26 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 26
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- İspanya 3
- Roma İmparatorluğu 3
- Türkiye 3
- Anadolu 2
- Donanma 2
1776 Yılında Osmanlı Devleti’nin Ticaret Kalyonu İnşası Emri: Fermanlı Kalyonlar
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 313 · Sayfa: 899-934 · DOI: 10.37879/belleten.2024.899
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın konusu 1776 tarihli bir fermanla inşa edilmeleri istenen ticaret kalyonlarıdır. Fermanda devlet ricali, âyan ve zenginler arasından belirlenen 10 kişi kendi paralarıyla birer ticaret kalyonu inşa etmekle görevlendirilmişti. Ticaret kalyonu inşasıyla görevlendirilen kişiler, yapımını tamamladıktan sonra donanım ve personelini de hazırlayacakları bu kalyonları Mısır-İstanbul arasında ticarette kullanacaklardı. Böyle bir fermanın çıkarılmasındaki amaçlardan biri Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonra Karadeniz’in uluslararası ticarete açılmasıyla birlikte Osmanlı Devleti için önemi daha da artan Mısır emtiasını nakledecek ticaret gemilerinin sayısının arttırılmasıydı. Devletin inşasını emrettiği ticaret kalyonlarının kullanımına dair bir başka beklentisi ise bunların savaş dönemlerinde donanmaya katılmalarıydı. Bu sayede sadece ticaret gemilerinin sayısında bir artış sağlanmış olmayacak özellikle Çeşme Baskını’yla uğranılan gemi kaybının telafi edilmeye çalışıldığı bir dönemde donanmayı takviye edecek nitelikte gemilere de sahip olunacaktı. Bu makalede söz konusu emrin uygulama süreci arşiv belgeleri kullanılarak incelenmektedir. Çalışmada kimlerin ticaret kalyonu inşasıyla görevlendirildikleri, bu kişilerin emir karşısındaki tutumları, bu sürecin sonunda inşa edilecek kalyonların sayı ve kullanım amaçları açısından istenilen hedefe ulaşılıp ulaşılamadığı açıklanmaktadır. Makalede ticaret kalyonu inşası emrinin Karadeniz’in kapalılık statüsünün sona erdiği bir dönemde Osmanlı Devleti’nin ticari ve askerî gemiciliği açısından taşıdığı önem irdelenmektedir. Söz konusu emir, 19. yüzyılın başlarında şekillenen “Miri Ticaret Filosu” oluşturma çalışmalarına uzanan sürecin bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
19. Yüzyılın İkinci Yarısında Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayetinde Kaçak Gemi Yapımı
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 201-228 · DOI: 10.37879/belleten.2019.201
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, askeri ve güvenlik gibi gerekçelerle özellikle Akdeniz'in kıyı ve adalarındaki Rum nüfusun tecrübesinden yararlanarak bölgede bazı yeni tersaneler inşa etti veya var olanları geliştirdi. Bunu yaparken devletin iyi işleyen organizasyonu; uzmanlaşmış çeşitli iş kollarının ve farklı malzemelerin teminini ayrıca tüm bunların belirli merkezlerde toplanmasını mümkün kıldı. Dönemin önemli denizci devletlerinde olduğu gibi bir taraftan devletin sıkı denetimi altında ana bir tersane (İstanbul'daki Tersane-i Amire), diğer tarafta kıyı ve adalara yayılmış ve devlet denetiminin kısmen zayıf olduğu küçük ölçekli tersaneler ile Osmanlı Devleti, donanma ve denizcilik faaliyetlerini yürütmekteydi. İhtiyaç durumunda donanma-i hümayun için yapılacak gemilere gerekli marangoz ve burgucular Sakız, İstanköy, Rodos, Kaşot ve Meyis gibi adalardan sağlanmaktaydı. Ancak Yunan bağımsızlık savaşı sonrasında idari kontrolün zayıfl amasıyla birlikte bu gemicilik merkezleri, Osmanlı devleti için riskli bir durum arz etmeye başlamıştı. Çünkü Osmanlı egemenliğindeki ada ve kıyı bölgelerinden hem ham madde hem de insan gücü, başta Syros adası olmak üzere Akdeniz'de Yunan gemi yapım merkezlerine kayarak Yunan gemiciliğinin gelişimine önemli katkılarda bulunmaktaydı. Yaşanan bu sorunun diğer yönleri ise Osmanlı egemenliğindeki adaların güvenliklerinin sağlanması, adalar ve anakara arasında kaçakcılık faaliyetlerinin önlenmesi, kaçak gemi yapımından dolayı miri ormanların zarar görmesinin önüne geçilmesi ve tabii ki vergi kayıplarının engellenmesi