160 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

İngiltere Dış Politikası Ve Türkiye İçin Amerikan Mandası Tasarısı (1918-1919)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 361-386 · DOI: 10.33419/aamd.1577611
Tam Metin
Bu makale, Birinci Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen Paris Barış Görüşmeleri sürecinde İngiliz hükûmetinin İstanbul, Boğazlar ve Doğu Anadolu’yu birlikte ya da ayrı ayrı birer manda yönetimi idaresine dönüştürme ve bu yeni idarenin sorumluluğunu Amerika Birleşik Devletleri’ne yükleme planını incelemektedir. İngiliz diplomatların birbirleri arasında, Londra ile, Paris’te bulunan İngiliz delegeler ile ve Washington’da görüştükleri Amerikalı yetkililer ile yaptıkları yazışma kayıtlarını inceleyen makale Osmanlı Devleti’nin geleceğine dair tartışmaların başladığı görüşmelerin ilk dönemine odaklanmaktadır. Henüz Anadolu’da Millî Mücadele’nin başlamadığı, İstanbul’da resmî olarak İngiliz Ordusu tarafından yönetimin ele geçirilmediği, Yunan Donanması’nın İngiltere desteğiyle İzmir’i işgale başlamadığı, Osmanlı topraklarının geleceğinin belirsiz olduğu bu dönemde diplomatların üzerinde anlaşamadıkları birçok tasarı mevcuttur. Bölgede kurulacak bir Amerikan Mandası önerisi üzerine de geniş çaplı bir tartışma yürütülmüş ve bunun sonuçları ile ilgili bir uzlaşma sağlanmamıştır. Üzerinde mutabakat oluşan tek sonuç, Amerikalıların bölge ile ilgili konularda yeterince tecrübe ve bilgi sahibi olmamasıdır. Ne var ki Amerikalıların bakış açısından durum oldukça farklıdır. Amerikalı diplomatlar, İngiltere’nin bölgede alışkın oldukları sömürge düzenini tesis etmeye ve burada kuracakları hâkimiyet yoluyla Hindistan ve yeni ele geçirdikleri Afganistan yolunu açık tutmaya çalıştıklarını iddia etmektedirler. Bu makale; Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikalıların dış politikada İngiltere’nin rehberliğine artık ihtiyaç duymadığını; Amerikalıların bir süredir yardım kuruluşları, misyonerler, ticari acenteler yoluyla bölgenin en önemli liman kentlerinde nüfuz alanı yaratmış olduğunu ve bunun siyaseten desteklendiğini; İngiliz diplomatların düşüncesinin aksine Amerikalıların özellikle kıyı kentleri, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da etkin bir şebeke kurduğunu ve bölgede artan İngiliz karşıtlığından faydalanmaya çalıştığını ortaya koymaktır. Bu çerçeve etrafında makale, İngiltere’nin savaşın hemen sonrasında Duyun-ı Umumiye’yi tekrar kurmak için harekete geçmesi ile Amerikalıların Karadeniz kentlerinde ticari temsilcilikler oluşturması arasındaki ayrıma dikkat çekmeyi hedeflemektedir. Genel olarak makale, Britanya İmparatorluğu’nun yerini iktisadi ve siyasi olarak ABD’nin almaya başladığı iki dünya savaşı arasındaki döneme ait bir örnek vaka olarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz hükûmeti tarafından Anadolu’da kurulması planlanan bir Amerikan Mandası ve sonrasında İngiltere ve ABD arasında yaşanan ayrışma sürecini incelemektedir.

