8 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Bilim Tarihi
Dergiler
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Mühendis Mehmet Misbah’ın Matematik Felsefesine ve Matematik Eğitimine Dair Görüşleri

Erdem · 2023, Sayı 85 · Sayfa: 151-172 · DOI: 10.32704/erdem.2023.85.151
Tam Metin
Osmanlı 18. yüzyıldan itibaren eğitim, bilim ve askerî alanda çok sayıda değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Modernleşme olarak da adlandırabileceğimiz bu sürecin eğitim alanındaki ilk örnekleri askerî mühendislik okulları olan “Mühendishâne-i Bahr-i Hümâyûn” ve “Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn”dur. Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesi ile peyderpey İdadî (lise), rüşdiye (ortaokul) ve ibtidai (ilkokul) okulları açılmış ve mühendishânelere hazır öğrenciler yetiştirilmiş ve dolayısıyla 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu okullardan çok sayıda başarılı mühendis mezun olmuştur. 1874’te ilk sivil mühendislik okulu olan “Mülkiye Mühendis Mektebi”nin açılması ile beraber mühendislik eğitimi daha da gelişmeye başlamıştır. Bu okullardan mezun olan öğrenciler mühendislik işlerini yürütmekle beraber fen bilimlerindeki modern gelişmeleri yakından takip etmişler ve modern bilimsel gelişmelerin Osmanlı’ya ulaşmasına katkı sağlamışlardır. Mezun olan mühendislerin bir kısmı devlet tarafından yüksek öğrenim için başta Paris olmak üzere önemli Avrupa şehirlerine gönderilmişlerdir. Bu öğrenciler döndüklerinde devletin önemli mevkilerinde istihdam edilmişlerdir. Paris’e gönderilen öğrencilerden biri de Mühendis Mehmet Misbah’tır. 1911 yılında “Mühendis Mekteb-i Âlîsi”nden mezun olan Misbah aynı yıl Paris’e gönderilmiş, 1913’te geri döndüğünde mezun olduğu Mühendishâne’ye hoca olarak atanmış ve 1919 yılına kadar görevini sürdürmüştür. Analitik Geometri ve Düzlem Geometrisi derslerini üstlenen Misbah matematik alanında yirmiye yakın makale yayımlamıştır. Misbah’ın matematik felsefesine ve matematik eğitimine dair görüşleri bu makalenin konusunu oluşturmaktadır. Bu amaçla Misbah’ın Genç Mühendis dergisinde yayımlanan “Felsefe-i Riyâziyyât” isimli makalesi ve Mesâil-i Hendesiye isimli kitabın ilk cildine yazdığı “Mukaddime (Önsöz)”, matematik felsefesi ve matematik eğitimi bağlamında analiz edilmiştir. Misbah mühendishane’de öğrenci olduğu yıllarda Genç Mühendis isimli dergiye 1910-1911 yılları arasında on altı tane yazı göndermiştir. Misbah, Genç Mühendis isimli derginin 1326 Kanûn-i Sânî/Ocak 1911 tarihli 36. sayısının 5-8 sayfaları arasında el yazması şeklinde yayımladığı “Felsefe-i Riyâziyyât” isimli makalesinde matematik felsefesine dair görüşlerini açıklamıştır. Matematiğin tanımlarından yola çıkarak matematiğin ontolojisine ve epistemolojine dair görüşler beyan eden Misbah’ın isim zikretmeden Platon’un ve Aristoteles’in görüşlerinden faydalandığı tespit edilmiştir. Fakat 19. yüzyılda geliştirilen Mantıkçılık, Formalizm ve Sezgicilik gibi güncel matematik felsefesi yaklaşımlarından makalede söz edilmemiştir. Oysa söz konusu dönemde bazı Osmanlı aydınları Öklid-dışı geometrilere ve felsefî sonuçlarına dair bilgilendirici seminerler düzenlemişler ve makaleler yayımlamışlardır. Misbah’ın mühendishâneden arkadaşı olan Muhittin Sırrı Şamlı 1911’de Mesâil-i Hendesiye isimli iki ciltten oluşan bir kitap kaleme almış ve Misbah’tan da kitabın birinci cildine önsöz yazmasını istemiştir. Misbah önsözde matematik eğitimine dair görüşlerini dile getirmiştir. Matematiğin öğretiminde ispatın yer alması gerektiğini ve ispatların bizzat öğrenciler tarafından yapılmasının “muhakeme” becerisini geliştireceğini vurgulamıştır. Misbah’ın ifadelerinden matematik eğitiminde “öğrenci merkezli” bir anlayışa sahip olduğu tespit edilmiştir.

