12 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Mimari
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

İzmir-Yeşilova Höyüğü ve Geç Neolitik Dönem’de Kıyı Ege Mimarisi

Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 23-38 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.023
Tam Metin
Bornova Ovası’nın ortasında, Yeşilova Höyüğü kazı çalışmalarıyla birlikte Yassıtepe Höyüğü ve İpeklikuyu Höyüğü’nü de kapsayan, yaklaşık 1200 metre çapındaki alanda ‘İzmir’in Prehistorik Yerleşim Alanı’ ortaya çıkartılmıştır. Yaklaşık 70 bin metrekareden fazla bir alana yayılan Yeşilova Höyüğü’nde ilk yerleşimin günümüzden en az 8500 yıl önce Neolitik Çağ’ın başında başlamış olduğu, Neolitik Dönem’den Roma Dönemi’ne kadar birçok kültürün yaşadığı kazı çalışmaları sonucu ortaya konulmaktadır. Höyükteki ilk yerleşime ait kalıntı ve buluntular, bugünkü ova seviyesinin yaklaşık 4-5 metre altında killi ana toprağın üzerinde yer almaktadır. Yerleşimin kültür dolgusu ise yaklaşık 3-3,5 metredir. Kültür dolgusu 4 kültür katından oluşmaktadır. Kültür katları, yüzeyden başlayarak; I. Kat Roma Dönemi, II. Kat Tunç Çağ, III. Kat Kalkolitik Çağ (1-2 Tabakaları) ve IV. Kat Neolitik Çağ (1a,b,c-8 Tabakaları) olarak saptanmıştır. Dört kültür katında gelişim gösteren höyük genellikle tahribatlardan sonra yeniden inşa edildikleri anlaşılan 15 mimari kata sahiptir. Yeşilova Höyüğü’nde Neolitik Çağ’ın başında başlayan yerleşim, Neolitik Çağ’ın sonuna doğru en zengin dönemine ulaşmıştır. Neolitik yerleşimin MÖ 6000-5700 yılları arasındaki son dönemini temsil eden, kalıntılarıyla en çok verinin elde edildiği yerleşim katlarında, birbirlerinden ayrı inşa edilen mekânlarda genellikle gündelik yaşama ilişkin işlikler ortaya çıkartılmıştır. Yeşilova Höyüğü Geç Neolitik Dönem mimarisi Kıyı Ege kültürlerine özgü niteliklere sahiptir. Mimari özellikler ve plan bakımından İç Batı Anadolu’dan farklıdır.

Ovaören-Yassıhöyük Kazıları ve Orta Anadolu Demir Çağı Mimarisinde Gelişim ve Değişime Kronolojik Bir Bakış

Höyük · 2023, Sayı 11 · Sayfa: 49-71 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.1.041
Tam Metin
Orta Anadolu Bölgesi’nin jeolojik açıdan zengin Kapadokya Bölümü içerisinde yer alan Ovaören, Nevşehir ili Gülşehir ilçesine bağlı Ovaören kasabasının 2,5 km güneyinde, 3 farklı birimden oluşan arkeolojik bir bütünlüğü temsil etmektedir. “Ovaören Arkeolojik Yerleşim Alanı” olarak da tanımlanan söz konusu alan batıda Topakhöyük ve Teras Alanı, doğuda ise bu birimlere 350 m uzaklıktaki Yassıhöyük’ten oluşmaktadır. Ovaören’de 2007-2021 yılları arasında gerçekleştirilen kazı çalışmaları 3 birimin kronolojik olarak birbirini tamamlayan nitelikte alanlar olduğunu ortaya koymakla beraber, Topakhöyük ve Teras Alanı’nda Erken ve Orta Tunç Çağı tabakaları, Yassıhöyük’te ise Geç Tunç Çağı ve Demir Çağı tabakaları ile zayıf karakterli bir Hellenistik-Roma Dönemi tabakası açığa çıkarılmıştır. Ovaören, Erken Demir Çağı’nda bölgede yaşanan politik ve kültürel değişimden etkilenen, Orta Demir Çağı’nda ise Tabal Ülkesi sınırları içerisinde büyüyüp gelişen yerleşimlerden birisidir. Geç Hitit Dönemi’nde önemli Tabal merkezlerinden biri olduğu anlaşılan Ovaören, Geç Demir Çağı’nda ise Kapadokya Satraplığı sınırları içerisinde yer alan bir kasabaya dönüşmüştür. Bu kapsamda yerleşimde, Demir Çağı tabakalarında açığa çıkarılan mimari kalıntılar ve arkeolojik buluntular bölgenin Demir Çağı kültürünün anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır. Ovaören’de bu gelişim ve değişim sürecini kapsayan Demir Çağı tabakaları, Yassıhöyük’ün Erken Demir Çağı’na tarihlenen YH 8-7, Orta Demir Çağı’na tarihlenen YH 6-4 ve Geç Demir Çağı’na tarihlenen YH 3-2 tabakaları ile temsil edilmektedir.

