32 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Fransa
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Türk Tarihi Üzerine Fransız Arşiv Kaynakları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024 (Özel Sayı) · Sayfa: 149-176 · DOI: 10.33419/aamd.1534389
Tam Metin
Fransa, 16. yüzyılda gücünün zirvesine ulaşan ve Balkanlar üzerinden Orta Avrupa’ya ilerleyen Türk imparatorluğu ile siyasi ilişkiler geliştirmek istemiş, böylece Sultan Süleyman ve Fransa Kralı I. François arasında Türk-Fransız dostluğunun temelleri atılmıştı. 18. asra gelindiğinde özellikle 1789 Fransız İhtilali sonrası değişen dünya şartları ve Akdeniz’deki Fransız, İngiliz, Osmanlı ve Rus rekabeti bağlamında Türk-Fransız ilişkileri ters bir istikamete girdi. Fransa ve İngiltere Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın müttefiki olan Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşma planları yapmışlardır. 1921 Ankara ve 1923 Lozan anlaşmaları sonrasında, Atatürk dönemindeki Türk-Fransız ilişkilerindeki temel mevzular arasında Türkiye-Suriye sınırı, Hatay, Boğazlar’ın statüsü ve 400 yıl boyunca devam edegelen kapitülasyon imtiyazlarının aşamalı olarak sona erdirilmesinden kaynaklı çekişmeler yer alır. Türk-Fransız ilişkileri, kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi zeminde yüzbinlerce sayfa arşiv belgesinin oluşmasına neden oldu. Fransa’daki arşivler geniş bir sınıflandırmaya ve zengin bir içeriğe sahiptirler. Fransa’da bulunan diplomatik arşivler, millî arşivler, Savunma Bakanlığı’na bağlı askeri arşivler ve Millî Kütüphane Türkiye tarihi ve Türk- Fransız ilişkileri üzerine yapılacak araştırmalarda son derece önemli birincil kaynaklara sahiptir. Ayrıca, Gallica BnF dijital arşivleri araştırmacılar için uzaktan erişimde büyük imkânlar sunmaktadır. Yine, Fransa’da yer alan Osmanlı topraklarındaki Fransız Katolik misyonerlik örgütlerine ait koleksiyonlar da önemlidir. Çalışmada bu arşivlerin içerik ve önemlerine değinilmiştir.

