5 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Hz. Muhammed 5
- İslam 3
- Abbâsîler 1
- Arap Yarımadası 1
- Araplar 1
Hz. Muhammed ve Diğer Peygamberlere Yönelik Fazahat Girişimleri ve Alınan Tedbirler: Arşiv Belgelerine Dayalı Bir İnceleme
Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 111-160 · DOI: 10.32704/erdem.948925
Özet
Makale, Osmanlı Devleti’nin son 70 yılına tarihlenen ve konu ile ilgili olarak seçilmiş olan arşiv belgelerinin Hz. Muhammed’e yönelik iftira, itham hatta küfre varan hakaret girişimlerinin “fazahat” başlığı altında değerlendirilip transkribe edilerek, konuyla ilgili literatür ile desteklenerek irdelenmesine dayanmaktadır. Arşiv belgelerinin kanıtlayıcı ve bilgi verici değerinin yanı sıra Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arşiv fonlarındaki konu ve kapsam çeşitliliğini de yansıtan araştırmada fazahat teşebbüsleri, münferit hezeyanlar, basın-yayın ve görsel faaliyetlere karşı devletin tepkisi, kovuşturması ve tedbirleri ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin dinî alandaki bürokratik mücadelesi, geçmişten günümüze kadar uzanan İslam dinini Hz. Muhammed üzerinden yıpratma girişimlerini önleme başarısı da örnek belgeler üzerinden anlaşılabilecektir. Ayrıca bu çalışma, İslamiyet’e yönelik fazahat girişimlerinin hangi yöntemler uygulanarak hayata geçirildiğini, hangi boyutlara ulaştığını idrak ederek bugün de bu konuda uyanık ve tedbirli davranmamız gerektiği noktasında arşiv belgelerine dayalı olarak aydınlatıcı bilgiler içermektedir. Zira bu faaliyetlerin geçmişi İslamiyet’in ilk yıllarına kadar uzanmakta ve sistemli olarak tekrarlanarak günümüze kadar devam etmektedir. Çalışmada T. C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi fonlarından belirlenen belgeler kullanılmış olup, söz konusu belgeler fazahata konu olan eylemlere göre gruplandırılarak kendi içerisinde kronolojik bir sıraya konulmuştur. Söz konusu belgeler yanlış anlaşılmalara mahal verilmemesi için mümkün olduğu kadar aslına uygun şekilde konuyla ilgili yayınlanmış çalışmalarla da desteklenerek özetlenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı, araştırmacılara her türlü siyasi, toplumsal, sosyolojik, kültürel vb. olayın açıklanması ve belgelendirilmesinin arşivlerimizdeki zengin fonlar aracılığıyla yapılabileceğinin göstergesidir.
Edebî Bir Siyer Örneği Olarak Çöle İnen Nur’un Kaynakları
Erdem · 2017, Sayı 71-72 · Sayfa: 59-68 · DOI: 10.32704/erdem.537385
Özet
Tam Metin
Necip Fazıl Kısakürek, bir edebiyatçı olarak kaleme aldığı Çöle İnen Nur adlı eserinde Hz. Peygamber'in hayatını coşku ve saygı dolu bir dille anlatmaktadır. İzlediği telif metodu gereği bu eserini kaleme alırken başvurduğu kaynaklar görünür durumda değildir. Fakat bizzat kendisi telif metodu hakkında eserlerinin satır aralarında bilgi vermektedir. Bu verilerden yola çıkılarak önce Necip Fazıl'ın telif metodu tespit edilmiş ve sonra, eserini telif ederken kullandığı kaynaklar üzerinde durulmuştur. Hz. Peygamber'in hayatını işleyen bir eserin kaynaklarını tespit etmek yeni Türk edebiyatında siyer kaynaklarının kullanımı hakkında ipuçları sağlamaktadır. Bu husus Necip Fazıl söz konusu olduğunda daha bir önem taşır. Yazarın, Cumhuriyet devri Türk edebiyatının önemli şairlerinden olması, Osmanlı devrinin sonlarında ilk tahsilini görüp Cumhuriyet devrinde ilk ürünlerini veren nesle mensup bulunması gibi hususlar bir arada düşünüldüğünde Çöle İnen Nur'un kaynakları üzerinde çalışmak daha ilgi çekici bir hâle gelmektedir. Bu çalışma, Cumhuriyet devrinde kaleme alınmış diğer siyer örnekleriyle bir mukayese imkânı da sağlayacaktır. Edebî siyer kaleme almış bir şair olarak Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983), Cumhuriyet dönemi edebiyatçıları içinde önemli bir yere sahiptir. Telif ettiği Çöle İnen Nur -Çöle ve Bütün Zaman ve Mekâna- başlıklı eseriyle Türkçe'de en güzel siyer örneklerinden birini vermiştir.
