1135 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

CHP PARTİ MÜFETTİŞLERİNİN KALEMİNDEN DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDARA GELİŞİ

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 103 · Sayfa: 253-292 · DOI: 10.33419/aamd.927040
Tam Metin
II. Dünya Savaşı’nın getirmiş olduğu koşullarda, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kadroları içinden çıkan bir grup milletvekili tarafından kurulan Demokrat Parti (DP) kısa sürede halktan büyük bir destek alarak iktidara gelmiştir. 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimler, Türk tarihinde ilk defa siyasi iktidarın seçim yoluyla el değiştirdiğine tanıklık etmiştir. Çalışmamız, CHP bünyesinde 1923 yılında kurulan ve 1935 yılında yapılan düzenlemelerle yetki ve sorumlulukları artırılan parti müfettişleri tarafından kaleme alınan raporlara dayanmaktadır. Büyük bir kısmı milletvekillerinden oluşan parti müfettişleri, sorumlu oldukları bölgelerde en az altı ay görev yapmak ve parti çalışmalarını denetlemekle görevlendirilmiştir. Altı ayda bir, hazırlamış oldukları raporları CHP Genel Sekreterliğine gönderen parti müfettişleri, bulundukları bölgedeki parti çalışmaları, Halkevlerinin faaliyetleri, ekonomik ve sosyal sorunlar, siyasi ve politik çekişmeler, halkın istek ve şikâyetleri hakkında ayrıntılı bilgiler içeren raporlar kaleme almıştır. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivinde bulunan ve 1946-1950 yılları arasında kaleme alının parti müfettiş raporlarına dayanan çalışmamızda, CHP parti teşkilatının, DP’nin siyasi faaliyetlerine, örgütlenme şekline, halkla kurduğu temasa, seçim propagandasına, CHP’ye yönelik eleştirilerine nasıl baktığı konusu üzerinde durulacaktır. 14 Mayıs 1950 tarihinde gerçekleşen seçim öncesinde ve sonrasında, il ve ilçelerde meydana gelen politik çekişmeler, seçim sırasında yaşanan olaylar üzerinde durularak, DP’nin iktidara gelişinin CHP parti teşkilatı ve halk tarafından nasıl karşılandığına dair bilgiler verilmeye çalışılacaktır. Amacımız, DP’nin iktidara geliş sürecine ve bu süreçte yaşanan olaylara CHP gözünden bakarak, DP üzerine yapılacak çalışmalara az da olsa bir katkı sağlamaktır.

DEMOKRAT PARTİ (DP) DÖNEMİ’NDE PAMUK POLİTİKALARI VE DOKUMA SANAYİSİNE ETKİLERİ (1950-1960)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 103 · Sayfa: 293-336 · DOI: 10.33419/aamd.927041
Tam Metin
14 Mayıs 1950 tarihinde Demokrat Parti (DP)’nin iktidara gelmesinden hükûmet darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldığı 27 Mayıs 1960’a kadar Türkiye’de uygulanan pamuk politikalarıyla bu politikaların dokuma sanayisine etkileri makalenin konusunu teşkil etmektedir. Çalışma, DP Dönemi’nde pamuk politikaları (1950-1960); pamuk tarımında izlenen politikaların dokuma sanayisine etkileri (1950-1960) şeklinde iki başlık hâlinde verilmiştir. DP Dönemi’nde pamuk politikaları ve bu politikaların dokuma sanayisine katkıları sayısal verilerle ortaya konulmuştur. Makalenin kaynaklarını başta Cumhuriyet Arşivi belgeleri olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi kanunlar ve tutanak dergileri, Zabıt Ceridesi, Resmî Gazete, Ayın Tarihi, istatistik yıllıkları, ekonomi ve tarım dergileri teşkil etmektedir. Konu araştırılırken Türkiye ve dünyanın pamuk yetiştiriciliği hususunda meydana gelen gelişmeleri dikkate alınarak gerekli yorumlamalarda bulunulmuştur. Çalışmadan elde edilen sonuçlar şunlardır: DP’nin iktidara gelmesinden sonra pamuk ekim alanlarında artış yaşanmış, pamuk tohumu üretim, dağıtım ve ıslah çalışmaları düzenli bir biçimde yürütülmüş, akabinde de ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilen konferans ve toplantılarla pamuk sorunları ele alınarak çözüm yolları aranmıştır. Buna zararlılarla yapılan mücadeleler de eklenince üretim ve ihracat artmış, Türkiye dünya pamuk üretiminde yedinci, ihracatta da beşinci sıraya yükselmiştir. Ülkenin üretim ve satışta dünyada sıralamaya girmesi, pamuk dokuma sanayinin gelişimini de tetikleyip millî ekonomiye önemli katkılar sağlanmasına yol açmıştır.