idi. Bu nedenlerle merkezi otorite tarafından bir takım tedbirler alınmaya ve düzenlemeler yapılmaya çalışıldı. Çalışma esasen Osmanlı Devleti'nin asla onaylamadığı önemli Yunan gemi inşa merkezlerine (bu merkezlerin büyük bir kısmı yine Yunan egemenliğinde olan adalardı) yönelik yasal olmayan bu ticaret üzerinde şekillenmiştir. Bununla birlikte kaçak gemi yapımının nedenleri ve sonuçları dönemin değişen siyasi-ticari ve teknoloji çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılacaktır. Buna karşın Osmanlı Devleti'nin kaçak inşa faaliyetlerini engellemek adına yaptığı düzenlemelere ve aldığı tedbirlere değinilerek bu tedbirlerin-düzenlemelerin adaların iktisadi ve sosyal yapılarını ne şekilde etkiledikleri üzerinde durulacaktır.
Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Kıbrıs’ta İngiltere Konsolosluğu (1700-1800)
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 89-134 · DOI: 10.37879/belleten.2017.89
Özet
Tam Metin
Avrupalı bir devletin tüccarlarının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde serbestçe ticaret yapabilmesi için Osmanlı devletinin söz konusu Avrupalı devlete ahidname-i hümayun vermiş olması gerekliydi. Ahidname-i hümayun sayesinde dost devletler İstanbul'da elçi bulundurabilir, Osmanlı ticaret merkezlerinde konsolosluk kurabilir ve ahidname sahibi devletin tüccar ve tebası kendi bayrakları altında serbestçe ticaret yapabilirdi. Bir başka deyişle yabancı elçiler, konsoloslar, tüccar ve teba kapitülasyon şemsiyesi altında faaliyet gösterirdi. Bu çalışmanın temel amacı XVIII. yüzyılda Kıbrıs'ta görev yapan İngiliz konsoloslarını tespit ederek; bu yüzyılda konsolosların görev anlayışında yaşanan değişimi, Kıbrıs konsolosluğunun Halep'e bağlılığını, Kıbrıs İngiliz konsoloslarının diğer devletler adına yaptığı konsolos vekilliğini, Kıbrıs İngiliz konsolosların gelir kaynakları ile güvenliklerini ve XVIII. yüzyılda Kıbrıs'ta, kapitülasyon koruması altında faaliyet gösteren İngiliz tüccarların durumunu incelemektir. Çalışmada konuyla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan defter ve belge koleksiyonları kullanılarak konu aydınlatılacak ve bu tür çalışmalarda Doğu Akdeniz'e ve Yakın Doğu'ya hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan intikal eden kaynakların önemi vurgulanacaktır.
The Dutch in the Levant: Trade and Travel in the Seventeenth Century
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 273 · Sayfa: 373-386 · DOI: 10.37879/belleten.2011.373
Özet
Tam Metin
Although Dutch connections with the Levant, especially in terms of pilgrimages to the Holy Land, and also within the context of the Crusades, may go back to the Middle Ages and perhaps even before, it was from the late sixteenth century onwards that these connections took a dramatic turn and were fully developed. Despite the political, economic, administrative and military problems with Spain after the 1560s, historically termed as the Eighty Years War (1567-68 to 1647-48), the States General of the Dutch Republic prudently took courageous steps and put in place sober policies to establish diplomatic relations with the Ottornan Empire and become a major player in the so-called "riches trade" with the Levant. Indeed, the Republic and the Ottoman Empire were both enthusiastic about forging their cooperation for mutual interests, and, from 1612 onwards, when the first Dutch diplomatic mission was set up in lstanbul, the Dutch primacy in the Levant was consolidated. Dutch merchants were granted by the Ottoman government special privileges and exemptions (i.e. the "capitulations") and, thus, strongly competed with, and even outplayed, other European trade colonies, especially the English, in the Levant. Along with the development of Dutch trade with the Ottoman Empire, there also began Dutch travels to the region. Among the early Dutch travellers, especially Cornelis de Bruijn (1652-1727), who stayed in Izmir and Istanbul for nearly three years (1678-1681) is of particular interest.
