12 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- II. Dünya Savaşı 12
- I. Dünya Savaşı 5
- World War II 3
- Almanya 2
- Avrupa 2
- Türkiye 2
- 1917 İhtilali 1
- 1938 1
- 4-7 Aralık 1943 1
- Alan 1
ALTAY EDEBİYATINDAN BİR YAZAR VE BİR ROMAN: ERKEMEN MATİNOVİÇ PALKİN VE ALAN ROMANI
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 54 · Sayfa: 27-67 · DOI: 10.24155/tdk.2022.206
Özet
Tam Metin
Makalede modern Altay edebiyatının önemli şair ve yazarlarından olan Erkemen Matinoviç Palkin'in Alan adlı romanı tanıtılıp değerlendirilmiştir. Alan, edebiyat hayatına şiir türünde verdiği eserlerle başlayan ve daha çok şair olarak tanınan Palkin'in tek romanıdır. Romanda II. Dünya Savaşı'nın bitişiyle birlikte yaşadığı köye/kolhoza geri dönen ve romana da adını veren Alan'ın kendisine yeni bir hayat kurmak için verdiği mücadeleler anlatılır. Roman, Alan merkezli olmasına rağmen onun yaşadığı Kızıl Çolmon kolhozununsorunları ve bu kolhozda yaşayanların hikâyeleri de Alan'a bağlı olarak işlenir. Eser, Sovyet edebiyatının tipik bir örneği olmakla birlikte Palkin'in zaman zaman Altay Türklerinin gelenek göreneklerini, halk edebiyatlarını ve hayata bakış açılarını ön plana çıkarmasıyla benzerlerinden farklılaşır. Yazarın gözlemci ve gerçekçi bir tarzda kaleme aldığı romanın vaka zamanı 1945-1956 olmasına rağmen geriye dönüşlerle savaş zamanına da gidilir. Dolayısıyla SSCB'nin savaşa girdiği tarih esas alınacak olursa vaka zamanı 1941-1956 olarak kabul edilebilir. İki bölümden (Kulun Kişteyt ve Alan) oluşan romanda bu yıllar arasındaki toplum yaşantısı ve toplumu oluşturan belirgin tipler çok yönlü olarak ele alınıp işlenmiştir. Eserini duru ve akıcı bir Altay Türkçesiyle kaleme alan Palkin, zorunlu olmadıkça Rusça kelimeler kullanmaktan kaçınmış, anlatımını daha etkili kılmak içinse Altay folklorundan fazlasıyla faydalanmıştır.
Hatay’da Varlık Vergisi Uygulamaları (1942-1943)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 101 · Sayfa: 163-202 · DOI: 10.33419/aamd.732767
Özet
Tam Metin
Hatay, Mondros Ateşkes Antlaşması ardından Fransızlar tarafından işgalinden tam 21 yıl sonra, Mustafa Kemal Atatürk'ün olağanüstü diplomatik gayretleri sonucu 11 Temmuz 1939 tarihinde tekrar anavatan sınırlarına dâhil edilmiştir. 1 Eylül 1939 tarihinde başlayan İkinci Dünya Savaşı'na aylar kala yaşanan bu gelişmenin sevinci, savaşın başlamasıyla bir nevi yarım kalmıştır. Savaş tüm dünyayı etkilediği gibi Türkiye'yi de hem askerî hem de ekonomik açıdan olumsuz etkilemiştir. Türkiye savaşa girmemiş olsa da bir buçuk milyona yakın genç silahaltına alınmıştır. Millî savunma masraflarının artması, genç nüfusun askerde olması bütçe açığını oluşturmuş, para basımı artmış, üretim düşmüş, fiyatlar ve enflasyon yükselmiştir. Bu gelişmeler halkı ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Osmanlı Devleti'nden, Cumhuriyet'e miras kalan Müslüman nüfus genelde çiftçilikle uğraştığından Gayrimüslimler ticari piyasaya egemen olmuşlardır. Savaş esnasında yaşanan ekonomik sıkıntı halkın çoğunluğunu yoksullaştırırken bir takım tüccar geçinen vurguncuları ise aşırı zenginleştirmiştir. Bu dönemde ithalat işleri özellikle Gayrimüslimlerin elinde olduğundan kazananlar da yine bu tüccarlar olmuştur. Kazançlar karaborsacılık, stokçuluk ve vurgunculuk gibi yasa dışı yollarla elde edildiği için, vergiden de kaçırılmıştır. Bu yüzden devlet hazinesi gereken geliri sağlayamamış, kamu işlerinde güçsüz ve çaresiz kalınmıştır. İşte bu ekonomik