Osmanlı Mütefekkirlerinden Hüsnü Hamid’in Matematik Felsefesi Çalışmaları: “Wroński’nin Riyaziyat Felsefesi”

Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 239-262 · DOI: 10.32704/erdem.656903

Euclides'in Elementler isimli kitabında ortaya koymuş olduğu Aksiyomatik yöntemle matematik 19. yüzyıla kadar mutlak doğruluğun temsilcisi olarak görülmüştür. Matematikçiler uzun süre Euclides'in söz konusu eserinde belirttiği beşinci postulatı ispatlamak için uğraşmışlardır. Matematik tarihinde problemli postulat olarak da adlandırılan beşinci postulatın uzun süre doğrulanamayışı, birtakım şüpheleri de beraberinde getirmiştir. İbn-i Heysem, Ömer Hayyam, Nasîruddîn-i Tûsî gibi İslam bilginleri beşinci postulatın ispatında oldukça fazla yol almışlar fakat çalışmalarını nihayete erdirememişlerdir. 18. yüzyılın sonlarında Giovanni Girolamo Saccheri ve Johann Lambert İslam matematikçilerinin ortaya koydukları çalışmaları ilerletmişler ve nihayet 19. yüzyılın başında Carl Friedrich Gauss, Janos Bolyai, Nikolai Ivanovich Lobachevsky ve Bernhard Riemann Euslides-dışı geometrileri formüle etmeyi başarmışlardır. Euclides-dışı geometrilerin ortaya çıkması matematiğin temellerinin sorgulanmasına sebep olmuş, matematiğin önermelerinin mutlak doğruluğu sorgulanır hale gelmiştir. Matematikte meydana gelen bu olağandışı gelişmeler matematik felsefesinin de çalışma alanını genişletmiştir. 19. yüzyılda matematiği yeniden temellendirmek için matematik felsefesinde Mantıkçılık, Formalizm ve Sezgicilik gibi ekoller ortaya çıkmıştır. Bu ekollerin dışında söz konusu problemle ilgili çalışmalar yapmış fakat bir ekole dönüşmemiş bazı isimler de mevcuttur. Bunlardan biri de Jósef Maria Hoene-Wroński'dir.

Osmanlı'nın son dönem aydınlarından biri olan Hüsnü Hamid, Jósef Maria Hoene-Wroński'nin matematik felsefesi anlayışını incelemiştir. Hüsnü Hamid konuyu, Dârü'l-Fünûn Fen Fakültesi Mecmuası'nda sırasıyla "Hoene Wroński'nin Tevabi-i Elfiyesi", "Hoene Wroński'nin Tevabi-i Elfiyesi (devam)"ve "Wroński'nin Riyaziyat Felsefesi"başlıklı yayımlamış olduğu üç makale ile ele almıştır. Hüsnü Hamid ilk iki makalesini, Wroński'nin matematik felsefesine dair yazmayı planladığı üçüncü makalesine zemin hazırlamak maksadı ile yazmıştır.