Akdeniz Sosyal Tarihinin Bir Kaynağı Olarak Kahire Genize Vesikaları
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 269 · Sayfa: 227-242
Özet
Tam Metin
Klasik Ortaçağ Akdeniz ülkeleri tarihi üzerinde çalışanlar, bu dönemlere ait, İslâm ülkelerindeki arşivlerin yokluğundan şikâyet etmektedirler. Avrupa'da, kilise, feodal lordlar, şehirler ve loncalar gerek mülkiyet hakları gerekse başka maksatlarla vesikalarını muhafaza etmişlerdir. Bu dönem için, İslâm ülkelerinde, bu türden hiçbir vesika bulunmamaktadır1. Şimdi artık, siyasi tarihin ana hatlarını ve yönetici sınıfın hayatını bir dereceye kadar arkeoloji, epigrafi ve meskûkâtla desteklenen yazılı kaynaklarla, meselâ tarihî binalar, alet-edevat, kitabeler ve meskûkâtın yardımıyla yeniden inşa etmek mümkündür. Bununla beraber, özellikle orta ve aşağı sınıfları ve sosyal ve ekonomik tarihi, mektuplar, senetler ve bu sınıfa mensup şahıslardan gelen kayıtlar gibi vesikaların yardımı olmadan çalışmak çok zordur.
ALAIN SERVANTIE ve RAMON PUIG DE LA BELLACASA, L'Empire ottoman dans l'Europa de la Renaissance / El Imperio Ottomano en la Europa renacentista, Leuven (Belçika) 2005, 411 sayfa, Kitap, Brüksel şehrindeki İspanya Kültür Merkezi tarafından organize edilen bir bilimsel toplantının bildirilerini içerir. Alt başlığı: Ideas et imaginarios de intelectuales, diplomaticios y opinion publica del siglo XV, XVI y principios del siglo XVII en los antiguos Paises Bajos y el Mundo Hispanico [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 783-786
Özet
Osmanlı tarihinin en hareketli olduğu çağ sayılan XVI. yüzyıl çalışmalarına, İspanya'dan bir katkı daha sağlanmış bulunuyor. Karşılıklı çarpışmamış olsalar bile arada bulunan Akdeniz adlı müstesna mekân iki tarafı her zaman birleştirdi. Ortaya çıkan malzeme araştırıcıların vazgeçemediği kaynaklar arasında sayılır. Fakat nedense İspanya'da Türk tarihi ve kültürü üzerine olan çalışmalar sınırlı kalması kadar memleketimizde İspanyol kaynaklarına doğrudan temas veya burada yaratılan eserlerin tanıtılması hep belirli çevrelerde tanındı. Bu boşluğun giderilmesini amaçlayan bir çalışma şimdi elimizin altında bulunuyor. Bu arada giriş kısmında gördüğümüz bazı bilgiler sayesinde, çalışmaların ilerki senelerde daha büyük boyutlara kavuşturacağını göstermektedir; tarihten gelen kıymetli hatıralar yanında günümüz meselelerinden bazılarına da ilerde temas edileceği haberi veriliyor.
