7 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Kars
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

KARS İLİ ARPAÇAY İLÇESİ KOÇ KÖYÜ HALI YASTIKLARI

Arış · 2021, Sayı 18 · Sayfa: 74-97 · DOI: 10.34242/akmbaris.2021.149
Tarihi çok eski dönemlere varan, köklü bir geçmişe sahip olan Kars ve çevresinde yıllar boyu halı, kilim gibi çeşitli dokumalar yapılmaktadır. Geçmişte köylünün geçim kaynağı ve kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla dokuduğu halılar sağlamlığı ve renklerinin parlaklığı ile dikkat çekmektedir. Türkiye’de halıcılığın sadece yaygı ve seccade olmadığı bilinmekle birlikte, gözardı edilen halı örnekleri arasında halı yastıklar da gelenekli ev döşemede önemli bir yer tutmaktadır. Kars yöresinin yaygın dokumalarından biri olan halı yastıklar, yer minderinde ve sedirde duvara dayalı olarak kullanılmaktadır. Malzemesi el eğirmesi yün ip olan yastıklar Türk düğüm tekniğiyle dokunmuştur. Halı yastıklarda çoğunlukla köşe-göbek denilen 1⁄4 desen raporlu bitkisel ve geometrik motifler yer almıştır. Yastıkların zemin motifleri genellikle dörtgen, altıgen veya sekizgen formludur. Yörede halılar; kancalı, çengelli, yıldız gölü, çiçekli, aşıklı göl gibi yöresel isimlerle adlandırılmaktadır. Zemin boşlukları; çiçek, yıldız, kuş, beştaş, ceylan, çakmak, muska, baklava ve göz motifleriyle süslenmiştir. Halı yastıkların içi yün dolguludur. Bu araştırmanın amacı; Koç Köyü’nde dokunmuş halı yastıkların teknik, renk, motif ve kompozisyon özellikleri bakımından tanıtılmasıdır. Ayrıca literatürde rastlanan Türkiye içindeki halı yastıklarla benzerlikleri belirlenmeye çalışılmıştır. 2018 yılında alanda toplanan veriler, köylü halktan kaynak kişi ve halı dokumacıların verdiği bilgiler doğrultusunda eser inceleme formları hazırlanmıştır. Bu veriler doğrultusunda teknik ve desen özellikleri belirlenmiş, motiflerin teknik çizimleri yapılmıştır.

KARS VE AZERBAYCAN’IN GENCE-KAZAH GRUBU İÇİNDE YER ALAN KARAPAPAK HALILARI

Arış · 2020, Sayı 16 · Sayfa: 90-111 · DOI: 10.34242/akmbaris.2020.136
Tam Metin
Karapapaklar kadim Türk boyunun Kıpçak kolunun Oğuz grubuna dâhildirler. Tarih boyu yaşadıkları topraklarda işgale maruz bırakılmış Karapapaklar, günümüzde ağırlıklı yerleştikleri ülkeler Türkiye'de Doğu Anadolu, İran'da Sulduz, Güney Kafkasya'da Gürcistan'ın Borçalı ve Azerbaycan'da Gence-Kazah bölgeleridir. Bazı kesimlerde "Terekeme" adı ile de öne çıkan Karapapak Türklerinin tarihi ana vatanı Gürcistan'ın güney-doğusunda bulunan Marneuli-Sarvan veya diğer ismiyle Borçalı bölgesindir. Geçmişte Türk toprakları olmuş şimdiki Marneuli Kvemo Kartli, Borçalı adlandırılan bölgede bulunan bir kentdir. "Kurt Çalası" (taşlık yer, çıplak tepe) anlamına gelen Borçalı, Azerbaycan Türklerinin XVI. yüzyıldan itibaren yaşadıkları yerleşmiş bölgesi olarak bilinmektedir. Karapapak Terekeme Türkleri göçebe hayvancılık geleneklerini uzun süre devam ettiren Türk etnografı gruplarından biridir. "Terekeme" terimi ilk olarak etnik kabile grubu adı olarak kullanılmıştır. Daha sonra "göçebeler" kelimesinin karşılığı ve sık göç eden hayvancılıkla uğraşan nüfuza verilen bir ad olmuştur. Kullandıkları siyah kuzu derisi başlıklarından dolayı Karapapaklar adını almış Terekeme Türkleri, kültür miraslarına sahip çıkan halk olarak müzik gibi yanı sıra halı sanatında da başarılı oldukları bilinmektedir. Karapapak halıları genelde geometrik desenli, büyük madalyon koleksiyonu olan sade kompozisyonları ile ünlüdürler. Çeşitli dünya müzelerinde Kars-Kazak, Gence-Kazah, Kazah-Borçalı Azerbaycan- Kazah olmak üzere Türk, Azerbaycan veya Kafkasya halıları adları altında sergilenmektedirler.