The Question of Tunisia’s Status Quo and the Firman of 1871

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 559-593 · DOI: 10.37879/belleten.2023.559
Tam Metin
The status quo of Tunisia, that is, the nature of its relationship with the Ottoman centre emerged as a problem with the occupation of Algerian costs in 1830 and the centralisation of Tripoli in 1835. France frequently warned the Ottoman Empire not to subvert the status quo in Tunisia. Clarifying and internationally securing this formally undefined state of affairs had been the British policy in the region since the 1850s. Britain, especially with its consul, Richard Wood, endeavoured for a declaration of a firman stating that the Ottoman Empire recognised the inherited governorship of the Husaynid Dynasty and that the beys accepted the Sultan’s political suzerainty in Tunisia. This project, which was constantly delayed by the opposition of France, was realised in 1871. So the firman, which was expected to bring the region’s political position to wider international acceptance, was declared. This study aims to examine the debates about Tunisia’s status quo based on British and Ottoman archival sources. So, the efforts of the Ottoman Empire to protect the province, as well as the approaches and plans of Britain and France towards Tunisia, were explored.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE HATAY DEVLETİ’NİN İKTİSADİ İLİŞKİLERİ (2 EYLÜL 1938-29 HAZİRAN 1939)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 105 · Sayfa: 137-178 · DOI: 10.33419/aamd.1114116
Tam Metin
Hatay (Antakya), Osmanlı Devleti yıkıldığında Misakımillî sınırları içerisinde kalan İskenderun sancağına bağlıydı. Ancak İskenderun sancağı Lozan Antlaşması’nda Türkiye sınırları dışında kalmıştı. Türkiye’nin bütün çabalarına rağmen İngiltere ve Fransa’nın olumsuz tavırları yüzünden bu bölge Fransız mandasına terk edilmişti. Buna rağmen Türkiye bölge üzerindeki iddialarından vaz geçmemiş, İskenderun sancağını sınırları içine katmayı planlamış ve planını da adım adım uygulamıştır. Fransa’nın diplomatik oyunlarına karşı Türkiye de karşı oyun kurmuştur. Hatay’ın Suriye’den ayrı bağımsız bir devlet olması için olağanüstü bir çaba sarf etmiştir. Siyasi ve hukuki bütün yollara başvurarak Hatay’ın Suriye’den koparılmasını sağlamıştır. Uzun çabalardan sonra 2 Eylül 1938’de Hatay Devleti kurulmuştur. Tayfur Sökmen devlet başkanlığına, Abdülgani Türkmen ise meclis başkanlığına seçilmiştir. Tayfur Sökmen anayasaya göre Abdurrahman Melek Bey’i hükûmeti kurmak üzere Başbakanlığa atamıştır. Hatay Meselesi ile ilgili olarak daha önce yapılan çalışmalarda çoğunlukla siyasi, askerî ve hukuki meseleler ele alınmıştır. Nitekim yazılan kitaplar, makaleler, hatıralar ve sunulan tebliğlerde bu hususlar öne çıkarılmıştır. Zira Hatay Devleti’nin kuruluş aşaması uzun sürmüşken devlet hayatı ise kısa olmuştur. Dolayısıyla iktisadi meseleler, askerî, siyasi ve hukuki meselelerin gölgesinde kalmıştır denilebilir. Türkiye Cumhuriyeti ve Hatay Devleti’nin iktisadi ilişkilerine dair müstakil bir çalışma olmadığından bu konu özellikle ele alınmıştır. Özellikle tetkik eserlerde bir yıldan az süre yaşayan Hatay Devleti’nin Türkiye ile iktisadi ilişkileri konusunda yeterli bilgi hemen hemen yok gibidir. Dolayısıyla tetkik eserler ve hatıralardan ziyade arşiv belgelerinden, Resmî Gazete’deki kanun, yönetmelik, anlaşma metinlerinden, yerel ve ulusal yayın yapan gazeteler ile diğer resmî yayınlardaki bilgilerden yola çıkarak iki devlet arasındaki ekonomik ilişkiler ele alınmıştır. Bu incelemelerden Hatay devlet teşkilatının Türkiye örneğine göre şekillendirildiği ve ekonomik meselelerle ilgili kurumların Türkiye’deki benzerlerine göre oluşturulduğu açıkça görülmektedir. Türkiye bu kurumların oluşturulmasına hem uzman personel, hem de mevzuat açısından destek olarak devlet tecrübesini Hatay Devleti’ne aktarmıştır. Bu husus iki devlet arasındaki yazışmalardan açıkça anlaşılmaktadır. Makalede iki devlet arasındaki teşkilatlanma ile ilgili konular ele alındıktan sonra ekonomik faaliyetler üzerinde durulmuştur. İthalat ve ihracat ile ilgili belgelerdeki ve resmî yayınlardaki mevcut bilgiler değerlendirilmiştir. Hatay Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ekonomik faaliyetlerin bir kısmının istatistiklere yansımadığı açıktır. Genellikle yılsonu ekonomik faaliyetlerin toplamını ifade eden istatistiklere birçok konu yansımadan Hatay Devleti Türkiye’ye iltihak etmiştir. Hatay, devlet olarak kuruluşunu tamamlayamadan ve müesseselerini kesin olarak işletmeye fırsat bulamadan kendisini feshetmiş bir devlet konumundadır. Bununla beraber iki devlet arasındaki iktisadi ilişkileri eksiksiz ortaya koymak gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü yukarıda da belirtildiği üzere yeterli kaynak yoktur. Mevcut kaynaklar ve özellikle arşiv belgeleri değerlendirilerek daha önceki çalışmalarda üzerinde fazla durulmayan bir konu ele alınmıştır.

