5 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Anadolu Tarihi
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Hitit Kenti Ankuwa'nın Tarihçesi ve Lokalizasyonu Hakkında

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 433-456 · DOI: 10.37879/belleten.1981.433
Tam Metin
M. Ö. III. binyılın sonlarıyla ilgili efsanevi nitelikte ve sonraki devirlerde Hititli kâtipler tarafından Hurri etkisiyle kaleme alınan bazı kaynaklar bir tarafa bırakılacak olursa, en erken Anadolu tarihine ışık tutan otantik yazılı belgelerin, M. Ö. II. binyılın başlarında Asurlu tüccarların Kappadokya'ya gelip ticaret kolonileri kurmalarıyla başladığı görülür. Çivi yazısı ve eski Asur şivesiyle yazılmış olan ve Kültepe - Kaniš/Neša, Boğazköy - Hattuša ve Alişar'da ele geçen bu belgeler, çoğunlukla ekonomik karakterdedir ve bundan dolayı Orta Anadolu'nun o zamanki siyasi tarihi hakkında çok kıt ve ancak dolaylı olarak bilgi vermektedir. Buna rağmen Kappadokya Tabletleri denilen ve geçen asrın sonlarından itibaren bir çok dünya müzeleri ve özel kolleksiyonlara dağılan bu belgeler, bize Anadolu'nun o zamanlar çok sayıda şehir beyliklerinden oluşan (en az 20 adet) siyasi tarihi ile Hattiler, Hititler, Luviler, Palalar, Hurriler, Samiler v. s. gibi oldukça renkli etnik bir görünüm arzeden kavimler topluluğu hakkında değer biçilmez bazı bilgiler vermektedir. Sonradan aynı topraklar üzerinde kurulan Hitit devleti zamanında önemli rol oynayan Anadolu kentlerinden hemen hepsinin kökeninin Hitit öncesi devirlere gittiğini, gene bu tabletlerden öğreniyoruz. Arkeolojik verilerin de gösterdiği gibi, bir kaç istisna dışında, Hititler tarafından kurulmuş bir Anadolu kenti mevcut değildir; çünkü daha neolitik çağda (M. Ö. VII - VI. binyıl) kentsel kültüre geçen Anadolu insanı, Hitit göçlerinden çok daha önceleri, kent konumuna elverişli bütün önemli noktalara birer yerleşim merkezi kurmuştur. Ankuwa da bu Hitit öncesi kentlerden biridir ve -uwa suffixiyle türetilmiş olmasının gösterdiği gibi, (Proto) Hatti kökenli bir kenttir.

ORY, SOLANGE, Archives Max van Berchem Conserves a la bibliotheque Publique et Universitaire de Genke. Catalogue de la phototheque. Etabli par Solange Ory. Publid par tes Soins de la Fondation Max van Berchem, 1975 (satışa 1979 yılında verildi), XLV-275 Sayfa. Beyrut, dağıtım: Leiden'deki Brill yayınevi [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 179 · Sayfa: 321-326
Tam Metin
Doğubilim tarihinde topladığı ve yayınladığı yazıtlarla önemle bir yeri bulunan Max van Berhem'in ölümünden sonra geride bıraktığı malzemenin kataloğu uzun bir bekleyişten sonra yayınlandı. Buna neden herhalde Lübnan'da meydana gelen uzun yıllardan beri dinmeyen olaylardır. Ortadoğu'nun tanınmış basımevlerinden biri sayılan Katolik Basımevi (= Imprimerie Catholique)nde basılan bu kitap, ilgili zat için kurulan vakfın çabaları sonunda yayınlanmış bulunuyor. Kısa bir süre önce eski makalelerinden bazılarını iki cilt içinde toplayarak tıpkı basımlarını yapan. Vakfın bilim dünyasına bu olumlu katkısını kutlamalıyız. Max van Berchem uzun yıllar Anadolu'da topladığı yazıtlarla tarihimizin karanlık kalmış bazı yönlerine ışık tuttuğu gibi, yöntem bakımından da yararlı bir öncü olmuştu. Yayının gerçekleşmesinde önemli katkısı bulunan S. Ory, Suriye'nin ve başkenti Şam'daki İslam gömüt yazıtlarının yayının' da gerçekleştirmiştir. Bab'üs Sagir gömütlüğünde bulunan bu yazıtlar, Türk tarihine olduğu kadar ekili sanat yönlerine de yararlı olmuştur. Uzun yıllar tuhaf bir tutumla yabancı kaldığımız bu tarih hazinelerimizin geç olsa ülkemizde incelenmeye başlaması kıvanç vericidir. Şimdi elimizde bulunan M. van Berchem kataloğunu tanıtma olanağı ile yurdumuzda yapılan yazıtlar üzerindeki çalışmalara kısaca değinmek istedik.