Trakya’da Mübadele’nin Paşaili Gazetesine Yansımaları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 387-426 · DOI: 10.33419/aamd.1577625
Tam Metin
1923-1924 yıllarında gerçekleşen Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi gerek genel ölçekte gerekse yerel ölçekte birçok çalışmaya konu olmuştur. Özellikle yerel ölçekteki çalışmaların sayısı arttıkça mübadelenin birçok bilinmezi ortadan kalkmış ve panoraması genişlemiştir. Yerel ölçekli çalışmaların en önemli kaynaklarından biri şüphesiz ki yerel periyodik yayınlardır. Bölgesel gelişmelere dayalı yayın yapan bu periyodik yayınların sütunlarından dönemin ulusal basınına ya da dönemin resmî yazışmalarına/kayıtlarına yansımamış birçok meselenin izini sürmek mümkündür. Bahsi geçen bu durum, bu makalede incelenen Trakya bölgesi için de geçerlidir. Bu makalenin amacı, mübadelenin gerçekleştiği dönemde Trakya’da yayın yapan ve nüshalarına erişilebilen tek süreli yayın olan Paşaili gazetesi üzerinden mübadelenin Trakya’daki işleyişini incelemektir. Mevcut literatürde Trakya bölgesinde mübadeleyi konu edinen çalışmalar, konuya spesifik bir il -Edirne, Tekirdağ gibi- özelinde eğilen çalışmalardır. Trakya’da mübadele konusu, henüz bir bütün olarak ele alınmamıştır. Önceki satırlarda önemine değindiğimiz spesifik bir kaynak -Paşaili gazetesi- üzerine inşa ettiğimiz bu çalışma, bir kitap ya da tez konusu olacak ölçekte geniş bir konu olan Trakya’da mübadeleyi uçtan uca incelemeyecek, makalenin kapsamı, Trakya’da mübadelenin Paşaili gazetesine yansıyan yönleriyle sınırlı kalacaktır. Bununla beraber çalışmanın kapsamı her ne kadar Paşaili gazetesine yansıyan bilgilerle sınırlandırılsa da gelecekte bu konuya eğilecek olan araştırmacılar için bir dibace niteliği taşıyacaktır. Bu çalışmada, nitel araştırma yönteminin veri toplama yöntemlerinden biri olan doküman analizi yöntemi takip edilmiştir. Paşaili gazetesinde, Trakya’da mübadele hususunda arşiv belgelerine, ulusal basına ya da basılı eserlere yansımamış birçok bilgi yer almaktadır. Mübadelenin birinci elden tanığı olarak nitelendirebileceğimiz bu gazeteden, Trakya’ya getirilen mübadillerin geldikleri yerler, mübadillerin sayıları, ne işle meşgul oldukları, genel sağlık durumları ve yakalandıkları hastalıklar, Trakya’nın hangi şehir/kasaba/köylerine iskân edildikleri, yolculuk aşamasında ve iskân sonrasında karşılaştıkları sorunlar, Trakya’ya iskân edilen mübadillere yapılan maddi ve aynî yardımlar gibi birçok husus hakkında doyurucu bilgilere ulaşılmış ve edinilen bu bilgiler doğrultusunda Trakya’da mübadele konusu üzerine değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Türk Hava Kuvvetlerinin İlk Pilotu: Mehmet Fesa Evrensev

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 327-360 · DOI: 10.33419/aamd.1577585
Tam Metin
Sanayi İnkılâbının sonuçlarının havacılık sektörüne uyarlanması ile ilk motorlu uçak gökyüzü ile buluşmuştur. Bu sürecin yansıması olarak ordu envanterine uçağı ilk dâhil eden devletler, ABD, Fransa ve İtalya olmuştur. Batılı devletlerin uçakları envanterlerine dâhil etmesi üzerine Osmanlı Harbiye Nezareti, 1911 yılında iki personelin Avrupa’da pilotaj eğitimi görmesi amacıyla girişimlere başlamıştır. Neticede ordulara yayımlanan bir genelge ile yapılan sınav sonucu, Süvari Yüzbaşı Mehmet Fesa Bey ile İstihkâm Üsteğmen Yusuf Kenan Bey, pilotaj öğrenimi almaya hak kazanmıştır. Mehmet Fesa Bey, Fransa’daki Bleriot Tayyare Fabrikasının Uçuş Okulu’nda eğitim alıp başarılı olan ilk Türk subayıdır. Böylece kendisi Türk Hava Kuvvetlerinin ilk pilotu olmuştur. Kendisi Fransa’nın 780, Türk Hava Kuvvetlerinin 1 numaralı pilot brövesinin sahibidir. Fransa’dan dönüşte, bir Türk pilotu olarak Türk göklerindeki ilk uçuşu icra etmiştir. Balkan Harbi’ne katılmış, yaptığı keşiflerle komuta makamlarının orduyu sevk ve idaresine katkılar sağlamıştır. Birinci Dünya Harbi’nin başında Kafkas Cephesi’nde görevlendirilmesine karşın, Rusların Mehmet Fesa Bey’i taşıyan gemiyi vurması üzerine esir düşerek, altı yıl süreyle Sibirya’da kalmıştır. 1920 yılında esaretten dönmüş ve Türk İstiklâl Harbi’ne Doğu Cephesi Muharebeleri sırasında katılım sağlamıştır. Millî Mücadele’den sonra binbaşı iken emekli olmuş ve bir süre tercümanlık yapmıştır. 1951 yılında hayatını kaybetmiştir. Bu çalışma, Millî Savunma Bakanlığı Arşiv ve Askerî Tarih Daire Başkanlığı (Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı) Arşivi’nden (ATASE) temin edilen belgeler ile dönemi yansıtan tetkik eserler, süreli yayınlar ve hatıratlar çerçevesinde ortaya konacaktır. Araştırma, Türk havacılık tarihinde müstesna bir yeri olan ve Türk Hava Kuvvetlerinin ilk pilotu olan Mehmet Fesa Evrensev’in tarihteki yerini ve durumunu ortaya koymuştur.