kaostan çıkmak için 1942 yılında bir defaya mahsus olmak üzere Varlık Vergisi çıkarılmıştır. Aşırı kazanç sağlayanlardan alınmak üzere çıkarılan bu vergi, çiçeği burnunda bir il olan Hatay'da da uygulanmıştır. Bu vergi, uygulamaları esnasında ve sonrasında devlete karşı yurtiçinde ve dışında kara propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Gayrimüslim nüfus bakımından hiçte azımsanamayacak bir il olan Hatay'daki Varlık Vergisi uygulamaları ise bu açıdan değerlendirildiğinde çok önemlidir. Fakat bugüne kadar bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmada, Hatay'ın ilçeleri de dâhil olmak üzere vergi mükelleflerinin isimleri, vergi miktarları listeler hâlinde yerel gazete Yenigün'den faydalanılarak sunulmuştur. Çalışmamız, Varlık Vergisi uygulamalarına farklı bir kapı aralayarak, bu uygulamaların içeriğinin anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Tatar Şairi Musa Celil ve Moabit Defterleri
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2013, Sayı 36 · Sayfa: 43-54
Özet
Şair, yazar, aktör ve aynı zamanda bir çevirmen olan Musa Celil, Sovyet devri Tatar edebiyatının en önemli simalarından biridir. 1906'da Orenburg'da başlayan hayatı 1944'te bir Alman esir kampında hazin bir şekilde son bulur. Musa Celil, kısacık ömrüne pek çok şey sığdırır; komsomol ve parti üyeliği gibi siyasi görevlerinin yanı sıra Tatar operası ve Tataristan Yazarlar Birliği gibi sanatsal ve kültürel oluşumlara da önemli katkılarda bulunur. Şiirden librettoya kadar oldukça geniş bir tür aralığında eserler veren Celil'in sanat hayatını taçlandıran eseri, tutsaklık yıllarında kaleme aldığı Moabit Defterleri'dir. Bu makalede, Musa Celil'in hayatından ve edebî şahsiyetinden söz edilecek ve Moabit Defterleri adlı külliyatı daha ayrıntılı ele alınacaktır
MARK MAZOWER, The Balkans. From the end of Byzantium to the Present Day, Phoenix Paperback, Fourth Impression 2003, xvı+176 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 325-332
Özet
Eser; kronoloji (s.vıı-vııı), önsöz (s.ıx), 6 harita (s.x-xvı), giriş (s. 1-18), Ülke ve İnsanlar (veya Toprak ve Yerleşenleri) (s.19-49), Millet Öncesi (s.50-85), Doğu Sorunu (s.86-115), Ulus Devletlerin Kuruluşu (s.116-142) adlı 4 bölüm, Şiddet Üzerine başlıklı bir sonuç kısmı (s.143- 151), Balkanlar için daha fazla okuma kitapları (s.152-153), notlar (s.154-169) ve indeksten (s.170-176) oluşmaktadır. Eserin adından da anlaşılacağı gibi çok iddialı bir çalışmadır. Aldığı ödüller ve özellikle Batı okurundan aldığı övgülere bakıldığında, iddia gerçeğe dönüşmüş gibidir. Eserin ilk baskısı 2000 yılında yapılmış olup aynı yıl Wolfson Tarih, ertesi yıl ise Bentinck Ödülü'nü almıştır.
Esnâdî ez revâbıt-ı İran bâ-mıntıka-i Kafkas (İran'ın Kafkasya Bölgesi ile İlişkilerine Dâir Belgeler), Vezâret-i Umur-i Harice, Defter-i Mûtalâât-ı Siyasî ve Beynelmilelî, İdâre-i İntişâr-ı Esnâd, Tahran 1372 h.ş., 490 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2002, Cilt 66, Sayı 247 · Sayfa: 985-990
Özet
Eser, devrin Dışişleri Bakanı Ali Ekber-i Velâyeti'nin Önsöz'ü (s. 1-3) ve Belgeler Yayın Dairesi Başkanı Muhammed Hasan Kavusi-i Iraki'nin özet olarak yazdığı bölgenin tarihiyle ilgili Giriş ile (s. 5-35) devam etmektedir. Burada Çarlık Rusyası'nın Gürcistan siyaseti, İran topraklarının Rusya tarafından işgali, Gülistan ve Türkmençay andlaşmaları, 1917 İhtilali ve Bolşeviklerin Kafkasya'ya hakim olmaları; II. Dünya Savaşı'ndan sonraki gelişmeler anlatılmaktadır.
