10 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 10
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- İtalya 10
- Osmanlı Devleti 3
- Türkiye 3
- Akdeniz 2
- Almanya 2
- Rönesans 2
- 1912-1913 1
- 1938 1
- Ankara Anıtı 1
- Augustus 1
Sardinya-İtalya Erzurum Konsolosluğu ve Ermeni Meselesindeki Rolü
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 341-373 · DOI: 10.37879/belleten.2024.341
Özet
Tam Metin
1853-1856 yıllarında yaşanan Kırım Savaşı’nda, İngiltere ve Fransa ile birlikte Sardinya Devleti de Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer almıştır. Savaştan sonra Sardinya tebaasından bazı kişiler Erzurum ve civarında ekonomik ve ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bunun üzerine Sardinya Devleti, 1860 yılında Erzurum’a bir konsolos memuru atamıştır. 1861 yılında İtalya birliği kurulup Sardinya Devleti bu birliğe dâhil olunca, 1862’de bu kez İtalya Devleti adına bir konsolos memuru görevlendirilmiştir. Bu dönemde ismi ön plana çıkan kişi, 1855’ten beri Erzurum’da bulunan Eczacı Augusto Lavini’dir. 1890’da patlak veren ilk Ermeni isyanı sırasında adını duyurmaya başlayan Lavini, isyanı takip eden günlerde Erzurum’daki Ermeni komitacıları ile birlikte Osmanlı yöneticilerini rahatsız eden birtakım faaliyetlere girişmiştir. Bunun üzerine 1892’de görevden alınmıştır. 1894 yılında Sason İsyanı patlak verince İtalya, Erzurum’da bir konsolosluk açmaya karar vermiş ve Osmanlı Devleti’nin muhalefetine rağmen Attilio Monaco’yu konsolos olarak Erzurum’a göndermiştir. Osmanlı Devleti, bu emrivaki karşısında zor durumda kalmıştır. Yapılan diplomatik girişimlerin sonucunda İtalya Konsolosu’nun ataması yaklaşık iki ay geciktirilebilmiştir. Osmanlı Devleti, konsolosun atanmasını engelleyememekle birlikte, bu konsolosun Tahkikat Komisyonu’na katılarak İtalya’nın Sason Hadisesi’ne doğrudan müdahalesinin önüne geçmiştir. Bununla birlikte Monaco, 1895’te Ermeni komitacıları tarafından başlatılan ve tarihe “Erzurum Vakası” olarak geçen olayları Ermenilerin lehine yanlı bir şekilde batı basınına duyurmak için elinden geleni yapmıştır. Bütün bu hadiselerin ardından Erzurum’daki İtalya Konsolosluğu 1896’da kapatılmıştır. 1914 yılı sonlarında, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na fiilen girdiği günlerde İtalya Devleti, Erzurum’daki konsolosluğunu tekrar aktif hale getirmiştir. Bununla birlikte 1915’te İtalya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmasıyla birlikte İtalyan Konsolosluğu kapanmıştır.
Kitap, matbaa, kitap tarihi, dergi, dergi tarihi, İtalya'da Şark âlemi için basılan eserler üzerine araştırmalar
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 250 · Sayfa: 987-990
Özet
Hümanizma ve Rönesans hareketlerinin kültür, mimari, sanat, müzik ve akademi çalışmalarının merkezi sayılan Floransa şehri, bu geleneği başarıyla devam ettiren hatta teknolojinin başdöndürücü gelişmesinin XX. yüzyılda kendisini hissettirmesine rağmen, geleneklerden vazgeçmeyip, asrileştiren bir yuvadır. Bu başarısı büyük ölçüde coğrafi yapısından ileri gelir ve bu yapıyı benzersiz bir insan potansiyeli tamamlar. Bu beceriye bir de matbaayı ilâve etmemiz kaçınılmazdır. Fakat evvelâ bazı konulara temas etmekte fayda vardır. Matbaa Almanya'da keşfedildikten kısa bir zaman sonra, Venedik şehrinde yetişen yatırımcılar sahip çıktılar ve sonra da komşu mahallere de öğrettiler, bu arada Floransa şehri de bu yenilikten istifade etmesini bildi. Yeni keşfin getirdiği özellikler: eğitim, kültür, sanat alanlarında kitabın tesiri artarken, bir de ekonomik hareket kendisini gösterdi.
JOHN MONFASANI, Byzantine scholars in Renaissance Italy: Cardinal Bessarion and other emigres. Selected essays, Variorum 1995, XIV tane araştırmanın biraraya getirilmiş ve bir dizin ve düzeltme cetveli ilâvesi ile yapılan yayın sonunda XII-351 sayfa olduğuna dair kayıt bulunmaktadır. A.V.9608 [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 1001-1002
Özet
İtalyan asıllı olduğu anlaşılan araştırıcı, Rönesans hareketinin seçkin simalarından olan Bessarione hakkında kaleme aldığı araştırmalarını bir araya getirirken, çağın bazı fikir hareketlerini de incelemiştir. Kardinal Bessarione konusu çok geniş bir alandır; zira aktif bir din adamı olan bu zat kuşandığı dini kisveyi siyasal etkinliği ile de etkileyici bir hava yaratmıştır. Arkasında bıraktığı devasa malzeme bu devir araştırıcılarının vazgeçilmez bir kaynağıdır ve bu zat aynı zamanda Türk ve İslâm alemlerini de ilgilendiren simalardan birisidir.
