1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Atatürk Döneminde Kadın Eğitimi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 259-272
Millî Mücadele'nin çetin günlerinin devam ettiği bir sırada, Atatürk'ü başka bir alanda yeni bir savaşın hazırlıkları içinde buluruz, i Mart 1922 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin III. Toplanma Yılını açarken söylediği: "Kadınlarımızın da aynı derece-i tahsilden geçerek yetişmelerine atf-ı ehemmiyet olunacaktır." cümlesi, kadının eğitimine önem verileceğinin, bir diğer deyişle kadınların eğitimi konusunda "cehaletle savaş"a başlanacağının ilk habercisi gibidir. Doğal olarak o yıllarda "cehalet" yalnız kadınlara özgü bir keyfiyet de değildir. Nitekim Atatürk'ün meşhur İzmir konuşmasında, bu konuda: "Efendiler, memleketimizde cehalet varsa umumîdir. Yalnız kadınlarımıza değil, erkeklerimize de şâmildir." dediği hemen hafızalarımızda canlanıverecektir. Kadın eğitimi geçmişi çok eskilere uzanan, Atatürk döneminde geliştirilen, günümüzde de üzerinde durulan bir konudur. Kadın eğitimindeki uzun geçmişin büyük bir bölümünde analardan kızlarına aktarılan sözlü kültür kazandırma dönemi görülür. Kimi zaman bu eğitime babaların da katılıp kızlarına çağlarının bilimlerini öğretmeye çalıştıktan dikkati çeker. Nitekim ilkin Kutadgu Bilig'de babalann kızlarım eğitmesi gereğine işaret edildiği bilinmektedir.

Fiedler'in Durumsal Önderlik Modeli Açısından Atatürk'ün Önderliğinin Değerlendirilmesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 309-316
İnsanlık tarihine baktığımızda, bazı insanlar çeşitli özellik ve yetenekleri sayesinde toplumu oluşturan bireyleri etkileyerek büyük kitleleri peşlerinden sürüklemeyi başarabilmişlerdir. Günümüz toplumlarında da bazı kişiler fikirleri ve davranışlarıyla büyük değişmelere neden olarak çağın biçimlenmesine katkıda bulunmaktadırlar. Toplulukları oluşturan bireylerin tutum ve davranışlarını etkileyen ve onları toplumun amaçları doğrultusunda harekete geçiren kişi olarak değerlendirilen önder ve önderlik, geçmişten günümüze kadar üzerinde çok durulmasına rağmen, konuyla ilgili olarak henüz bir fikir birliğine varılamamıştır. Başka bir ifadeyle,önderlik konusu birçok araştırmacı için hâlâ önemini korumaktadır.

Atatürk'ün Eğitim Düşüncesinin Kökenleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 233-240
Atatürk'ün eğitime derinden ilgi duyduğunu, Cumhuriyet eğitiminin düşünsel temellerini attığını ve bu alanda bazı uygulamalara giriştiğini biliyoruz. Yine bildiğimiz gibi O, Cumhurbaşkanı olmadığı taktirde Millî Eğitim Bakanı olmayı istediğini ve "asıl kişiliğinin" öğretmenlik olduğunu, kendisinin milletinin öğretmeni olduğunu söylemiştir. Bildirimizin konusu, Atatürk'ün eğitim görüşleri değildir. O'nun eğitim görüşleri tarafımızdan ve başka araştırıcılarca birçok kez incelenmiştir. Bildirimizde, O'nun eğitime derin ilgi duymasının nedenleri ortaya konmaya çalışılacaktır. Atatürk'ün eğitim düşüncesinin kökenleri başlıca dört başlık altında ele alınabilir: O'nun yetiştiği ortam; askerlik mesleğinin O'na kazandırdıkları; Devlet kurucusu ve başkanı olması; O'nun kişiliğindeki eğitimci özellikler.

1921 Tarihli Türk-Fransız Anlaşması'nın Hazırlık Aşamaları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 273-308
20 Ekim 1921 tarihinde TBMM Hükümeti ile Fransa arasında imzalanan Ankara Anlaşması, Kurtuluş Savaşımızda son derece önemli bir yer tutmaktadır. Mondros Mütarekesi'nden sonra Fransızlar tarafından işgal edilen toprakların boşaltılmasını beraberinde getiren ve Türkiye-Suriye sınırını belirleyen bu anlaşma, Müttefiklerle bir arada çözümlenmesi gereken sorunların Lozan'a kalmasından ötürü her ne kadar bir "ön barış anlaşması" niteliğinde ise de , İtilaf kanadından bir ülkenin tek başına da olsa Ankara Hükümeti ile bir anlaşma imzalaması onun bu hükümeti yasal olarak tanıdığının bir göstergesidir, bu da TBMM Hükümeti'nin diplomatik alanda kazandığı önemli bir zaferdir.