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Hastalık Ve Evlilik: Besim Ömer Akalın’ın Fen Ve İzdivaç İsimli Eserinin Tıp Tarihi Açısından Değerlendirilmesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 473-520 · DOI: 10.33419/aamd.1577681
Tam Metin
Besim Ömer Akalın, tıp tarihinde yer tutan önemli şahsiyetlerden birisi olmakla birlikte özellikle Osmanlı’nın son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında sağlık politikalarına yön verilmesi konusunda fikirleriyle dikkate değer girişimlerde bulunmuştur. Sağlık alanını ilgilendiren birçok kitap ve makale kaleme almıştır. Müstakil olarak ele aldığı kitapların yanı sıra seri olarak yazdığı eserleri de bulunmaktadır. Çalışmamızda nitel araştırma yöntemlerinden biri olan doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda Besim Ömer Akalın’ın Fen ve İzdivac Evlenebilecekler ve Evlenemeyecekler isimli eserinin Osmanlı Türkçesinden çeviri yazısı yapıldıktan sonra sadeleştirme yapılarak günümüz Türkçesine özet metin şeklinde aktarılmıştır. Çalışma, temelde nüfus politikasını ilgilendiren ve dönemin yaygın anlayışını dile getiren seri olarak kaleme aldığı eserlerindendir. Eser, insan neslini “iyileştirme” ve bu “iyileştirme” üzerine kurguladığı sistemi anlattığı ve önerilerde bulunduğu geneli ilgilendiren fikirlerini içermektedir. Eserde ağırlıklı olarak evliliği etkileyebilecek bulaşıcı hastalıklara, yaş uyumuna, nasıl bir eş seçilmesi gerektiğine ve nüfusun geleceğini olumlu ya da olumsuz şekilde etkileyebilecek hususlara değinmektedir. Eser, daha önce ele alınarak kapsamlı bir değerlendirmesi yapılmamıştır. Bu doğrultuda çalışma kapsamı olarak eser özelinden hareket edilerek günün nüfus politikalarına, yaygın bulaşıcı hastalıklarla birlikte yaygın ve bulaşıcı olmayan hastalıklara, insanların içerisinde bulunduğu ruhi hâllerin evlilik müessesine olan etkisine ve ırk ıslahı yönündeki dönem tartışmalarına değinilmiştir. Çalışma, Besim Ömer Akalın’ın ilgili eserinde ileri sürdüğü görüşlerinin eserini yayımladığı dönem şartlarında hangi bilimsel temellere oturtmaya çalıştığını sorgulayarak dönemin diğer yazarlarının benzer konulardaki görüşleri ile karşılaştırılmasını ve dönemin genel yöneliminin ortaya çıkarılmasını amaçlamaktadır. Ayrıca Besim Ömer Akalın’ın bazı görüşlerinin günümüz bilimsel bakış açısıyla ifade ettiği geçerlilik de tartışılarak söylemlerinin zamanının ötesine geçip geçmediğinin ortaya konulması hedeflenmiştir.