Hatay Sorunu ve ABD: Washington’un Hatay’da Arkeolojik Kazı İmtiyazını Sürdürme Girişimleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 101 · Sayfa: 111-138 · DOI: 10.33419/aamd.732743
Tam Metin
Bu çalışma Hatay'ın Türkiye'ye katılma sürecinde ABD'nin Hatay'daki arkeolojik kazı yapma imtiyazını koruma girişimlerini incelemektedir. Bu dönemde biri Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsüne diğeri de Princeton Üniversitesi Kazı Komitesine bağlı olmak üzere iki Amerikan heyeti Hatay'da kazı çalışmaları yapmaktadır. Bu heyetler bölgedeki Fransız yönetimi ile yapmış oldukları antlaşmalar neticesinde kazılarda elde ettikleri tarihî eserlerin bir bölümünü yurt dışına çıkarma hakkına sahiptiler. Ancak Türkiye'nin Fransa ile yaptığı antlaşmalar sonucu her geçen gün Hatay'da kontrolünü artırması Amerikan kazı heyetlerini endişelendirmiştir. Sahip oldukları imtiyazları kaybetmekten korkan bu heyetler ABD Dışişlerine başvurmuştur. ABD Dışişleri, Hatay'daki Amerikan çıkarlarını korumak için yoğun bir şekilde diplomatik girişimlerde bulunmuştur. ABD Dışişleri, Beyrut'taki Başkonsolosluğunun yanı sıra Paris ve Ankara'daki Büyükelçilikleri vasıtasıyla bölgede yaşanan gelişmelerden haberdar olmuştur. ABD Dışişlerinden aldıkları talimatlarla ABD'li diplomatlar özellikle Fransız yöneticilerle görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Bu görüşmelerde ABD ile Fransa arasında 1924 yılında imzalanan antlaşmaya vurgu yapılarak Fransa'nın Hatay'da ABD'nin sahip olduğu hakları koruması gerektiğinin altı çizilmiştir. Böylece ABD, Hatay'ın kontrolü Türkiye'ye geçse bile sahip olduğu hakların devam etmesini istemiştir. ABD'nin tüm bu girişimleri, yapılan bu çalışmanın araştırma konusunu teşkil etmektedir. Arşiv belgeleri ışığında konu, detaylı bir şekilde incelenerek ABD'nin çıkarlarını korumak için yapmış olduğu girişimlerin tahlili yapılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nda Refah Şilebi Hadisesi ve Sonrası Gelişmeler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 98 · Sayfa: 181-226
Tam Metin

İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında Almanya Türkiye'ye karşı ittifak çabası içinde iken Hitler tarafından saldırmazlık taahhüdü verilmiştir. Öte yandan bu yakınlaşmadan rahatsız olan İngiltere, Türkiye'nin savaş başlamadan hemen önce sipariş verdiği dört adet denizaltı gemisi ile dört adet muhribin tesellüm tecrübesinde bulunmak üzere bir askeri grubun İngiltere'ye gönderilmesini istemiştir. İngiltere, Türk personelin Mısır'a kadar denizyolu ile intikal ettirilmesini istemiş, oradan da İngiltere'ye uçakla gönderileceğini belirtmiştir. Söz konusu görevi ifa etmek maksadıyla Türk Hükümeti, o anda boş olan eski bir deniz aracı Refah Şilebi'ni görevlendirmiştir. Denizci, havacı ve gemi personelinden oluşan 200 kişilik kafile, Mersin'den 23 Haziran 1941 günü hareket etmiştir. Gemi hareketinden 20-25 mil sonra saat 23.01'de kimliği belirsiz bir denizaltı tarafından torpillenerek batırılmıştır. Bu olayda 167 Türk ve 1 İngiliz olmak üzere 168 kişi hayatını kaybetmiş 32 kazazede ise kurtulabilmiştir. Kazadan hemen sonra Alman ve İtalyanlar kazada sorumlulukları olmadıkları yolunda açıklamada bulunmuşlardır. Dönemin süreli yayınları, değerlendirmeleri, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridelerine göre; yapılan değerlendirmelerle Refah Şilebinin batırılması hadisesi Türkiye Cumhuriyetinin Ulusal ve Uluslararası güvenliğine bir müdahale olarak değerlendirilmiştir. TBMM'de şiddetli tartışmalar yaşanmış, Milli Savunma Bakanı ve Ulaştırma Bakanı istifa etmek zorunda kalmıştır. Daha sonraki yıllarda Fransızların gemiyi yanlışlıkla batırdıkları yolundaki bulgular üzerine gizli pazarlıklar sonucu 2 savaş gemisi tazminat olarak Türkiye'ye verilmiştir.