Wroński'nin matematik felsefesinde yapmak istediği şey, matematiğin tümünün türetilebileceği, "en yüksek kanun" olarak isimlendireceği bir matematiksel formülü ortaya koymaktır. Hüsnü Hamid makalelerinde Wroński'nin bu anlayışını vurgulamakla yetinmemiş, söz konusu formül arayışında Wroński'yi matematiksel açıdan doğrulamaya çalışmıştır. Hüsnü Hamid ilk iki makalesinde Wroński'nin yöntemine mesafeli yaklaşırken, son makalesinde 4. dereceden büyük denklemlerin çözümünde bu yöntemin çok yaklaşık sonuçlar verdiğini doğrulamıştır. Hüsnü Hamid'in, döneminin önemli matematikçilerinden olan Wroński'nin matematik felsefesi yaklaşımı ile ilgilenmiş olması ve bunun açığa çıkarılmış olması bilim tarihimiz açısından değerlidir.


İslam ve Bilim Tarihinde Sözlükçülük: Hubeyş Tiflîsî’nin Kânûnu’l-Edeb Adlı Arapça-Farsça Sözlüğü

Erdem · 2019, Sayı 77 (Bilim Tarihi ve Prof. Dr. Fuat Sezgin Özel Sayısı) · Sayfa: 151-178 · DOI: 10.32704/erdem.656902

Sözlük çalışmaları MÖ XII. yüzyıla kadar geriye gider. Çinliler, Hintliler ve Yunanlılar, ilk sözlük çalışması yapan milletler arasında sayılır. Milattan sonra I. yüzyıldan itibaren artarak devam eden dil/philology ve sözlük/lexicography çalışmaları; Çin, Latin, Mısır, Mezopotamya ve Japon bölgelerinde gelişmesini sürdürerek devam etmiştir.

Sözlük çalışmaları, Doğu'da İslam'ın gelişiyle birlikte, daha çok MS VIII. yüzyılda Kur'an'ı doğru anlamak, ilahi mesajı mensuplarına iletmek ve Kur'an ayetlerinde ve hadislerde anlaşılması zor kelimeleri öğrenmek amacıyla başlamıştır. İslam dünyası bir taraftan fetihlerle hakimiyet alanını genişletirken bir taraftan da ilim merkezleri kurmuştur. Bu merkezlerde MS VII.-XII. yüzyılları arasında farklı medeniyetlerde yazılan eserler, Arapçaya tercüme edilmiştir.

Bilim tarihi açısından bakıldığında sözlük, çeviride vazgeçilmez bir başvuru kaynağıdır. Sözlük olmadan tercüme faaliyetlerini sürdürmek ve tamamlamak zordur. İslam dünyasında İbn Abbâs'ı ilk sözlük ça-lışması yapanların başında saymak gerekir. Mevcut kaynaklardan hareketle İslam dünyasında sözlük çalışmaları ilk olarak Halil b. Ahmed tarafından yazılan Kitâbü'l-ayn adlı eserle yazılı hâle gelmiştir. Arapça-Latince iki dilli ilk sözlük çalışmasının ise XII. yüzyılda İspanya'da yapıldığı tahmin edilmektedir.

Hubeyş Tiflîsî tarafından XII. yüzyılda yazılan Kânûnu'l-edeb (548/1153) adlı eserin üç yazma nüshasının olduğu bilinmektedir. Bunlardan biri İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Mehmed Hafîd Efendi numara 434'te, diğerleri ise Bodlein numara 157/3 ve Ethé numara 2276'da kayıtlıdır.

Kânûnu'l-edeb adlı Arapça-Farsça sözlük hem hazırlanış hem de yöntem açısından dönemin önemli kaynaklarından biridir. Kafiye sistemine göre soldan sağa doğru alfabetik olarak hazırlanan eserde 60.000'e yakın kelimeye anlam verilmiştir. Bu kelimeler içerisinde, eril-dişil, tekil-çoğul ve tamlama grupları ile künyeler ayrı başlıklar hâlinde düzenlenmiştir.

