1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Kuva-yı Milliye

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 451-480
Kuvâ-yı milliye tabiri tarihimizde "millî" kuvvetler" düzenli olmayan silâhlı birlikler ve kuvvetler için kullanılan bir tabir olarak göze çarpmaktadır. Kuvâ-yı milliye adını verdiğimiz bu kuvvetler, düşmana karşı ülkenin korunması ve savunmasının pekiştirilmesi, birlik ve beraberliğin sağlanmasını hedeflemişlerdir. Bu yüzden de, vatanın işgali karşısında halkın malının, canının, dininin, ırz ve namusunun korunması, kısaca ülkeye karşı olabilecek her türlü saldırıya karşı eski askerî komutan ve askerler ile bunlara katılan askerlerin kendi aralarında oluşturdukları savunma birliklerine "kuvâ-yı milliye" denilmektedir. Mustafa Kemal Paşa'nın anlatımına göre, düşmanların çemberi altında olan hükümetin emirlerini ordu yerine getirecek durumda değildir. Bu yüzdendir ki vatanı savunma ve korumadan ibaret olan esas görev, doğrudan doğruya milletin kendisine yönelmiş bulunmaktadır. Millet, orduya kendi içinden teslim ettiği bireylerinin, düşman saldırısına uğrayan bölgelerinin savunmasına, düşman saldırısına uğrayan kardeşlerinin hayatlarının korunmasına görevli kılmayı mecbur kılmıştı. İşte buna "Kuvâ-yı Milliye" diyoruz. Bütün evren de böyle diyor. Ayrıca, silâhın söz konusu olmadığı ülkenin en ücra köşelerinde bile ortaya çıkmış, doğrudan doğruya yasal ve çağdaş, sosyal ve genel yaklaşımla siyasî bir dernek olarak da "Müdafaa-i Hukuk" Örgütü vardır.

Atatürk ve Laiklik

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 429-438
Lâiklik, Prof. Feyzioğlu'nun yerinde deyimiyle, "Türk İnkılâbının temel taşı" dır. Gerçekten lâiklik, Atatürkçü düşünce sisteminin özünü oluşturan akılcı ve bilimci tutumun ayrılmaz bir parçasıdır; onun zorunlu sonucudur. Lâiklik, Türk İnkılâbının temel hedefi olan çağdaşlaşmanın vazgeçilmez şartıdır. Lâiklik olmadan ne akılcı yaklaşımın varlığından söz edilebilir, ne de çağdaşlaşma hedefine ulaşılabilmesi mümkün olur. Çağdaş toplum, lâik toplumdur. Lâiklik, Türk İnkılâbı ve Atatürkçü düşünce sistemi açısından niçin bu kadar büyük önem taşır? Bilindiği gibi Osmanlı Devleti, bütün diğer İslâm devletleri gibi, "teokratik" (din kurallarına bağlı) bir devletti. Batı dünyası, Rönesans ve Reform hareketlerinden itibaren din ve dünya işlerini birbirinden ayırmaya başlamış, düşünce ve bilim hayatını din kurallarının baskısından kurtarmış, devlet yönetimine akılcı ilkeleri hâkim kılmıştır. Bu değişmelerin etkisiyle Batı toplumları Yeniçağda büyük bir hızla gelişip güçlenirken, bir zamanların görkemli devleti Osmanlı İmparatorluğu, bu gelişme ayak uyduramadığı için her alanda gitgide geri kalmış, nihayet ondokuzuncu yüzyılda varlığını koruyabilmek için bile büyük Batı devletlerinin kendi aralarındaki denge hesaplarından ve menfaat çatışmalarından medet umar hale gelmiştir.

Atatürk ve Dış Politika

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 439-442
Atatürk, bir çok konularda olduğu gibi, izlemiş olduğu dış politikada da örnek bir davranış biçimi göstermiştir. Millî Mücadele sırasında savaşı diplomasi ile birlikte yürüterek ülkeye ve halka en az zarar vererek hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. Millî Mücadeleyi izleyen yıllarda ise içeride ve dışarıda izlediği akılcı politikasıyla, ülkede ve dünyada barışın kurulmasına ve sürdürülmesine özel bir özen göstermiş ve bu yolda büyük başarılar elde etmiştir. Millî Mücadele dönemi, doğası gereği, barış dönemine göre kimi özellikler göstermekteydi. Burada amaç, yeni ulusal sınırların tespiti, bu sınırlar içinde "tam bağımsız" bir devletin kurulması ve yeni dünyaya kabul ettirilmesiydi. Bu yapılırken, Mustafa Kemal'in özenle üzerinde durduğu husus, ulaşılmak istenen bu hedeflere en az zararla varılabilmesini sağlamaktı. Millî Mücadele sonrası dönemin dış politikadaki ana teması İse barışın korunmasıydı. İç barışı sağlayacak önlemlere ancak dış barışın sürdürülmesiyle ulaşılabilecekti. Bu hususu böylece belirttikten sonra, Mustafa Kemal Atatürk'ün Millî Mücadele sırasında ve ondan sonraki dönemde izlediği dış politikanın amaç ve ilkeleri üzerinde biraz daha ayrıntılı olarak durmaya çalışalım.

