5 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Müzik
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

KIRGIZ TÜRKÇESİNDE ÇALGI ALETİ KULLANMAK ANLAMINA GELEN “ÇAL-, ÇERT-, OYNA-, TART-” FIILLERININ DİĞER TÜRK LEHÇELERİNDEKİ GÖRÜNÜMÜ

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 54 · Sayfa: 195-217
Tam Metin
Dillerde kullanılan fiiller, dilin esas yapısını oluşturur. Dil içerisindeki alıntı kelimelerin çoğunluğu isimlerdir. Fiiller ise dilin ana gövdesini oluşturan ve isimlere göre daha az alıntı yapılan unsurlardır. Türk lehçelerinin kelime hazinesi birbiriyle karşılaştırmalı olarak incelendiği zaman isimlerden oluşan kelimelerin daha çok farklılık gösterdiği görülmektedir. Her Türk topluluğu, yaşadığı çağ ve iletişim içerisine girdiği komşuların etkisiyle faklı dillerden kelimeler almıştır. Fakat lehçeler arasında zaman ve mekân ayrılığı ne kadar uzun bir dönemi kapsarsa kapsasın fiillerin küçük fonetik farklılıklar haricinde çoğunlukla ortaklığını koruduğu görülmektedir. Zaman, mekân vb. sebeplerden kaynaklanan farklılaşmanın daha çok kullanılan fiillerin karşıladıkları anlamlardaki değişmelerde olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada Kırgız Türkçesinde "müzik aleti çalmak" anlamında kullanılan çal-, çert-, oyna-, tart- fiillerinin diğer Türk lehçelerindeki görünümü üzerinde durulmuştur. Müzik aleti çalmayı ifade eden çal-, çert-, oyna-, tart- fiillerinin Türk lehçelerinin bazılarında ortak, diğerlerinde ise farklı anlamlara gelecek şekilde kullanıldığı görülmektedir. Çalışmada bu fiillerin Kırgız Türkçesi başta olmak üzere hangi lehçelerde ortak veya farklı kullanıldığı belirlenerek karşılıkları ve kullanım şekilleri ortaya konulmuştur. Aynı zamanda çal-, çert-, oyna-, tart- fiillerinin Eski Türkçeden günümüze kadar değişen yapısı üzerinde durulmuştur. Ele alınan fiillerde yeni anlamların hangi sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığı veya çıkmadığı üzerine değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmanın sonuç kısmında hangi lehçede, hangi fiillerin "müzik aleti çalmak" anlamında kullanıldığına yer verilmiştir.