LEVENT DUMAN, "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları, İletişim Yayınları, İstanbul 2016, 456 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 977-982 · DOI: 10.37879/belleten.2016.977
Yirminci yüzyıl Türkiye ve Suriye'si hakkında yazılmış hacimli bir literatür bulunmasına rağmen 1918-1950 dönemi İskenderun Sancağı, Hatay Devleti ve Türkiye'nin Hatay ili konulan= tarihçilerin yoğun ilgisini çektiği pek söylenemez. Bu alanda mevcutlara ilaveten daha nitelikli eserlere ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Selçuk Üniversitesinde Yardımcı Doçent Levent Duman'ın Ocak 2016'da yayınlanan "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları adlı kitabında iki dünya savaşı arası yıllarında Fransız manda yönetimindeki İskenderun Sancağı hakkındaki Türk-Fransız uyuşmazlığının gelişimi ve nihai çözümünün irdelenmesiyle sınırlı kalınmayıp ağırlıklı ve daha geniş olarak yörenin tarihçesi, yapısal özellikleri ve iç dinamiklerine yer verilmektedir. Sancak'taki çeşitli topluluklar arasındaki güç dengesi ve gerilimler üzerinde önemle durulmaktadır. Kitap Marmara Üniversitesinde Profesör Günay Göksu Özdoğan'ın danışmanlığında hazırlanan doktora tezinin bazı kısaltmalar ve yeni eklemeler yapılmak suretiyle gözden geçirilmiş şeklidir.

Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Kon­soloslarının Öldürülmesi Olayı (6 Mayıs 1876)

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 280 · Sayfa: 1031-1070 · DOI: 10.37879/belleten.2013.1031
Tam Metin
6 Mayıs 1876 tarihinde Osmanlı Devleti'nin Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Konsoloslarının öldürülmesi olayı, Alman, İngiliz ve Osmanlı kaynakları ışığında ele alınmıştır. Selanik'in Avrethisar kazasından bir Bulgar kızının, anlaştığı bir Müslüman genç ile evlenebilmek için İslamiyet'i seçmek istemesi üzerine Bulgarlar ve Rumların engellemesi ile karşılaştı. Çıkan tartışmalar üzerine cereyan eden olaylar sonucunda Selanik'teki Alman konsolosu Eric Abbot ile Fransız Konsolosu Jules Moulin öldü­rüldü. Yabancı devletlerin İstanbul'daki elçileri hadiseyi haber alır almaz Rusya elçisi İğnatiyef'in başkanlığında bir toplantı yaptılar. "Mensup oldukları devletlere hadiseyi yazıp, donanma istemeye, karaya asker çıkarıp Selanik ve havalisini işgal ettirme­ye" karar verdiler. Derhal muhtelif devletlerin gemileri de, Selanik limanına geldi­ler. Bunun üzerine hemen harekete geçen Babıali, Selanik Valsi Refet Paşa'yı gö­revden aldı. Hadisede ismi geçen 54 kişi tutuklandı, elebaşları addedilen 6 kişi der­hal idam edildi ve maktul konsolosların mensup oldukları devletlere teessür ve tazi­yelerle birlikte toplam 900.000 Frank konsolosların ailelerine tazminat ödendi. Böy­lece, Osmanlı Devleti'nin Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa Konsoloslarının öl­dürülmesi olayı, Avrupa Devletleri'nin Selanik'e asker çıkarmasına gerek kalmadan çözüldü. Bu olayı, Bulgarlar ve Rumlar çıkarttıkları halde onlara hiç dokunulmadı. Al­manya ve Fransa konsoloslarının feci ölümlerine sebebiyet verenler cezasız kaldı. Olay bütün elçi ve konsoloslar ile yabancı tüccarları korkuya, dolayısıyla devletleri Osmanlı Devleti aleyhine sevk etti.