Demografik Bir İnkılap: Cumhuriyet Döneminde Doğum Ve Çocuk Bakımevleri (1925-1940)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 427-472 · DOI: 10.33419/aamd.1577660
Tam Metin
Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan modernleşme sürecinde sağlık alanında önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet idaresi, Millî Mücadele sırasında ve sonrasında azalan nüfusun yerine ikame edeceği genç nesilleri sağlıklı ve güçlü kılmak istemiştir. Bu sebeple İdarenin askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal gücü oluşturmak amacıyla girişilen reformlar arasında doğum ve çocuk bakım evlerinin kurulması da yer almıştır. Kadın ve çocuk sağlığının korunması amacıyla kurulan ve belediyeler ve devlet iş birliğiyle Türkiye geneline yaygınlaştırılmaya çalışılan doğum ve çocuk bakım evleri, doğum öncesi ve sonrası ücretsiz muayene ve tedavi hizmetleri vermek, doğum sonrasında ise anne ve çocuğun bakım ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuştur. Ayrıca, doğum sonrası çocuk bakımı konusunda annelere eğitim desteği de sağlamıştır. Herhangi bir ayrım yapmaksızın kuruma başvuran tüm kadınlara ücretsiz hizmet vererek devletin sosyal kimliğini de şekillendiren bu kurumlar, toplumun genel refahını sağlamayı hedeflemesi açısından önem taşımışlardır. “Demografik Bir İnkılap: Cumhuriyet Döneminde Doğum ve Çocuk Bakım Evleri (1925- 1938)” başlıklı bu çalışma, doğum ve çocuk bakım evlerinin kurulması ve gelişimi üzerine odaklanmakta, doğum ve çocuk bakım evlerinin toplum sağlığına katkılarını incelemektedir. Çalışmada, bu tesislerin sayısal verileri ve hizmet kapasiteleri incelenerek, sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasının toplumsal etkileri değerlendirilmiştir. Veriler, sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştıran bu kurumların toplumsal ihtiyaçları azami düzeyde karşıladığı fikrini desteklemektedir. Sağlık alanında gerçekleştirilen reformlar kapsamında, bu kurumların var edilmesinin, azalan nüfus probleminin giderilmesi çabalarının önemli bir boyutunu oluşturduğu düşünülmektedir. Çalışmada, doğum ve çocuk bakım evlerinin kadrosunun çeşitli kurs ve seminerler ile yetiştirilen sağlık personeli ile oluşturulması çabaları ile bu kurumların sunduğu hizmetlerin kadınların sağlık koşullarını iyileştirerek toplumun genel refah düzeyine katkı sağladığına da vurgu yapılmıştır.

Atatürk Dönemi’nde Doğu Üniversitesi Kurulmasına Yönelik Yapılan Faaliyetler (1936-1938)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 573-604 · DOI: 10.33419/aamd.1577705
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak maksadıyla her alanda bir inkılap seferberliği başlatmıştır. Köklü değişimlerin yaşandığı alanlardan birisi de eğitim olmuştur. Bahsedilen süreçte ilköğretim kademesi başta olmak üzere toplumun her kesimini kapsayan ve halkın ihtiyaçlarına yönelik modern eğitim kurumları açılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılan inkılap hareketlerinden ülkenin tek yükseköğretim kurumu da nasibini almıştır. Bu kapsamda Osmanlı Devleti’nden miras alınan Darülfünun kapatılarak İstanbul Üniversitesine dönüştürülürken aynı zamanda ülkenin doğusunda bir üniversite kurulması fikri gündeme gelmiştir. Bu çalışma, ülkenin kalkınmasını sağlamak ve nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak maksadıyla açılması düşünülen doğu üniversitesini ele almaktadır. Böylece yeni bir üniversite açılması düşüncesinin altında yatan sebepleri ve bu doğrultuda yapılan faaliyetleri ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Bu çalışmada, nitel araştırma yöntemlerinden tarihsel araştırma ve tarama yöntemi kullanılırken, teknik olarak doküman analizi tekniği tercih edilmiştir. Bu kapsamda arşivlerde yapılan taramalar sonucunda yeterli belgeye ulaşılmadığı için çalışmanın esas kaynağını dönemin basını oluşturmaktadır. Gazetelerde yapılan detaylı incelemeler neticesinde doğu üniversitesi kurma faaliyetlerinin 1936 yılından itibaren gündeme geldiği görülmüştür. Yine bu bağlamda basının süreci yakından takip ettiği, haber ve köşe yazıları sayesinde kamuoyu oluşturmaya çalıştığı ve üniversite kurma işine olumlu katkı yaptığı söylenebilir. Ayrıca Türkiye’nin doğusu ile batısı arasındaki gelişmişlik farkının azaltılması, doğu bölgelerinin ihtiyaç duyduğu nitelikli elamanın yetiştirilmesi, bölgenin imar alanında kalkındırılması maksadıyla Van’da bir üniversite kurulması düşünüldüğü tespit edilmiştir. Ancak ülkenin içinde bulunduğu şartlar, dış politikadaki gelişmeler, Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı, II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi gibi nedenlerden dolayı düşünülen üniversitenin kurulamadığı anlaşılmıştır. Netice itibariyle milat olarak kabul edilen 1 Kasım 1937 tarihli Mustafa Kemal Atatürk’ün konuşmasından önce doğu üniversitesi kurma çalışmalarına başlandığı, ancak bahsedilen konuşmadan sonra sürecin hızlandığı fakat çeşitli sebeplerden dolayı tamamlanamadığı görülmüştür.