Büyük Zafer (Öncesi ve Sonrası İle)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 481-560
Sakarya Meydan Muharebesi'nde, Yunan taarruzlarının bütün cephe boyunca geri püskürtüldüğü 26-27 Ağustos 1921 tarihi ile Büyük Türk Taarruzu'nun başladığı tarih olan 26 Ağustos 1922 arasında tam bir yıllık zaman vardır. Bu dönem iç ve dış politik olaylar bakımından çok hareketli, harp harekâtı bakımından ise çok sakin geçmiştir. Düşmanların, düşman güçlerin, kendi çıkarlarını düşünmeleri doğaldır. Acı olan, düşündürücü olan, içteki hainlerin, işbirlikçilerin varlığıdır. Böylesine acıların Örneklerini her ulusun tarihinde bulmak olanaklıdır. Türk ulusu da bu hainlikleri yaşamış, görmüş; bu hainliklerden çok çekmiştir. Bu hainlikler, ulusların zor günlerinde sıkça görülen örneklerdir, "Büyük Taarruz" öncesi günlerde dış düşmanların içerdeki iş birlikçileri, hainler, uyduluğunu yaptıkları düşmanlardan geri kalmamışlar, Mecliste, Kamuoyunda Gazi Mustafa Kemal'i Anadolu Ulusal Eylemi'ni şaşırtmak, çökertmek, yolundan saptırmak için olanca güçleriyle çalışmışlardır

Atatürk'ün Almanya Gezisi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 561-600
Türk - Alman ilişkilerinin tarihi, en azından sekizyüz yıl öncesine uzanır. XII. Yüzyıl ortalarında, Kutsal Roma - Germen İmparatoru von Hohenstaufen Konrad III., İkinci Haçlı Seferi sırasında Anadolu'ya geldiği zaman (1147), Türkiye Selçuklu Devleti Sultanı Mes'ud I. ile çatışmış olmasına karşın, onunla dostça ilişkiler de kurmuştu. Ardından Konrad III, ın yeğeni İmparator Friedrich Barbarossa I., Üçüncü Haçlı Seferine katılmış, ordusunun başında Başkent Konya'ya kadar gelmişti. Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan II. ile Friedrich Barbarossa I. arasında bir anlaşma yapılmış, bu anlaşmaya göre, Türkler, Alman ordusunun Kilikya'ya geçmesine izin vermişlerdi. Ne var ki İmparator Friedrich Barbarossa I., 1190 yılı Haziran ayında Tarsus çayında (Göksu) yıkanırken boğulmuş, bu olaydan sonra başsız kalan Alman ordusu tümüyle dağılmıştı. Ardı ardına iki Alman imparatorunun Kudüs'e ulaşmak amacıyla Anadolu'ya gelmiş olma¬ları, hele birinin Anadolu'da ölümü, birçok Alman tarihçilerinin dikkatini "Kleinasien" dedikleri Anadolu üzerinde toplamıştı.

Atatürk ve Kadın Hakları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 443-450
Dünyada kadın hakları, herşeyden önce insan haklan olarak ele alın-malıdır. İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi'nin ilk maddesi "tüm insanlann özgür, onur ve haklar bakımından eşitliğini" ikinci maddesi de cinsiyet ayıranına karşı önlem alınması gerektiğini vurgular. Kadın haklan, uzun ve çetin mücadeleler sonucu kazanılmaktadır. Bu mücadelenin boyuttan her ülke için farklılık göstermiştir. Henüz kadın haklan konusunda adımını atmamış ülkeler vardır. Bu haklar için, mücadeleler bütün hızıyla sürmektedir. Bu mücadelede Türk kadını, dünya kadınının yanında kendisini daha şanslı olarak görmelidir. Çünkü, Türk kadını, kadının toplumsal statüsünü değerlendirebilen, ve onların kadın olmaktan kaynaklanan haklarına sahip olmalarını gerekli gören bir lidere sahip olmalarıdır. Bu lider Atatürk'tür. Atatürk, Türk kadınına bir ışık sunmuştur. Bu ışık İle Türk kadını geleceğine umutla bakmaktadır.