Atatürk’ten Günümüze Türk Dış Politikası Hakkında Genel Bir Değerlendirme
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2000, Cilt XVI, Sayı 48 · Sayfa: 857-886
Özet
Bu makalede, Atatürk'ten günümüze 1923-1999 arası, Türk dış politikası irdelenmektedir. Bu geniş çalışma aşağıdaki kronolojik düzen içinde çalışılmıştır. Atatürk dönemi dış politika; Türkiye ve II. Dünya Savaşı; Soğuk Savaş Döneminde Türk Dış Politikası ve Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası. Konu yukarıda belirtilen dönemler çerçevesinde incelenmiş olsa da Türkiye'nin dış politikası bir bütün olarak düşünülmüştür. Bu dönemlerdeki, Türk dış politikasına şekil veren faktörler değişen dünya olayları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Türk dış politikasında meydana gelen konjonktürel değişimler yanında, politikanın ana görüş noktalan da bu çalışmanın odak noktası olmuştur.
Türk-Ermeni İlişkileri ve Musevi Soykırımı
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 739-756
Özet
Tam Metin
Kimi Ermeni 'bilim adamları', I. Dünya Savaşı günlerinde Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenileri etkileyen ve 'XX. yüzyılın ilk soykırımı' olduğunu iddia ettikleri olaylarla, II. Dünya Savaşı günlerinde, Avrupa'daki Musevilerin uğradığı felaket arasında ilişki olduğunu öne sürerek, özellikle Musevi kamuoyunu buna inandırmak için dirençle ve sistemli olarak davranışlarda bulunuyorlar. Sebatla gayret göstererek; sempatizanlarının ve kimi Musevilerin duygularını ustalıkla kamçılayarak; abartılmış, yan güdücü ve dahası, sahte 'belgeler' kullanarak; Musevi soykırımının gerçek kurbanlarından kimilerini ve Musevi genç kuşaklarından birkaç yazarı Ermeni görüşlerinden yana çekmeyi başarmış bulunuyorlar - örneğin, Yehuda Bauer, Leo Kuper ve öteki birkaç yazar gibi. İki olay arasında gerçekten benzerlik var mıdır? Bu soruyu yanıtlamadan önce leh ve aleyhteki iddiaları incelemek gereklidir.
Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'na Sokma Çabaları
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1455-1468
Özet
Tam Metin
I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmalarıyla Avrupa'da, Versailler sistemi diye isimlendirebileceğimiz yeni bir düzen kurularak, dünya barışının garanti altına alındığı kabul olunmuştu. Ne var ki bu düşünce çok kısa ömürlü olmuş, her gün bir tarafından çatlak veren bu sistem, 1938 senesine gelindiğinde tamamen iflas etmiş, Anschluss'un gerçekleşmesinden sonra da, artık barışın devam edeceğini düşünmenin dahi hayal olduğu idrak edilmişti. 1938 Avrupası bir bakıma bugünkü gibi muhasım kamplara bölünmüştü. Ancak, bir taraftan bu muhasım kampların çokluğu, diğer taraftan, bitaraf durumdaki devletlerin önem ve ağırlığı bakımlarından genel görünüm bugünkünden hayli farklı idi. O tarihlerde Avrupa, hatta, dünya dış polikasına istikamet veren en kudretli devlet Almanya idi. I. Cihan Harbi'nde İtilaf grubuna dahil olan İtalya bu defa Almanya ile Mihver grubunu oluşturmaktaydı. Her iki devlet de, hayat sahası sloganı altında, yayılma politikası takip ediyorlardı.