Kemalist* Halkçı Kıbrıs Türk Lideri M. Necati Özkan’ın Siyasi Hayatı Ve Liderlik Mücadelesi (1926-1953)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 521-572 · DOI: 10.33419/aamd.1577698
Tam Metin
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki stratejik konumundan dolayı çok sayıda devlete ev sahipliği yapmıştır. Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’taki egemenliği 1571 yılında başlamış ve Anadolu’dan gönderilen çiftçi ve zanaatkârlar Ada’daki Türk varlığının ilk temsilcileri olmuşlardır. Kıbrıs Türkleri Osmanlı toplum yapısının doğal bir sonucu olarak siyasal bir liderin kontrolünde olmamış, Babı Âli tarafından görevlendirilen kadı ve müftüler XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan dönemde Kıbrıs Türklerinin önderleri olarak kabul görmüştür. Kıbrıs, Lozan Barış Antlaşması ile İngiltere’ye bırakıldıktan kısa bir sonra 1925 yılında Ada’da sömürge yönetimi ilan edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı kendisine rehber edinen ve Kemalist politikalar takip eden M. Necati Bey (Özkan) 1930’lu yıllardan itibaren Kıbrıs Türk siyasi liderliğini temsil etmeye başlamıştır. Bu durum İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar devam etmiş, ancak 1945 yılından itibaren Kıbrıs Türk liderlik çekişmesinde iki grup öne çıkmıştır: Kemalist Halkçılar ve Sömürgeci Evkafçılar. Kıbrıs’taki Kemalist Halkçı hareketin ilk siyasi lideri olan M. Necati Özkan ve mücadelesinin her yönü ile ortaya konulması günümüzde de devam eden Kıbrıs Sorunu’nun köklerinin anlaşılması açısından önemlidir. Çalışmada Kıbrıs Türklerinin var olma mücadelesinde önemli bir aktör olan M. Necati Özkan’ın siyasi faaliyetleri ve liderlik mücadelesi ile bunun yarattığı siyasal etkilerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Hedeflenen amacın gerçekleştirilmesi maksadıyla, nitel araştırma yöntemi doküman tarama tekniği kullanılarak döneme ait birincil ve ikincil kaynakların taranması öngörülmüştür. Bu doğrultuda; Türkiye, KKTC ve İngiltere’deki arşivlerde tarama yapılmış, birincil ve ikincil kaynaklar ile ilk kez bilim dünyasının bilgisine sunulan kişisel arşiv belgelerinden yararlanılmış ve elde edilen bilgiler dönemin Kıbrıs Türk basınındaki haberler ile sözlü tarih görüşmeleri ile tamamlanarak objektif bir sonuca ulaşılması hedeflenmiştir.