BENJAMIN ARBEL, Trading nations. Jews and Venetians in the Early Modern Eastern Mediterranean, Leiden 1995, XV-237 sayfa, 2 tablo. Brill's Series in Jewis Studies, cild XIV. A VI 1337. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 241 · Sayfa: 969-970
Özet
Tam Metin
İtalyan okurların daha önceden tanıdığı araştırıcı, şimdi 8 tane makalesini bir araya getirmiş. Bunların İtalya'da yayımlanmaları doğrudan bu ülke Musevilerini ilgilendirir görünür ise de, devrin güçlü ülkesi Osmanlı Devleti'nin koruması altında olduklarından dolayı, Venedik-Türkiye ilişkilerinde yer edinir. 1492 yılında İspanya'dan zorla çıkarılan Museviler, başta Venedik olmak üzere Akdeniz havzasının zengin şehirlerine yayıldılar, becerikli ve kendisine güvenenler de İstanbul başta olmak üzere Selanik, İzmir, Bursa, Şam, Halep, Beyrut gibi çok canlı ve hareketli ticaret merkezlerinde faaliyet gösterdiler.
Millî Mücadele Döneminde Türk-İtalyan İlişkileri
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 233 · Sayfa: 157-206
Özet
Tam Metin
XIX. Yüzyılın ikinci yarısında birliğini sağlayan İtalya, sömürgeci bir politika izlemek için hazırlıklara başladı. İtalya'nın ilgilendiği bölgeler Osmanlı Devleti'nin egemenliğinde bulunuyordu. İtalya, dışa dönük emeller beslerken, öncelikle Akdeniz çevresini düşünmek zorundaydı. Sömürgeci diğer devletlerin yanında zayıf olan İtalya'nın güçlü bir donanmaya sahip olmaması da, Akdeniz bölgesini İtalya için ilk plana çıkarıyordu. Yeni İtalya; Roma'nın, papaların, Venedik ve Cenova'nın hepsinin birden vârisi olduğunu ilan ediyordu ve istekleri bu imparatorlukları oluşturan sahaya yayılıyordu.
Ankara Anıtı'nın (Monumentum Ancyranum) İlk Caput'unda Değinilen İ.Ö. 44 ve 43 Yılı Olayları
Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 224 · Sayfa: 17-54
Özet
Tam Metin
Augustus'un Monumentum Ancyranum'un birinci caput'unda sözünü ettiği olayları iki ana bölüme ayırabiliriz. Birinci bölüme, Caesar'ın öldürülmesi üzerine Octavius'un (Augustus) İtalya'ya gelişinden ve Antonius'la arasının açılmasından sonra, Mutina savaşının bitimine dek gelişen olayları koyabiliriz.
Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'na Sokma Çabaları
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1455-1468
Özet
Tam Metin
I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmalarıyla Avrupa'da, Versailler sistemi diye isimlendirebileceğimiz yeni bir düzen kurularak, dünya barışının garanti altına alındığı kabul olunmuştu. Ne var ki bu düşünce çok kısa ömürlü olmuş, her gün bir tarafından çatlak veren bu sistem, 1938 senesine gelindiğinde tamamen iflas etmiş, Anschluss'un gerçekleşmesinden sonra da, artık barışın devam edeceğini düşünmenin dahi hayal olduğu idrak edilmişti. 1938 Avrupası bir bakıma bugünkü gibi muhasım kamplara bölünmüştü. Ancak, bir taraftan bu muhasım kampların çokluğu, diğer taraftan, bitaraf durumdaki devletlerin önem ve ağırlığı bakımlarından genel görünüm bugünkünden hayli farklı idi. O tarihlerde Avrupa, hatta, dünya dış polikasına istikamet veren en kudretli devlet Almanya idi. I. Cihan Harbi'nde İtilaf grubuna dahil olan İtalya bu defa Almanya ile Mihver grubunu oluşturmaktaydı. Her iki devlet de, hayat sahası sloganı altında, yayılma politikası takip ediyorlardı.
