33 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
Mustafa Kemal Atatürk Ve Cumhuriyet Fikri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 43 · Sayfa: 219-228
Özet
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yönetim şekli olan 'cumhuriyetin içeriğini ve Önemini günümüzde yeniden hatırlamak mecburiyetindeyiz. Bu dönemleri hatırlayan veya önemini kavramış Türk aydınlarının hatırlatmalarına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Zira, Cumhuriyetin beşiği olan Fransa'da bile bu kavram zamanla unutulmuştur. Bunun üzerine, ondokuzuncu yüzyıl sonlarında, bir Fransız bilim adamının 'Cumhuriyet fikri eğitimli kişilerin hatıralarında mevcuttur. Oy isteyenler yani politikacılar bu görüşü hatırlamazlar, hatırlamak için bir mantığa da sahip değillerdir. Bu, eğitimli, aydın kişilerin hatırlatmalarına bağlıdır' demiştir. Hakikaten, zamanımızda Atatürk'ün cumhuriyet kavramından neler anladığını hatırlatmak gereklidir. Bu hatırlatmalar, Türkiye'yi yönetenler veya ileride yönetecek olanlar için son derecede gerekli ve faydalı olacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Dönemi ve Türkiye'yi Bölme Çabaları (1908-1918)
Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 231 · Sayfa: 387-428
Özet
Tam Metin
Son zamanlarda kimi Avrupa ve Amerika arşivlerinde araştırıcılara açılmış olan ilk kaynak belgelerin de kanıtladığı gibi, Fransa, İngiltere, Rusya ve Almanya denli güçlü devletler, Yakın ve Orta Doğu'yu kendi etki ve egemenlikleri altına almak için yıllardan beri birbirleriyle yarışıyorlardı. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce, savaş günlerinde ve savaştan hemen sonra, onların düzenlerine hedef oluşturan başlıca ülke, Osmanlı İmparatorluğu'ydu. Güçlü devletler, Osmanlı ülkelerinin bol kaynaklarını sömürmek ve İmparatorluğu kendi pazarlarına bağlamak amacıyla her türlü önleme başvurarak Türkiye'ye sızmak için uğraşıyorlardı. Onları en çok ilgilendiren kaynaklardan biri de petroldü. Orta Doğu ülkelerindeki bol petrol kaynaklarını ele geçirmek için birbirleriyle düşmanlık düzeyinde bile yarışa girişiyorlardı. Gerçekte, Birinci Dünya Savaşı'nın patlamasına neden olan başlıca etkenlerden biri de, güçlü devletler arasındaki bu ekonomik yarışmaydı.
Çukurova'da Fransız-Ermeni İlişkileri ve 1919 Yılı Katliamları
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 755-764
Özet
Ermeniler Fransızların ataları Frankları haçlı seferleri sırasında tanıdılar. Bizans baskısıyla Çukurova'ya sığıntı olarak yerleşen Ermeniler yeni konuklarına erzak, asker ve danışmanlık yardımlarında bulundular. I. Baudoin, Ermeni danışmam Bagrat'ın yönlendirmesiyle 6 Şubat 1098'de geldiği Urfa'da yaşlı ve varisi olmayan Ermeni Prensi I. Toros tarafından evlatlığa kabul edildi. I. Baudoin beraberindeki şövalyeleri Ermeni zenginlerinin mallı-mülklü kızlarıyla evlenmeye teşvik etti. Kendisi de bir Ermeni soylusunun kızıyla evlenerek onlara örnek oldu. Birçok tarihçinin belirttiği üzere, daha önceki yüzyıllarda Ermenistan denilen coğrafî bölgede bu türden akrabalıklar kurarak karma bir toplum olmaktan başka sosyal gelişme gösteremeyen Ermenilerin haçlı seferleri sırasında Fransız asıllılarla Çukurova ve civarındaki bölgelerde yakınlık kurmaları devam etmiştir.
Fransız Gözüyle Atatürk Devrimi Üzerine Genel Değerlendirmeler
Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 228 · Sayfa: 443-464
Özet
Tam Metin
Atatürk 1935 yılında CHP Dördüncü Büyük Kurultayı'nı açış konuşmasında Türk Devrimi'ni şöyle tanımlamıştı: "Uçurum kenarında yıkık bir ülke... türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... yıllarca süren savaş… ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler... İşte Türk genel devriminin bir kısa diyemi..." İşte Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen dönem ve bu dönemde devrimin amacına uygun olarak gerçekleştirilen kökten değişiklikler, kısacası önderinin adıyla Atatürk Devrimi, başta Batılı ülkeler olmak üzere tüm dünyanın ilgi odağı olmuş bir olgudur.
Türklerin Yönetimi Döneminde Cezayir'in İdaresi ve Kurumları
Belleten · 1994, Cilt 58, Sayı 221 · Sayfa: 71-118
Özet
Tam Metin
Cezayir'de yüzotuz yıl kadar süren Fransız sömürgeci yönetimi önemli politik ve sosyal dengesizliklere sebep olduğu gibi, ülkenin idaresi, askeri, iktisadi ve kültürel kurumlarının varlığı yönünden de olumsuz bir tablo bırakmıştır. Cezayir'in böyle bir duruma düşmesi, gerçekte, işgal ettiği ülkeyi her bakımdan sömürmeyi ve kendisine bağımlı durumda bırakmayı gaye edinen işgalci düzenin doğal sonucudur. İşgal öncesinden mevcut olan kurumların bir bölümünü Fransa'nın çıkarları yönünde işleten sözkonusu yönetim, birçok kültür ve eğitim kurumu ile ibadet yerlerini kuruluş amaçları dışında kullanmış, bunlardan bir bölümünü de kiliseye çevirmiştir.