Erzurum Kongresinin Yapıldığı Günlerde Manda ve Himaye Konusunda Komutanlar Arasında Yazışmalar ve Basında Tartışmalar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 397-408
Erzurum Kongresi gecikmeli olarak 23 Temmuz 1919 da açıldı. Erzurum - Trabzon kongresi niteliğinde görünen kongreye Erzurum'dan 24, Trabzon'dan 17, Sivas'tan 10, Bitlis'ten 3, Van'dan 2 delege katılmıştı. Elazığ, Diyarbakır ve Mardin'den seçilen delegelerin kongreye katılmasına Elazığ Valisi Ali Galip engel olmuştu. Kongre başkanlığına Mustafa Kemal seçilmişti ama bu duruma tepkiler ortaya çıktı ise de büyük bir sorun olmadı. Mustafa Kemal ve Rauf Bey'e itirazlar daha çok onların asker olmasından dolayı idi. Mustafa Kemal kongreyi bir konuşma ile açmış, ülkenin içinde bulunduğu sorunlara değinmişti. Dünya'daki genel duruma da değinen Mustafa Kemal özel durumla ilgili şunları söylüyordu: "Şurada acıklı bir gerçek olmak üzere arz edeyim ki ülkemizde çok yabancı parası dönüyor ve birçok propagandalar oluyor. Buradaki amaç pek açıktır ki millî hareketi başarısız yapmak; millî emelleri kötürümleştirmek, Yunan, Ermeni emellerini ve bazı önemli vatan parçalarını ele geçirmek amaçlarını kolaylaştırmaktır. Bununla beraber her çağda her ülkede ve her zaman meydana çıktığı gibi, bizde de yüreği ve sınırları güçsüz, anlayışsız insanlarla beraber vatansız, aynı zamanda rahatlık ve kişisel çıkarlarını vatan ve milletin zararında arayan alçaklar da vardır. Doğu işlerini yürütmede ve zayıf noktalan arayıp bulmakta pek usta olan düşmanlarımız ülkemizde bunu âdeta bir örgüt haline getirmişlerdir"

Cumhuriyet Dönemi Nüfus Politikasını Belirleyen Temel Unsurlar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 409-420
Cumhuriyet döneminde, genç Türkiye Devleti'nin, üzerinde özel bir önem, ilgi ve titizlikle durduğu sosyal konulardan birisi de "nüfus" sorunudur. Nüfus olgusunun, yeni devletin ekonomik yönden gelişmesinde oynadığı rol, genel nitelikli kimi eserlerde ele alınıp işlenmesine karşın; Türk devriminin siyasal, sosyal, politik, kültürel amaçlarına dönük olarak, toplumsal oluşum ve biçimlenişindeki etkileri, yeterince ele alınıp işlenmiş değildir. Oysa, Türk devrimi denilen tarihsel olgunun Özgün yanlarını belirleyen ana unsurların özünde, ülke nüfusunun nicelik ve nitelik yönleriyle önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Öyle ki; eski idarelere bakarak, genç Türkiye Devleti'nde nüfus olgusuna yaklaşım biçiminin temelden farklı olduğu; bu farklılığın da, 'ulusal devlet' olmanın gereği olarak görüldüğü söylenebilir. Ulusal Türk devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk: "Biz Anadolu halkı ile sekiz milyonluk bir idare yapmak için değil, büyük imparatorluklar le'sisine heves ellik ve fütuhat yaptık" derken; geçmişteki idareleri, nüfus olgusunu gerçekçi yönden değerlendiremediklerinden dolayı, uyguladıkları yanlış ve hayalci politikalar nedeniyle eleştirmektedir . Aynı zamanda da, Türk tarihinin bu yeni evresinde, eski politikalarla hiçbir ilgisi olmayan 'ulusal' politikalarda , nüfus olgusuna verilen önem vurgulanmaktadır.