ÇİNÇAVAT KELİMESİNİN ETİMOLOJİSİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2019, Sayı 67 · Sayfa: 185-204
Çinçavat kelimesi Türkiye'nin özellikle Kars, Iğdır, Ardahan veArtvin bölgelerinde kullanılan "kötü huylu, cimri, bencil, kavgacı, mızıkçı,geçimsiz, yüzsüz, pasaklı, dedikoducu" gibi menfi birtakım anlamlarasahip bir sözdür. Kelime, sadece Türkiye ve Türkçede değil, Ermenicebaşta olmak üzere, Azerice ve Gürcücede de benzer anlamlardakullanılmaktadır. Çıldır-Iğdır hattında, yerleşik köy hayatı yaşayan,meyvecilik ve sebzecilik yapan halka, konargöçerlerin aşağılayıcı birtabir olarak Çinçavat dedikleri, XVII. yüzyıldan bu yana takip edilebilmektedir.Bu kelime, Türkiye'de Iğdır ve Çıldır'da, Ermenistan'da iseVedi bölgesinde köy adı olarak da karşımıza çıkmaktadır.Bölge tarihi hakkındaki iddialı çalışmalarıyla bilinen M. FahrettinKırzıoğlu, Çinçavatların 1071 öncesinde bölgeye yerleşen KıpçakTürkleri olduğunu iddia etmekte ve kelimeyi "Çin+Çavat" şeklindebölerek birinci unsuru malum Çin ülkesine bağlamaktadır. İkinci unsuruise Cavak (Cavax) ile birleştiren Kırzıoğlu, kelime bitimlerindeki -tve -k seslerinin çoğul eki olduğunu ileri sürmüştür. Kırzıoğlu, neticedekelimeyi "Çin-Çav-lar", yani "Çin'den gelen Çav'lar" olarak açıklamışve Çav adını "Çavuldur" ya da "Çavdar-Tatar" adlı Türk boylarınabağlamıştır. Kırzıoğlu'nun bu önerisi ekseri tarihçiler ve araştırmacılartarafından kabul görmüş ve bölgenin 1071 öncesi Türklüğü için argümanolarak kullanılmıştır. Ancak onun bu önerisi açıkça bir halk etimolojisidir.Çinçavat kelimesi Ermeni dilinden ödünçlenmiştir. Ermenicečʿnčʿahavat չնչահավատ "imansız, inançsız" anlamında olup, bu kelimeninyerel ağızlarda farklı telaffuzlarının yanında direkt čʿinčʿavat չինչավատ formu da mevcuttur. Bu Ermenice kelime čʿnčʿ- ve havatհավատ unsurlarından oluşmuştur (*čʿnčʿ-a-havat). čʿnčʿ- unsuru birtür privatif ön ekidir, havat ise "faith, belief, creed; trust, confidence;fidelity, faithfulness, good faith, sincerity; proof, testimony, evidence;creed" anlamına gelmektedir. Kelime anlamının "imansız"dan, Türkçeağız derleme çalışmalarında karşılaştığımız "cimri, bencil, geçimsiz,pasaklı" vs.ye doğru evirilmesinin sebebi, kelimenin aynı zamanda etnonimolarak da kullanılmasıdır.

Oltu’nun İşgali, Kurtuluşu Ve Anavatan’a Katılımı (1878-1920)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2016, Cilt XXXII, Sayı 94 · Sayfa: 29-48
Tam Metin

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması'na göre, Oltu, savaş tazminatı karşılığı Kars, Ardahan Batum ve Bayezid sancakları ile birlikte Rusya'ya bırakıldı. Bölgedeki Rus işgali tam 40 yıl sürdü ve 25 Mart 1918'de Türk ordusunun Oltu'ya girmesiyle son buldu.

Oltu halkı, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi koşullarını kabul etmeyerek, yeniden örgütlenmeye başladı. 18 Ocak 1919'da Kars'ta kurulan "Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti" ne bağlı "Şûra Şubeleri" arasına Oltu da katıldı. Ancak bu hükümetin İngilizler tarafından dağıtılmasından sonra "Oltu İslam Komitesi" harekete geçerek, "Oltu Şûra Hükümeti"ni kurdu.

Oltu ve çevresini bir yıl kadar başarı ile yöneten ve Ermenileri sınırları içerisine sokmayan "Oltu Şûra Hükümeti" Büyük Millet Meclisi Hükümetine Oltu'nun Anavatana katılma arzusunda olduğunu bildirdi. Büyük Millet Meclisi, 17 Mayıs 1920'de bu isteği kabul ederek, Oltu'nun Anavatana katıldığını ilan etti. Bu arada Ermeniler 1920 Haziranı'nda Oltu'yu işgal etmek için taarruza geçtilerse de yerli kuvvetlerin ve IX. Kafkas Tümeni'ne bağlı birliklerin karşı taarruzu ile kesin zafer kazanıldı. Böylece Oltu'nun bir Türk yurdu olduğu gerçeği kabul edilmiş oluyordu.