Karadeniz Kemençesinin Yunanistan’daki İcra Geleneği

Erdem · 2020, Sayı 78 · Sayfa: 189-212 · DOI: 10.32704/erdem.749159
Yaylı çalgılar ailesine mensup olan Karadeniz kemençesi, şekil ve çalım özellikleri itibariyle Türkiye sınırları içerisindeki Kuzey Doğu Anadolu (Doğu Karadeniz) bölgesine özgü bir çalgıdır ve bu bölgedeki müzik geleneğinin en önemli temsilcisidir. Karadeniz kemençesi diğer yaylı enstrümanlardan ayırılan özgün bir çalım tarzına ve repertuara sahiptir. Bugün, Karadeniz kemençesi sadece Türkiye'nin Karadeniz bölgesinde değil, 20. yüzyılın başlarında nüfus mübadelesi nedeniyle Yunanistan'a göç eden Karadenizli Rumlar tarafından da icra edilmektedir. Bu bağlamda Karadeniz kemençesi hem Türkiye'de hem de Yunanistan'da Karadenizli halkların en önemli ve sembolik çalgısı olarak karşımızı çıkmaktadır. Her ne kadar aynı ortak kültürel coğrafyadan geliyor olsalar ve birçok benzerliği hala barındırıyor olsalar da, aradan geçen neredeyse yüz yıllık bir zaman zarfından sonra, iki toplum arasında, gerek müzik, gerek dans, gerek diğer kültürel olgular açısından bir takım farklılıklar kaçınılmaz olarak ortaya çıkmıştır. Bu farklılıkların, özellikle mübadele ile birlikte farklı bir sosyo-kültürel ve politik çevreye yerleşmiş olan Karadenizli Rumların kemençe icra geleneklerine önemli ölçüde yansıdığı gözlemlenmektedir. Özellikle son 10-15 yıllık bir süreç içinde önemli bir popülerlik kazanan Karadeniz müziği, ana akım medya ve sosyal medya üzerinden daha geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu durum Karadeniz müziği icracılarında da bir artışa neden olmuş ve Karadeniz kemençesi icrası gençler arasında önemli düzeyde yaygınlaşmıştır. Buna ek olarak, kitle iletişim araçlarının ve internetin gelişmesiyle birlikte, Yunanistan'a göç eden Karadenizli Rumlar ve Türkiye'deki kemençe icracıları arasındaki iletişim ve etkileşim artmış, doğal olarak aynı kültürel geçmişten gelen bu insanların etkileşimi kemençe icralarına da yansımış, özellikle Türkiye'deki kemençe icracıları arasında, Yunanistan'daki Karadeniz göçmeni Rumlar arasındaki geleneksel icraya ilgi artmıştır. Yukarıda belirtilen etkenlere dayalı olarak Türkiye'deki kemençe icracıları arasında tanımlanan bir "Rum tavrı" söz konusu olmuştur. Bu makale, 2016-2018 yılları arasında Yunanistan'da gerçekleştirilen alan araştırmasının sağladığı veriler ışığında ve "Rum tavrı nedir?" sorusu bağlamında Yunanistan''daki geleneksel kemençe icra pratiğinin gelişim ve değişim sürecini, çalım tekniği ve repertuar açısından ele alıp analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Merâgî’nin Son Müzik Eseri: Zevâid-i Fevâid-i Aşere

Erdem · 2019, Sayı 76 · Sayfa: 251-254 · DOI: 10.32704/erdem.577452
Tam Metin

Abdülkadir Merâgi (1353-1435) Türk müziği tarihinin olduğu kadar Orta Doğu ülkelerinin en önemli müzik teorisyenlerinden biridir. Sistemci Ekolün son temsilcisidir. Eser yazmaya başladığı 1405 yılından 1435 yılları arasında yazdığı eserler içinde en sonuncusu olan bu kitap Merâgi'nin görüşlerinde geldiği son noktayı göstermesi açısından çok önemlidir. İlk eserlerinden sonrakilere fikirlerini değiştirdiği, özellikle dizi ve usullerdeki değişikliklerden anlaşılmaktadır. Merâgi'yi doğru değerlendirmek için bu eserin çevirisine ihtiyaç vardır. Çalışması diğer eserlerinde olduğu gibi bâb ve fasıl'lardan değil, "fayda" dediği on bölümden oluşmaktadır. Her fayda bir konu içerir. Bazı faydalar iki fasıldır. Fayda başlıklarında görülen konular güzel ses hakkında hadislerle başlar, daha sonrasında güzel ses, müzik tanımları, pestlik ve tizlik oluşumu, on iki devir/makam, altı avaze, yirmi dört şube tanımları ve dizileri, dörtlüler ve beşliler çeşitleri, usuller, kendi icat ettiği usuller, icracı öncüler, çalgı çeşitleri, çalgılar, tasnif türleri, müzikte ustalaşmak için önerdiği terci metoduyla alıştırmalar, yerel-düzen ve yaygın düzenler, şedler düzeni, on iki devrin dörtlü ve beşli şedleri, 1001 şed düzeninden oluşmaktadır.

