62 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Kurtuluş Savaşı
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Amerikan İstihbarat Belgelerine Göre Kurtuluş Savaşı'nın Bunalım Dönemindeki Türk Dış Politikası ve "Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey'le Yapılan Görüşmeler"

Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 234 · Sayfa: 495-528
Tam Metin
Kongreler devresinde Ulus'a maledilen ve Son Osmanlı Meclis-i Mebusân'ınca betimlenen "Ulusal Ant" ödün verilmez bir biçimde ortaya konulmuş, Ulus, Meclis ve Ordu bütünüyle bu amaca kilitlenmişti âdeta... Bağlaşık Devletlerin Mondros'la açmış oldukları karta, aynı platformda, koşulları bile tartışılmayacak bir biçimde yanıt verilmişti. Makro seviyede ortaya konulan bu amaçlar doğrultusunda, Türk Dış politikasının genel ilkeleri çerçevesinde örgütlenilerek, dış platformda da, Yeni Türk Devletinin kurumsallaşmasına hız verilmişti. Mondros'tan bu yana 21 ay geçmiş, hilâfet, saltanat ve hanedanın ayrıcalıkları ile hakları uğruna, Osmanlı Devleti'nin paylaşılması demek olan "Doğu Sorunu"nun bütün vecheleri uygulama alanına sokulmuş, ülke bütünlüğünden ödün verilmek suretiyle, Sevr Antlaşması imzalatılmıştı. Türk Kurtuluş Savaşı Sevr'den ödün verdirilmesi için yapılmıyordu, "Ulusal Ant" ile ortaya konulan fizikî coğrafî hedefe adım adım yaklaşılıyordu.

İzmir'in İşgali Üzerine

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 739-753
Osmanlı Devleti, 1914'de dâhil olduğu, I. Dünya Harbi'nden, Müttefiklerinin ateşkes istemesi ve harpten çekilmeleri sonucu, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütârekesini imzalamak suretiyle mağlup bir devlet olarak çıkmıştır. Mütârekenin imzalanması, mevcut kayıplar bir yana, meseleyi hukuken sona erdirmiş olmuyordu. Devlet, iki önemli mesele ile karşı karşıya idi. Birisi; Mondros Mütârekeşi'nin nasıl uygulanacağı?; diğeri de Mütâreke sonrasında imzalanacak Muâhede ile Devlet'in durumunun ne olacağı? idi. Ali Fuat Cebesoy'un "2 Kasım 1918'de Mütâreke şartları ordulara tebliğ edilmişti. Müttefiklerimize dikte ettirilen şartlar nazar-ı itibara alınırsa daha mûtedil sayılabilirdi. Bulgarlar kayıtsız şartsız teslim olmuşlardı. Ancak gâlib devletler ahde vefa gösterebilecekler miydi? Yoksa bir kin ve intikam politikası mı güdeceklerdi?" sözleriyle ifade ettiği endişeler, Mütârekenin akabindeki psikolojiyi ve belirsizliği izah etmektedir.

Sakarya Melhame'i Kübrası Yahut Türk'ün Medd ü Ceziri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 927-929
Ağustos Ayı'nın, Türk tarihindeki yeri ve önemi pek büyüktür. Tarihimizin dönüm noktası olan Malazgirt, Mohaç ve Milli Mücadele'nin son safhası olan Büyük Taarruz zaferleri bu ayda kazanılmıştır. Yine, bu ayda kazanılan zaferlerden birisi de Orta Anadolu'nun bağrında, yirmi iki gün, yirmi iki gece aralıksız devam eden ve dünya tarihinde eşine ender rastlanan Sakarya Meydan Muharebesi'dir. 13 Eylül 1921 tarihinde zaferle sonuçlanan bu muharebenin anlamının çok iyi bilinmesi gerekir. Bu kanlı savaş, elbiseleri yırtık, silahları derme çatma, ayaklarında postal bile bulunmayan ve fakat sarsılmaz bir inanca sahip olan Mehmetlerin destanıdır.

Milli Mücadelenin "İlk Kurşun”unun Hatay’da Atılması Ve Mustafa Kemal Paşa

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 397-405
Hatay, dünyanın en eski yerleşim alanlarındandır. Hatay ve yöresi, binlerce yıllık medeniyet eserlerini sinesinde saklayan, çeşitli uygarlıkların izlerini kesin ve derin çizgileriyle koruyan bir müze gibidir. Nitekim yapılan arkeolojik kazılar bu konuda çok önemli delilleri ortaya çıkarmıştır. Hatay ilinin merkezi olan Antakya da "Şehirlerin Kraliçesi" olarak tarihe geçmiştir. Özellikle kurulduğu yer, stratejik yönden büyük öneme sahip olup, önemli ana yolların kavşak ve geçit noktasında bulunmaktadır. Bu konumu sebebiyle de tarih boyunca önemli roller oynamış, büyük kral ve kumandanları barındırmıştır.