Mısır'da Abbâsi Halifeleri
Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 214 · Sayfa: 613-652
Özet
Müslümanların, Hz. Muhammed'in vefatından sonra, dini koruması ve dünya işlerini dini bir siyasetle idare etmesi için başlarına geçirdikleri kişilere halife, bu kuruma da hilâfet (imâmet) adı verilmiştir. Kur'ân'da yer yer "halife" ve çoğul olarak "halâif" ve "hulefâ" kelimeleri geçmektedir. Ancak bu kelimelerin, Peygamber'in yerine geçecek olan kimselerin ünvanı olması gerektiğine dair açık bir işaret yoktur. Halife ünvanını ilk olarak kullanan kişinin Hz. Ebu Bekir olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Ömer devrinde ise İslam cemaatinin başkanı hakkında genel olarak kullanılan "Halîfetü Rasûlillâh" (Peygamber'in halefi) ünvanının dışında "Emîrü'l-mü'minîn" ünvanı yerleşmişti. Halife karşılığı olarak "İmam" ünvanı da kullanılmış olup bu ünvan namazdaki imamlıktan istiare yoluyla alınmıştır. Hz. Peygamber, kendinden sonra kimin halife olacağına ilişkin herhangi bir vasiyette bulunmamıştır. Öte yandan halifenin nasıl seçileceği hususunda âyet ve hadislerde de belirli bir hüküm yoktur. Bu belirsizliklerden ötürü olsa gerek ilk dört halifenin tayininde belirli bir usûlün takip edilmediğini görüyoruz.
Hz. Muhammed Devrinde İslâm - Hıristiyan Münasebetlerine Toplu Bir Bakış
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 193 · Sayfa: 53-64 · DOI: 10.37879/belleten.1985.53
Özet
Tam Metin
Arap Yarımadasına Nasrâniyetin giriş tarihini tam olarak tespit mümkün olmamakla birlikte; Kilise ricâli bu tarihi, Hıristiyanlık tarihinin ilk günlerine kadar götürmeye çalışmışlardır. Fakat bu, yine de araştırılmaya muhtaç bir konudur. Bununla birlikte çok erken devirlerde Hıristiyanların Arap Yarımadasına gelip yerleştikleri veya Hıristiyan davetçilerinin Araplar arasında müntesipler temin ettikleri konusunda kaynaklarda bilgi verilmektedir. Buna rağmen Araplar arasında Hıristiyanlık, geniş halk kitlelerine intikal etmemiştir. Bunun sebebleri arasında, Arapların "Putperestliği Milli Bir Din" olarak benimsemeleriyle, hürriyetlerine bağlı oluşlarının tabiî sonucu, yabancı dinlere iltifat etmeyişlerini gösterebiliriz.
Tarih Objektifinde Hz. Peygamberin Hadisleri ve Türkler
Belleten · 1984, Cilt 48, Sayı 191-192 · Sayfa: 417-452 · DOI: 10.37879/belleten.1984.417
Özet
Tam Metin
Hz. Peygamber ve Türkler, İslâm ve Türk tarihinin halâ aydınlatılması gereken önemli konuları arasındadır. Her ne kadar Medîne'de, Hz. Peygamberin üstün gayretleri ile temelleri atılan İslâm Devleti ve Müslüman Toplumu, büyük ölçüde Araplardan oluşmuş ise de, çeşitli ırk ve dinlere mensub birçok kimseler daha ilk devirlerde İslam dinini kabul ederek bu yeni topluma katılmışlar, gereken saygı ve ilgiyi de görmüşlerdir. İran asıllı Selman, Bizanslı (Rum) Suhayb, Habeşistan'dan kopub gelen Bilâl ve Medîne'ye yerleşmiş bir çok Yahûdîlerden, ihtida edenler, bu toplumda dikkatimizi çeken gayri Arap ve fakat ilk müslüman şahsiyetlerdir. Türklere gelince, meşhur Yasir ailesinin aslının Türk olabileceği yolundaki iyimser görüşlerin dışında, Medine İslam toplumunda herhangi bir Türkün varlığını iddia etmek bugün için nerede ise imkânsız gibi görünmektedir. Elde mevcut kaynaklara göre, Türk asilzadelerinin ilk defa Medine'ye gelmeleri, Emevî halîfelerinden Muaviye zamanında ve Halîfe Hz. Osman'ın oğlu Said'in kısa bir süre Horasan valiliği sırasında mümkün olmuştur. (674).