3 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • İslam Dini
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

XIII-XVII. Yüzyıllarda Deşt-i Kıpçak Türkleri Hac Yolunda

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 775-788
XIII-XVI. yüzyıllarda Avrasya göçebeleri arasında İslam dini hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Bilindiği gibi, İslamiyet'in beş şartından biri de Hac'dır'. Ancak Ortaçağ'da ve özellikle de uzak bölgelerden Hacc'a gidenler büyük sorunlarla karşılaşıyorlardı. Uzun mesafe ve yolculuk sırasındaki zorluklar, Deşt-i Kıpçak Müslümanları için de bir sorun teşkil ediyordu. XIII-XV. yüzyıllarda Hacıların Mekke'ye gelişleri ve aynı zamanda da Mısır ve Suriye'ye uğradıklarına dair bilgiler mevcuttur. Dönemin şartları ve bölgedeki düzen, Hacıların Hac yapabilmeleri için söz konusu Arap topraklarına hakim olan yüksek hükümdardan izin almalarını gerektiriyordu. O dönemde bu izin Memlük sultanlarından alınıyordu. Memlük sultanları Kahire'deki saraylarından sadece Mısır'ı değil, Suriye, Filistin, Nubiye ve Hicaz'ı da yönetiyorlardı. Ayrıca Moğolların yakıp yıktığı Bağdad'dan kaçan Abbasi halifeleri de Kahire'de yaşıyorlardı.

Yusuf Akçura ve Din

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 61 · Sayfa: 385-398
Bilindiği gibi, lâik düşünce 19. yüzyıldan beri Türk aydınları üzerinde etkili olmuştur. Bu çalışma da, Türk düşünce hayatında önemli bir yere sa¬hip olan Yusuf Akçura'mn lâiklik düşüncesi incelemektedir. Ancak, özel¬likle bu çalışmanın incelediği Yusuf Akçura'mn aynı zamanda Türk milli¬yetçiliğinin mihenk taşlarından biri olması konunun önemini arttırmaktadır. Zira, Türk milliyetçilerinin lâiklik anlayışı, daha doğrusu dine bakışının sergilenmesi, Türkiye'de lâiklik yaklaşımlarını ortaya konulmasına yardım¬cı olacaktır. Bu amaçla, bu çalışmada öncelikle Yusuf Akçura'mn lâiklik düşüncesinin anlaşılması için onun yaşamında dinin yeri ve İslâm dinine bakışı izah edilerek, daha sonra onun lâiklik anlayışı incelenmiştir.

Atatürk ve İslam Dini

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1993, Cilt IX, Sayı 26 · Sayfa: 289-302
Benim görüşüme göre, Atatürk'ün düşünceleri ve reformları arasında, içeriklerinin en sık saptırılanları ve en yaygın olarak yanlış yorumlananları İslam dinini ve laikliği ilgilendirenlerdir. Bir tarafta, asla uzun boylu bir dine önem vermeyen materyalistler ve ateistler, Atatürk'ün İslam dinine düşman olduğunu ya da basitçe görmezden gelen bir lider olduğunu bilerek ve amaçsız iddia edecek kadar ileri gittiler. Bu insanlar Atatürk'ün reformlarının ardındaki niyetlerini gizlemek için bu pozisyonu almışlardır. Öte yandan, bu sinsi propagandadan yanıltılan ve çıkarları tehlikeye giren bazı küçük gruplar, laiklik hakkında kesin bir bilgiye sahip olmayan ve Atatürk'ün düşüncelerinden ve gerçek tutumundan habersiz kalmayı tercih edenlerle el ele çalıştı. İslam dinine doğru. Bunun yerine, bu tür insanların dine yönelik olumlu ve reformcu yaklaşımlarını keşfetmeleri, eleştirel olarak değerlendirmeleri ve geliştirmeleri bekleniyordu. Bu talihsiz gelişmeler sonucunda Atatürk ve reformları ile ilgili iki karşıt mezhep ortaya çıktı: Biri onu sömürüyor, diğeri reddediyor. Sonuç olarak, her ikisi de Atatürk'e ve ülkeye zarar vermiştir. Bir insanı görüşlerinden ve düşüncelerinden ayrı olarak yargılamak imkansızdır. Atatürk'ü ve ilkelerini tam olarak kavramak, kendisi tarafından tutulan ve ortaya atılan ana düşünce ve görüşleri inceleyerek elde edilebilir.