104 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Mustafa Kemâl Atatürk
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Mütareke Devrinde Mustafa Kemal Paşa'ya ait İki Belge

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 148 · Sayfa: 451-456 · DOI: 10.37879/belleten.1973.148-451
Tam Metin
Yayınladığımız bu iki belgenin asılları Cumhurbaşkanlığı Arşivinde bulunmaktadır. İlk bakışta anlaşılacağı gibi bu belgelerin önemi, biri Mütareke günlerinde Mustafa Kemal Paşanın İstanbul'da düşmüş olduğu maddi sıkıntının bir yanını göstermesi ve ötekisi de genç generalin karakteri hakkında bilgi vermesi olmak üzere, başlıca iki noktada belirtilebilir. Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı sonunda bağlaşıklarımızdan Almanya'nın yenilerek savaştan çekilmesi üzerine, o sıralarda Filistin cephesinde Yıldırım Ordular Gurubu adı ile çarpışan Osmanlı birliklerinin komutanı olan Alman generali Liman von Sanders yurduna dönmek zorunda kalmış ve Yıldırım Ordular Gurubu komutanlığını Mustafa Kemal Paşa üzerine almıştı. Yeni komutan, yerli Arapların da desteği ile daha önce saldırıya geçmiş olan İngiliz ordusunun çok üstün kuvvetleri karşısında geri çekilmeğe zorlanan Osmanlı kuvvetlerini tam bir bozguna uğramak ve imha edilmekten korumayı ve Toroslara kadar geriye getirmeyi başarmıştı. Ancak, tam bu sırada Osmanlı Devleti de, yenilmiş olan bağlaşıkları gibi, İtilâf Devletleri ile Mondros'ta bir ateşkes anlaşması imzaladı (30 Ekim 1918) ve buna göre Yıldırım Ordular Gurubunu lağv etti. Komutanı Mustafa Kemal Paşaya da Başkente dönmekten başka yapacak bir iş kalmadı. Gerçi O ordudan ayrılmıyor ve Harbiye Nezâreti emrinde alıkonuyordu, fakat artık fiili bir görevi yoktu.

Türkiye Cumhuriyetinin İlanı, Atatürk Devrimlerinin Başlangıcı

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 148 · Sayfa: 475-480 · DOI: 10.37879/belleten.1973.148-475
Tam Metin
Mustafa Kemal Paşa, Sultan'ın iradesiyle mıntıkada dahili asayişi iade etmek için, gerçekte Türkiye'yi yabancı işgalinden kurtarmak amaciyle, şaşılacak derecede geniş yetkiye (vâsi salâhiyete) sahip olarak Samsun'a hareket ettiğinde, bunun ancak tek bir kararla mümkün olacağını anlamıştı : "Hakimiyet-i milliyeye müstenit, bilâ kaydüşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek". Bu maksatla Hükümete ve Padişah'a karşı ayaklanması gerekiyordu. Fakat milletin büyük bir kısmı ona hala canla başla bağlı olduğundan, gerçek hislerini saklamak zorunda kaldığını anladı. Bu nedenle Sultana sadakatını tekrarlayarak teyit etti ve Damat Ferit Paşa Kabinesiyle ilişkiler kesildikten sonra da bu durumunu devam ettirdi: "Namı namii Hazreti Padişahiye olarak kavanin-i mevzua dairesinde umur ve muamelat-ı devlet kemakân tedvir ve temşiyete devam olunacaktır". Yalnız en yakın arkadaşlarına, zaferden sonra hükümet şeklinin Cumhuriyet olacağını söylemişti. İstanbul'da da "Cumhuriyet yapacaklar, Cumhuriyet!" diye bağıran Ali Rıza Paşa gibi bazı keskin görüşlü devlet adamları bunu anlamışlardı. Fakat Mustafa Kemal onlara yalnız inkılâpçı değil, aynı zamanda, kademe kademe yürüyerek hedefe vasıl olmağa çalışmak lazım geldiğini bilen büyük bir diplomat olduğunu göstermiştir.

