8 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Harput 8
- Osmanlı 4
- Tarih 3
- Elazığ 2
- Excavation 2
- 17. Yüzyıl 1
- 1890-1919 1
- Anadolu 1
- Archaeology 1
- Arkeoloji 1
Harput Darplı Osmanlı Sikkeleri ve Belirlenen İki Yeni Tip
Höyük · 2022, Sayı 9 · Sayfa: 179-198 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.179
Özet
Tam Metin
Harput İç Kale’deki yerleşimin bugüne kadar MÖ 8. yüzyılda Urartular zamanında başladığı tahmin edilmekteydi; ancak 2021 yılı arkeolojik kazı sezonu buluntuları, kaledeki yaşantıyı M.Ö. 3. bin yıla kadar götürmüştür. Bu tarihten, Erken Cumhuriyet Dönemi’ne kadar da (1930’lu yıllar) kale içinde kesintisiz yerleşim görülmektedir. Ortaçağ’dan itibaren de burada bir darphanenin varlığı bilinmektedir.
Bu nitel araştırmada, Harput’un Osmanlılarca fetih tarihi sorununa da değinilmiştir. Harput İç Kale kazılarında bulunan Harput darplı Osmanlı sikkeleri, makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. 9 adet sikkenin 1’i (Kat. No: 1) Yavuz Sultan Selim Dönemi’ne, 7’si de (Kat. No: 2-8) Kanûnî Sultan Süleyman Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. 1 adet sikkenin de (Kat. No: 9) hangi hükümdar döneminde darp edildiği tespit edilememiştir. Katalogda yer alan 2 ve 9 numaralı mangırların, Harput darplı Osmanlı sikkelerinin yeni tipleri olduğu tahmin edilmektedir. Yanı sıra; Harput darphanesiyle ilgili ilk kez ayrıntılı bilgi verilmiş, burada hangi devletlerin sikke kestirdiği gibi sorularla ilgili dağınık, eksik bilgilerin nümismatik veriler ölçeğinde derlemesi ve yorumlaması yapılarak darphanenin iç kalede nerede olabileceğine dair görüş sunulmuştur.
Sonuç olarak, Harput araştırmacılarının ve Osmanlı yazarlarının verdikleri bilgilerden hareketle, 921/1515 kışında başlayan fethin, 922/1516 baharında tamamlandığı anlaşılmıştır. İlhak tarihi belli olmasına rağmen çeşitli kataloglarda yer alan Harput darphanesine ait 920/1514 tarihli sikkenin de üzerine durulmuş ve bunun hatalı okunduğu, gerçekte de 925/1519 yılına ait olması gerektiği kanaatine varılmıştır. Böylece net bir fetih tarihi (1516) ortaya çıkmıştır.
Harput Kale Mahallesi'nde Osmanlı Yaşamı
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 775-780
Özet
Kültür ve Turizm Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün izinleri ile Elazığ Müze Müdürü Haydar Kalsen başkanlığında, Prof. Dr. Veli Sevin ve Prof. Dr. Necla Arslan Sevin'in bilimsel sorumluluğu altında 2005 yılında başlayan Harput Kale Mahallesi arkeolojik kazılarının ilk 5 yıllık sonuçlarının tanıtıldığı eser yedi bölümden oluşmaktadır. Tarihi Urartulara kadar uzanan Harput kenti hakkında bugüne kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Bunlardan en kapsamlısı, Harput'ta doğup büyümüş İshak Sunguroğlu'nun 4 ciltlik Harput Yollarında adlı eseridir. Yapıtta kent tüm yönleriyle ele alınarak ayrıntılarıyla incelenmiştir. Daha sonra Nurettin Ardıçoğlu Harput Kalesi surlarındaki çeşitli dönemlere ait kitabeleri yayınlayarak kent tarihini bir başka monografya halinde ele almıştır. Kent son olarak Ermeni tarihçi R.G. Hovennisian'ın Armenian Tsopk adlı kitabındaki çeşitli makalelerle değerlendirmiştir. Her biri değerli ve emek verilmiş bu çalışmalar, daha çok yazılı kaynaklara dayandırılmış ve sonuçlara bu yolla ulaşılmaya çalışılmıştır.
