10 sonuç bulundu
Prof. M. Tayyib Gökbilgin (1907-1981)
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 180 · Sayfa: 551-572
Özet
Tam Metin
1981 yılı bahar aylarını geriye bırakmağa hazırlandığımız sıralarda, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde feyz aldığım hocalarımdan Prof. Bahadır Alkım ve Prof. Tayyib Gökbilgin'i kaybetmenin üzüntüsünü içimde duydum. Ders verme yetenekleri yanında öğrencilerini sair alanlarda da teşvik etme ve yararlı yol göstermede başarılı olan hocalarımın ölümleri, alanlarında büyük bir boşluk yarattı. Prof. B. Alkım'ın Ön Asya Tarihi derslerini dinleyip de, bu dersi sevmemenin olanağı yoktu. Onun bilimsel yönlerini incelemek ve hakkında konuşmak benim yeterlilik sınırlarım içinde değildir. Bununla beraber mezuniyet tezi gereği Adana ve yöresinin tarihini incelerken Belleten'de yayınladığı makalesi bana çok yararlı olmuş ve hazırladığı halde yayınlama olanağı bulamadığı notlarını incelemem için emanet etmiş ve sorularıma yön vermişti. Kendisine rahmet dilerken, kısa bir süre sonra öbür dünyada ona arkadaşlığa devam için yanına giden muhterem hocam Prof. T. Gökbilgin'in istemediğimiz halde, beklenen ölümü benden daha fazla onu çok önce tanıyanlar' sarstı. Gerçek bir hoca vasıflarını üzerinde taşıyan ve yeteneğini etrafına yaymaktan hiç bir surette kaçınmayan hocamın yaşamı ve bilimsel kariyeri üzerinde fazla durmak benim için olanaksızdır. Zira onunla hoca - öğrenci ilişkilerimizin başladığı 1961 yılında, kariyer çalışmalarının en üst düzeyine gelmiş ve yıllardan beri topladığı malzemeyi bilimsel verilerle ortaya koymağa devam etmişti. Benim doğduğum yılda ilk bilimsel çalışmalarını ortaya koyan merhum hocam, Edebiyat Fakültesi'nin Orta Çağ Tarihi Kürsüsü'nde, Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemlerini anlatırken dinleme fırsatını bulmuştum. Hocam Gökbilgin'in bu alanın çok daha fazla dışına taştığını sonraki yıllarda öğrendim. Sonraki yıllarda Osmanlı devlet yapısı ve medeniyeti derslerini vermeğe başlarken merak ettiğim bazı konuları da öğrenmek için derslerini izlemiş, yıllarını bu alanda yetkiyle yetişmeğe harcamış bir kişinin takrirlerini dinlemiştim. Bu ciddiyetini her zaman benimseyen ve uygulayan hocamın, sonradan akademik kariyere geçmem için yaptığı çabaları bir kez daha saygıyla anarken, "onun Türk tarihçiliğine katkılarına kısa da olsa değinmeyi kendim için kaçınılmaz bir görev saydım.
