5 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Anahtar Kelimeler
- Barthold 1
- Casque 1
- çift dudaksıl 1
- deyim 1
- dictionary 1
Türkiye’de Genel Atasözü ve Deyim Sözlüklerinde Anlam Verme Çalışmalarına Toplu Bir Bakış
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 257-296 · DOI: 10.24155/tdk.2020.149
Özet
Osmanlı döneminde, 1480'den itibaren günümüze intikal eden yazma eserlerde atalar sözü, "Oğuzname" genel başlığı altında atasözüdeyim karışık, anlamları verilmemiş, ancak divan şiirinde ya anlam karşılığı ya da yansıması beyitlerle desteklenmiş liste sözlükçülüğü evresi yaşanmıştır. 1819'da Turfetü'l-Emsâl'le atasözlerinin şerh edilmesi aşamasına geçilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında yazmalardaki gelenek basma eserlerde de geliştirilerek sürdürülmüş; manzum örneklere nesir parçaları da eklenmiş; halk ağzından derlemelerle (A. Vefik Paşa'nın eseri gibi) söz sayısı artırılmıştır. Liste sözlükçülüğü ve manzum örnekler kullanma, anlam vermeme basma eserlerin de temel özellikleridir. Cumhuriyet döneminin 1923-1950 yılları arasında M. Esat İleri, M. Halit Bayrı, Ömer Asım Aksoy, M. Nihat Özön ve M. Ali Ağakay'ın sözlük çalışmalarında atasözü deyim ayrımında önemli adımlar attıkları, anlam vermeyi gündeme getirdikleri görülmüştür. M. Esat İleri'nin 1924 tarihli Kinâyât'ında başlayan, mahallî atasözü deyim sözlüklerinde gelişen anlam verme girişimi, 1943'te Mustafa Nihat Özön'ün Türkçe Tâbirler Sözlüğü ve 1949'da Mehmet Ali Ağakay'ın Türkçede Mecazlar Sözlüğü ile ileri bir safhaya taşınmıştır. Özön ve Ağakay'ın sözlüklerinin basıldığı yıllarda TDK Kitaplığına Hüseyin Şevket Aydüz'ün hazırladığı Halk Tâbirleri ve Hulusi Sadullah Tirişoğlu'nun hazırladığı Türkçe Deyimler Sözlüğü eserleri girmiştir. Bu eserlerde de deyimlere anlam verilmiş, cümle içinde kullanılışları gösterilmiştir. TTK Kitaplığında da benzeri yayımlanmamış çalışmalar vardır. TDK'nin 1953-1959 yılları arasındaki atasözü ve deyim derlemeleri; geniş kapsamlı, genel, anlamları verilmiş, atasözü deyim ayrımı daha sağlam yapılmış sözlüklerin hazırlanmasına önemli katkıda bulunmuştur. Yine Müstecip Ülküsal ve A. Battal Taymas'ın Ankara'da basılan yurt dışı Türkleriyle ilgili sözlükleri de yararlı olmuştur. TDK'nin kurumsal çalışma olarak genel atasözü deyim sözlükçülüğünde Ömer Asım Aksoy vasıtasıyla 1971 ve 1976 yıllarında son aşamaya ulaştığı dönemde H. Fethi Gözler, Ali Doğanay ve Aydın Su (Yusuf Ziya Bahadınlı) da süreci hızlandıran sözlüklere imzalarını atmışlardır.
“Üç Noktalı fe” Harfinin Ses Karşılığı Oğuzların /w/ Karahanlıların /v/ Ünsüzü Kullanımı
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2017, Cilt 65, Sayı 2 · Sayfa: 351-413
Özet
Karahanlı dönemi eserlerinde üç noktalı fe harfine ( ڤ) rastlanmaktadır.Dönem üzerine yazılan birçok akademik yayında ڤ harfinin çift dudaksıl /w/1sesini gösterdiği savunulmuş ve bu harfin varlığına dayandırılarak Karahanlı(Hakaniye) ve Harezm Türkçesinde /w/ sesi, Oğuzcada ise /v/ sesi bulunduğu önesürülmüştür. Oysa Kaşgarlı, Oğuzların و yani /w/ kullandıklarını, buna karşılıkarı Türkçe konuşanların, yani Karahanlıların, "mahreci be ile Arap fe'si arasındaolan bir fe" kullandıklarını belirtmektedir. Kaşgarlı ayrıca bu sesi "yumuşak fe"olarak adlandırmaktadır. Kaşgarlı'nın terminolojisi göz önünde bulundurulduğundabu ifadelerden /f/ sesinin ötümlüsünü, yani diş dudaksıl /v/ sesini kastettiği sonucuağırlık kazanmaktadır. Kaşgarlı'nın tanımı bir yana bırakılsa bile, Karahanlılarınalfabeye yeni bir harf ekleme gereği duyması için o harfin ses karşılığının Arapçadabulunmaması gerektiği açıktır. Arapçada /w/ sesi vardır ve و harfiyle gösterilmektedir.Buna karşılık diş dudaksıl /v/ sesi bulunmaz ve alfabede bir karşılığı yoktur. BugünküOğuzların (batı kolunun) و harfini /v/ okuması tartışma konusu açısından geçerli birargüman değildir, çünkü Oğuz olmayan Kaşgarlı Divan'ı Arapça olarak ve Araplarınanlayacağı şekilde yazmıştır.Kaşgarlı'nın Oğuzların /w/ kullandığı savı iki şekilde açıklanabilir: 1) Kaşgarlı'nınçağdaşı tüm Oğuzlar veya eserindeki verileri topladığı Kaşgar'dan Bağdat'a uzananyolculuğunda karşılaştığı Oğuzlar /w/ kullanıyorlardı. Nitekim bugün de Oğuzcanındoğu kolu olan Türkmencede /w/ sesi bulunmaktadır. 2) Geniş bir coğrafyada üstünlükkuran Oğuzların hükmettiği tebaa birörnek değildi, içlerinde farklı Türk boylarındanve yerel halklardan insan toplulukları barındırıyordu. Muhtemelen Kaşgarlı bu farklıunsurları da siyasi bağlılıklarından dolayı Oğuz olarak adlandırıyordu. NitekimKaşgarlı Oğuz boyları arasında bir Peçenek boyu saymaktadır. Bu boy, diğer Peçenekboylarıyla batıya göç etmek yerine Oğuz hâkimiyetini kabul ederek yerlerindekalmayı tercih eden halk olmalıdır. Göç etmeyi reddetmeleri içlerinde yerli unsurlarbulundurmalarına bağlanabilir. Peçenek dilinin Kıpçakça ile ortak karakteristikleriolduğu öne sürülmüştür. /v/ yerine /w/ sesinin bulunduğu dillerin çoğu bugünKıpçak grubunda kabul edilmektedir. Kaşgarlı'nın Oğuz özelliği olarak saydığı amaOğuzcadan çok Kıpçak dil ve diyalektleri ile uyuşan başka bazı ses özellikleri de (sözbaşı c /ʤ/ gibi) bulunmaktadır.Her durumda Kaşgarlı Karahanlıların değil kendi zamanındaki Oğuzların /w/kullandıklarını söylemektedir.