Atatürk'ten Anılar

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 148 · Sayfa: 457-470 · DOI: 10.37879/belleten.1973.148-457
Tam Metin
Bunu Atatürk Hayatı ve Eseri adlı kitabımın önsözünde kısaca ele almıştım. Sonra karşılaştığım sorular dolayısıyle işin gerektiği gibi anlaşılmadığını gördüğümden daha açık yazmayı doğru buldum. Bir akşam Atatürk, bu adı almaya karar verdiğini söyledi ve düşüncemi sordu. "Mustafa Kemal adıyle parlak zaferler kazandınız, ün saldınız, çürümüş bir imparatorluktan dipdiri bir cumhuriyet çıkardınız, büyük devrimler yaptınız; bu adı bırakmak doğru olmaz." dedim. Atatürk yalnız şu karşılığı verdi: "İbn-i Sina'ya neden kızıyorsun?" Ben işi anlamış ve "Doğru." demiştim. Bunun anlamı şuydu: İbn-i Sina diye anılan Ebu Ali el-Hüseyin İbn-i Abdullah, Buhara yakınlarında Afşana'da doğmuştur. O sırada Mâveraü'n Nehr bir Türk ülkesiydi. Orada doğanların Türklüğü değil, Türk olmadığı sayı ortaya atılırsa bunun kanıtlanması gerekirdi. Ancak, hemen bütün Türk ünlülerinin Arap adları taşıması yüzünden karışıklıklar doğagelmektedir.

Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Kadını

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 148 · Sayfa: 481-484 · DOI: 10.37879/belleten.1973.148-481
Tam Metin
Atatürk'ümüzün Türk kadınına sunmuş olduğu devrim, Cumhuriyetimiz kadar önemlidir. Atamız : "Bir milletin yarısı, felce uğramış gibi bırakılmaz." demişti. "Kadın denilen varlık, bizatihi yüksek bir varlıktır." demişti. Cumhuriyetin ellinci yıldönümünde biz Türk kadınları, yuvamıza ve yurdumuza karşı sorumluluğumuzu nasıl anlıyor ve ne yapıyoruz? Sorumluluğun ne olduğunu, Atatürk'ün günlerce yemeden, içmeden ve uyumadan yazıp, günlerce söylediği Nutkun sonunda belirmiş görüyoruz: "Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir." Bu sözlerin dünya insanlığına ve Türk gençliğine sunulabilmesi için, Türk milleti yüzyıllar boyunca şehitler vermiş ve bu şehitleri de Türk anaları doğurmuştur.

AFETİNAN : Devletçilik ilkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı 1933. Ankara 1972. VI, 210 - 143 - 82 S., 3 harita (Türk Tarih Kurumu yayınları. 16. seri Nr. 14). [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 403-404
Türkiye'nin bozulan mali durumunun istikrarını sağlamak amacıyle 27 Mayıs 1960 Milli Devriminden sonra yeni kurulan Devlet Planlama Dairesi (9 temmuz 1961 Anayasasının 129. maddesi)'nin her yıl gözden geçirilmek üzere hazırladığı beş yıllık planların (1963-67 ve 1968-72) denenmesi ve "Atatürk ilkelerine dönüş" çağrısı (12 Mart 1971), 1919-22 Kurtuluş Savaşından sonra onun iktisadi kalkınmadaki payını hatırlatmaktadır. Friedrich Karl Kienitz Türkei : Anschluss an die moderne Wirtschaft unter Kemal Atatürk (Türkiye: Kemal Atatürk liderliğinde modern ekonomiye geçiş) [Hamburg 1959, WI VI, s. 308'de eleştirisi] adlı kitabında kaynakları dikkatle inceledikten sonra problemi açıklarken, Merkez Bankasının kuruluşundan itibaren (1931) kağıt paranın tedavülde çok tedbirli biçimde çoğaltılmasından da anlaşıldığı üzere "onun sinsi bir enflasyona düşmek istemediği"ni tespit ediyor.