İNGİLİZ YÖNETİMİ DÖNEMİNDE KIBRIS’TA ÇIKARILAN İKİNCİ RUM İSYANI (18-19 ARALIK 1954)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2021, Cilt XXXVII, Sayı 103 · Sayfa: 217-252 · DOI: 10.33419/aamd.927039
Tam Metin
Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını ifade eden Enosis ülküsü 200 yıla yakın bir süre Rumların siyasi hedefi olmuştur. Rumlar Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla uygun şartların oluştuğu dönemlerde önlerine çıkan her fırsatı değerlendirmişlerdir. Bu maksatla çoğu zaman demokratik yöntemler kullanmışlar ancak az sayıda da olsa isyana başvurmaktan kaçınmamışlardır. Rumların İngiliz Sömürge Yönetimi dönemindeki Kıbrıs’taki ilk Enosis isyanı 1931 yılı Ekim ayında olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Yeni Dünya Düzeni, Enosis girişimlerinin yeni yol haritasını da belirlemiştir. Bu dönemde Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin başına geçen Michael Mouskos (III. Makarios)’un diplomatik girişimlerden sonuç alınamaması hâlinde şiddete başvurmak istemesi ve Yunanistan’ın 1952 yılından itibaren bu politikayı desteklemesi İkinci Rum İsyanı’nı hazırlayan faktörler olmuştur. Yunan hükûmetinin, Rumlara kendi geleceğini belirleme hakkının verilmesi amacıyla Birleşmiş Milletlere (BM) yaptığı ilk müracaat 16 Aralık 1954 tarihindeki BM Genel Kurulu’nda reddedilmiştir. Bu kararı protesto etmek amacıyla Kıbrıs ve Yunanistan’da geniş çaplı eylemler yapılmıştır. Rumların, 18 ve 19 Aralık 1954 tarihlerinde Kıbrıs’ta yapmış olduğu eylemler kısa sürede isyana dönüşmüştür.

Osmanlı Devleti Döneminde Antalya Demiryolu Hattı Projesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 1-36 · DOI: 10.33419/aamd.815142
Tam Metin
Sanayileşmenin önemli sonuçlarından biri olan demiryolları,19. yüzyılın güvenilir ve hızlı ulaşım araçlarından biri olması, askeri faydalar sunması, stratejik yönleriyle siyasi avantajlar kazandırması nedeniyle Osmanlı Devleti tarafından benimsenen ve talep edilen bir ulaşım aracı olmuştur. Yenileşme hareketinin bir gereği olarak kabul edilen demiryolları, ülke topraklarındaki liman ve iç bölgeleri arası bağlantı için önemli görülmüştür. Bu nedenle yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından Osmanlı Devleti'ne demiryolu yapımı için teklif götürülen bölgelerden birisi de bir liman ve ticaret bölgesi olan Antalya hattı olmuştur. Bu çalışmada öncelikli olarak Osmanlı Devleti'ndeki demiryolu faaliyetleri genel bir tarihsel değerlendirmeyle ele alınacak, ardından yapımı planlanan ancak gerçekleştirilemeyen Antalya Demiryolu Hattı projesi üzerinde durulacak, ayrıca günümüzde de hâlâ mevcut olmayan bu hattın Osmanlı Devleti döneminde yapılamama nedenlerine değinilecektir. Bu çalışmayla, Osmanlı Devleti'nde yapımı planlanan bu hattın günümüze kadar gerçekleştirilememe nedenlerine tarihsel bir zemin sunma amaçlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı Esnasında Erzincan, Bağdat Ve İstanbul’da Açılan Alman Kızılhaç Askerî Hastaneleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 37-76 · DOI: 10.33419/aamd.815257
Tam Metin
1864 Cenevre Sözleşmesi'nden itibaren Avrupa'da kurulmaya başlayan uluslararası yardım kuruluşlarından biri de Alman Salib-i Ahmer (Kızılhaç) Cemiyetidir. Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78)'ndan Balkan Savaşları'na, Osmanlı'nın dahil olduğu hemen her savaşta Türk cephesinde sağlık çalışmaları yürüten bu cemiyet, Birinci Dünya Savaşı enasında da Osmanlı topraklarına sağlık ekipleri göndermiştir. Savaşın başlamasıyla birlikte askeri iş birliğinin yanında tıbbi destek adı altında Osmanlı cephelerine yüzlerce sağlık personeli gönderen Almanya, İstanbul'daki askeri misyonun talebi ve Harbiye Nezareti ile Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin tavsiyesi doğrultusunda Erzincan, Çanakkale, Bağdat, İstanbul ve Kudüs'te sağlık çalışması yürütme kararı almıştı. Bu çalışmada, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte, Alman Salib-i Ahmer Cemiyeti'nin Osmanlı topraklarına sağlık ekipleri gönderme kararı alması ve bu istikamette Erzincan, Bağdat ve İstanbul'da çalışmaların nasıl başladığı izah edilecek; belirtilen istasyonlarda askerlerin tedavileri ile salgın hastalıklara karşı sağlık ekiplerinin verdikleri mücadeleler detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.