Adilcevaz’ın Milli Mücadele’deki Yeri & Milli Mücadele’de Tatvan & Milli Mücadele’de Bitlis & Milli Mücadele’de Ahlat

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 539-552
Adilcevaz; sırtını Süphan Dağı'na dayamış, karşısına Van Gölü'nü almış, eski bir yerleşim merkezidir. Adilcevaz'ın tarihine baktığımız zaman ilçenin tarih bakımından oldukça zengin olduğunu görmekteyiz. M. Ö. 2000 yıllarında Urartular'ın yaşadığı bu yerin, M. Ö. 600 yıllarında İranlılar'ın ve M. Ö. 330 yıllarında da Büyük İskender'in istilâsına uğradığını görmekteyiz. VII. yüzyılda Hz. Ömer'in İslâm Ordusu tarafından zaptedilen Adilcevaz, 1040 yıllarına kadar Araplarla Bizanslılar arasındaki savaşlara sahne olmuştur. 1050 yılından itibaren Selçuklular'ın hâkimiyetine giren bu şehir, 1514 yılında Çaldıran Seferi'ne çıkan Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına bağlanmıştır.

Millî Mücadele Döneminde Tokat

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 581-587
1473'ten günümüze yabancı bir ülke işgaline uğramayan Tokat, bu Özelliğini soydaşlarına, dindaşlarına, açtığı kollarının, yaptığı yardımların, bir mükâfatı olarak görmelidir. Kafkaslar'dan, Balkanlardan kopup gelen soydaşlarına, zulme uğrayan kardeşlerine kol kanat geren, onların dertlerini yüreğinde hisseden Tokatlılar, bir dilim ekmeklerini paylaşmaktan çekinmemişlerdir. Türk toplumunun hasletlerinden biri olarak gördüğümüz bu ve benzeri davranışları, büyük bir alicenaplıkla göstermişlerdir.

Milli Mücadele'de Sivas'ın Yeri ve Önemi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 34 · Sayfa: 67-86
Sivas ve çevresinde, tüm Türkiye'de olduğu gibi Türkler, azınlıklarla mukayese edilemeyecek bir nisbette çoğunluktadırlar. Bölgedeki azınlıkların durumuna geçmeden önce Türklerin, hayat şartlarından kısaca bahsedelim. Bölgenin büyük bir bölümünde halk aşiretler şeklinde teşkilâtlanmıştır. Bu aşiretlerin başında bulunan kişilerin halkın üzerinde büyük bir nüfuzu vardır. Dolayısiyle, bölge halkının merkezi hükümet ile İlişkilerinde bu durum ön plâna çıkmaktadır.

Milli Mücadele Döneminde Rum Ayaklanması

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 34 · Sayfa: 87-100
Vaktiyle Yunanlılar'm Pont-Euxİen adını verdikleri Karadeniz bölgesinde M.Ö.281'de bir krallık kurmuş olan Rumlar'm hâkimiyetine Romalılar M.S. 63'de son vermiştir. Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesiyle artık Bizans toprağı olan Pontus'da, Komnen sülalesi 1203 yılında bir krallık kurmuştu. İstanbul'da tahtı ele geçiren ve Komnenler'in düşmanı olan Paleoloğlar'ın Selçuklu Türkleri'ni Pontus'a sefer açmaya davet etmesiyle Sinop alınmış ve Trabzon kuşatılmıştı. Bu bölgenin Türk hâkimiyetine geçmesi bu hadiseyle başlamıştır. Pontus krallığı hiç bir zaman bağımsız olmamış, sırasıyla, Selçuklular'a ve Moğollar'a vergi ödeyerek, daha sonra Türkmen beylerine kız vermek suretiyle varlığını devam ettirmeğe çalışmıştır. Diğer taraftan Cenevizliler'in ekonomik baskıları altında bulunmuştur. Rumlar'm yaşadıkları bu bölgeler 1461'de Fâtih Sultan Mehmed'in Karadeniz kıyılarını fethi sırasında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Aradan ikibin yıl geçmesine rağmen, mîllî duygularından hiç bir şey kaybetmeyen Rumlar, 1840 senesinden İtibaren dini gerekçelerle ve eğitim kisvesi altında bölge üzerindeki nüfuzlarını artırarak, Millî Mücadele döneminin kaosundan istifade edip, bağımsız bir devlet kurmak için harekete geçmişlerdir.

Milli Mücadele Döneminde Kastamonu'da Kurulan Cemiyetler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 34 · Sayfa: 159-170
Millî Mücadele'nin başlangıcı olarak kabul edilen 19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren, yurdun çeşitli yerlerinde olduğu gibi, Kastamonu ve çevresinde de, bu hareketi desteklemek amacıyla çeşitli cemiyetler kurulmuştur. Bu cemiyetlerin başta gelen amacı; halkın millî bilincini kuvvetlendirerek, Anadolu'da başlayan bağımsızlık hareketini madden ve manen desteklemelerini sağlamaktı. Bu cemiyetler, yukarıda belirttiğimiz amaçlarının yanında, İleride bunların tüzüklerinde de görüleceği üzere, dejenerasyona uğramış toplumun değer yargılarını tekrar canlandırmak, özellikle gençlerin ahlâkî durumlarım yükseltmek ve onları vatana faydalı kişiler olarak yetiştirme görevini de üstlenmişlerdir. Şimdi kurulan bu cemiyetleri, kuruluş sırasına göre teker teker incelemeye çalışalım.

Millî Mücadele'de Mustafa Suphi Olayı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 34 · Sayfa: 171-193
Bilindiği gibi, Millî Mücadele yıllarında Anadolu özellikle 1919 yılından 1922 yılı ortalarına kadar, çok yoğun diyebileceğimiz bir şekilde "Sol faaliyetlere sahne olmuştur. Bu durumun en belli başlı sebebinin o yıllarda adeta kendiliğinden oluşan Türk-Sovyet yakınlaşmasından dolayı olduğu malumdur.