Timur Tarihi Hakkında Araştırmalar

Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 249-286 · DOI: 10.37879/belleten.1976.249
Tam Metin
Timur ve imparatorluğu hakkında bugüne değin ülkemizde tarih metodolojisine uygun bir monografya çalışması yapılmamıştır. XIII. yüzyılın başlarında Asya'nın içlerinde çıkmış, insanlığın bir kısmının tarihinde etken rol oynamış, Moğol devletinin bu yöredeki kalıntılarının siyasal iktidar olma güçlerini yitirdikleri XIV. yüzyılın ilk yarısında Timur'un çıkışı Asya ve Yakın-doğu tarihinde yeni bir dönemi başlattırmıştı. Hiç şüphe yok ki, Türkiye de bu yeni durumdan yine etkilenmiş; Moğolların Anadolu Selçuklu devletini yıkmalarından sonra Türkiye'de yaşanan fetret devri, siyasi bütünleşme sürecini henüz tamamlamamış bu ülkede, daha değişik biçimde bir kez daha ortaya çıkmıştı. Ancak hemen değinmek gerekir ki, Timur ve imparatorluğuna dair yapılacak bir monografya çalışması birkaç ciltlik bir eser olabilecek niteliktedir. Bu nedenle topladığımız malzemeleri, Timur tarihini bölümler halinde inceleyerek değerlendirme yolunu uygun görmüş, sonradan bunları bir araya getirmenin yerinde olacağını düşünmüştük. İşte bu senden ilk araştırmamızı, şimdiye dek yayınlanmamış 1395/96 tarihli bir Timur mektubu ile birlikte "Türkiye ve Yakın-doğu üzerinde 1393/94 Timur tehlikesi" başlığı adı altında 1973'de yayımladık (bk. Belleten 146 (1973) S. 159-190). Şimdi bu yazımızın devamı niteliğindeki ikinci araştırmamızı sunarak böylece, özellikle Türkiye ve Yakın-doğu açısından geniş kapsamlı sonuçlar getiren, istilâ ve işgal hareketini hazırlayan bir dönemin siyasi tarihini genel hatları ile aydınlatmak istiyoruz.

Anadolu'da "Karamanlıca" Kitâbeler

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 153 · Sayfa: 25-48 · DOI: 10.37879/belleten.1975.153-25
Anadolu'nun ana dili türkçe olan hıristiyan (ortodoks) halkı üzerinde yeteri kadar durulmamıştır. Bu topluluğun dili hakkında ise bazı incelemeler yapılmıştır. Uzun yıllar önce Ankara Üniversitesi, Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesinde sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Jânos Eckmann (1905-1971)'nın, yurdumuzda bulunduğu yıllarda üzerinde çalıştığı ve yayınlar yaptığı konulardan biri, işte bu topluluklar için hazırlanan yani grek harfleriyle türk dilinde yazılan, genellikle "karamanlıca" olarak adlandırılan kitapların dil özellikleri idi. Bilhassa İç Anadolu'da yaşayan ve ana dilleri türkçe olan bu ortodoks topluluk, Lozan anlaşması ile Yunanistan'a gönderildiğinden, artık "karamanlıca" sona ermiş ve grek yazısı ile türkçe basılan bu çeşit kitaplar da tarihe mal olmuştur. Anadolu'nun türkçe konuşan ortodokslarının etnik menşei meselesi, üzerinde durulması gerekli olan ikinci bir konudur. Bir çoklarının iddia ettikleri gibi, bunların zorla türkçe konuşmağa mecbur edilmiş Rumlar olduklarına ihtimal vermek mantık dışıdır.

U. BAHADIR ALKIM, Anatolia I (From the beginnings to the end of the 2nd millenium B. C.), Geneva 1968. Archaeologia Mundi serisinden. 279 s., 157 lev., II s. levhaların izahı, 17 s. seçilmiş bibliyogarfya, 6 s. indeks. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 237-244
Tam Metin
Anadolu'nun başlangıçtan M.Ö. II. binyılın sonuna kadar özlü arkeoloji ve kültürünü veren bu el kitabının ilk bölümü "Küçük Asya'da tarih öncesi ve klasik devir öncesi arkeolojisi" adını taşımakta ve 19. yüzyıldan günümüze kadar Anadolu'da yapılagelmiş olan çalışmaların bir tarihçesini vermektedir (s. 17-39). "Bugünkü bilgimize göre Anadolu'da tarih öncesi ve klasik çağ öncesi arkeolojisi çok yeni bir bilim dalıdır. Bu bilim dalının doğuşunda son 30-40 yıl içinde Anadolu'da yapılmış olan sistematik araştırma ve kazıların rolleri çok büyüktür". Yukarıdaki kısa girişi izleyen kısımlarda önce 19. yüzyıldaki çalışmaların anlatılması işine girişilmekte ve 1834 teki Ch. Texier'nin gezisinden başlanarak 19. yüzyılın ikinci yarısındaki en önemli kazılar (Troya, Kargamış, Zincirli) sıralanmaktadır. 20. Yüzyıl çalışmaları birkaç bölüm halinde incelenmekte ve önce bu yüzyıl başlarındaki "ikinci hazırlık safhası" anlatılarak, Hitit başkenti Hatuşşa'nın keşfi, Geç Hitit çağı çalışmaları ve Hitit çivi yazısı keşiflerinden bahsedilmektedir. "İki dünya savaşı arasındaki evre" adını taşıyan kısım üçüncü safhayı teşkil etmektedir. Sırasıyla, Hititoloji'nin meydana çıkışı, H. H. von der Osten'ın Alişar, B. Hrozny'nin Kültepe kazıları, 1931-1941 arasında eski Anadolu arkeolojisinin son şeklini aldığı ve yine bu yıllarda Türk enstitü ve kurumlarının da arkeoloji dünyasına katkılarda bulunduğu belirtilerek, özellikle Atatürk'ün bu yöndeki çalışmaları aşağıdaki cümleyle özetlenmektedir: "Büyük devlet adamı Kemal Atatürk tarafından 1931 de Ankara'da kurulan Türk Tarih Kurumu ve 1936 da kurulan Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesinde, Tarih öncesi, Antropoloji, Hititoloji, Sümeroloji, Eski On Asya Arkeolojisi ve buna benzer birçok alanda öğrenim ve araştırmalara geçilmiş, 1933 te de büyük bir reform yapılarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Arkeoloji bölümü açılmıştır".