4 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Eğitim Tarihi
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Abbasîler Döneminde Yahudilerin Yüksek Din Eğitim Kurumları: Yeşivalar

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 847-876 · DOI: 10.37879/belleten.2015.847
Tam Metin
Yahudiler tarih boyunca yaşadıkları acı tecrübelerden sonra cemaat olarak varlıklarını devam ettirmek için eğitim faaliyetlerine önem vermişlerdir. Yahudilerde yüksek din eğitiminin verildiği yeşivalar, İslam öncesi dönemde kurulmuştu. Abbasîler döneminde Irak'ta Sura ve Pumbedita, Filistin'de ise kendi adı ile anılan (Filistin Yeşivası) yeşiva, herhangi bir engelle karşılaşmaksızın faaliyetlerine devam etmiştir. Yeşivalar ekonomik ihtiyaçlarını kendilerine bağlı cemaatlerden gelen aidât ve bağışlarla sürdürmüşlerdir. Yahudiler arasında yeşivalara yardım etmek, ayakta olduğu dönemde Bet ha-Mikdaş'a (Süleyman Mabedi) yapılan yardım kadar sevap kabul edilmiştir. Bu kurumlara yardım yapanlar ise yeşivalar tarafından günümüzdeki "fahri doktora"ya benzer, çeşitli payelerle ödüllendirilmişlerdir. Yeşivaların idarî görevi yanında din adamı yetiştirme, halkı eğitme, akademik çalışmalar yapma ve değişik cemaatlerden gelen sorulara fetvalar (responsa) verme gibi başka görevleri de vardı. Yeşivada eğitim-öğretimin planlanması ve uygulanması, gaonların yetkisindeydi. Yeşivalardan mezun olan öğrenciler ise cemaat hizmetlerinde din adamı ya da idareci olarak istihdam edilirlerdi. Abbasîler döneminde Kudüs'te Karaîlere ait bir yeşiva mevcuttu. Selçuklular'ın Kudüs'e hakim olmasından sonra (1071) kapanan yeşivada sadece İslam dünyası değil, başta Bizans olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Karaî cemaatleri için de din adamı yetiştirilmiştir. Yahudilerin dinî ve etnik kimliklerini kaybetmeksizin tarih boyunca varlıklarını sürdürmesinde yeşivaların büyük katkısı vardır. Bu kurumlardan yetişen öğrenciler cemaatlere hizmet yanında kendi dinî anlayışlarını geniş coğrafyaya yayma imkânı da elde etmişlerdir.

Abbasîler Döneminde Yahudilerin Temel Eğitim Kurumları: Bet Ha-Seferler ve Beytülmidraslar

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 282 · Sayfa: 435-474 · DOI: 10.37879/belleten.2014.435
Tam Metin
Asırların kazandırdığı sürgün tecrübesi Yahudilere cemaat olarak ayakta kalmanın, eğitimden geçtiği gerçeğini öğretmişti. Bu amaçla organize her cemaatte ilk ve orta öğretim kurumlarının kurulmasına önem verilmiştir. Din adamları eğitimin önemli bir dinî vecîbe olduğunu sıkça dile getirmişler; cemaatleri, çocukların eğitilmesi konusunda teşvik etmişlerdir. Cemaatlerdeki fakir ve yetim öğrencilerin eğitim masrafları cemaat yönetimleri tarafından üstlenilmiştir. Abbasîler döneminde Yahudi eğitiminin temelini, Tevrat ve Talmud öğretimi oluşturmuştur. 6-7 yaşlarında başlanan bet ha-sefer adı verilen ilkokullarda Tora (Tevrat)öğretimi yanında günlük ibadetlerde duaları okuyabilecek kadar İbranîce ve temel ibadet bilgileri ile bir Yahudide bulunması gereken vasıflar ve buna uygun alışkanlıklar kazandırılmaya çalışılırdı. İslam toplumuyla bütünleşmeye paralel olarak öğrencilere basit hesap bilgileri ve Arapça yazımı da öğretilmeye başlamıştır. Yahudilerde orta öğretim İslam kaynaklarında beytülmidras olarak bahsedilen bet ha-midraşlarda yapılırdı. Sinagogların yanında inşa edilen beytülmidrasların yönetiminden betdinler sorumluydu. İlkokula göre daha disiplinli olan beytülmidraslarda öğretim Mişna ve Talmud merkezli idi. Yahudiler, Abbasîler döneminde eğitim-öğretim kurumları açısından en organizeli cemaatlerden biri idi. Kurumsal tecrübeleri miladın ilk asırlarına dayanan Yahudiler, Mesih gelmeden önce mesihî toplumun oluşturulmasında eğitimli toplumun önemini çok iyi anlamış; boş yere isyanlar yerine cemaatlerini dinî yönden eğitmeye yoğunlaşmışlardır. Bu durum onları, yaşadıkları toplumda farklı kılarken, tarih boyunca onlara cemaat olarak varlıklarını devam ettirme imkânı da vermiştir. Din eğitimine her hal ve şartta öncelik veren Yahudiler, bu tutumlarını günümüzde de hâlâ devam ettirmekte, gerek İsrail gerekse dünyanın değişik devletlerinde kurdukları cemaat okullarında çocuklarını eğitmektedirler.