Mudanya Bırakışmasının Ellinci Yıldönümü

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 95-112 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-95
Tam Metin
Elli yıl önce, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal (Atatürk)'ün komutası altındaki Türk orduları, Çanakkale'de, İstila Gücü Başkomutanı Tüm-General Sir Charles Halington'un idaresindeki İngiliz askeri birlikleriyle çarpışmak üzere, düşman ordusunun karşısında mevzi alıyordu. İngiliz ordusunun Türk toprakları üzerinde ne işi vardı ve neden bu iki ulusun orduları silâhlı bir çatışmaya hazırlanıyordu? Bu iki soruya cevap verebilmek için Birinci Dünya Savaşına kısaca bakmak gerekmektedir. Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'ın da katıldığı Merkez Kuvvetleri safında bu savaşa giren Osmanlı İmparatorluğu; İngiltere, Fransa ve İtalya'dan müteşekkil Antant Devletleri tarafından yenilgiye uğratılmış; 30 Ekim, 1918'de Mondros Bırakışmasının imzalamaya zorlanmıştı. Bazı maddeleri kasten belirsiz bir halde kaleme alınan bu Bırakışma, Bağlaşıklara, "gizli antlaşmalara ve fetih hakkına" dayanarak Türk ülkelerini bir savaş ganimeti olarak ele geçirmek fırsatını veriyordu. Savaşa katılan Bağlaşıklar arasında çeşitli tarihlerde imzalanan bu gizli antlaşmalar, Osmanlı İmparatorluğunun ortadan kaldırılarak Türk topraklarının İngiltere, Fransa, İtalya ve Çarlık Rusya arasında paylaşılması gayesini güdüyor; bir bakıma, Bağla-şıkların riyakârlığını ortaya çıkarıyordu; çünkü Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaşan devletler, çeşitli vesilelerle savaş gayelerini açıklarken, Türk ülkelerinin bütünlük ve bağımsızlığına el sürmeyeceklerine söz vermişlerdi.

Ölümünün Otuzdördüncü Yılında Atatürk'ü Anarken

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 146 · Sayfa: 235-242
Tam Metin
Sayın Kardeşlerim, yirminci yüzyılın ilk yarısında, sömürgecilik ve emperyalizme indirdiği büyük darbelerle Yakın, Orta ve Uzak Doğu, Asya ve Afrika'daki sömürge ülkelere ve köle halklara yeniden yaşama gücü veren; onlara özgürlük ve bağımsızlık yolu gösteren eşsiz bir Türk önderini anmak için toplanmış bulunuyoruz. Yok olmuş bir ulusu yeniden dirilten; temelini attığı modern ve ulusal bir devletin sınırları içinde Türk ulusuna yaşama, çalışma ve kendine güven duyguları aşılayan; bu ulusu Ortaçağ düşünüşünden kurtararak laiklik, devrimcilik, ilericilik, halkçılık ve cumhuriyetçilik yolunu açan; yüzde doksan cahil bırakılmış bir halka okuma-yazma ve bilim alanında ileri atılımlar yapma olanağı sağlayan bir dâhiyi anıyoruz. Ulusumuzun ender yetiştirdiği, adı ve ünü bütün dünyaya yayılan; hakkında yalnız kendi dilimizde değil, bütün dünya dillerinde binlerce eser yayınlanan ve hala yayınlanmakta olan; yabancı boyunduruğu altında yıllarca acı çekmiş halkların karanlık gecelerinde bir ışık gibi parlayan; küçük ve güçsüz ulusların ufuklarını karartan büyük ve doymak bilmez devletlerin kara bulutlarını dağıtan büyük kasırganın başlatıcısını anıyoruz.

Brief Mustafa Kemals an Admiral Brock

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 541-544 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-541
Tam Metin
Nach der totalen Niederlage von Dumlupınar am 30 August 1922 erkannte die Athener Regierung die Notwendigkeit, ganz Anatolien zu rumen. Zu diesem Zweck hat sie durch ihren Hochkomissar Simopoulosl die alliierten Hochkommissare Pelle, Rumbold und Garroni um ihre Vermittlung. Diese authorisierten die Admirale und Generalkonsuln in İzmir, sich über gute Dienste bei der Übergabe der Stadt an die türkische Armee zu verständigen. Zu einer solchen Beratung kam es aber nicht mehr, weil sich die Ereignisse überstürzten. Schon am nächsten Tage (9. September) zog die siegreiche Nationalarmee in İzmir ein. Der britische Generalkonsul Sir Harry Lamb 3trat auf den Führer der Kavalleriespitze Yüzbaşı Şerefeddin zu und begrüsste ihn auf französisch mit der Nachricht, dass die Stadt von griechischen Truppen frei sei. Dieser antwortete ebenfalls auf französisch: "Da Sie die alliierten Mächte vertreten, bin ich befugt, Sie zu ersuchen, mit uns zusammen bis zur Ankunft der eigenen Gendarmerie für die polizeiliche Ordnung in der Stadt zu sorgen. Mustafa Kemal Paşa selbst wird bald hier sein".