Eserin mukaddimesinde verilen bilgiler doğrultusunda müellif tarafından eklendiği belirtilen kadın ve erkek Arap şairler, mastarlar ve çoğul vezin bölümleri bu yazmada bulunmamaktadır. Yazmada bugünkü anlamda belki de adlar dizini diyebileceğimiz "kadın ve erkek Arap şairleri" bölümü ile diğer bölümlerin olmaması, nüshanın müellif tarafından yazılmadığı ihtimalini göstermektedir.

Eser, dönemin hem söz varlığı hem hazırlanış yöntemi hem de kaynakça bakımından önemli bir başvuru kaynağıdır. Bu nedenle eser üzerinde yapılacak bir çalışma İslam ve bilim tarihine büyük bir katkı sağlayacaktır.

Endülüs Bilim Tarihçisi ve Oryantalist Prof. Dr. Mercè Comes Maymó (1949-2010)

Erdem · 2011, Sayı 61 · Sayfa: 15-30
Tam Metin
Prof. Dr. Mercè Comes Endülüs matematiksel coğrafyası, astronomisi ve Arap dili ve bilimi konularında Barselona Üniversitesi'nin seçkin öğretim üyelerindendi. Şubat 2010'da vefatından önce aşağıda belirtilen kurumlarda görev aldı, yöneticilik yaptı: Uluslar Arası Bilim Tarihi ve Felsefesi Birliği (International Union for the History and Philosophy of Science) (UHPS), Uluslar Arası Bilim Tarihi Akademisi (International Academy of History of Science), İslam Toplumları Bilim ve Teknoloji Tarihi Komisyonu (The Commission on History of Science and Technology in Islamic Societies) (CHSTIS), Katalan Araştırmaları Enstitüsü (Institut d'Estudis Catalans) (IEC). Prof. Mercè Comes'in son çalışması Akdeniz haritalarını konu alan İspanya Kültür Bakanlığı'nın "Cartografía náutica árabe en el contexto mediterráneo (ss. XIII - XVI), influencias entre oriente y occidente" adlı projesi olmuştur. Bu yazıda okuyucu Prof. Comes'in yayınlanan çalışma ve çevirilerinin bir listesini bulacaktır.

İlk Kapsamlı Türkçe Mühendislik Kitabı Mecmuat El-Mühendisin'in Ele Aldığı Konular ve Niteliği Hakkında Bir Değerlendirme

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 517-530 · DOI: 10.37879/belleten.2010.517
Tam Metin
Makalemizde Hüseyin Rıfkı Tamani'nin yaşam öyküsü hakkında kısaca bilgi verilmiş ve mühendishane öğrencileri için yazmış olduğu Mecmuat el-Mühendisin adlı eseri ele alınmıştır. Eser, kapsamlı ilk Türkçe mühendislik kitabı olması bakımından önemlidir. Bunun yanında, ele aldığı konular ve ele alınış biçimiyle bize söz konusu dönemde mühendislilikten ne anlaşıldığı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Eser değerlendirilirken ele aldığı konular ayrıntılı olarak tanıtılmış ve dönemin Avrupa matematik birikimiyle karşılaştırması yapılmıştır. Bunlar yapılırken yazarın konuları ele alışı ve seçimleri tartışılarak, seçimlerinin matematik ve bilim tarihimiz açısından ne anlama geldiği ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Z. VESEL - H. BEIKBAGHBAN - B. THIERRY (de Crussol des Epesse) (et. Birleştiren ve Sunan) La Science Dans le Monde Iranien a l'Epoque Islamique, Tahran 1998. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 252 · Sayfa: 569-576
Bu kitap bilim tarihi ile ilgili araştırmaları kapsayan makalelerden oluşmakta olup, başında UNESCO'nun, Strasburg Üniversitesi Rektörünün, yine orada öğretim elemanı olan H. Beikbaghban'ın önsözleriyle bir giriş ve kısaltmaları gösteren cetvelden oluşmaktadır. Giriş kısmında da belirtilmiş olduğu gibi, bu kitapta, İran ve çevresindeki bölgelerde astronomi, fizik, kimya ve biyoloji ve tıp konusunda yapılan çalışmaların değerlendirilmesi niteliğini taşıyan makaleler yer almaktadır. Burada ele alınan ilk grup makale astronomi ile ilgilidir. David King'in 'Two Iranien World Maps for Finding the Direction and Distance to Mecca' adlı makalede iki haritadan söz edilmektedir.