XV. Yüzyıl Bânilerinden Çakır Ağa ve Mimari Eserleri

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 913-932 · DOI: 10.37879/belleten.2019.913
Tam Metin
Fatih Sultan Mehmed'in çakırcıbaşısı olarak tanınan Çakır Ağa hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Üsküp doğumlu olan Çakır Ağa II. Murad Dönemi'nde Bursa subaşılığı görevinde bulunmuş; İstanbul'un fethine katılmış, daha sonra İstanbul subaşılığı görevinin yanı sıra sekbanbaşı, çakırcıbaşı olmuştur. Adı, 1480 tarihli vakfiyesinde Çakır Ağa bin Abdullah olarak geçmektedir. Çakır Ağa yaptırdığı birçok mimari eserle II. Murad ve özellikle Fatih Sultan Mehmed döneminde bâni olarak öne çıkmaktadır. Bursa, Edirne ve İstanbul'da eserler yaptırmış olan Ağa'nın Bursa'da bir cami ve hamamı, Edirne'de bir camisi, Silivri'de zaviye ve hanı ile İstanbul'da beş camisi bulunmaktadır. Bursa ve Edirne'deki eserleri değişikliklerle de olsa günümüze ulaşmış; Silivri'deki yapıları günümüze gelmemiştir. İstanbul'da sur içinin farklı noktalarında yer aldığı anlaşılan camilerinden Kapalıçarşı, Cibali ve bu çalışmada tespit edilen Edirnekapı'daki camisi değişikliklerle günümüze gelmiştir. Çakır Ağa bu yapılarıyla özellikle fetih sonrası İstanbul'un imarında etkili olmuş olmalıdır. Çakır Ağa'nın baniliğinde inşa edilen yapıların büyük çoğunluğunu küçük ölçekli mescitler oluşturmaktadır. Büyük çoğunluğunu mescitler oluştursa da Çakır Ağa han, zaviye, hamam gibi dönemin diğer yapı tipolojilerini örnekleyen yapılar da yaptırmıştır. Bu makalede Çakır Ağa'nın bânilik yönü ele alınarak basılı kaynaklar ve Osmanlı Arşivi'nde bulunan belgeler ışığında, yeni tespit edilen verilerle eserleri toplu bir şekilde tanıtılmış, değerlendirme yapılmıştır.

Anadolu Selçuklu Medreseleri ve Darüşşifalarında Türbe

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 519-554 · DOI: 10.37879/belleten.2019.519
Tam Metin
Anadolu Selçuklu döneminde kentlerin tarihi dokusu içindeki en anıtsal yapıları medreseler ve darüşşifalar oluşturmaktadır. Bu dönemde medreseler ve darüşşifaların içinde ya da bitişiğinde mescit ve türbe gibi farklı işlevli birimler yer alır. Bu bağlamda medrese ve darüşşifalarda bulunan tek ya da çift katlı olan bani türbeleri özel bir gruptur. Bu çalışmada Anadolu Selçuklu döneminin farklı süreçlerinde inşa edilen medrese ve darüşşifalardan örnekler seçilerek konu incelenmiştir. Yapıların konumu, tarihi, banisi, mimari özellikleri dikkate alınarak, medrese- türbe, darüşşifa- türbe ilişkileri irdelenecektir. Eğitim ve sağlık yapıları çoğunlukla dönemin Selçuklu hükümdarı ya da devlet adamları tarafından inşa ettirilmiştir. Anadolu'da 13. Yüzyılın ikinci yarısında, İlhanlı döneminde Sivas ve Erzurum gibi şehirlerde bulunan anıtsal medreselerin çoğu dönemin emirleri ve vezirleri tarafından yaptırılmıştır. Ortaçağ Türk mimarisinde açık ya da kapalı bir avlu çevresinde kurgulanan medrese ve darüşşifalar, çoğunlukla revaklı bir avlu, avluya açılan sayıları bir- dört arasında değişen eyvanlar, öğrenci odaları, kışlık dershane odaları, mescit, türbe, kütüphane, imaret gibi birimlerden oluşmaktadır. Yapılarda türbelerin çoğu eyvanlardan birine bitişik yapılmıştır. Çok az örnekte medreselere dıştan bitişik türbeler bulunmaktadır. Yaygın olarak Anadolu Selçuklu medreselerinde ve az sayıdaki darüşşifa örneğinde gördüğümüz bu türbeler çeşitli kurguları ile özel tasarlanmış, öne çıkan yapılardır.