Majestelerinin Sadık Askerleri: Çanakkale Cephesi’nde Büyük Britanya’ya Bağlı Birlikler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 77-106 · DOI: 10.33419/aamd.815784
Tam Metin
I. Dünya Savaşı'nın en kanlı safhasını teşkil eden Çanakkale Cephesi'nin savaş tarihi açısından yol açtığı sonuçlar yerli ve yabancı birçok araştırmaya konu olmuştur. Görünürde İtilaf ve İttifak blokları arasında cereyan eden Çanakkale Cephesi'nin XX. yüzyılda yeni bir görünüm kazanan ulusçu ve bağımsızlıkçı hareketlere ilham kaynağı olduğu gerçeği ise tarih araştırmalarında genellikle göz ardı edilen bir husustur. İngiliz kolonilerinden temin edilen Avustralya ve Yeni Zelandalı askerlerin oluşturdukları ANZAC ordusu, İrlandalı askerlerden kurulan 10. Tümen ve İskoç birliklerinden oluşan 52. Piyade Tümeni Çanakkale Cephesi'nde çok kötü şartlar altında gerçekleşen muharebelerde verilen görevleri yapmışlardır. Sözü edilen İngiltere'ye bağlı birlikleri I. Dünya Savaşı'ndaki diğer cephelerde olduğu gibi Çanakkale Cephesi'nde de motive eden hususlar; İngiliz Kraliyeti 'ne karşı duyulan sadakat bağları, dinsel sorumluluklar ve siyasi ilişkiler şeklinde sıralanabilir. Savaşın başlarında çok yoğun duygularla motive olabilen askeri birlikler ve kolonilerdeki kamuoyu, cephede ağır kayıplar verilmesinden sonra derin endişelere sürüklenmiştir. Cephede verilen bu ağır kayıplar ve askerlerin içinde bulunduğu kötü koşullar dönemin en etkili kitle iletişim aracı olan yazılı basın aracılığıyla ilgili koloni toplumlarına iletilmiştir. Bu çalışmada ağırlıklı olarak koloni birliklerinin Çanakkale Cephesi'ndeki faaliyetlerinin kendi kamuoylarında nasıl takip edildiği ve hangi duyguları uyandırdığı hususu üzerinde durulmuştur. Çanakkale Cephesi'nde muharebelerin sürdüğü dönemde İngiliz yönetiminde olan koloni devletlerinde yayınlanan gazete koleksiyonları üzerinde tarama yapılarak elde edilen verilerin araştırma ve monografi eserleriyle karşılaştırılmasının, bu çalışmanın temel hipotezini oluşturan İngiliz kolonilerinde savaş ve uluslaşma arasındaki bağı ortaya koyabileceği düşünülmektedir.