Alman Ordusunun II. Dünya Savaşı’nda Sovyet Rusya’ya Karşı Düzenlediği Barbarossa Harekatı’nın Başlangıcı Ve Türk Basını

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 605-640 · DOI: 10.33419/aamd.1577716
Tam Metin
Almanlar, 23 Ağustos 1939’da Sovyetler ile pakt yaptıklarında Bismarck döneminden beri süregelen iki cephede aynı anda savaşmama politikasını devam ettirmiştir. Sovyetler ise batıdaki en yakın düşmanıyla ittifak yapmayı başarmıştır. Bu ittifak 1 Eylül 1939’da başlayan İkinci Dünya Savaşından yaklaşık 2 sene sonra 22 Haziran 1941 tarihinde Almanların Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etmesine kadar devam etmiştir. Uzun yıllar sürecek olan bu mücadelenin ilk aylarında meydana gelen aksaklıklar ve oluşan bloklar savaşın gidişatı üzerinde belirleyici bir rol oynamıştır. Hitler ve kurmaylarının kısa bir sürede biteceğine inandıkları bu savaşın planları dahi kış aylarını kapsayacak şekilde tasarlanmamıştır. Ancak bu inancın, Sovyetler Birliği’nin cephelerdeki direnci karşısında çok iyimser kaldığı fark edilmiş, belirlenen bölgelerin planlanan tarihlerde ele geçirilememesi ve kış aylarının başlaması Almanlar için sonun başlangıcı olmuştur. Alman ordusunun bu durumu başta İngiltere olmak üzere pek çok devletin Almanların yenileceğine dair inancını arttırmıştır. İngiltere’nin Sovyetlere yardım sağlamak amacı ile başlattığı görüşmeler Mihver Devletlerinin karşısında yeni bir bloğun oluşmasını sağlamıştır. Çalışmanın amacı Türk basınının, Barbarossa Harekatı’nın başlangıç süreciyle beraber girilen yeni savaş düzenini nasıl değerlendirdiğini ve konu hakkındaki görüşlerini incelemektir. Bu doğrultuda çalışmada, Akşam, Cumhuriyet, Tan ve Ulus gazeteleri seçilerek nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılmıştır. Türkiye’nin kara bağlantısına sahip olmamasına karşın hem Sovyetler hem de Almanya ile olan ilişkileri savaş süresi boyunca tüm devletlerin ilgisini çekmiş, iki tarafın da Türkiye’nin savaşa dahil olması amacıyla yaptığı baskılar bu dönem artarak devam etmiştir. Hem diplomatik hem de medya aracılığı ile bu baskılara sık sık yanıt verilmiş ve Türkiye’nin savaş dışılığı konusu savunulmuştur. Bu noktada Türk basınından yola çıkılarak Türkiye’nin taraf olduğu ya da bir tarafa meyilli olduğu iddialarına da cevap aranmıştır.

Balkan Paktı Ve Balkan İttifakı Evresinde Balkanlarda Zirve Diplomasisi (1952-1954)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 641-682 · DOI: 10.33419/aamd.1577736
Tam Metin
Devletler arası sorunları barışçıl yollar ve yöntemler vasıtasıyla çözmeyi hedefleyen diplomasi, ilgili devletler arasında siyasi, ekonomik, askerî, sosyokültürel bir etkileşim aracı olmasından öte dış politikada meydana gelen meselelere müzakereler yolu ile çareler arama bulma ve bertaraf etme sanatıdır. Diplomasi çeşitlerinden biri olan ve II. Dünya Savaşı sonrasında sık sık kullanılmaya başlanılan zirve diplomasisi de bu sanatta gelinen son duraktır. Diplomasi sanatında gelinen bu son nokta, bilhassa siyasi dengelerin en ufak bir hamle ile alt üst olduğu Soğuk Savaş Dönemi’nde devletlerin en fazla ziyaret ettiği bir uğrak yeri olmuştur. Genellikle devlet veya hükûmet başkanı ve yahut bakanları seviyesinde gerçekleşen ziyaretlerle şekillenen bu diplomasi, Dünyanın Doğu ve Batı olarak iki kutba ayrıldığı Soğuk Savaş Dönemi’nde Sovyetlerin, Balkanlardaki hissedilen nüfuzu ve tahmin edilebilen hegemonyası esnasında da kendini göstermiştir. Sovyetlerin, söz konusu coğrafyada tesis etmeye çalıştığı hükümranlık sistemini benimsemeyen Türkiye ve Yunanistan gibi ülkeler ile Komünizmi uygulayan; lakin boyunduruk altına girmek istemeyen Yugoslavya gibi ülkeleri son derece tedirgin etmiştir. Bu güvensizlik hissinin yarattığı itekleyici güçten hareket eden ilgili devletler varlıklarını devam ettirebilmek için bir uzlaşı yolu olan diplomasi yöntemine başvurarak bölgesel iş birliği ve ittifak antlaşmaları arayışına girmişlerdir. Tehdit unsuru oluşturan devlete/devletlere karşı birlikte hareket ederek gözdağı vermeyi amaçlayan bu girişimlerin temeli taraf devletler arasında gerçekleşen ziyaretler ile atılmış ve ilerleyen günlerde Yunan Kralı I. Paul, Türkiye Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Yugoslavya Federal Demokratik Cumhuriyeti Devlet Başkanı Josip Broz Tito (Yosip Broz Tito) gibi devlet başkanları nazarında en üst zirveye taşınarak Balkan Paktı ve sonrasında ise Balkan İttifakı gibi antlaşmaların imza edilmesi ile sonuçlanmıştır. Balkan Paktı ve Balkan İttifakının imzalanması ile son bulan bu zirve ziyaretlerini daha fazla gün yüzüne çıkararak üst düzey diplomasinin önemini vurgulamayı hedefleyen çalışmada; TBMM ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerinden, dönemi ihtiva eden gazetelerden ve literatüre ait diğer kaynaklardan istifade edilmiştir.