Dîvânü Lugâti't-Türk'te Yäzkänd
Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 167 · Sayfa: 421-426 · DOI: 10.37879/belleten.1978.421
Özet
Divânü lugâti't-türk'ün elde bulunan tek nüshasındaki istinsah yanlışlarına bakarak müstensih Muhammad bin Abi Bakr bin Abi'l-Fath as-Savı şumma ad-Dımışki'nin hiç Türkçe bilmediği kanunla varmaktadır İran'ın Sâve kentinden olan bu müstensihin Türk olmadığı ve Türkçe bilmediği düşüncesine ben katılamıyorum. Sâve ve çevresindeki köylerin halkı (büyük çoğunluğu) bugün bile Türktür. XIII. yüzyılda Türk olmayan bir kişinin (bir Farsın?) oradan kalkıp Şam'a gitmesi, orada Türkçe - Arapça bir yapıtın müstensihliğini yapması akla yakın görünmemektedir. Yaptığı yanlışlara gelince, Divânü lugâti't-türk gibi birçok Türk lehçesinden örnekler veren bir yapıtı Türk asıllı da olsa herhangi bir müstensihin kolayca anlayamayacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Yapıt üzerinde çalışıldıkça yeni istinsah yanlışları ortaya çıkabilir. Bu yazıda böyle bir istinsah yanlışı üzerinde durmak istiyorum.
"Türk" Kelimesinin Menşei Hakkında Bir Nazariye
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 239-248 · DOI: 10.37879/belleten.1976.239
Özet
Tam Metin
Birçokları "menşe" ile "mana"yı ayırt etmezler. Öyle yazılar bilirim ki, başlıkları "Türk kelimesinin menşei" olduğu halde, şu cümle ile nihayet buldukları görülür: "Demek oluyor ki, Türk kelimesinin manası kuvvettir". Bu yazımızın amacı "Türk" kelimesinin manasını değil, menşeini ortaya koymaktır. Bilindiği gibi, "Türk" kelimesinin menşeini Kaşgarlı Mahmut Nuh Peygamberin bir torununun adına, Arap yazarları Ye'cuc Me'- cuc efsanesine, Klaproth ile Hess gibi bilginler ise, bir Çin kaynağına dayanarak, miğfer biçiminde olan bir dağın ilham ettiği bir kelimeye bağlarlar (Tukiüe). Bu izahlara Vambéry'nin ileri sürdüğü ve Munkasci'nin katıldığı görüşü, yani "türemek" fiili ile ilgili teoriyi eklemek mümkündür. Fakat Türkologların çoğunun Müller'in nazariyesini benimsemeğe eğilim gösterdikleri görülmektedir. Bu bilgin, Uygur metinlerinde "türk" hecesini tesadüfen "erk" ile yan yana bularak, bunun "kuvvet" anlamına geldiğini kabul etmiştir. Barthold ise, bu görüşe katılarak, kelimenin muhtemelen bir sülâle adı iken, önce kabile, daha sonra millet adı halinde genelleşmiş olduğunu iddia etmiştir. Thomsen ile Nemeth de bu iddiayı kabul etmişler ve böylece bu görüş, tartışılmaz bir gerçek gibi, ilmi eserlere ve ansiklopedilere geçmiştir.
Une Théorie sur l'Origine du Mot "Türk"
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 158 · Sayfa: 229-238 · DOI: 10.37879/belleten.1976.229
Özet
Tam Metin
On confond souvent "origine" et "signification". Je connais maint article qui s'intitule "Origine du mot Turc" et se termine par une phrase comme celle-ci: "Donc, le mot Turc signifie force". Aussi bien, n'est-ce pas la signification, mais l'origine du mot "Türk" que cet article se propose de rechercher. On connalt l'explication de Mahmoud Kashgari, faisant yenir ce mot du nom d'un petit-fils de Noé, celle des auteurs arabes, qui le font remonter à Gog et Magog, celle enfin de Klaproth et de Hess, qui, se basant sur une source chinoise, prétendent que le mot aurait été inspiré du nom d'une montagne en forme de casque (tou-kiue). A ces explications, il y a lieu d'ajouter la théorie de Vambéry, acceptee par Munkacsi, qui relie le mot "türk" au verbe "türemek" (se faire jour, naitre, apparaître).