Arvad; Doğu Akdeniz'de Bir Osmanlı Adası ve I. Dünya Savaşı'ndaki Fonksiyonları

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 219-238
Osmanlı Devleti'nin Doğu Akdeniz hinterlandında bulunan Arvad (Ervad-Ruad) Adası oldukça küçük, su kaynaklarından yoksun ve tarıma uygun olmayan bir yapıya sahiptir. Arvad, I. Dünya Savaşı'nın devam ettiği günlerde Fransız birliklerince 1915 yılı Eylül ayında işgal edilmiştir. Osmanlı idaresindeyken halkının büyük çoğunluğu balıkçılıkla geçinen bu küçük ada Fransızlar tarafından Osmanlı ana karasına olan yakınlığı nedeniyle istihbarat toplanması için casusların gönderilip alındığı bir merkez konumuna gelmiştir. Adada bu amaçla kurulan istihbarat merkezinde bölgenin yerlisi casuslar vasıtasıyla Fransız birlikleri önemli bilgiler edinebilmişlerdir. Ayrıca Arvad Adası'nın Osmanlı idaresinden koparılmasından sonra Fransızlar birtakım Osmanlı gemilerini yağmalamış ve adada yiyecek maddelerinin temininde sıkıntılar yaşanmıştır. Arvad Adası Fransa'nın Suriye hâkimiyetini sağlamak için işgal ettiği stratejik bir noktadır.

18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2009, Cilt XXV, Sayı 73 · Sayfa: 25-38
Tam Metin
Çanakkale Savaşları İngiltere'nin öncülüğünde Fransızların ve çok sınırlı olarak da Rusya ve Avustralya'nın katılımı ile gerçekleşmiştir. Cephenin açılma önerisi Rusya'dan gelmiş ve planlamayı da Churchill yapmıştır. Boğazları deniz trafiğine kapatan Osmanlı Devleti 28 Ekim'de Karadeniz'de donanması ile Rus gemi ve limanlarını bombalamıştır. Bu olay üzerine önce Rusya ve arkasından da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti'ne savaş açmıştır. 1914 yılı sonunda Çanakkale Boğazı'nı ele geçirme planlarını yapan Churchill, Boğazların ele geçmesiyle Rusya'ya destek yolunun açılacağını ve Bulgaristan ve Romanya'nın da kendi yanlarında savaşa gireceğini hesaplamıştır. Şubat ayında yapılan bir kaç denemeden sonra Mart 1915 de fırtınalı olmayan bir günde Çanakkale'ye deniz saldırısı başlayacaktır. Ama bu saldırıdan kısa bir süre önce, 8 Mat'ta Nusret mayın gemisinin Boğazın en geniş yeri olan ve İtilaf Devletleri gemilerinin manevra yaptığı Erenköy koyuna boğaza paralel olarak döşediği 26 mayın savaşın kaderini değiştirecektir. 18 Mart sabahı önde İngiliz zırhlıları, ikinci sırada Fransız zırhlıları olmak üzere İtilaf Devletleri donanması saldırıya geçmiştir. Amaçları ilk mayın hatlarından başlayarak mayınları temizlemek ve Boğazın en dar yerine yaklaşarak her iki kıyıdaki Türk savunma mevzilerini susturarak Çanakkale Boğazı'nı aşmaktır. Bu çalışmada 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı'nın ayrıntıları üzerinde durulacaktır.

Kronolojik Çanakkale Savaşları Tarihi (3 Kasım 1914 - 9 Ocak 1916)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2009, Cilt XXV, Sayı 73 · Sayfa: 107-164
Tam Metin
Çanakkale Cephesi, I. Dünya Savaşı'nın en önemli cephelerinden birisidir. Bu cephedeki mücadeleler ondört aydan biraz fazla sürmüş ve her iki tarafta da çok fazla miktarda insan kaybına sebep olmuştur. Deniz savaşlarını müteakiben karada yapılan mücadelelerde, dünya savaş tarihine geçecek pek çok önemli hadise cereyan etmiş, Türkler, vatan savunmasının en anlamlı sahnelerini bu cephede sergilemişlerdir. Sonuçları itibariyle değerlendirildiğinde, Osmanlı Devleti'nin savaş dışı kalması ve parçalanmasının birkaç yıl ertelendiği de kesindir. Bunların ötesinde savaştan sonra İtilaf Devletleri'ne karşı gerçekleştirilen Türk Millî Mücadelesi'nin millî bilinç, motivasyon ve kendine güven konusundaki en önemli yapıtaşlarından birisi, yine Çanakkale Cephesi'ndeki eşsiz Türk mukavemeti ve başarısı olmuştur. Bu çalışmada, 433 gün devam eden ve çok kanlı çarpışmalara sahne olan Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası'ndaki mücadelelerin günlük kronolojik envanteri ortaya konulmaya çalışılmıştır.