Mustafa Kemal'in Amiral Brock'a Mektubu

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 535-540 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-535
Tam Metin
Atina hükümeti, Yunan ordusu 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da tamamiyle yenildikten sonra tüm Anadolu'yu boşaltmanın gerektiğini anladı. Bunun için Yüksek Komiseri Simopoulos vasıtasıyle Müttefik Komiserler Pelle, Rumbold ve Garroni'den aracılıkta bulunmalarını rica etti. Bunlar, İzmir'deki amiral ve başkonsoloslarını şehrin Türk ordusuna tesliminde anlaşmayı sağlamak üzere görevlendirdiler. Fakat olaylar çok çabuk geliştiğinden böyle bir görüşme yapılamadı. Daha ertesi gün (9 Eylül) muzaffer Milli Ordu, İzmir'e girdi. İngiliz Başkonsolosu Sir Harry Lamb, öncü kumandanı Yüzbaşı Şerefeddin'in yanına gidip Fransızca konuşarak şehrin Yunan ordusundan kurtarılmış olduğuna dair haberiyle onu selamladı. O da Fransızca şu cevabı verdi: "Müttefik devletleri temsil etmeniz dolayısıyle sizden kendi jandarmamız gelinceye kadar şehirde bizimle birlikte zabıta nizamını sağlamamamızı rica etmeğe yetkili bulunuyorum. Mustafa Kemal Paşa yakında buraya varacaktır".

Mustafa Kemal General Harrington ile Görüşmek İstemiş midir?

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 169-172 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-169
Tam Metin
Alfred Rawlinson'un yazmış olduğu "Adventures in the Near East" (London 1923) adlı eserin 3. kısmının başında General Sir Charles Harrington şöyle demektedir: "I got into direct touch with Mustafa Kemal, and, in fact, very nearly had a meeting with him". (M. K. ile doğrudan doğruya temasa geçtim. Filhakika hemen hemen ona mülâki olacaktım). Atatürk'ün bu husus için söyledikleri ise malûmdur (Söylev, cilt II, s. 471). Fakat yakınlarda neşredilmiş olan resmi yayın Documents on British Foreign Policy, 1919-1939, First Series (London 1970), vol. XVII de yazılı olanlar çok ilgi çekicidir. İngiliz Hariciye Vekâleti (Foreigrı Office) ile İstanbul'daki Yüksek Komiser arasında teati olunan telgraflar General Harington'un bu çok nazik teşebbüsüne Londra'da ne kadar ehemmiyet verildiğini göstermektedir. No. 247. Rattigan, 20.VI.1921: General Harington bana, İngiliz Hariciye Nezareti'ne gönderdiği Binbaşı Henry ile ilgili 20.VI. tarihli telgrafın müsveddesini gösterdi. (Not: Çok olağanüstü bir olay meydana geldi ...Ypres Salient'te bizim için… büyük işler yapmış ve terhis olmuş bir subay, maden işleriyle ilgili tetkikatta bulunmak üzere on gün evvel Ankara'ya hareket etti. Ben ona bizim esirlerimiz ve Mustafa Kemal'in askeri niyetleri ile ilgili olarak ele geçireceği bütün bilgileri toplaman hususunda talimat verdim. O İnebolu'ya gitti ve çok iyi karşılandı... M. Kemal Refet'e bir telgraf göndererek kendi adına konuşmasını bildirdi. Esirlerimizin çok iyi olduğunu, hepsini serbest bırakmak istediğinin bana bildirilmesini istemiş... M. Kemal ayrıca benimle görüşmeyi arzu ettiğini bildiren bir mesaj da gönderdi... Eğer Majestelerinin Hükümeti tasvip ederse, ben bir İngiliz harp gemisi ile İnebolu'ya gitmeğe ve M. Kemal'in görüşlerini bizzat kendisinden dinlemeğe, mülâkatımı harfiyen (verbatim) Majestelerinin Hükümetinin bilgilerine sunmaya hazırım