Erzincan’da Osmanlı Dönemi Hamamları

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 585-604 · DOI: 10.37879/belleten.2019.585
Tam Metin
Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan hamamlar, mimarisi ve işlevleri bakımından sanat tarihi ve mimarlık çalışmalarında önemli bir yer teşkil eder. Erzincan'da günümüze kadar gelen dört hamam yapısı Osmanlı dönemi 16. - 19. yy. eserleridir. Arşiv kaynaklarına göre günümüze gelemeyen iki hamam yapısı daha mevcuttur. Klasik Türk hamam mimarisinin özeliklerini yansıtan hamamlar soğukluk, ılıklık, sıcaklık, su deposu ve külhan bölümlerinden oluşmaktadır. Hamamlardan üçü tek, biri çifte hamam olarak düzenlenmiştir. Soğukluk bölümü, İzzet Paşa, Nafız Paşa ve Taşçı hamamlarında ahşap kirişlemeli tavan, Çadırcı hamamında kubbe ile örtülü, ılıklık bölümü Çadırcı'da kubbe ve tonoz, İzzet Paşa ve Taşçı hamamlarında kubbe,Nafız Paşa'da tonoz, sıcaklık bölümü ise hepsinde dört eyvan ve dört halvet hücreli plan tipinde olup kubbe ile örtülüdür. Moloz taş ile inşa edilen hamamlarının üst örtülerinde tuğla malzeme kullanılmıştır.

Diyarbakır’da Osmanlı Dönemi Şehir-İçi Hanları Üzerine Değerlendirme

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 877-900 · DOI: 10.37879/belleten.2015.877
Tam Metin
Araştırmalarımız, Diyarbakır'ın Osmanlı yönetimine geçtiği dönemden, Cumhuriyet dönemine kadar kentte bulunan hanların mimari özellikleri ve şehrin yoğun ticaret potansiyelinin tespitini konu almıştır. Diyarbakır'da Osmanlı Döneminde adı bilinen 25 hanın mevcut olduğu tespit edilmiştir. Bu hanlardan 4 tanesi, günümüze kadar tamamen veya kısmen ulaşmış hanlardan, yalnız dokuzunun yeri mevcut yayın, arşiv belgelerinden yararlanılarak tespit edilebilmekte, diğerlerinin ise adlarından başka bilgiye rastlanmamaktadır. Eserlerin plan, dış kütle, iç görünüş ve malzeme bakımından Osmanlı geleneğine bağlı kaldığı, fakat ekseriyetle bölgesel karakteristikler sergilediği de anlaşılmıştır. Eserlerin örtü sisteminde ahşap kirişlemeli düz tavan, kubbeyle beraber beşik, çapraz ve aynalı tonoz çeşitlemeleri uygulanmıştır. Kubbe geçişleri ise genellikle tromplarla sağlanmıştır. Diyarbakır ticaret binalarında inşa malzemesi çoğunlukla koyu renk bazalt taşı, kesme tekniğiyle kullanımının yanı sıra beyaz veya sarımsı kireç taşıyla alternatif nöbetleşe kullanılmasıyla meydana gelen almaşık örgü tekniği ile de kullanılmıştır. Yapılarda dönemlerinin karakteristiklerini sergileyen süsleme programlarına belli ölçülerde yer verildiği görülmüştür. Abartıdan uzak yalın bir süsleme programı içinde bitkisel, geometrik ve kısmen de yazıdan oluşan düzenlemeler konu edinmiştir. Çok sayıda ve farklı türdeki eserlerle zengin bir mimari dokuya sahip Diyarbakır'da, hem bölgesel hem de uluslararası ticaret ağı içinde ticaretin sağlam koşullarda ve güvenilir bir şekilde devlet eliyle ilerlemesi için çok sayıda binanın inşa edildiğini, ancak bazılarının çeşitli tahribat, bilinçsiz müdahaleler ve bir takım ilavelerle asli özelliklerini büyük ölçüde yitirdiklerini, bazılarının da bakımsız bırakıldıkları ortaya çıkarılmıştır.

Diyarbakır’da Su Mimarisi Üzerine Bir Değerlendirme

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 469-478
Anadolu'nun uygarlaşması diyebileceğimiz dönem içinde, çeşitli yerleşim alanlarında ve güzergâhlar üzerinde çok sayıda su yapısı inşa edilmiştir. Söz konusu eserlerin bir bölümü bazı nedenlerden dolayı günümüze kadar ulaşamamıştır. Günümüze ulaşan eserlerin tümünün değerlendirilmediğini de söylemek gerekir. Diyarbakır il merkezinde yer alan su yapılarının mimari özelliklerini genel hatları ile değerlendirmeyi kapsayan çalışmada tarihi taş köprü, hamam ve çeşme yapılan incelenmiştir. Yapılan incelemelerde toplam 42 adet su yapısı (Köprü, Hamam, Çeşme) tespit edilmiştir. Bu yapıların mimari özellikleri tanıtılmaya çalışılırken fotoğraf ve çizimlerden yararlanılmıştır.