İsviçre Arşivlerinde Cumhuriyet Dönemi Evrakı (Bern Örneği)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024 (Özel Sayı) · Sayfa: 243-282 · DOI: 10.33419/aamd.1534376
Tam Metin
Arşivler, kurumsal hafızanın yüzyılları aşacak bir şekilde muhafaza edildiği yapılar olarak tarih incelemeleri için kuşkusuz çok büyük önem taşırlar. Ülke içi ve dışı bilgi akışı ve iletişimin yazılı kayıtları olarak evraklar ve bunlar üzerinde yapılabilecek tahlil ve tespit, geçmişi aydınlatmak kadar geleceğe de yön çizebilme vasfına sahiptir. Bu bağlamda devlet nezdinde iç siyasi gelişmeler, diplomatik müzakereler ve ticari gelişmelere yönelik evraklar kadar toplumun bireyleri tarafından ortaya konan hatırat ve seyahatnameler de geçmişten geleceğe ışık tutan önemli vesikalardır. Bir tarih araştırmacısı için yakın zamana kadar doğrudan arşive gidip evrakı bizzat görmek kaçınılmaz iken, arşivlerin sahip oldukları materyali dijital ortama aktarmaya başlaması ile araştırma için kaynağa ulaşım daha sıkıntısız süreçleri beraberinde getirmiş ve çağı yakalamanın kaçınılmaz bir zorunluluğu hâline gelmiştir. Doğrusu Türkiye sahip olduğu evrak hazinesini dijitalleştirmekte ve çağın gerekliliğini yerine getirmekte geç kalmamış, aksine, bu açıdan diğer birçok ülkeyi de geride bırakarak akademiye ve bilimsel araştırmalara önemli bir hizmet sunmuştur. İsviçre de yakın zamanda evrakları dijitalleştirme yarışına dâhil olmuştur ve bu açıdan rahat bir araştırma imkânı sunmaktadır. Osmanlı topraklarında yaşayan İsviçrelilerin siyasi ve ticari hak ve hukuku, İsviçre’nin Osmanlı Devleti ile XIX. yüzyıldan itibaren anlaşmalar temelinde giderek artan bir iletişimine sebep olmuştur. Bunun dışında Osmanlı entelektüel ve bürokratik camianın Paris kadar Bern ve Cenevre’deki faaliyetleri Birinci Meşrutiyet öncesinden başlayarak Kurtuluş Savaşı’na kadar her iki ülke açısından yakından takip edilmiş ve yakın dönem Türk siyasi tarihi için kaçınılmaz bir araştırma havuzu oluşturmuştur. Cumhuriyet’in inşasıyla birlikte ikili ilişkilerde daha kesin sınırlar çizilmiş, çeşitli anlaşma ve sözleşmeler dışında İsviçre’nin ilk elçiliğini açmasıyla birlikte diplomatik ilişkiler de daha kurumsal bir zemine oturmuştur. Bu makalede, 2018-2019 yıllarında altı ay süreyle İsviçre arşivlerinde yapılan araştırmadan bir kesit sunulacaktır. İsviçre arşivlerinin Türk tarihi araştırmaları için taşıdığı önemin yanı sıra, Türkiye ile İsviçre arası ilişkilerin inşası ve bu süreçte oluşan arşiv materyaline hangi arşivlerde nasıl ulaşılacağına değinilecektir. Bu çerçevede doğrudan arşivlerde ulaşılabilir evrak ile bilhassa dijital ortama aktarılan ve dijital ortamda ulaşılabilir evraklara temas edilecektir.