Cengiz Orhonlu 1927 - 1976
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 160 · Sayfa: 669-686
Özet
Gökyüzündeki yıldızların sayısını henüz erbabı bile öğrenememiş, insanoğlu bunların arasından çok azının ismini saptayabilmişken, her zaman saydıklarımızın da bir elin parmaklarını geçmediğini yakından biliriz. Çevremize baktığımız zaman da ilgilendiğimiz alanda aklımıza gelen isimlerin sayısının ne kadar az olduğunu anlayınca endişe ederiz. Bunu da kusur olarak ya hafızamızda ararız veya toplumun çabuk unutma alışkanlığına bağlarız. Aslında hayatında meydana getirdiği ile gerçekten çevresine yararlı olan acaba kaç kişi geldiğini merak edebilir miyiz? Siyaset alanında, spor alanında ve hatta ilim alanında işgal ettiği mevkiin tam değerini veren kaç kişi ortaya çıkar? Rastlantıların, hatır ve iltimasların hak etmediği yere getirdiği insanların zaman çarkının sona ermesinden sonra unutulmanın korkunç girdabına, bazan yaşarken bile kapıldığım görünce kusur aranılması gereken hususlar çok daha başkadır. Sağladıkları olanakları cömertçe harcayanların, bulundukları zemini iyi seçememelerinde hem kendileri hem çevreleri ne kadar kusurlu sayılırsa sayılsınlar veya rastlantı desinler kendi bilecekleri husustur. Fakat kişi kendisine tevdi edilen rütbe ve seviyenin tam hakkını verirse, hem hayatta hem de kendisinden sonra anılan bir ad bırakması doğaldır. İşte Haziran ayının ortalarında kaybedip ebedi istirahatgâhına yolcu ettiğimiz Cengiz Orhonlu, sahip olduğu mevkilere emin adımlarla ilerleyip, her zaman daha iyisini vermeğe ve yaratmağa çalışan bir isim olarak Türk tarihçiliği alanında imzasını ebedileştiren bir kişi idi.
Ölümünün 4. Yıldönümü Dolayısıyle Prof. Dr. Halil Demircioğlu
Belleten · 1976, Cilt 40, Sayı 157 · Sayfa: 117-126 · DOI: 10.37879/belleten.1976.117
Özet
Tam Metin
Bundan 4 sene önce, 23 Şubat 1972 de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Eski Çağ Tarihi Kürsüsü başkanı ve Türk Tarih Kurumu üyesi Prof. Dr. Halil Demircioğlu'nu yitirmiştik. Halil Demircioğlu'nun kişiliğini ve onun ülkemizde kurup yerleştirmeye çalıştığı Eski Çağ Tarihi Disiplinini bilmeyenlere bu yitiğin ne kadar büyük olduğunu anlatmak oldukça güçtür. Halil Demircioğlu gerek hayatının çeşitli dönemlerinde zamanın ve koşulların gerektirdiği uğraşıları, ve gerekse gerçek Batılı anlamda ve Atatürk'ün göstermiş olduğu yolda ilmini yaptığı Eski Çağ Tarihinde izlediği sıkı metod, gerçekçi bir tarih görüşü, evrensel tarih bilgisi, genel kültürü ve sonuç olarak çevresindeki insanlarla ve özellikle öğrencileriyle olan insancıl ilişkileriyle, kısacası, aile hayatını dahi kapsayan her şeyiyle örnek alınacak insanlardan biriydi. Onun için Halil Demircioğlu'nun özel ve bilimsel hayatının incelenmesinden öğrenilecek çok şeyler vardır.
Ölümünün Birinci Yıldönümünde Orgeneral Fahrettin Altay'ı anıyoruz
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 156 · Sayfa: 775-780 · DOI: 10.37879/belleten.1975.156-775
Özet
Tam Metin
Atatürk'ün silah arkadaşı, Kurtuluş Savaşı'nın Ünlü Beşinci Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay'ı, 26 Ekim 1974'te kaybetmiştik. Türk ordusunun en yaşlı emekli üyesi olarak gözlerini hayata kapayan Fahrettin Altay'a (1880-1974) ait bir anımı ve onun bana yazdığı bir mektubu bu yıldönümünden yararlanarak yayınlamak istedim. Asıl konuya girmeden önce Fahrettin Altay'ın kısa biyografisini ve cenaze töreninde Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Sayın Hüseyin Doğan Özgöçmen'in çok içli konuşmasından bazı parçaları buraya almayı yararlı buldum. Fahrettin Altay'ın kısa biyografisi şöyledir: Babası Piyade Albay' İzmirli İsmail Bey, annesi Hayriye Hanım. 1880 yılı Ocak ayının 12 nci günü İzmir'in Urla kentinde doğdu. Babasının Erzincan 4. Ordu Merkezine atanması üzerine Erzincan Askeri Rüştiyesine girerek orta öğrenimini tamamladı ve Erzurum Askeri Lisesine girdi. Bu okulda üç yıl okuduktan sonra İstanbul'da Harbiye'ye geldi ve üç yıl sonra 421 öğrenci arasından birincilikle piyade teğmeni çıkarak Kurmay sınıfına ayrıldı.