Kurtuluş Savaşı Günlerinde Batı Siyasamız
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 327-418 · DOI: 10.37879/belleten.1981.327
Özet
Kurtuluş Savaşı günlerinde, Kemalistlerin, Doğu'lu devletler gibi Batı'lı devletlere karşı da uyguladıkları siyasanın başlıca amaçları şunlardı : 1. Misak-ı Milli (Ulusal And)'yi gerçekleştirmek; 2. Türkiye'nin dış ülkelerde tanınmasını sağlamak; 3. çeşitli savunma, dostluk ve bağlılık antlaşmalarının çerçevesi içinde, maddi ve manevi yardım sağlamak ve 4. bu amaçlara ulaşabilmek için her türlü aydınlatma araçlarına başvurmak. Ancak bu siyasa oldukça önemli bir noktada değişiyordu: Kemalistler, yurtlarının büyük bir bölümünü ve Osmanlı İmparatorluğunun başkentini işgal altına alan Batı'lı Bağlaşık Devletlerle çatışıyor; bu işgalci devletleri ya diplomasi yoluyla ya da silah gücüyle Türkiye'den çıkarmak için uğraşıyor; ama onları, Türkiye'yi boşaltmaya zorlayacak yeterli askeri güce sahip olmadıklarından, katlanılabilir bir uzlaşmaya yankı-umuduyla, sorunu diplomasi kanalıyla çözümlemek yoluna gidiyorlardı. Büyük Millet Meclisi'nde Batı ideali (Garp Mefkûresi)'nden yana olanlar, Türkiye'nin çıkarlarının Batı'lı devletlerle bir uzlaşmaya varılmasını gerektirdiğine inanıyorlardı. Bağlaşık Devletler ulusal akımı tanısalar ve Türkiye'ye onurlu bir barış önerseler, Kemalistler böyle bir uzlaşmaya belki yanaşacaklardı. Mustafa Kemal, Ermenilere karşı Doğu'da harekata geçilmesini sürekle öneren Doğu Savaş Kesimi komutanı General Kazım Karabekir'e 6 Mayıs 1920'de gönderdiği kapalı telyazısında, Bağlaşık Devletlerle bir anlaşmaya veya uzlaşmaya varılması olasılığından söz ediyor; Barış Konferansı, Türkiye konusunda kararlarını açıklamadan Ermenilere karşı harekata geçilmesinin yurdun çıkarları açısından uygun olmıyacağını bildiriyor; 4 ama bu arada Ermenilerin, Kilikya'da, yerel Fransız subaylarının kışkırtmalarıyla, Türk-Müslüman halka her türlü ezgi yapmalarına karşı ilgisiz kalamıyordu.
Balkan Savaşı Deniz Harekatı Üzerine Gerçekler (1912-1913)
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 176 · Sayfa: 717-752 · DOI: 10.37879/belleten.1980.717
Özet
Tam Metin
Yakın tarih savaşlarımız birbirini izlediği ve hatta birbirinin içine girdiği için bu savaşlara ilişkin resmi araştırmalar yapmak olağan olamamıştı. Balkan savaşı sonunda da bir harp divanı ve bir de askeri belge araştırma komisyonu kurulmuş ve fakat komisyonun çalışmaları durdurulmuştu. Tarih otoritelerimizin deniz tarihini yalnız denizcilerin tarihi olarak değerlendirmeleri ve denizcilerimizin de işe siyaset de karıştırarak amaçlı yayın yapmaları ve bu yayına da otoritelerin iltifat etmemeleri, deniz konusunda kamuoyunu bilinçlendirecek gerçeklerin ortaya çıkmamasına neden olmuştu. Sayın Büyükelçi Hilmi Bayur'un belletenlerde Balkan savaşından söz etmesi, sonra da Balkan savaşının donanma komutanlarından bir tanesi olan Albay Ramiz'in anılarından esinlenerek piyasanın bir tarih dergisine yazı yazması beni bu savaşın deniz cephesine ilişkin geniş bir araştırma yapmaya sürükledi. Kendisini temize çıkarmak amaciyle yayınlanan anılar, belgelerle karşı karşıya getirilmedikçe, elbette tarihi olayların saptanmasına kaynak hazırlanamazdı. Yazımı böyle bir amaca hizmet etmek için hazırladım.
Etrüsklerin Yunanca Adı
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 155 · Sayfa: 421-428 · DOI: 10.37879/belleten.1975.155-421
Özet
Tam Metin
Bilindiği gibi, Etrüskler Milâddan önceki Binyılda, merkezi İtalyada yaşamış bir kavimdir. Roman yazarlar onlardan TUSCİ diye bahsederler. Bu adın ilk şeklinin TURSCİ olduğu anlaşılıyor ki, bu da, daha sonra ETRUSCİ şeklinin ortaya çıkmasını izah eder. Bir rivayete göre, Etrüskler kendilerine RASENNA derlerdi 3. Eski Yunanlıların Etrüsklere verdiği ad "Tuppnvoı" idi. Romalılar bu adı kendi harfleriyle TYRRHENOİ şeklinde yazmışlardır. Yunanlıların Etrüsklere verdiği isim bugün bile, "Mer tyrrhénienne" (Tiren Denizi) tabirinde yaşamaktadır. Bu denize bu adın verilmesinin sebebi de, söz konusu denizin M.Ö. sekizinci yüzyıldan itibaren, uzun zaman, Etrüsklerin hakimiyeti altında bulunmuş olmasıdır. Hemen ilave edelim ki, eski Yunan yazarlarından bazıları "Tyrrhenoi" yerine TYRSENOİ şeklini kullanmışlardır. Yunan dili uzmanlarının izahına göre, bu şekil İyoniyen lehçelerine mahsus olup, meşhur Epir kralı Pyrrhus'ün ismi bile bu lehçelerde "Pyrsos" şeklini almakta idi 4.