18. Yüzyıl Mutasavvıf ve Şairlerinden Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Hayatı ve Eserlerinde Musiki Olgusu

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 281 · Sayfa: 201-222 · DOI: 10.37879/belleten.2014.201
Tam Metin
18. yüzyılda yaşamış büyük Türk mutasavvıfı âlim ve şairi Erzurumlu İbrahim Hakkı; 18 Mayıs 1703 tarihinde Hasankale' de dünyaya gelmiştir. Erzurumlu İbrahim Hakkı yazmış olduğu önemli eserleri ile günümüze kadar ulaşmış ve etkisi yıllar sonrada sürecek önemli bir şahsiyettir. Bu çalışmanın amacı çok yönlü ilim insanı ve mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın hayatı ve eserlerindeki musiki olgusunu incelemektir. Araştırmada İbrahim Hakkı'nın hayatı ve eserleri musiki yönü ile ele alınarak incelenmiş, İbrahim Hakkı'nın eserlerinde musiki ve onun için musikinin ne ifade ettiği daha önce yapılmış çalışmalar doğrultusunda ortaya konulmaya çalışılmıştır. 18. yüzyılda yaşamış, oldukça geniş bir dünya görüşü ve kültür birikimine sahip bu değerli ilim insanının hakkında yazılan pek çok önemli çalışma mevcut iken onun sanat ve musiki yönünü konu edinen birkaç çalışmaya rastlanmıştır. Bu nedenle çalışmaya ihtiyaç duyulmuştur. Bu araştırma nitel bir araştırma olup, araştırmada literatür tarama yöntemi kullanılmıştır. Makale ile ilgili verilerin toplanması için öncelikle kütüphane ve arşiv taramalarına dayalı kapsamlı bir literatür çalışması ve internet araştırmaları yapılmıştır. Araştırma ulaşılan kitap, dergi, tez, sempozyum bildirileri, internet kaynakları ile sınırlıdır. Araştırmada Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın eserlerinden özellikle Marifetname ve Divan'da musiki olgusuna yer verdiği ve onun için musikinin önemli olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Gazelleri, İlahileri, Rubaileri ile ilahi aşkı en güzel ve etkileyici bir biçimde ifade eden İbrahim Hakkı Türk Tasavvuf Musikisinde de önemli bir yere sahiptir. Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın aile hayatı ile ilgili olarak pek çok kaynakta oğlu İsmail Fehim'in güzel kanun ve santur çaldığı belirtilmiştir. Oğlunun musikiye olan ilgisinin Erzurumlu İbrahim Hakkı tarafından hoşnutlukla karşılandığı ve onu dinlemekten zevk aldığı anlaşılmaktadır. Oğluna ait santur ve santur kabı Atatürk Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde sergilenmektedir.

Mekân ve Müzik: Osmanlı Döneminde İstanbul'un Çokkültürlü Müzikli Eğlence Mekanları

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 277 · Sayfa: 879-904
Kültürün bir unsuru olan müzik, yaratım ve tüketim açısından insanlar ve mekânlarla varolur. Müzik her tür mekânda sunulabilse de, farklı insanların müziği birlikte yaratıp, tükettikleri özel mekânlar vardır ki, bunlar müziğin kültürel unsurlarındandır. Bu mekânlar, aynı zamanda, müziğin yaratım, seslendirme ve tüketim şeklini belirler. Bizans'tan günümüze kent kültürü olgusunu temsil eden İstanbul, bu özelliğini çeşitli mekanlarda çokkültürlü olarak gösterir. Toplumsal ve müziksel çokkültürlüğün aynı anda bulunduğu yerler ise, İstanbul'un çeşitli eğlence mekânlarıdır. Bu çalışmada, Osmanlı döneminde İstanbul'daki mekan ve müzik ilişkisi, etnomüzikoloji disiplini içinde, kültürleşme ve çokkültürlülük bağlamında araştırılmış, yedi kapalı ve üç açık olmak üzere, on bir müzikli mekan türü ortaya çıkmıştır. Bu mekan türleri, kavramsal, tarihsel ve sosyo-kültürel yaklaşımlarla ayrı ayrı incelenmiştir.