KARS İLİ AĞIZLARINDA EK FİİLİN OLUMSUZ ŞEKLİ “değil”İN ÖRNEKLERİ ÜZERİNE

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2014, Cilt 62, Sayı 1 · Sayfa: 19-26
Ağızlar dilin ölçünlü hâline göre birbirinden farklı görünümde dil ögelerinin kullanımına müsait alanlardır. Bu durum aynı zamanda ilgili ağız yöresinin o dil için farklı seçenekleri de içinde saklayan birer kaynak durumunda olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Türkiye Türkçesi ağızları ölçünlü dilden az veya çok ayrılan çeşitli derecelerdeki dil ögelerini bünyelerinde barındırmaktadır. Doğu grubu ağızları içinde yer alan Kars ili ağızları da kullanım özelliği bakımından birbirinden farklı ve zengin örnekler sunabilecek dil unsurlarını içermektedir. Bunlardan biri de Türkçede ek fiilin olumsuz biçimi yapılırken yararlanılan "değil"in kullanımıyla ilgilidir. Bu çalışmada Ahmet Bican Ercilasun tarafından kaleme alınan Kars İli Ağızları adlı eserdeki toplam 97 metin taranarak "değil"in farklı söyleniş biçimleri Kars ilinin alt ağız gruplarına göre değerlendirilmeye çalışılacaktır

Milli Mücadele Döneminde Elviye-i Selâse ve Nahçıvan

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2006, Cilt XXII, Sayı 64-65-66 · Sayfa: 91-118
Tam Metin

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda 3 Mart 1878 de yapılan Ayestafanos antlaşması uyarınca Elviye-i Selâse (Kars- Ardahan ve Batum) savaş tazminatı olarak Ruslara verilmiş, I. Dünya Savaşı sonucu imzalanan BrestLitovsk Antlaşmasına göre ise bu topraklar tekrar Türkiye'ye katılmıştı.

Bu makalede Elviye-i Selase ile birlikte Türkiye için önemli olan Nahcivan'ın da statüsü incelenmiş ve önemi belirtilmiştir.

Bu iki bölgede Türk teşkilatlanması ele alınmış, Kars Kongrelerinde ve Erzurum Kongresinde Nahcivan'ın durumu incelenmiştir.

Elviye-i Selase ve Nahcivan Milli Mücadelenin sonuna kadar bir bütün olarak görülmüş, Moskova Antlaşması ile de Elviye-i Selase ve Nahcivan'ın Milli Mücadelenin başından beri devam eden birlikteliği sona ermiştir.

Yapılan Antlaşmalar neticesinde Kars ve Ardahan haricinde Batum Gürcistan'a bırakılmış, Türkiye ise Nahcivan'ın Azerbaycan'ın himayesinde özerk bir bölge olarak kalmasına ve bu şekilde korunarak himaye edilmesine çalışmıştır.

Cihângîroğlu İbrâhim Aydın (1874 - 1948)'daki Millî-Mücadele'de Kars ve Atatürk ile İlgili Belgeler

Belleten · 1984, Cilt 48, Sayı 189-190 · Sayfa: 109-166 · DOI: 10.37879/belleten.1984.109
Tam Metin
İzahlarını, metin ve asıllarının klişeleri ile sunduğumuz bu belgeler, "93 (1877 - 1878) Felâketimiz"den sonra, "savaş tazmînâtı'nın büyük kısmı yerine" Anavatan'dan koparılıp, Yerli - Halkın deyimiyle, "Kırk - Yıllık Karagünler" (1877 - 1917 Rus Çarlığı Esâreti) çağını yaşamış bulunan "Kars - Ardahan (Oltu dahil) - Batum (Artvin dahil)" gibi, "Millî - Mîsâk"ımızda "Elviyei - Selâse" ( = Üç - Sancak) denilen Anadolu'muzun kuzeydoğu bölgesindeki "Millî - Mücâdele" dönemi ve Kurtuluş sonrasına âittir. Bu bakımdan, tanıttığımız 28 belgeden, birisi ("XXIV.") dışındakilerin hiçbiri, bir Karslı veya "Kırk - Yıllık Karagünler" içinde yetişmiş kimselerin kalemiyle yazılmamıştır. Çünkü, bu Üç - Sancak ve komşusu yerlerdeki Ermeni ve Gürcü gibi "Gayri - Rus Hıristiyanlar"dan asker ve vergi alan Çarlık İdaresi, onların gençlerini kendi mekteplerinde okutuyor, Harbiye, Üniversite ve öteki Yüksek - Okullarında bir "Vatandaş" olarak yetiştiriyordu. Halbu ki, "Müslümân - Türkler"i, kendi masraf ve gayretleriyle, Vakıf'tan ellerinde kalabilen maddî imkânlarıyla Mahalle ve Köyleri'nde, "Medrese" adı verilen, ancak "Kur'âni - Kerîm" ile "İlmihâl ve Mevlid" okuyabilen, "Hâfızlık" mesleğini başaran, harekesiz gazete ve kitapları güçlükle okuyan, imlâsı bozuk ve yanlış "Okur - Yazar" olarak; Erzurum ve Trabzon gibi komşu yerlerde yetişen "İlk - Mektep" görmüşlerin seviyesinden de aşağı bir durumda kalmaya mahkûm etmişti.