M. MAAS (editör), The Cambridge Companion to the Age of Justinian, (Cambridge University Press 2005), xxvii + 626 s. + 10 renkli 30 siyah beyaz levha, 9 metin figürü ve 16 harita ile birlikte. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 259 · Sayfa: 1021-1024
Özet
M.S. 482 yılında, Bederiana adlı küçük Balkan kentinde (Dardania eyaletinde), doğan ve VI. yüzyılın hemen başlarında İstanbul'a gelen Flavius Petrus Sabbatius'un ya da bilinen adıyla Justinianus'un (Justinus'un evlatlığı) talihi, amcası Justinus'un 518 yılında şans eseri imparator olmasıyla köklü olarak değişti (The Prosopography of the Later Roman Empire II. 645-48). 527 yılında imparator olarak Akdeniz dünyasını yönetmeye başlayan Justinianus, bugün, "yaşadığı dönemin barbar dünyasında", o zaman kontrolü altında tuttuğu coğrafyadan daha fazla tanınmaktadır.
Dağılmış Roma İmparatorluğu’nun Alanında Roma Zihniyetinin İzleri
Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 621-632
Özet
Tam Metin
Bu bildiride güdülen amaç, hem Akdeniz dünyasındaki Doğu-Batı, hem de Avrupa'daki Roman(2)-Cermen ayrışması, zihniyetlerin ayrımlaşması ve izlerinin çağlar ötesi kültür çemberlerinde kendini göstermesi üzerine eğilmektir. Konu, dağılmış Roma İmparatorluk alanıyla ilgili olduğundan, Roma'nın bölünmesiyle belirginleşmeye başlayan ayrışma süreci, araştırmanın çıkış noktasını oluşturuyor. Henüz dağılmamış Imperium Romanum tek başına bir Avrupa, Asya veya Afrika imparatorluğu değil, hepsinin birlikteliğini oluşturan bir Akdeniz gücüydü ve Akdeniz birliğinin canlı temsilcisiydi. O zamanlar ortak bir uygarlık çemberini oluşturan Akdeniz dünyası kendi içinde oldum olası çokkültürlü bir yapıya sahipti.
Bir "Zırvata"* Olayı Tunus'un İşgali
Belleten · 2003, Cilt 67, Sayı 248 · Sayfa: 119-138
Özet
Tam Metin
Tunus Kuzey Afrika'nın Akdeniz kıyısında olan ülkelerden birisidir. Doğusunda Trablusgarp (Libya), Akdeniz; batısında Cezayir; kuzeyinde Akdeniz ile çevrilidir. Osmanlılar, Doğu ve Batı Akdeniz'i kontrol eden Malta-Sicilya-Tunus üçgeninin bir ucunu teşkil eden bu yerin Akdeniz hakimiyeti için önemini anladılar. Devlet hizmetine giren Barbaros Hayrettin Paşa ilk seferini Tunus'a yaptı ve 1534 yılı sonlarına doğru Tunus ve limana hakim Halkulvad (Goulette) Osmanlı ülkesine katıldı. Fakat ertesi yıl, 1335 yazında bu bölge İspanyollar tarafından geri alındı. 1569 yılına kadar İspanyollarla yapılan mücadeleler sonunda Halkulvad hariç Tunus tekrar ele geçirildi. Uzun süren Tunus'un fethi işini sonuçlandırmak üzere; 1574 yılında Yemen fatihi Koca Sinan Paşa ve Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa görevlendirildiler. Aynı yıl Tunus tamamen ele geçirildi. 1881 yılında Fransızlar tarafından işgal edilinceye kadar 307 sene Osmanlı Devleti hakimiyetinde kaldı.
Studies on Turkish-Jewish histoly: political and social relations, literature and linguistics
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 245 · Sayfa: 163-164
Özet
1992 yılında iki büyük olayın yıldönümü Akdeniz âleminde çok sayıda eserin yaratılmasına yol açtı: Kristof Kolomb'un ilk Amerika seyahatinin yanısıra Musevilerin İspanya'dan çıkarılmaları ve bunların çok büyük bir kısmının Osmanlı Devleti egemenliği altındaki topraklara hicretidir. Şimdi elimizde bulunan bu kitap, her zaman Türk dünyası ile bir arada yaşama ilkesini edinen Musevilerin, uzun ve geniş bir zaman/mekânı kapsayan olayını incelemekte ve çok çeşitli konulara değinmekte ve bu arada çok değerli bio/bibliografik bilgiler de ihtiva etmektedir.