Kahire Konferansı Tutanakları(4-7 Aralık 1943) ve Türkiye'yi Savaşa Sokma Girişimleri
Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 295-338 · DOI: 10.37879/belleten.1983.295
Özet
Tam Metin
Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşı döneminde, Türkiye genellikle Müttefiklere yönelik iyiliksever bir tarafsızlık çizgisi üzerinde yürümüş ve stratejik koşulların gerektirdiği zorunluluklar dolayısıyla 2 Ağustos 1944'de Almanya ile bütün ilişkilerini keserek, Müttefiklerin saflarında yerini almak kararını resmen vermiştir. Oysa, başta Birleşik Krallık (İngiltere) olmak üzere Müttefiklerin savaş planı, Türkiye'yi bu tarihden çok önce kendi savaş amaçları doğrultusunda harbe sokmaktı. Türkiye ise herşeyden önce kendi milli çıkarlarını ön planda tutuğundan, bu savaş çağrılarına haklı nedenlerinden ötürü uyum sağlamak istememiştir. Bundan dolayı, 1940-43 yılları bir taraftan Türkiye'yi savaşa sokmak isteyen Müttefiklerin yaklaşımları ve buna karşılık Ankara'nın Müttefikler için "iyiliksever tarafsızlık politikasını" sürdürmek çabasından kaynaklanan bir siyasetin tablosunu çizmektedir. Özellikle, Kahire Konferansı olarak bilinen ve Cumhurbaşkanı İnönü'ün siyasi hayatında, belki de Lozan'dan sonra karşılaştığı en çetin müzakereler olarak meydana çıkan Türk-Amerikan-İngiliz görüşmelerinin tutanakları, İngiliz Devlet Arşivi (Public Record Office) belgeleri içinde CAB 66 /45 grup ve WP (44) 8 tasnif numarasıyla, Dışişleri Bakanı'nın gizli evrakı olarak 1973 yılından itibaren araştırmaya açılmıştır.
Türkiye'nin Savaşa Katılması için Kahire'de Yapılan Müzakereler
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 427-456 · DOI: 10.37879/belleten.1979.427
Özet
Tam Metin
Bu müzakereler iki safhada yapılmıştır: birincisi Menemencioğlu - Eden, ikincisi ise İnönü - Roosevelt - Churchill safhalarıdır. Görüşmelerin ruh ve canlılığını korumak endişesi bizi kuru hikâye tarzına, katılanların görüşlerini sıra ile kendi ağızlarından nakletmek şeklini tercihe sevketmiştir. Menemencioğlu - Eden görüşmeleri: 1943 yılının sonbaharında, savaşın kaydettiği son gelişmeler müttefik büyük devletler arasında yeni görüşmeleri gerekli kılmıştı. Bu maksatla, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanları Cordel Hull, Anthony Eden ve Molotov, Moskova'da bir araya geldiler. Ruslar, konferansa verdikleri bir notada, savaşı bir an önce başarı ile sona erdirecek tedbirler arasında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine harbe katılması hususunda kesin telkinde bulunulmasını istemişlerdir. Eden, Türkiye'nin savaşa girmesi sayesinde Alman işgali altındaki 12 adaya karşı harekete geçmek ve Romanya'nın Ploeşti petrol kuyularını bombalamak için Türk hava meydanlarından yararlanılacağı ümidi ile, Rus önerisini derhal kabul etti. Amerikalılar ise, savaşı n o safhasında, Türkiye'nin harbe katılmasını uygun görmüyorlardı. Buna sebep olarak, ikinci cephenin açılmasını sağlayacak orduları harp malzemesi bakımından donatmak ve İtalya'daki müttefiklerarası istilayı desteklemek için Amerikan harp sanayiinin giriştiği yoğun çabaların yeni bir cephe için ilave gayrete girişmesine imkân vermediğini bildirdiler. Cordel Hull, Türkiye Hükümeti nezdinde ortak baskı teşebbüsüne katılmayı bu sebeple reddetmekle beraber, Türk topraklarından sadece ulaştırma kolaylıkları sağlanması telkinini uygun buldu, müttefiklerarası görüş tarzı bu şekilde belirince, 428 FERIDUN CEMAL ERKIN İngilizlerle Ruslar Türkiye nezdinde iki safhalı bir plan üzerinde mutabık kaldılar. İlk safhada, Eden, bizden Ege civarındaki hava üslerimizi derhal kullanmak iznini almaya çalışacak, ikinci safhada ise, her iki hükümet yıl sonuna doğru Türkiye'nin düpedüz harbe katılmasını isteyeceklerdi.