Paris Konferansı'ndan Sevr'e Türkiye'nin Paylaşılma Meselesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 381-396
I. Dünya Savaşı boyunca Müttefik ülkeler, birçok vesile ile Türkiye'ye veya merkezî güçlere ait bölgenin ilhakı yönünde herhangi bir istekleri bulunmadığını, amaçlarının bir yayılmadan çok Türk ve Almanların kötü yönetimindeki (!) halkların özgürlüğü olduğunu bildirdiler. A.B.D' lerinin savaşa girmesi bu düşünceye daha da önem kazandırdı . A.B.D.'leri Başkanı W. Wilson 8 Ocak 1918 yılında "Ondört Madde"sini ortaya attığında, savaş sonrası oluşacak dünyada nüfuz bölgeleri elde ederek Önemli bir güç haline gelmek istiyordu. Dünya savaşı sonuçlandığında üç önemli olayı da beraberinde getirdi. Bunlardan birincisi Amerika'daki gelişmiş endüstri ile aynı ayardaki îngilizler'in kurduğu petrol endüstrisinin geniş hesaplar içinde olmaları. İkincisi Amerika'nın kendi kaynaklarını kullanmayıp dış kaynaklara yönelmesi ve bunun sonucunda da Avrupa'daki güçleri uyandırması. Üçüncü olarak; savaş sonrasında Ortadoğu'da yeni politikalar oluştu. Böylece Güdümlü Sistemler ve Batılı güçlerin bu bölgede kullandıkları çeşitli oyunların gelişmesine ve çoğalmasına sebep oldu.

Zonguldak ve Havalisinde Milli Mücadele'ye Zarar Verici Faaliyetler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 331-356
İstanbul Hükümetleri, özellikle Damat Ferit Paşa Hükümeti Anadolu'daki, millî hareketin gelişmesini Önlemek İçin çeşitli yollan denemekten kaçınmamaktaydı. Nitekim Damat Ferit Paşa Hükümeti daha Sivas Kongresinden önce böyle bir mücadeleye girişmişti. Ferit Paşa Haziran 1919'da vali ve mutasarrıflara gönderdiği telgrafta millî ordu teşkilinin yasaklandığını bildirerek, buna uymayanlara pek insafsız davranılması gerekirse İstanbul Divan-ı örfi'ye gönderilmesini emretti. Ayrıca, Damat Ferit Paşa Hükümeti, her ne suretle olursa olsun Sivas Kongresinin toplanmasına engel olmak istemişti. Bunun için Ali Galip adında birisi Harput Valiliğine tayin edilerek Sivas Kongresini basmaya ve üyelerini tevkif etmeye memur edilmişti. Diğer taraftan Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa Önderliğinde gelişen millî hareket sebebiyle, çaresizliğe düşen İstanbul Hükümeti, bazı şehzadeler başkanlığında taşraya "Heyet-i Nasihalar" göndermişti .

Mütareke Başlarında 2.Ordu' nun Konya'ya Nakli ve Ortaya Çıkan Sorunlar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 373-380
I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Osmanh Devleti'nin, Güney Cephesinde 2., 3. ve 7. Ordu ile bu orduların bağlı bulunduğu Yıldırım Orduları Grubu bulunuyordu. 2. Ordu'nun Komutanı Nihat (Anılmış) Paşa, 7. Ordu Komutanı da 7 Ağustos 1918 tarihinden itibaren Mustafa Kemal idi. Her iki ordunun da bağlı olduğunu söylediğimiz Yıldırım Orduları Grubu Komutanı ise Liman von Sanders'ti. Fakat Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918 tarihinde askerî ve siyasî bakımdan çok ağır maddeler içeren Mondros Mütarekesi' ni imzaladı. Mütareke'nin askerî hükümleri gereğince Osmanlı ordusunun çeşitli kademelerinde bulunan Alman subay ve generallerinin Türkiye'den ayrılmaları gerekiyordu. İşte mütarekedeki bu hüküm gereğince, Yıldırım Orduları Grubu Komutanı olan Alman Genaral Liman von Sanders, görevini 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal'e 31 Ekim 1918 tarihinde Adana'da devretti

İrade-i Milliye Gazetesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt VIII, Sayı 23 · Sayfa: 325-330
Anadolu'da başlayan kurtuluş hareketinin yayın organı olan "İrade-İ Milliye" Mustafa Kemal'in çalışmaları sonucunda Sivas'ta çıkmıştı. Sivas Valisi Elhaç Ahmet İzzet Paşa tarafından 1878 yılında tesis edilen vilayet matbaası milli mücadele döneminin ilk gazetesi olan İrade-i Milliye'nin basım yeri oluyordu. Basının önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal, henüz Sivas Kongresi'nin toplandığı ilk günkü oturumda bu konuyu ele almıştı. İsmail Hami Bey "... efendim, bendeniz hem yakında neşredilecek gazetemizde (İrade-i Milliye) meşgul olacağım..." diyordu. Bu konu, diğer günler araya Önemli konuların girmesi üzerine böylece kapanmıştı. Nihayet 11 Eylül'de Rauf Bey, "propaganda için bir gazete çıkarılacaktı. Arkadaşlarımızdan bir heyet bazı evrakımızın neşri ve yazılar yazılmasıyla meşgul olmalıdır, kongre dağıldıktan sonra herkes hususi İşleriyle meşgul olur, bunu şimdiden halletmelidir" diyordu.