Mussolini’nin “Dört Güç Paktı” Projesi Ve Türkiye’nin Siyasal Eylemciliği

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 137-200 · DOI: 10.33419/aamd.815918
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş olan "Versay Sistemi" mevcut sorunları ortadan kaldıramadığı gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dünya ekonomik krizinin etkilerinin Avrupa'yı kasıp kavurduğu, silahsızlanma konferanslarının başarısız olduğu, Japonya'nın Mançurya'yı işgali ile Milletler Cemiyeti'nin etkisizliğinin iyice anlaşıldığı bir ortamda; revizyonist İtalya'da Faşist Başbakan Benito Mussolini tarafından "Dört Güç Paktı" projesi ortaya atılmıştır. Mussolini'nin projesinin amacı; aralarında yaşamsal sorunlar bulunan İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya'yı bir araya getirerek Avrupa'da ülkeler arasında hiyerarşik bir düzen, bir çeşit "direktör yönetimi" oluşturmak, Milletler Cemiyeti'ni işlevsizleştirmek, Avrupa ve Dünya meselelerinde böylece söz sahibi olmak ve Sovyetler Birliği'ni Avrupa dışında tutarak komünizmin yayılmasına engel olmaktır. Mussolini'nin bu projesi, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı esnasında benzer bir durumla karşılaşan ve Lozan Barış Antlaşması ile modern sınırlarını elde eden Türkiye Cumhuriyeti'nde büyük bir endişe meydana getirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, bu projenin ortaya çıkmasından itibaren engellenmesi yönünde direktifini vermiştir. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey'in Sovyetler Birliği ve Romanya Dışişleri Bakanları ile yaptığı çalışmalar neticesinde başlatılan bir inisiyatif ile Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Maksim Litvinov'un "Mütecavizin Tarifi" kriterleri çerçevesinde, Londra'da, Türkiye'nin dahil olduğu iki ayrı antlaşma imzalanmıştır. Baltık Denizi'nden Basra Körfezi'ne kadar olan coğrafyada yer alan ülkeleri bir araya getiren bu antlaşmalar, "Dört Güç Paktı"nın uygulamaya geçirilmesi tehlikesi karşısında, Dünya barışı adına en önemli engeli oluşturmuştur. Bu çalışmada; Mussolini'nin "Dört Güç Paktı" projesinin ortaya çıkışı ile bu projenin uygulama safhasına geçirilmemesi için Türkiye tarafından ortaya konan dış politika ve bu süreçte izlenen diplomatik faaliyetler ele alınıp değerlendirilecektir.

Karboğazı Savaşı’nda Esir Alınan Fransız Taburu Ve Kayıp Bayrak Meselesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 107-136 · DOI: 10.33419/aamd.815912
Tam Metin
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Çukurova bölgesinin elde tutulmasını sağlamak hususunda son derece stratejik bir öneme sahip olan Pozantı, 27 Aralık 1918'de "Verdün Kahramanı" olarak da bilinen Binbaşı Mesnil komutasındaki güçlendirilmiş bir tabur vasıtasıyla işgal edilmiştir. Milli Kuvvetlerin Adana'da teşkilatlanması sonrasında bu derece stratejik öneme sahip olan bir yerin Fransız işgali altında kalmasına izin verilmek istenmemiştir. Pozantı Kuşatması neticesinde Binbaşı Mesnil, taburu ile Pozantı'yı terk etmek zorunda kalmıştır. Milli Kuvvetlerin Karboğazı'nda kurdukları pusu neticesinde 200'ün üzerinde kayıp veren Fransız taburu 23 subay ve 650 eri ile teslim olmak zorunda kalmıştır. Milli Mücadele tarihimizde 40 kişilik bir kuvvetle elde edilen bu zafer, Cumhuriyet döneminde Yeni Adana Gazetesi imtiyaz sahibi Ahmet Remzi Bey (Yüreğir) ile Türk Sözü Gazetesi imtiyaz sahibi Ferid Celal Bey'i (Güven) karşı karşıya getirmiştir. Farklı konularda daha öncesinde de karşılıklı suçlamaların yöneltildiği bu iki gazeteden Türk Sözü Gazetesi'nin "Menil Taburunun Bayrağı" başlıklı haberi ile esir Fransız tabur bayrağının Ahmet Remzi Bey tarafından Fransızlara satıldığı iddiası konuyu bambaşka bir boyuta taşımıştır. Bahsi geçen iddianın amacı halk nazarında Ahmet Remzi Bey'i itibarsızlaştırmaktır. Tartışmalar halkın ilgisini çekmiş, siyasetçiler ve halk uzun süre Tabur Bayrağı meselesi ile meşgul olmuş ve sorun mahkemeye taşınmıştır. 13 Temmuz 1930 tarihli bir haber ile başlayan Tabur Bayrağı tartışması 15 Ocak 1932'de Adana Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararına kadar devam etmiştir. Bu çalışmada iki gazete arasındaki iddiaların ve suçlamaların tamamının incelenmesi yerine sadece Fransız Tabur Bayrağı'nın akıbeti ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmada, birincil kaynak olarak; Türk Sözü ve Yeni Adana Gazeteleri ile olayın şahitleri içerisinde yer alan şahısların anılarından istifade edilmiştir.

