı da içine alan kuzey kısımlarından ve Karpat dağlarıyla Tuna nehrine kadar uzanıyordu. Batı ve güney sınırları ise, Adriyatik ve Akdeniz'den geçiyordu. Belirtilen tarihi idealini gerçekleştirmek gayesiyle, her siyasi buhrandan faydalanmasını bilen Yunanistan için I. Dünya savaşı iyi bir fırsattı. Zaten savaşın devam ettiği günlerde İtilaf devletlerinin de Yunan ordusuna olan ihtiyaçları artmıştı. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakam Lord E. Edward Grey 11 Ocak 1915 tarihinde Yunanistan yöneticilerine bir teklifte bulundu. İngiliz Bakan bu teklifinde, Sırbistan'a yardım şartıyla Anadolu kıyılarından hatırı sayılır bir kısmın Yunanistan'a bağışlanabileceğini söz verdi. İngiltere 12 Nisan'da da müttefikleri adına "Yunanistan'a Türkler'e karşı savaşa katılma bedeli olarak Ocak'ta vaadedilen Aydın vilayeti dahilindeki araziyi garanti etmeye hazır olduklarını'' bildirdi.

Çanakkale Zaferi Üzerine Alman İddiaları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 105-136
Çanakkale Muharebeleri ile ilgili Almanların hemen hemen Türk kaynaklarına yakın yayınları mevcuttur. Bu yayınlarında, özel olsun resmi olsun, Çanakkale Muharebeleri ve Çanakkale zaferi üzerine dikkat çekici iddiaları göze çarpmaktadır. Bazıları zaferi sahiplenmekte, bazıları ortak çıkmaktadır. Bu duyguları hoş karşılıyoruz. Çanakkale cephesinde Türklerin yanında Alman vardı. Herşeyden önce Ordu Komutanı Almandı. Bazı kolordu ve tümen komutanları Almandı. 8,5 aylık muharebeler sırasında toplamı 500'e yakın Alman subay ve eri muharebe bölgesinde görev yaptı. Ancak, buradaki mevcutlarının 10 mislisi ile Suriye-Filistin Cephesinde Türk kuvvetlerinin yanında muharebelere katıldılar. Ingilizler karşısında uğranılan mağlubiyete, Nablus Yarması sonucu Filistin ve Suriye topraklarının terk edilişine katıldılar. Bazı komutanları ile, Irak cephesinde Mezopotamya'nın kaybedilişi ile sonuçlanan muharebelere, Kafkas Cephesi muharebelerine ve Sarıkamış Harekâtı'na katıldılar. Buna rağmen bu muharebelerin sonuçlarını sahiplenmeleri, ortak çıkmaları görülmemektedir. Bazı muharebelerin, başta bulunan Alman komutanların sevk ve idare hataları sonucunda kaybedilmiş olmasına rağmen, bunlar Türk'ün muharebeleridir. Ortak çıkmaları beklenemez. Ancak aynı düşüncenin Çanakkale Zaferi için de olması gerekir. Ortaklıkta kâra ortak çıkmak, zararı kabullenmemek olmaz. İlim alanında İse böyle değerlendirmelerin hiç yeri olmamalıdır. Hak edene hakkını vermek esastır.