Bir Hocanın Ölümü
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 154 · Sayfa: 315-318 · DOI: 10.37879/belleten.1975.154-315
Özet
Tam Metin
Bir takım insanlar vardır. Sabahları erkenden kalkarlar. Çantalarım alırlar. Dolmuş ya da otobüs kuyruğunda beklerler. İtiş, kakış, içi gençlerle dolu bir takım binalara varırlar. Merdivenler çıkarlar, gözlüklerini takarlar, notlarını, kitaplarını kürsüye yayarlar. Anlatmaya başlarlar. Anlattıkça, gözleri parlar, yüzlerini tatlı bir pembelik kaplar. Genellikle dalgındırlar. Tatlı düşleri görür gibi, mutlu bir halleri vardır. Yine çoklukla, paraya, çıkara, günlük yaşamın kaşkarikolarına karşı ilgisizdirler. Bu konularda bilgisizdirler. Tek mutlulukları, insan yetiştiriyoruz, sanısında olmalarıdır. Bu hülya ile ev ile okul, okul ile kütüphane arasında mekik dokur dururlar. Bunlara hoca denir. Zenginlerin, fakirlerin, sivillerin, askerlerin, memurların, vurguncuların, hasılı ülkenin her çeşit insanlarının çocuklarını okutmakla yükümlüdürler. Alçak yürekli olduklarından, bu işi pir aşkına yaptıklarından, toplum onları hiç değilse, plâtonik olarak onurlamak gereksinmesini duyar. Hocaların eli öpülür, sırtı okşanır. Konuşma sırasında kendilerine "Hocam" diye hitap edilir. Onlar da bu kadarcık poh pohdan sevinirler, duygulanırlar.
Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 154 · Sayfa: 309-312 · DOI: 10.37879/belleten.1975.154-309
Özet
Tam Metin
18 Ocak 1975 tarihinde aramızdan ayrılan Ordinaryüs Profesör Dr. Arif Müfid Mansel'in ölümü Türk ilmi yönünden olduğu gibi dünya arkeolojisi bakımından da büyük bir kayıptır. Arif Müfid Mansel uluslararası boyutlarda bir ilim adamı, örnek bir hoca, değerli bir müzeci, geniş kültürlü bir aydın ve müstesna niteliklere sahip mümtaz bir şahsiyet idi. Arif Müfid Mansel daha çocukken okul sıralarında mükemmel Fransızca ve Almanca öğrenmiş, Almanya'da 5 yıllık üniversite öğrenimi süresince Latince ve Yunancayı elde etmiş arkasından İngilizceyi de bildiği diller arasına katmıştı. Böylece Mansel işe koyulduğunda bir ilim adamı için gerekli olan araçların hepsine sahipti. Ayrıca mükemmel mesleki formasyonu, okumaya ve araştırmaya karşı duyduğu derin sevgi ve ilgi onun uluslararası değerde bir bilim adamı olmasını sağladı.
Mansel'in Ardından
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 154 · Sayfa: 313-314 · DOI: 10.37879/belleten.1975.154-313
Özet
Tam Metin
18 Ocak 1975 de İstanbul Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu, uluslararası çapta değerli bir üyesini, bizler büyük bir dost yitirdik. Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel, gerçekten yeri doldurulamıyacak bir bilgindi. O, kendi alanında olduğu kadar, geniş tarih ve genel kültürü ile de örnek bir insandı. Eserlerinin ve araştırmalarının sayısı iki yüzü aşmakta idi. Ben kendisini İstanbul Üniversitesi'nin yeniden kurulduğu yıllarda tanıdım. O zaman İstanbul Arkeoloji Müzeleri Genel Müdür Yardımcısı idi. Daha sonra Üniversitemizin ilk doçentleri arasında yer aldı. Türk Tarih Kurumu -daha Kurum üyesi olmadan- onu 1935 Eylül'ünde Leningrad'da toplanan III. Iran Sanat ve Arkeolojisi Kongresi'ne göndermişti. Arkadaşları rahmetli Şemsettin Günaltay, rahmetli Celâl Esat Arseven ve Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı idi.
Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel'in Yayınları
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 154 · Sayfa: 323-338 · DOI: 10.37879/belleten.1975.154-323
Özet
Tam Metin
Türk arkeolojisinin kurucularından, Hocamız, değerli bilgin Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel'in en verimli çağında 18 Ocak 1975 Cumartesi günü aramızdan ayrılması, bizler için olduğu kadar arkeoloji âlemi için de büyük bir kayıptır. Bir süre önce kendisinin altmış beş yaşına ulaşmasını kutlamak amaciyle Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan "Mansel'e Armağan" adlı eserde bu büyük insanın sayıları yüksek bir yekün tutan bibliyografyasını vermeğe çalışmıştım. Aşağıdaki satırlarda, merhumun bu arada basılmış olan yeni yayınlarını da ekliyerek Mansel Bibliyografyasını ilgililere tekrar sunmuş bulunmaktayım. Eserlerini okuyup faydalanarak Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel'in anısını yüreğimizde ve bilimsel hayatımızda yaşatmak en büyük tesellimiz olacaktır.
Yitirdiğimiz Büyük Değer
Belleten · 1975, Cilt 39, Sayı 154 · Sayfa: 319-322 · DOI: 10.37879/belleten.1975.154-319
Özet
Tam Metin
Kısa bir süre önce (18 Ocak 1975), dünya çapında bir bilim adamımızı, örnek bir hocayı, iyi bir insanı yitirmenin derin acısı içindeyiz. Vakitsiz ölümü ile yakınlarını, dostlarını ve öğrencilerini yasa boğan hocamız Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel bugünkü Türk Arkeolojisini kuranların başında yer almaktadır. Yıllardan beri kendisini çok yakından tanıyan, aynı çatı altında birlikte çalışmak mutluluğuna erdiğim bu büyük bilim adamını Türk kamuoyuna da biraz olsun tanıtabilmenin mutluluğunu duyuyorum.
Tahsin Öz (1887-1973)
Belleten · 1974, Cilt 38, Sayı 152 · Sayfa: 709-732 · DOI: 10.37879/belleten.1974.152-709
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu üyesi, Topkapı Sarayı Müzesinin eski müdürü Tahsin Öz, 20 Eylül 1973 günü aramızdan ayrıldı. Türk müzelerine, bilhassa Topkapı Sarayı Müzesine büyük hizmeti geçen, yayınladığı halka hitap eden yazıları ile Türk sanat tarihinin geniş ölçüde tanıtılmasında gayretleri inkar edilemeyen Tahsin Öz, bilhassa Türk sanatının süsleme ve küçük sanatlar olarak adlandırdığımız kollarındaki çalışmaları ile de tanınmıştı. Nihayet o, uzun yıllar üyesi bulduğu ve bir süre başkanlığını yaptığı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu dolayısiyle bütün yurdun her çeşit eski eseri ile yakından ilgilenmek imkanını da elde etmişti. Bu yazımızda, esas yetişmesi dışında olarak Türk sanatına bağlanan ve Türk Sanat tarihinin yurdumuzda doğmasına, gelişmesine yardımcı olan T. Öz'ün kısa hayat hikayesini ve çalışmalarını özetlemeğe gayret edecek, bu vesile ile başlıca yayınlarını da bir bibliyografya denemesi halinde bu yazımızın sonunda derleyeceğiz.