TBMM’de Ekonomik Gündem: Rus Altınları (1920-1922)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 255-276 · DOI: 10.33419/aamd.815937
Tam Metin
1918 yılına gelindiğinde, I. Dünya Savaşı Yakındoğu bölgesi için henüz neticeye kavuşmamıştı. TBMM Hükûmeti Bolşevik Rusya'sıyla bir yandan siyasî ilişkilerini geliştirirken bir yandan da maddî yardımların yapılması için görüşmelerini sürdürdü. Uzun süren müzakerelerden sonra altın rubleler halinde yardım yapılması konusunda mutabakata varıldı. Altınlar mali sıkıntıların giderilmesi maksadıyla piyasaya sürüldü. Eylül 1920 tarihinden itibaren 1 altın ruble 59 kuruş, kasım 1921 tarihinden sonra ise 75 kuruş üzerinden işlem görmeye başladı. Öte yandan millî bir bankanın olmayışı, Maliye Vekâletinin sabit bir değer üzerinden altın politikasını yürütmesine sebep oldu. Bu durum yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Hazinenin zarara uğratıldığına yönelik yapılan yorumlar, meclisin gündemine taşınmıştı. Meclisin tartıştığı konular sadece bununla sınırlı değildi. Altın kaçakçılığını önlemek adına atılan adımlar yetersiz kalmıştı. Altın fiyatlarında oynama yapılmasına rağmen istenilen sonuca ulaşılamamıştı. Dolayısıyla altın kaçakçılığı, bir an önce çözüme kavuşturulması beklenen sorunların başında gelmekteydi.

Asım Us Ve Vakit: Millî Mücadele Yıllarına Dair Genel Bir Değerlendirme (1919-1920)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 102 · Sayfa: 201-254 · DOI: 10.33419/aamd.815929
Tam Metin
Bu çalışmada; 1919 ve 1920 yıllarının perde arkasını, İstanbul hükûmetinin ikircikli politikasına rağmen Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'nı örgütlemek için vermiş olduğu mücadeleyi Asım Us'un kalemi ve Vakit gazetesine yansıyan manşetler üzerinden okunacaktır. Asım Us, Mülkiye yıllarından edinmiş olduğu bilgi birikimini yazılarına taşıyarak Kurtuluş Savaşı'nın haklılığını ve hukuksal boyutunu -ömrünü adadığı- gazetesinde ortaya koymaya çalışmıştır. Özellikle bu durumu açıklarken kaleme aldığı yazılarını İzmir ve Trakya'nın demografik yapısını gösteren istatistiki verilere dayandırmıştır. Her zaman Türk nüfusunun Rum nüfusundan daha çok olduğunu dile getirmiş hatta tarafsız bir komisyonun bu konuda araştırma yapmasını dahi yazılarında talep etmiştir. Çalışmada Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal ayrıca İsmet (İnönü) ve Fevzi (Çakmak) paşaların Millî Mücadele'nin birer lideri olarak tanıtıldığına şahit olunulacaktır. Arşiv belgelerinin, dönem basınının, yerli ve yabancı gözlemcilerin aktardığı bilgilerle 1919-1920 yılına ışık tutmak ve literatürdeki noksanlığın giderilmesi araştırmanın temel amacıdır. Ayrıca bu çalışmayla İzmir'in Yunanlar tarafından haksız yere işgali, Sevr'e giden süreç, mağlup devletlere (Bulgaristan, Avusturya ve Macaristan, Almanya) yapılmayan ancak Osmanlı Devleti'ne yapılan haksız uygulamalar mercek altına alınmıştır.