JACOB M. LANDAU, The Politics of Pan-Islam (Ideology and Organization), Oxford Clarendon Press, 1990, 425 sh. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1992, Cilt 56, Sayı 216 · Sayfa: 597-598
Özet
Tam Metin
II. Abdülhamid devrinde panislamizmin dış dünyadaki etkileri bugüne kadar derli toplu yolgösterici bir çalışmanın konusu olamamıştır. Normal okuyucu kadar, bu sahalara el atmak isteyen mütehassıs da doğrusu teorik yönden olduğu kadar, bilgi ve literatür bakımından ilk adımları sağlamca atmasına yardım edecek bir müracaat kitabından yoksundur. Panislamizm imparatorluk içinde ve imparatorluk dışındaki geniş Müslüman dünya üzerinde ne kadar etkiliydi, hatta bazı yazarların açtığı tartışmaya göre islâmcılık ne derecede var olan bir doktrin ve hareketti? Bu sorunun cevabı münferid araştırmalar, dar kapsamlı tetkikler ve bir iki dildeki kayıtlara anlaşılacak gibi değildir. Panislamizm konusu, İslâm coğrafyasının kendisi kadar geniş ve çetin, bilinmez ve rengarenk bir konudur. Panislamizm sadece 19. yüzyıl Osmanlı tarihinin değil; Rusya, İran ve İngiltere imparatorluğu ve Fransa tarihinin bir önemli kısmıdır.
Tarihsel Açıdan Bakıldığında Türkiye ile Fransa'nın Menfaatlerinin Birbirini Tamamlayıcı Niteliği
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 463-476
Özet
Tam Metin
Bu yazının başlığı Türk-Fransız ilişkilerinin beş yüzyıllık tarihine yabancı olanlara belki fazla iyimser görünebilir. Ama, sanırım, iki devlet arasında geçen tarihsel olaylar, hatta geleceğe ışık tutabilecek bugünkü gerçekler böyle bir başlığı yerinde gösterici niteliktedir. Konuyu hem kronolojik, hem de analytique bir düzen içinde anlatmağa çalışacağım. Sonunda, ilişkilerimizin ileriye yönelik görünüşü üzerinde kişisel düşüncelerimi açıklayacağım.
General De Gaulle'ün Türkiye'yi Ziyareti (25-30 Ekim 1968)
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 200 · Sayfa: 949-964
Özet
Tam Metin
Fransa'nın büyük devlet adamı de Gaulle 1968 Ekim ayı sonlarında Türkiye'ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Böyle bir şey tarihte ilk kez oluyordu. Görünüşte bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın bir yıl önce Fransa'ya yaptığı ziyaretin karşılığı idi. Ama, aynı zamanda, beşyüz yıllık Türk-Fransız ilişkilerinin çerçevesi içinde, 1867'de Sultan Abdülaziz'in Fransa'yı ziyaretinin, geç de olsa, bir iadesi sayılabilirdi. Olayın üzerinden henüz 19 yıl geçmiş olmasına karşın, onun Tarih Kurumumuzda bir Konferans konusu yapılması doğru muydu? Kanımca doğru idi, çünkü yüzyılımızın büyük devlet adamlarından biri olan de Gaulle'ün Atatürk Türkiye'sinin geleceğine olan inancı, Türk-Fransız ilişkilerine verdiği önem ve gelecekteki işbirliği için getirdiği mesaj bir an önce değerlendirilmeliydi.
Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin Fransa Sefaretnâmesi (1132-33 H./1720-21 M.)
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 131-152 · DOI: 10.37879/belleten.1987.131
Özet
Tam Metin
Padişah III. Ahmet zamanında, Fransa Devleti ile olan ilişkileri daha da geliştirmek amacıyla, Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi, Fransa'ya "fevkalâde elçi" olarak gönderilmişi. Yirmisekizinci Yeniçeri Ortasından yetişen Mehmet Efendi, bir müddet Çorbacılık ve Muhzır ağalığı görevlerinde bulunduktan sonra Yeniçeri Efendisi, Darphane Nâzırı ve Üçüncü Defterdar olmuş; Pasarofça Antlaşmasını yapan Osmanlı heyetinde ikinci murahhas sıfatıyla bulunmuştu. Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin, çok yetkili ve Osmanlılığı yabancı ülkelerde başarıyla temsil edecek yeteneklere sahip olması nedeniyle, Fransa'ya elçi olarak atanmasına karar verilmişti. Mehmet Çelebi, oğlu Sait Efendi'yi de yanında Divan Efendisi olarak Fransa'ya götürmüştü.
Fransa'da Türk İncelemeleri ve Türk Tarihi Üzerine Araştırmalar
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 187 · Sayfa: 869-876
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu'nun Sayın Başkanı, Sayın Meslektaşlarım, Tebliğimi size sunmadan evvel, bir yandan Türk Tarih Kurumu'nun Şeref üyesi olarak atamakla bana yaptığınız saygınlıktan ve bugün bu toplantının önünde konuşma imkânı verdiğinizden dolayı size teşekkürlerimi sunmak isterim; öte yandan, kaybettiğimiz iki büyük Türk tarihçisinin anısını saygıyla anmak isterim. Çoktan beri tanıdığım ve bana dostluğunu göstermiş olan eski başkanınız Enver Ziya Karal ve Osmanlı İmparatorluğu'nun ikdisadî ve idarî tarihi alanında hocam, yol göstericim ve samimi hayranlığım ile derin saygılarımın konusu olmuş merhum profesör Ömer Lütfi Barkan.