Atatürk, Bilim ve Üniversite

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 27-42 · DOI: 10.37879/belleten.1981.27
Tam Metin
Atatürk'ü doğumunun yüzüncü yılında bütün dünya saygı ile, hayranlıkla anıyor. Biz ona bağlılığımızı, ona sonsuz saygımızı nasıl dile getirelim? Biz ona neler borçlu değiliz ki! Bugün özgür ve saygın bir millet olarak varlığımızı koruyorsak, dünya ulusları arasında şerefli bir yere sahipsek, bunun için en başta Atatürk'e şükran borçluyuz. Birinci Cihan Savaşında Atatürk'ü Çanakkale savunmasının en can alıcı noktasında görüyoruz. Düşman hareketleri ve planlarının ayrıntıları konusunda yaptığı bütün tahminler hiç şaşmadan doğru ve isabetli çıkıyor, ve sonunda Atatürk düşmanı durdurarak Çanakkale'yi ve dolayısıyla İstanbul'u ve yurdu kurtarıyor. Bu başarısı Atatürk'e büyük ün getiriyor. Çanakkale'de kazanılan Türk zaferi münasebetiyle bir İngiliz resmi raporunda şöyle yazılıyor: - Tarihte büyük bir savaşta, tamamen birbirinden ayrı üç can alıcı durumun her üçünde de, aynı bir komutanın, yalnız savaşın bir bölümünü değil, tümünün kaderini ve hatta bir milletin alınyazısını bu derecede temelden etkilemiş olması misali çok nadirdir.

Albert Einstein İçin

Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 171 · Sayfa: 537-546 · DOI: 10.37879/belleten.1979.537
Tam Metin
Hemen bütün uygar dünya bugünlerde Albert Einstein'in 100. doğum yıldönümünü kutluyor. Gönül isterdi ki, Türkiye bu kutlamalara etkin biçimde katılsın. Bu konuda pek iç açıcı olmayan durumumuzu hafifçe noktalayarak, Einstein'in büyük buluşları arasında felsefeye, özellikle yöntembilim ve bilgi kuramı alanlarına getirdiği yeniliklerden birkaçı üzerinde durmak isterim. Ad hoc Kuramlar : İlk ve Ortaçağların doğa biliminden Yeniçağ doğa bilimine geçişte, eskinin tersine, ve yerleşmeye başlayan yeni görüşe uygun olarak, ad hoc uydurulmuş kuramlardan kaçınıldığı kabul edilir. Gerçekten, Yeniçağ fiziğinin kurucusu G. Galilei, "bir olayın niçin meydana geldiğini değil, nasıl meydana geldiğini araştırmak isterim" demekle, bu yeni görüşü dile getirmiş ve metodo risalutivo ile metodo compositivo (costitutivo) yu uygulayarak, başka deyimle, olayın ölçülebilir ögelerini ayırdıktan sonra bunları bir matematik fonksiyonda toplayarak, doğa biliminde yeni çığırı açmıştır. Böylece elde edilen doğa yasasının betimsel (descriptif) olduğu öne sürüldü. Oysa ki bilimin amacı betimlemede kalmayıp, olayın - ya da olayların - açıklamasını vermektir deniyordu; (bunu söylerken, açıklamanın, kaplamı salt betimlemeninkinden daha büyük bir betimleme olduğu gözden kaçırılıyordu).