CORNELIUS GURLITT, İstanbul'un Mimari Sanatı, Ankara 1999, Çeviren Rezan Kızıltan, XXII-128 sayfa, büyükboy, CCV tane levhada fotoğraflar ve çizimler bulunmaktadır. Yayınlayan: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı. Projenin yapım ve düzenleyicisi: Hasan Duman. Osmanlı Devleti'nin 700. kuruluş yıldönümü vesilesi ile teşvik edilen eserler kapsamındadır. Başlıklar ve sunuş kısımları, Türkçe'den başka İngilizce ve Almanca olarak da verilmiştir. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 265 · Sayfa: 951-954
Türk sanatı üzerine yaptığı çalışmalar ve bu arada Osmanlı Devleti'nin vitrini mahiyetinde addolunan İstanbul hakkında en eski çağdaş ilmi yayınlardan birisini yaratan Cornelius Gurlitt adlı araştırıcının eseri uzun yıllar sonra dilimize kazandırıldı. Neşrini gerçekleştiren Vakıf, eserin tamamlayıcısı olan plan ve çizimleri de ihmal etmemiş ve bunların hepsi de kitaba dahil edilmiştir. Vakfın ve projenin idarecisi olan H. Duman, bu eserden başka süreli yayınlar, salnameler üzerinde yaptığı çalışmalar ve bunların semeresi olan devasa ciltler sayesinde de tanınmış bir araştırıcıdır. Kütüphanecilik sahasında uzun seneler süren çalışmaları neticesinde, en yüksek idari makama da erişen H. Duman, şimdi elimizde bulunan bu eseri de kazandırmakla, hem İstanbul üzerine hem sanat tarihi sahasında ve hatta mimari mevzûlarda çalışmak isteyenlere, şimdi tedariki zor bir kaynak eseri tedarik ettirmiş bulunuyor.

Kalenderhane in Istanbul, The Buildings, Their History, Architecture, and Decoration, Final Reports on the Archaeological Exploration and Restoration at Kalenderhane Camii 1966-1978, edited by Cecil L. Strikes and Y. Doğan Kuban, Verlag Phillip von Zabern, Mainz 1977. IX-X : Preface, XI-XV: List of Illustrations, 1-150: Chapters, 1-179: Paltes, 1-38: Folios. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 933-934
Tam Metin
Yukarıda künyesini verdiğimiz kitap, Türkiye'de yapılmış bir arkeolojik kazı ve mimari restorasyonu derli toplu anlatan bir monografidir. Farklı dönemlerde farklı kullanım amaçları dolayısı ile geçirdiği mimari değişiklikleri bünyesinde toplayan İstanbul'daki Kalenderhâne Camisi, 1966 yılından 1978 yılına kadar yapılan çalışmalarla kimliği ortaya çıkarılan bir anıt eser olarak bu kitaba konu olmuştur.

LYN RODLEY, Cave monasteries of Byzantine Cappadocia, Cambridge University Press 1985, 266 sayfa, 59 çizim, 188 resim. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 197 · Sayfa: 607-610
Tam Metin
Kappadokya bölgesindeki Erken Hıristiyan ve Bizans dönemi eserlerini konu alan yayınların 1950'lerden itibaren yoğunlaştığı dikkatimizi çeker. 1950-85 yılları arasında tesbit edebildiğimiz 141 yayının onüçü kitap, diğerleri makaledir. Bu çalışmaların büyük bir kısmının yedi araştırmacı -N. Thierry, J. Lafontaine-Dosogne, G.P. Schiemenz, M. Restle, A.W. Epstein, Y. Ötüken, L. Rodley- tarafından gerçekleştirildiği ve genelde resim sanatına yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Mimari alandaki büyük boşluğun yeni yayınlarla, mesela M. Restle'nin "Studien zur frühbyzantinischen Architektur Kappadokiens" (1979) ve burada tanıtacağımız kitapla doldurulmaya başlanması sevindiricidir. Kitap altı ana bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde Kappadokya'nın coğrafi ve tarihi konumunu özetleyen araştırmacı kaya mimarisinin özelliklerini kaynak ve yayın verileriyle tanıtır. Üç gruba ayırdığı kaya manastırları, ayrıca inziva yerleri kitabın iki, üç, dört ve beşinci bölümlerinde ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Son bölüm ise yapıların tarihlendirme sorunlarına, tipolojik değerlendirilmesine, banileriyle ilgili sentezlere ve Bizans manastır mimarisi içindeki yerinin tartışmasına ayrılmıştır.