Osmanlı İnsan Yetiştirme Düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna Etkileri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2013, Cilt XXIX, Sayı 87 · Sayfa: 199-228
Tam Metin
Eğitim sistemlerinin, müfredatları, eğitim ve öğretim programları, ülkenin eğitim felsefesi, toplumun eğitime yüklediği misyon, eğitimsel araç ve amaçlar, uyguladıkları öğrenme yöntem ve stratejiler ile eğitim kalitesinin görünürlüğü, yetiştirdiği insan kaynaklarının niteliğini belirler. Eğitimli insan kaynağının tarihte neler yaptığı ve bu kaynağın niteliği geleceğin nasıl şekilleneceği hususunda da ipuçları içerir. Tarihin geçmiş dönemlerinde uzun zaman dilimleri içinde, bazen birlik ve beraberlik içinde bazen ayrı devletler halinde yaşayan Türk Dünyası, kurmuş olduğu medeniyetlerle de dünya uygarlığına önemli hizmetlerde bulunmuştur. Türklerin anavatanı Orta Asya'dır. Anavatan toprakları Hazar Denizinden Kingan dağlarına, kuzeyde Sibir ovalarından, güneyde Pamir yaylasına, Karanlık dağlar, Altın dağları ve Çin'in kuzey eyaletlerine kadar uzanır. Bu geniş sahada Türklüğün en eski ve kalabalık olarak kaynaştığı yer Hazar Denizi ile Balkaş gölü arasıdır. Orta Asya'dan zaman zaman kitleler halinde çıkan Türk kabileleri Çin'e, Hind'e, İran'a, Mezopotamya'ya, Mısır'a, Anadolu'ya ve Avrupa'nın doğusu ile Balkanlara ve Avrupa ortalarına kadar uzanmış ve gittikleri yerlerde muhtelif isimlerle devletler kurmuşlardır.** Göktürkler, Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar bu devletlerin en bilinenleridir. Bu güne göre en son büyük Türk Devleti olan Osmanlı, kendine has özellikleriyle, dünya hâkimiyetini yaklaşık 600 yıl elinde tutmuştur. Ne yazık ki Osmanlı Devleti'nin çöküşüyle birlikte, Türk Dünyası dağılmış ve 20. yüzyıla büyük oranda esaret altında girmiştir. 20. yüzyılın esaretini, Türk Dünyası içinde ilk kez, yine Osmanlı Devleti'nin çekirdeğini oluşturan Türkiye kırmış ve Anadolu'nun şahlanışı ile bağımsızlığını kazanmıştır. Diğer Türk Dünyası ülkeleri ise, Batı ile Doğu blokları arasında tercih hakkını kullanmaktan başka çıkış yolu bulamamışlardır. İşte bu tercih hakkı, 20. yüzyılın, Türk Dünyasının Esaret yüzyılı olmasına yol açmıştır.Eğitimin başlangıcı insanlık kadar eskiye gitse de bir bilim olarak gelişimi yeni sayılır. Türklerin kurduğu farklı devletlerin yaşam tarzı ve sosyal yapısı Türk Eğitim Tarihinin belirleyicisi olmuştur. Türk Eğitim tarihi denildiğinde Türklerin Orta Asya'dan göç ettiği dönemlerden başlayıp, günümüze kadar eğitim ve öğretim adına gerçekleştirdikleri bütün etkinlikler anlaşılmaktadır. Çok uzun dönemi kapsayan eğitim tarihi bu çalışmanın kapsamını aşmakla birlikte, bu makalade Osmanlı eğitim sistemi ve bu sistemin ürünü olan cumhuriyetin kurucu kadrolarının yeni Türkiye Cumhuriyetini şekillendirmesinde Osmanlı döneminde yetiştikleri, etkilendikleri eğitimin etkisi tartışılacaktır.

M. Kemal Atatürk Ankara Hukuk Mektebi'nin Öğretim Kurulu Fahri Başkanı

Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 149 · Sayfa: 117-122 · DOI: 10.37879/belleten.1974.149-117
Tam Metin
Ankara'da 5 Kasım 1925'te açılan ilk yükseköğretim kurumu Leylî Hukuk Mektebidir. Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk'ün bir konuşması ile T.B.M.M. salonunda açtığı bu kuruluşun önemi, Türk devrim hareketlerinde hukuka verilen üstün değerin ifadesidir. Cumhuriyet devrimizde prensip olarak Türk devrimi, sosyal hayatın kaynağı ve esası olan yeni hukuk anlayışına dayatılmıştır. Atatürk bunu şöyle ifade ediyor: "Cumhuriyet Türkiye'mizde eski hayat kaideleri, eski hukuk yerine yenilerinin konmuş bulunması bugün tereddüt edilmeyecek bir emrivakîdir". Cumhuriyet devrimizde çağdaş uygarlık daima bir amaç olduğu için, her devrim hareketinin, yeni hukuki esaslara ve ihtiyaçlara göre kanunlaşması gerekiyordu. Atatürk bu açış konuşmasında özellikle yeni sosyal değişikliklerin, yeni hukuk esaslarına göre alınması ve bunun öğrenimine önem verilmesi üzerinde durur ve aynen şöyle der: "Umumî hayatımızın yeni hukuk esaslarını nazar ve tatbikî olanlar da tecelli ve tahakkuk edinceye kadar, geçecek zamanı temin eden bizzat milletimiz ve onun inkılâbındaki yorulmaz ve yıpranmaz kuvvet olacaktır".