Türk İstiklal Mücahedesi Konferansları (Cevdet Kerim İncedayı)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 643-681
Cevdet Kerim İncedayı tarafından 1927 yılında Ankara Türkocağı'nda, İstanbul Üniversitesinde ve Ankara Öğretmenler Kursunda dizi konferanslar halinde verildikten sonra yine aynı yıl Millî Eğitim Bakanlığı tarafından "Türk istiklâl Mücahedesi Konferansları" adıyla kitap haline getirilen istiklâl Harbi konferansları hitabet değeri yanında Millî Mücadele Tarihimizle ilgili ilk araştırmaları da oluşturmaktadır. Bu yazı dizisi içinde, geçen sayımızda üçüncü ve dördüncü konferansları sunmuştuk. Bu sayımızda da beşinci ve son konferansı-metin diline dokunmaksızın- sunuyoruz.

Kurtuluş Savaşı' nda Bir Vatandaşımızın Uçak Bağışı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 601-604
İsmail Habip, Kurtuluş Savaşı'nı anlatırken: "... Bu harp Türk'le Yunan'ın cengi değil, elinden her şeyi almanla elinde her şeyi olanın çengiydi bu harp: Onlar askerlerini vagonlarla, biz çarıklarla sevkediyorduk, onlar mühimmatlarını kamyonlarla getiriyor, biz kadınlarımızın sırtında taşıyorduk, Onların otomobillerine karşı bizde kağnılar vardı. Düşman, yağmur yerine kurşun, kurşun yerine gülle, gülle yerine zelzele yağdırırken biz, zaman oldu ki, her gülleye bir kurşun, her kurşuna bir süngü, her süngüye bir yumrukla mukabele ettik; Öyleyken yenilmek onlara, yenmek bize düştü." diyor.

Mustafa Necati'nin Mütareke'deki Yazıları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 24 · Sayfa: 605-642
M. Rauf İnan, Mustafa Necati üzerine yazdığı bir kitapta, onun Hayal Mecmuasında, İzmir'e Doğru gazetesinde çıkan yazılarıyla bulunabilen daha başka yazılarının bir kitap olarak derlenmesini önermektedir. O günden bugüne kadar ne yazık ki gerçekleşmemiş bu dileğe, bu öneriye biz de katılıyor ve ekliyoruz: Herşeyden Önce Necati'nin mütareke günlerinde İzmir'de çıkan yazıları gün ışığına çıkarılmalıdır. Hem de hiç zaman yitirmeden . Geç bile kalınmıştır.

Atatürk'ün Biyografisine Yeni Sayfalar (Org. İzzetin Çalışlar'ın Günlüğünden)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 241-258
Atatürk'ün biyografisi ile ilgili bilinmeyen bazı hususlar ve yanlış bilinen bir konu tespit ettik. Kaynağımız, Orgeneral İzzettin Çalışlar'ın günlüğüdür. Atatürk'ün I. nci Dünya Savaşı esnasında Kurmay Başkanlığını yapmış olan Orgeneral izzettin Çalışlar'ın günlüğüdür. Atatürk'ün I.nci Dünya Savaşı esnasında Kurmay Başkanlığını yapmış olan Orgeneral İzzettin Çalışlar'ın günlükleri geçtiğimiz yıl ortaya çıkarıldı ve bunların kitap haline getirilmesi çalışmalarına başlandı. Bu günlüğün özelliği; Birinci Dünya Savaşı'nda tümen, kolordu ve ordu kurmay başkanlıkları yapmış bir kurmay subayın günlük anılarının ötesinde; Atatürk'ün yaşamının bir kesitini vermesidir. Bu nedenle günlük, bir bakıma Atatürk'ün de günlüğününü yansıtır. Günlük toplam 27 defterdir. Orgeneral Çalışlar'ın günlüğünü aksatmamak için bulduğu her defteri kullandığını görüyoruz. Defterin biri ilginçtir. Çanakkale muharebelerinde ölen bir ANZAC subayına aittir. Günlüğün 7 Kasım-25 Aralık 1916 tarihleri arasındaki bölümü ayn bir Özellik taşır. Zira bu günleri kapsayan Atatürk'ün günlüğünü de Atatürk'ün Hatıra Defteri" ismiyle yayınlanmıştır. Bu durum, Komutan ile Kurmay Başkanı'nın aynı olaylara ve günlere bakış açılarını karşılaştırma imkânı vermektedir