6 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Egypt
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Lord Evelyn Baring Cromer’ın Abbas II Adlı Eserinin Değerlendirmesi ve Tercümesi

Belgeler · 2024, Cilt XL, Sayı 44 · Sayfa: 33-118 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.233
Tam Metin
Bu çalışma, Mısır’da İngiliz başkonsolosu ve İngiliz temsilcisi olarak 1883’te tayin edilen ve bu görevini 1907 yılına kadar aralıksız olarak devam ettiren Evelyn Baring Cromer ya da meşhur ismiyle Lord Cromer tarafından yazılan bir eserle ilgilidir. Cromer’ın Mısır’ın son Hidivi Abbas Hilmi Paşa hakkında yazdığı ve 1915’te yayınladığı “Abbas II” adlı kitabı o sırada çok ilgi gördü. Bu makale bu eserin değerlendirmesi ve tercümesi ile ilgilidir. Bu eser Lord Cromer’ın Mısır’daki görevinden emekli olmasından yaklaşık sekiz yıl sonra yayınlanmıştır. Kitapta Lord Cromer, Abbas Hilmi Paşa’nın yaşamı ve iktidarda olduğu dönemde Mısır’ın siyasi ve sosyal koşullarını ayrıntılı olarak anlatmayı amaçlamıştır. Kitap, II. Abbas’ın çalışma ekibi, yakınları ve hükümet yetkilileriyle olan ilişkilerinden Mısır’ın ekonomisini ve eğitim sistemini modernize etme çabalarına kadar çok çeşitli konuları içermektedir. Kitapta Hidiv yanında onun İngiliz danışmanları ve yetkili kişilerle ilişkileri, Mısır ekonomisi ve eğitim sistemini modernize etme girişimleri de değerlendirilmiştir. Mısır’ın çeyrek asırlık bir zamanında ve ülkenin karmaşık siyasi yapısında yön bulma çabaları dâhil olmak üzere çok çeşitli konular ele alınmıştır. Kitap İngiliz işgali sırasında Mısır’ın karşı karşıya olduğu sorunlarla alakalı kıymetli bilgiler sunmaktadır.

Arkeolojik ve Filolojik Veriler Işığında M.Ö. 2. Binde Frit, Fayans ve Cam Malzeme Üzerine Bir Çalışma

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 15-72
Frit, fayans ve cam kullanımı Ege, Mısır, Mezopotamya ve Anadolu'da M.Ö. 2. bin kültürünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Gerek arkeolojik gerekse filoloji verilerin ortaya koyduğu gibi özellikle Geç Tunç Çağı'nda, başta cam olmak üzere fayans ve frit malzemenin üst düzey uluslararası yazışmalara konu olabilecek kadar değerli ve yalnızca elit kesimin hizmetinde olan bir hammadde özelliği taşıdığı açıkça görülmektedir. Bunun yanı sıra söz konusu malzemenin üretiminde kullanılan atölyelerin çoğunlukla saray içinde ya da saray ile bağlantılı kesimlerde yer alması ve dağılımının saray kontrolünde yapılmış olması frit, fayans ve camın değerli materyaller arasında yer aldığını ortaya koymaktadır.

Memluk Devleti'nde Cezalar ve İşkencelere Dair

Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 351-368
Tam Metin
Ceza ve işkenceler tarih boyunca toplumların yaşadıkları ve muhtelif kaynaklar vesilesi haberdar olduğumuz olgulardır. Ceza ve çoğu kez onun bağlamında gelişen işkence, resmi ve hukuki veya gayrı resmi bir düzenleme/uygulama vasıtası olmanın ötesinde tarihte sosyolojik bazı ilişkilerin anlamlandırılması bakımından da önem taşır. Madalyonun ön yüzünde krallar veya sultanların parlak zaferleri ve icraatları dururken diğer yüzde duran olgulardan biri de ceza ve işkencedir. Memluklerde cezalar hafif olabildiği kadar fevkalade ağır ceza ve işkencelerin uygulandığı da görülmektedir. Ortaçağın bir yönüyle iktidar ve güç sultanlığı olan Memlukler devrinde de ceza ve onun ötesinde işkenceye varan uygulamalar kaynaklarda sık rastlanan bilgiler cümlesindendir. Bu çalışmada amaç cezaların ve işkencelerin sebeplerini ve hangi suça ne ceza verildiğini tespitten ziyade icra edilen bedeni ceza ve işkencelerin türlerini ortaya koymaktır.

Mısır Memlûkları'nda Bir Sürgün Sistemi Olan Battallık ve Kudüs

Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 246 · Sayfa: 363-370 · DOI: 10.37879/belleten.2002.363
Tam Metin
Devletler tarih boyunca idari, askeri, siyasi, dini vb. sebeplerden dolayı kişileri ya da toplulukları "sürgün" etmeyi bir metod olarak kullanmışlardır. Sürgün yeri, sürgünün mahiyetine göre değişmekle beraber bazen merkeze uzak, sakin, etkisiz bir yer olabildiği gibi, bazen de merkeze yakın, manevi olarak insanları onore edecek bir yer olabiliyordu. Üç semavi din için de kutsal merkez kabul edilen Kudüs, Ortaçağlar'da bir sürgün yeri olarak da karşımıza çıkmaktadır. Kudüs'ün bir sürgün yeri olması Emeviler döneminde başlayıp Abbasiler dönemi boyunca devam etmiştir. Ancak Kudüs'ün bir sürgün yeri olması tam manasıyla Memlûklar döneminde şehre damgasını vurmuştur.

Some Social and Economic Aspects of Turco-Egyptian Rule in the Sudan

Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 207-208 · Sayfa: 769-796
Tam Metin
Between 1821 and 1885 most of the area constituting the present Sudan came under Turko-Egyptian rule. The annexation of the Sudan to Egypt was undertaken in 1820-1 by Muhammad 'Ali, the Ottoman Wali of Egypt, and was completed under his grandson, the Khedive Isma'il, who extended this rule to the Great Lakes in the south and to Bahr al-Ghazal and Darfur in the west. In the history of the Sudan, this period became known as the (first) Turkiyya. The term Turkiyya is not really arbitrary since Egypt was itself an Ottoman province, ruled by an Ottoman (Albanian) dynasty. Moreover, most of the high officials and army officers serving in the Sudan were of Ottoman rather than Egyptian origin.

The Evolution of Iran as a National State

Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 633-644 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-633
Tam Metin
The Persian Empire, the foundation of which by Cyrus the Great we are now celebrating, was dissolved as the result of the Greek invasion under Alexander; it was restored, some five and a half centuries later, by the native dynasty of the Sassanians, who like the Achaemenids before them, had their origins in the south-western province of Fars or Pars, which has given Iran the name by which it is known in the West. The Persian Empire thus restored disputed with the heirs of Alexander, the rulers of Rome and Byzantium, for the possession of Western Asia. The later phase of this struggle is referred to in the Koran: "The Greeks have been defeated in a land hard by: but after their defeat they shall defeat their foes." This is a reference to the war waged against the Byzantines by the Sassanian Emperor Khusrau Parviz, who in the course of a war of more than twenty years' duration, was to extend the boundaries of the Persian Empire to where they had lain in the days of Darius, on the shores of the Mediterranean and the Aegean; it is also a prophecy of the Byzantines' ultimate victory with the triumphal entry of Heraclius into Jerusalem in 629.