Harput İç Kale Mahalle Kazısı: Osmanlı’ya Arkeolojik Bir Yaklaşım (İlk Sonuçlar)
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 629-642 · DOI: 10.37879/belleten.2008.629
Özet
Tam Metin
Uzun Osmanlı tarihi ve onun yarattığı çok renkli kültürü daha sağlıklı ve iyi tanımanın yollarından biri arkeoloji disiplinini sonuna dek kullanmaktan geçer. Üç kıtaya yayılmış altı yüz yıllık bir geçmişin ayrıntılarını yalnızca resmî vesikaya dayanıp güvenerek anlamak ve açıklamak pek mümkün görünmüyor. Arşivlerdeki "tekemmül etmiş" evrağa ne derecede güvenilebilir? Tahrir defterleri, şer'iyye sicilleri, mühime defterleri, salnameler, vaka-i nüvist kayıtları vb. notlar tek başlarına geçmişi tüm ayrıntılarıyla yansıtabilirler mi? Tartışmaya sonuna dek açık konular. Günümüzde zaten sık sık tartışılıyorlar da… Oysa maddesel kültür kalıntıları, eski kent ve köy yıkıntıları, tarihin yazılı belgelere hiç yansımamış birçok giz perdesini aralayabilecek, karanlık noktalara ışık saçabilecek kanıtlar barındırıyor derinlerinde. Katmanlar arasına sıkışıp kalmış bu kanıtlarla tarih daha somut verilerle ortaya konabilir ve geçmiş objektif olarak yansıtılabilir, hamasetten, kin ve nefretten uzak, doyurucu alabildiğine…
Harput'ta Bir Türkmen Beyliği Çubukoğulları
Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 230 · Sayfa: 67-92
Özet
Tam Metin
Türkler, binlerce yıllık tarihleri boyunca, anayurtları olan Orta Asya'dan, çeşitli sebeplerle, müteaddit defalar göç etmek zorunda kalmışlardır. Ancak bu göçler içerisinde şumûlü, etkileri ve sonuçlarının büyüklüğü bakımından, XI. yüzyıl başlarında vukû bulan Oğuz göçünün çok önemli bir yeri vardır. Orta-Asya'da nüfus kesafeti, yurt darlığı, otlak sıkıntısı ve Karahıtay baskısı gibi sebeplerle birbirlerini sıkıştırarak yerlerinden oynayan Türk boyları bir kere daha göçe ve yeni bir yurt aramaya mecbur oldular. Bu arayışlar içerisinde kayda değer ilk teşebbüs, Çağrı Bey'in 1015 yılında, henüz Karahanlılar idaresindeki Maveraünnehir'de yaşarlarken, içinde bulundukları şartların ağırlığı nedeniyle, kendileri için tehlikelerle dolu düşman Gazne ülkesini (Horasan) aşarak, Doğu-Anadolu bölgesine yaptığı keşif akınıdır.
Harput ve Çemişgezek'te Askerî Ailelerin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1890-1919)
Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 739-836 · DOI: 10.37879/belleten.1995.739
Özet
Tam Metin
Tarih boyunca, dünya üzerinde yaşayan birçok milletin çeşitli devletler kurup yönettikleri bilinmektedir. Kurulan hemen hemen her devletin, egemenlik haklarını koruyup kollayan, toplum huzurunu sağlayan askerî kudretlerinin de olduğu bir gerçektir. Bazı toplumlarda bu askerî güç, imtiyazlı zümrelerden oluşurken, bazılarında ise toplumun her kesiminden oluşmaktaydı. Türk askerî tarihine bakıldığı zaman, genellikle ikinci şeklin uygulandığı dikkati çekmektedir.
Doğu Anadolu'da Moğol ve Türkmen Devirlerine Ait Bazı Tarihî Yapılar Hakkında Düşünceler
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 631-640
Özet
Tam Metin
İnceleyeceğimiz eserlerin çoğu Van Gölü çevresinde bulunmaktadır. Fakat Orta Anadolu'dan bu yöreye doğru giderken şimdi Elazığ'a bağlı olan Harput'taki Saray Hatun Camii ile Pertek'teki Çelebi Bey Camiini ziyaret edeceğiz. Bilindiği üzere Harput'ta pek çok cami vardır. Evliya Çelebi bu câmileri sayarken Sâre Hatun Câmiini de zikreder ve onun minaresiz bir câmi olduğunu söyler. Ma'mûretül-Aziz (şimdi Elazığ) salnâmesi ile A. Gabriel'in kitabında da câmiin adı aynı şekilde yazılmıştır. Zamanımızda kaleme alınmış diğer bazı eserlerde ise Sara Hatun, Sârâ Hatun şekilleri görülür. Halka gelince, onlar câmii (her iki kelimeyi de kısa hece ile telaffuz ederek) "Sara Hatun" şeklinde söylüyorlar, câmiin Uzun Hasan oğulları câmisi adını taşıdığı da bildiriliyor ve: "bu cami Uzun Hasan adlı padişahın oğulları tarafından yaptırılmıştır" deniliyor.
XIX. Yüzyılda Harput'ta Fiyatlar
Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 207-208 · Sayfa: 797-828
Özet
Tam Metin
XIX. yüzyıl Türkiye tarihi üzerinde yapılan araştırmaların daha çok siyasi tarih ve ıslahat hareketleri alanında yoğunluk kazandığı, iktisadi ve sosyal tarihe ait araştırmaların azlığı dikkati çekmektedir. Hele iktisadi hayatın önemli bir öğesi olan fiyat hareketlerine ait çalışmaların yokluğu daha da ilginçtir ve bir eksiklik olarak görülmektedir. Bu cümleden olarak, halen yürütmekte olduğumuz Anadolu Fiyat Tarihi projesi çerçevesinde, XIX. yüzyılda Harput'ta fiyatlar incelenmeye çalışılmıştır.
1056/1646 Tarihli Avârız Defterine Göre 17. Yüzyıl Ortalarında Harput
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 119-130 · DOI: 10.37879/belleten.1987.119
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat'a kadar tahakkuk ve tarh usûlleri farklı şekillerde belirlenerek halktan nakid veya hizmet olarak alınan "Avârız" veya "Avârız-ı Divâniye", fevkalâde durumlarda ve özellikle sefer masraflarını karşılamak için, Divân'ın teklif ve kararı ile padişahın emri üzerine toplanabilen bir vergi türü olarak dikkati çeker. Avârız vergisinin halka tevzii ve taksimi için kazâ merkezleri ve merkezlere bağlı olan nâhiye ve köylerde herhangi bir gayri menkulü tasarruf eden şahıslar tahrir edilerek "Avârız Hânesi" tesbiti yapılırdı. Çünkü şahısların "Avârız" vergilerini ödemeye katılmalarında aranan şart, mülk sahibi olmalarıdır.